Bazı çifte standartlar ve ilkeli tavır ihtiyacı
Sedat Ergin 01 Ocak 1970
Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, 10 Şubat 2008 tarihinde saat 16.14’te gazetenin başyazarı İlhan Selçuk’u aradığında muhatabının telefonunun dinlemede olduğundan haberdar değildir.
Konuşmaları döner dolaşır İlhan Selçuk’un kısa bir süre önce televizyonda izlediği Rio karnavalına gelir. Selçuk, “Yav o Brezilyalı kadınların böyle tenleri esmer falan ama pırıl pırıl vay canına... Nasıl dans ediyorlar” der.
SAYGIN BİR HUKUK DEVLETİNE YAKIŞAN
Evinin kapısını kapadıktan sonra İlhan Selçuk’un hangi TV kanalını izleyeceği yalnızca kendisini ilgilendiren bir konudur.
Ancak Selçuk örneğinde olduğu gibi, Ergenekon sanıklarının hemen hemen hepsinin hakim kararıyla dinlenen konuşma tapeleri delil niteliği taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın iddianamelerin eklerine tam metin olarak konulmuştur. Ergenekon savcılarının BU tasarruflarının sonucu sanıkların özel hayatları kamuya açık bilgi haline gelmiştir.
Batı’da meydana gelse özellikle birey hakları ve liberal değerler konusunda duyarlı çevrelerin ayağa kalkacakları bu olaylarda, Türkiye’de yaprak kımıldamamıştır. Hükümete muhalif isimler oldukları için onların en temel özgürlüklerinin bu şekilde ihlal edilmesi hükümete yakın çevrelerde mesele yapılmamış, daha çok tebessümle karışık bir “oh olsun size” rehaveti ile izlenmiştir.
Saygın bir hukuk devletine yakışan uygulama, bu konuşmaların özel hayata ilişkin bölümlerinin ayıklanması olurdu.
HÜKÜMETİN HİMAYESİNDE
CHP lideri Deniz Baykal’la ilgili son tartışmalar özel hayatın dokunulmazlığı ve haberleşme hürriyetinin ihlali konularını yeniden Türkiye’nin gündemine taşınmış bulunuyor.
Bu iki temel özgürlüğün ihlali, özellikle geride bıraktığımız son iki yıl içinde hükümetin de himayesi altında yaygın ve sistematik bir hale gelmiştir.
Hükümetin de göz yumduğu bu ihlaller, son dönemde özellikle internet sitelerine düşen ortam dinlemeleriyle sıklaşmıştır. Ortam dinlemelerinden daha çok muhtelif rütbede askerler, onların eşleri, hükümete tepkili yargı mensupları çıkmıştır. Geçen yıl bir kurmay deniz albayının internete düşen bazı iddialardan sonra intiharı zihinlerden silinmiş değildir.
Bu tür gözetleme faaliyetlerinin bazı işgüzar vatandaşlar tarafından salt hobi olsun diye ya da meraktan yapıldığını düşünmek saflık olur. Bu faaliyetlerin hepsi siyasi bir amaca dönüktür. Bu nedenle de siyasal iktidarın himayesinde yapıldığına inanmak için yeteri kadar neden vardır. Özellikle polise “ortam dinleme” yetkisi veren Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 140’ıncı maddesinde hiçbir denetimin mekanizmasının getirilmemiş olması, -haklı ya da haksız- dikkatlerin her seferinde Emniyet’e çevrilmesine yol açıyor.
Bütün bunlar olurken hükümetin kılı kıpırdamamıştır. Özellikle İçişleri Bakanı Prof. Beşir Atalay ve -bazı taahhütleri dışında- Adalet Bakanı Sadullah Ergin daha çok izleyici konumunda kalmışlardır. Bu tutumu “bırakınız dinlesinler” rejimi olarak adlandırabiliriz. Hükümetin gerekli caydırıcılığı yaratmamış olmasının, yapanın yanına kar kalmasının yarattığı psikolojik rahatlık işin zıvanadan çıkmasına yol açmış, bugünlere kadar gelinmiştir.
HERKES ÖZENLİ DAVRANMALI
Ne ilginçtir ki, bu tür kayıtların büyük bölümü hükümete yakın bazı gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlanmıştır. Bu arada, 2004 yılında Jandarma içindeki bir birimin de yasadışı bir şekilde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı dinleyip kaydettiği bazı konuşmaları 6 yıl sonra bir dergide yayımlanmıştır.
Ancak konu Başbakan olunca bütün basında muazzam bir özen gösterilmiş, bu konuda satır yazılmamış, konuşmaları yayımlayan iki gazeteci ise tutuklanıp Silivri’ye gönderilmiştir.
Bu noktada Başbakan’ın tutumu büyük önem taşıyor. Çok haklı olarak kendisinin yasadışı yollardan dinlenmiş telefon konuşmaları konu olduğunda basının özen göstermesini bekleyen Başbakan Erdoğan’ın CHP lideri Deniz Baykal’ın durumu karşısında da aynı dikkati göstermesi beklenmez miydi? Beklenirdi...
Ama Başbakan Erdoğan önceki gün CHP liderinin suçlamalarına yanıt verirken, “İnşallah bunlar doğru değildir dedik. Sayın Genel Başkanın böyle bir yalanlamada bulunmaması, bulunamaması üzüntümüzü daha da artırmıştır” diyerek, yasadışı bir kaydın içeriğine girmekte, buradan hareketle siyasi bir hamle yapmakta bir sakınca görmemiştir.
Bu hareketiyle işadamı dostu Remzi Gür’le telefon konuşmasını yalanlayıp yalanlamayacağı şeklindeki sorulara kapıyı aralamış olduğunu fark etmedi herhalde Sayın Başbakan...