« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Haz

2007

Kaygılarımız yersiz miydi?

Mahir KAYNAK 05 Haziran 2007

Türkiye etnik ve inanç farklılıklarının ortaya çıkmasının tehlikeli olacağını ve bunları bastırmanın güvenliğimiz açısından gerekli olduğunu düşündü. Var olanı yok edemediği için yok saymayı denedi. Bir tarafın kaygıları öbür tarafta bir umut olarak yeşerdi ve baskılar ortadan kalkarsa yeni bir ufkun açılacağı duygusu yarattı. Kürtler’in bir bölümü bir devlet kurmayı düşlerken kendilerini baskı altında hisseden dindarlar ya da farklı mezhepten olanlar egemen olmaları halinde daha mutlu olacaklarını düşündüler. Bir kap içinde biriken buharın bir delik bulduğu zaman rasgele dağılması gibi herhangi bir projeye dayanmayan ve sadece bireysel umutları aksettiren hedefler peşinde koştular. Egemen güçler bunları kontrol etmek, yeni bir mecraya doğru akıtmak yerine bastırmaya çalıştı. Bir yandan Kürtler’in kimlik taleplerini ayrılıkçılık olarak değerlendirdi, diğer yandan İslamcı hareketi rejime karşı bir tehdit olarak gördü. Alevilik ise milli birliği bozan bir akım sayıldı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan ve bir tercihten çok bir mecburiyeti ifade eden ideolojiyi değiştirmeyi, geliştirmeyi, günün şartlarına göre yeniden belirlemeyi göze alamadı ve bunu bir kuruluş ve varoluş şartı saydı. Böyle bir değişimi kutsal varoluşa bir ihanet olarak gördü.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan denge SSCB’deki yıkılış ya da bana göre değişim, yeni bir dünya düzeninin kurulmasını gerektiriyordu ve bunun Türkiye’nin kıyılarını yalayıp geçmesi söz konusu bile değildi. Türkiye’nin çok kültürlü bir yapıya dönüşmesi iç dinamiklerin değil dünya şartlarının bir gereği olarak ortaya çıktı.

Türkiye kuruluşundan beri dört akımı tehdit olarak algıladı: Komünizm, Gericilik, Kürtçülük ve Türkçülük sürekli takip edilen ve bastırılan ideolojiler oldular.

Mesela 12 Eylül döneminde Türkçülük bölücü bir hareket sayılıyordu.

Tüm gayretlerimize rağmen Komünizm dışındaki tehdit saydıklarımızı yenemedik o da zaten yeryüzünü terk etmişti. Bu sonucu doğuran stratejik düzeyde yaptığımız hataydı yani ideolojileri hasım sayıp siyaseti bir kenara bırakmaktı.

Kürt kimliği siyasi bir sonuç yaratabilir mi, eğer yaratırsa bu Türkiye’den kopmak biçiminde mi olur yoksa Türkiye ülke dışındaki Kürtler için bir çekim merkezi mi olur? İslamcılık din örtüsü altında küresel ekonomiyle bir bütünleşme ve demokrasi sloganıyla var olan ideolojinin değişim aracı mıydı? Bütün bu akımlar dünya üzerindeki değişimin ve yeniden şekillenmenin bir yansımaları mıydı? Bu sorulara cevap arayıp yeni bir strateji belirlemek yerine değişmemeyi varlığımızın güvencesi saydık daha doğrusu böyle düşünenlerden oluşan güçlü bir cephe oluştu.

İzlediğimiz yol başarı şansı en az olanıydı. Eğer bir saldırıya uğruyorsanız ona karşı koymakla yetinemezsiniz. Bir projeyi engellemenin en iyi hatta tek yolu alternatif bir proje oluşturmak ve bunu gerçekleştirmektir. Yani sizin de bir Kürt ve İslam projeniz olmalıdır.

Şu sırada aday listeleri oluştururken ve ön sıralardaki yerleri kapma mücadelesi verirken sizi böyle gereksiz konularla rahatsız ettiğim için özür dilerim. Başarı seçim kazanmaktır gerisi hikayedir.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 16530

ulkucudunya@ulkucudunya.com