« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 May

2010

Kaset değil, nükleer silah

Deniz Ülke Arıboğan 01 Ocak 1970

Deniz Baykal'ın başına gelenler aslında 'Türkiye'nin başına gelenlerdir'. Zira olay yan etkileriyle ele alındığında kişileri değil, Türkiye'nin iç ve dış siyasetini ilgilendirmektedir. Görünmeyen bir el Baykal'ın özel yaşamına dokumak suretiyle, aslında ülkemizin boğazına sarılmış ve siyaseti yeniden düzenleme girişimini başlatmıştır. Bu durumu iyi ya da kötü sonuçları olması bağlamından uzaklaştırarak yalnızca bir operasyon olarak ele alırsak bakın nelerle yüzleşiriz.

1- Bir ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanına böylesine bir tuzak hazırlanmış olması yalnızca hak-hukuk sorunu ya da ahlak-etik konusu değil, çok ciddi bir ulusal güvenlik meselesidir. Bir ülkenin dış politikasını yönlendirebilmek için onu mesela nükleer gücünüzle tehdit edebilir, baskı altına alabilir, zorlama uygulayabilirsiniz. Bu suretle aslında asla kurulmaması gereken bir ittifakı kurdurabilir; bir doğalgaz anlaşması imzalatabilir; belki bir gün olmaması gereken bir savaşa sokabilirsiniz. Ya da bir ülkenin siyaset adamlarını bir kasetle tehdit edebilir, baskı altına alabilir, şantaja maruz bırakabilirsiniz. Bu suretle bir ittifak kurdurabilir; bir doğalgaz anlaşması imzalatabilir, girilmemesi gereken bir savaşa girme kararı aldırabilirsiniz. Kaset, telefon kaydı, mesaj dökümü gibi aslında bireye ait olduğu düşünülen birçok veri, o bireyin taşıdığı profesyonel kimlik nedeniyle bir devlet meselesi niteliğini taşıyor olabilir. Siyaseti yönlendirmek maksadıyla kullanılan bu kasetlere tıpkı birer kitle imha silahı olarak bakmak ve buna göre savunma politikaları oluşturmak gereklidir. Bugün ortaya çıkan durum, beğendiğimiz ya da beğenmediğimiz bir siyasi liderin, kendi partisinin başkanlığından istifası değildir; aksine topyekun uğradığımız ciddi bir mağlubiyetin göstergesidir.

2- Bu tür baskı ve şantaj araçları, iyi niyetle kullanılamaz. Bir odaya mahrem kalması gereken görüntüleri çekmek için koyulmuş bir kamera ancak kötü niyetli birilerinin komplosudur. Bu siyasi saikle yapılırsa, kötü adamların süregiden politik süreçlerin içinde oldukları ortaya çıkar. Bu kötü adamların başka siyasilere karşı da benzer tuzakları hazırlamış olmaları ihtimali çok yüksektir. Bundan önce de bu tür şantaj araçları ile birçok siyasi karar yön değiştirmiş, bazı sonuçlar elde edilmiş olabilir. Bundan sonrakileri kurtarmak bakımından bu tür olayların geriye doğru incelenmesi ve yenilerin engellenebilmesi için güvenlik güçlerinin devreye girmesi elzemdir. Bunlar imha edilmeden özgür bir siyaset ortamı yaratılamaz.

3- Bu tür kirli operasyonları gerçekleştirenler, her şeyden önce demokrasimize karşı bir savaş içerisinde sayılırlar. Zira kendi iradelerimizle seçtiğimiz siyasi kimliklerin, başka iradelerin emrine girmesine yol açmakta, özgürce ve doğru bildikleri yolda yürümelerini engellemektedirler. Siyasilerimizi bu tutsaklıktan kurtarmadan, demokratik süreçlerin işlediğinden söz edemeyiz. Seçtiklerimiz bu tür çetelerin, örgütlerin elinde olduğu müddetçe, artık bizim seçtiklerimiz değildir.

4- Şantaj ve baskı aracı seks kaseti biçiminde ve bireyin kendisine ilişkin olmak durumunda değildir. Bu tür özel kimliklerin eşleri, çocukları ve tüm yakınları bu tehditle yüz yüzedir. İnsan hata yapma potansiyeli olan bir varlıktır ve herkesin mahrem kalması gereken yönleri, dönemleri bulunur. Uyuşturucu kullanan bir evlat da, kumar alışkanlığı olan bir eş de duruma göre şantaj aracı olabilir. Siyaset yalnızca pislenmekten korkmayanların girebildikleri bir mecra olarak kalmaya devam ettiği müddetçe gelişme sağlanması da mümkün değildir. Son dönemlerde oluşan korku atmosferi, birçokları için pislenme endişesinden kaynaklanmaktadır. Deniz Baykal'ın istifa ederken hükümeti hedef alan açıklamasını, siyasi bir manevra olarak görmeme ve iktidarın bu komployu tezgahlamak için rasyonel bir gerekçesi olmadığına inanmama rağmen, pisliği temizleme görevinin iktidarda olduğunu da belirtmem gerekir. Kaldı ki, bu gibi komplolar, son dönemlerde yoğunlaşmış ve bakkaldan kasaba herkes dinlenme, kaydedilme endişesi yaşar hale gelmiştir. Hükümetin bu paranoyayı engelleme görevini ise yeterince etkin yapmadığı söylenebilir. Acilen bu konuya ilişkin bir politika geliştirilmesi gerekir.

5- Bu şantaj araçları yalnızca politikacıları değil, bürokratları, yargı üyelerini, üst düzey yöneticileri de hedef alıyor olabilir. Türkiye çok önemli kararların alınacağı bir sürece girmiştir. Tüm tutsakları özgür bırakmanın yolu 'herkesin ayıbı, kusuru kendine' deyip, mağdur olanların yanında durmaktan geçmektedir.

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 6977

ulkucudunya@ulkucudunya.com