İmam Muhammedin hayatı (Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî )
Ali HAYRAN 01 Ocak 1970
Ebedi Kurtarıcının yeryüzünü aydınlatması manasına gelen büyük hicret ve tabakat-ı beşer çapında müthiş inkılabın üzerinden henüz bir asır ancak geçmişti. Asırların kirlettiği şirkin ve pasından insanlık seması ancak temizlenmişti. Ne var ki bu ağır ve kudsi vazifeyi bihakkın yerine getiren kudsiler ordusundan da artık hiç bir ferd yeryüzünde kalmamıştı. Kıyamete kadar gelecek nesiller Ufuk Nebinin bu kudsiler ordusunu hep menkıbelerden dinleyecekler, hayal edecekler, kendi idrak ve anlayışlarına göre onları anlamaya çalışacaklardır.
Onlardan birini görebilmek bile ilâhi kelamda bahsedilmeye(*) layık olmuş olan insanlara da ne mutlu. Aynı zamanda Peygamber Efendimizin en medh ettiği bu tabiin asrı, bir başka açıdan sahabe asrı kadar ehemmiyet arzeder. Çünkü sahabe döneminde, İslâm dininin temel esası olan tevhid akidesi, tebliğ edilmeye başlandı, insanlar arasında yerleştirildi ve yayıldı. Yani yeni dinin temel esasları olan Allah'ın birliğinin Hz. Muhammed'in 0nun elçisi oluşunun kabul ettirilmesi, yarım asra yaklaşan bir zamanda sahabe-i kiramı meşgul etmişti. Çünkü Onlar İslâm dinini kabul ettikten sonra cihaddan cihada, seferden sefere koşuyorlar, İslâm'ı kabul ettirmenin her türlü mücadelesini veriyorlardı.
Yavaş yavaş hakimiyeti Arap yarımadası sınırlarını aşmaya başlayan İslâm Dini'nin, insanlığı kıyamete kadar idare edecek olan Kur'ân ve Sünnet'in toparlanması, ibadet ve muamelat esaslarının inceden inceye tesbit edilmesi gerekiyordu. İşte birinci dönemin gayesinin tahakkuku ve devamı için bu dönem yanı tabiin ve tebe-i tabiin dönemi bu açıdan birinci dönem kadar önemlidir.
Bu döneme, önceki yazılarımızda bir iki zatın hayatlarını anlatırken temas etmeye çalışmıştık. Bu yazıda da bu dönemin meşhur simalarından birisi olan Ebu Hanife (r.a)'nın talebesi Muhammed b. Hasan eş-Şeybani'yi tanıtmaya çalışacağım. Bu zatı anlatmaya çalışırken bu döneme dikkat çekmemizin sebebi, 1300 seneye yaklaşan bir zamandan beri ümmetin büyük bir çoğunluğunun, içtihadıyla amel ettiği büyük İmam Ebu Hanife'nin fıkhını yazılı hale getirmesinin yanında İmam Şafii gibi kadri yüce bir zatı yetiştirmiş olmasından ötürüdür. Hanefi mezhebinden başka her üç mezhebin tedvininde de büyük emeği geçmiş olan İmam Muhammedi insanlık kıyamete kadar minnetle yâd edecektir.
İsmi, Muhammed, babası, Hasan, Onun babası da Ferkad'dır. Ebu Abdillah künyesi ile meşhur olan İmam, Şeybâni nisbetiyle maruftur (î). Babası, Dımaşk'ın suyu ve ağacı bol yerlerinden biri olan Heresta'lıdır (2), O, Irak'a hicret etmiş ve Muhammed, Vasıt şehrinde 132 hicri yılında dünyaya gelmiştir. Bazıları, babasının Filistin karyelerinden Beni Şeyban'ın mevlası olduğunu ve bilahare Kûfe'ye geldiğini söylemişlerdir (3). Hatib Bağdadi, Muhammed b. Sa'd'dan, aslının Cezireden olduğunu, babasının Şam'lı olup sonra Vasıt'a geldiğini ve Muhammed'in 132 yılında orada dünyaya geldiğini nakleder (4). İmam Muhammed Kufe'de neş'et etmiş, orada ilim ve hadis talebinde bulunmuş, çoklarından hadis dinlemiş ve rivayette bulunmuştur (5). Hakim en-Nisaburi, Muhammed b. Hasan eş-Şeybani'yi etbauttabiin'den saymış ve tabiin'den bir cemaatla görüştüğünü beyan etmiştir (6).
İmam Azam'dan ders almaya başlaması şöyle olmuştur: Kendisi çok zeki, ateş gibi zihniyle meselelere çabuk intikal eden, meziyet sahibi güzel yüzlü, güzel ahlaklı, bedenen şişman, ruhen hafif, sıhhatli ve kuvvetli bir gençti. Sabavet dönemi yani çocukluk dönemi geçince Kur'ân-ı Kerim öğrenmiş, Ondan bir kısım yerler de ezberlemişti. Bazen O, lugat ve rivayet derslerinde bulunurdu. Kûfe şehri öteden beri Arabi ilimlerin, hadis ve fıkhın merkezi durumunda idi. Çünkü Hz. Ali (r.a)'nin orasını hilafet merkezi yapmasıyla, birçok sahabi orada ikamet etmeye başlamış ve ilmi etraflarındaki insanlara bizzat aktarmışlardır. İmam Muhammed 14 yaşına gelince babası elinden tutarak bir mesele sormak üzere İmam Ebu Hanife'nin meclisine iştirak etmişti. Ebu Hanife'ye şu soruyu sormuştu: "Yatsı namazını kılan bir oğlan çocuğunun o gece ihtilâm olmasıyla yatsı namazını iade etmesi lazım gelir mi?". İmam Azam bu soruya "Evet, iade etmesi lazımdır" cevabını vermiş, Muhammed b. Hasan da mescid'in bir köşesine çekilerek yatsı namazını iade etmişti. İmam Muhammed'in, Ebu Hanife'den ilk öğrendiği mesele budur. Ebu Hanife O'nun namaz kıldığını görünce haline taaccup etmiş ve "Bu çocuk inşaallah kurtuluşa erer" buyurmuştur (7). İçinde fıkha karşı derin bir muhabbet duyan Muhammed b. Hasan, Ebu Hanife'nin ilim meclisine devam etmeye başlayınca Ebu Hanife kendisine şöyle demişti: "Evvela Kur'ân-ı ezberlemekle O'nu kendine arka yap, Ebu Hanife tarikiyle fıkıh öğrenmek isteyen kimseye Kur'ân-ı Kerim'in çok iyi bilinmesi şiddetli bir ihtiyaçtır..." Bunun üzerine Muhammed b. Hasan yedi gün kadar ortadan kayboldu ve yedi gün sonra babası ile beraber Ebu Hanife'ye gelerek Kur'ân-ı Kerim'i ezberlediğini söyledi. Bu arada Ebu Hanife'den bir mesele daha sordu. Ebu Hanife bu meseleyi başkasından duyarak mı, yoksa kendisinden mi sorduğunu öğrenmek istedi. 0 da "kendimden sordum" cevabını verince İmam-ı Azam, Onu ders halkasına kabul ederek fiilen O'nun talebesi olmuş oldu, İmam-ı Azam'ın meclisine dört sene devam etti ve mecliste sorulan soruları ve cevaplarını devamlı olarak yazardı. Bu arada Ebu Hanife'nin vefatı vuku bulunca O'nun talebelerinden Ebu Yusuf'dan hanefi fıkhını ikmâl etti.
İmam Muhammed, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'un dışında, Kûfe, Basra, Medine, Mekke, Şam ve Irak beldelerinde bulunan büyük meşayihden de ilim tahsil etti, fıkıh öğrendi ve hadis dinledi. Mezheb taassubundan olsa gerek, kendisini çekemeyenlerin dışında bütün alimler, O'nun fıkıhta, tefsirde, hadisde ve lugatte çok mükemmel bir üstad olduğundan ittifakla bahsetmişlerdir (8).
Beldelere göre birkaç hocasından bahsetmeyi faydalı buluyorum.
Kufe'de hadis aldığı zevat şunlardır: Ebu Hanife, İsmail b. Ebi Halid el-Ahmesi, Süfyan-ı Sevri, Mis'ar b. Kidam, Malik b. Miğvel, Kays b. Rebi', Kazı Ebu Yusuf, İsmail b. İbrahim el-Beceli.
Medineli'lerden Malik b. Enes, İbrahim b. Muhammed b. Ebi Yahya, Abdullah b. Ömer b. Hafs, Muhammed b. Hilâl, Dahhak b. Osman, Davud b. Kays ve Abdurrahman b. Ebu'z-Zenâd.
Mekke ehlinden Sufyan b. Uyeyne, Zem'a b. Salih, İsmail b. Abdulmelik ve Zekeriye b. İshak.
Basra'lılardan Ebulavam Abdulaziz, Hişam b. Ebi Abdillah, Said b. Ebi Arube ve Mübarek b. Fudale.
Şam'lılardan Ebu Amr Abdurrahman el-Evzai, Muhammed b. Raşid el-Mekhuli, İsmail b. Ayyaş.
Horasan'dan Abdullah b. Mubarek ve Yemame'den Eyub b. Utbe et-Teymi'yi zikredebiliriz (9). Bu kadar âli zevattan ilmini ikmâl ettikten sonra artık O'nun ilimdeki şöhreti afakı tutmaya başlamıştı. Zaten Ebu Hanife'nin talebesi olması, ilim öğrenmek üzere devrinin insanlarının etrafına toplanmasına yetiyordu. Muhammed b. Hasan eş-Şeybani'nin yetiştirdiği talebelerinin isimleri bile biraz dini ilimlerle meşgul olanlara, onun hakkında bir kanaat verebilir.
Devrinde Şeyhu'l-Müctehidin lakabıyla anılan insanlardan Ebu Hafs Ahmed b. Hafs el-Icli, Ebu Süleyman Musa b. Süleyman Cüzcani ki, bu zat vasıtasıyla kütüb-i sitte şarka ve garba yayılmıştır. Muhammed b. İdris Eş-Şafii, dört mezhebin imamlarından birisi, Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam el-Herevi, Amr b. Ebi Amr el-Harrani, Ali b. Mabed b. Şeddad, bu zat aynı zamanda imamın Camii Kebir ve Camii Sağir isimli kitaplarını rivayet etmiştir. Mualla b. Mansur, Ebubekir b. Ebi Mukâtil, Esed b. Furat el-Kayravani, bu zat Maliki mezhebinin esaslarını tedvin eden zattır; Şeyh Sahnun, îbn-i Cerir'in şeyhi Muhammed b. Mukâtil, Yahya b. Main ki, bu zat cerh ve ta'dil imamıdır; aynı zamanda bu zat "Camiüs-Sağir" isimli kitabını ondan yazmıştır. Ali b. Mihran, Yahya b. Eksem ve Hişam b. Abdullah er-Razi ve daha yüzlercesine ilim öğretmiştir (10).
Bu malumatı verdikten sonra, meselenin ehemmiyetine binaen, gerek bu zatın ilim, irfan ve takvasını; gerekse Hanefi fıkhını İmam Azam ve İmam Ebu Yusuf'tan alıp yazılı hale getirmesinden ötürü üç mezheb imamı ile olan münasebetine de bir iki hususla yer vermenin faydalı olacağı kanaatindeyim. Bu münasebeti anlatmaya gerek duymamın sebebi ise, Hanefi fıkhının re'ye dayalı olduğu, kitap ve sünnete dayalı olmayışı iddialarıdır. İşte bu iddiaların tutarsızlığı kısmen bu zatın hayatında görülmektedir.
İmam Malik b. Enes'ten İmam Muhammed eş-Şeybani aralıksız üç yıl hadis dinlemiştir. Muhammed b. Hasan sadece İmam Malik'ten hadis almakla da kalmayıp Medine meşayihinden çok istifade ederek hadis rivayetinde bulunmuştur (11).
İmam Mâlik'le karşılaşması şöyle olmuştur. Mucaşa b. Yusuf naklediyor: Ben Medine-i Münevvere'de İmam Malik'in yanında idim. O, insanlara fetva veriyordu. Bu arada Ebu Hanife'nin talebesi Muhammed b. Hasan içeriye girdi. Henüz O, küçüktü. Şu soruyu sordu İ. Malike:
—Ya İmam, mescidden başka yerde su bulamayan cünüb hakkında ne dersin? İmam Malik, "Cünüb olan adam mescide giremez." Bunun üzerine Muhammed, "Namaz vakti olunca ne yapacak, mescidde suyu görüyor". Yine İ. Malik "Cünüb mescide giremez" dedi. Birkaç defa tekrar edince İmam Malik O'na:
—Sen söyle bakalım ne yapması lazım. İmam Muhammed:
—Cünüb olan adam teyemmüm eder, mescide girer suyu çıkarır ve yıkanır. Bunun üzerine İmam Malik bu gencin kim olduğunu sorup, Ebu Hanife'nin talebesi Muhammed eş-Şeybani olduğunu öğrenmiştir (12).
Bu hadisenin İmam Malik'e hadis işitmeye gitmeden önce cereyan ettiğini Muhammed Zahid el-Kevseri tasrih etmektedir (13).
Süleyman Abdülhamid el-Behrani diyor ki, ben Yahya b. Salih'ten işittim diyor ki, bana İbn-i Eksem şöyle dedi: Sen İmam Malik'i gördün ve O'ndan hadis işittin ve İmam Muhammed'le de arkadaşlık yaptın, hangisi daha fakihtir? Ben diyorum ki, İmam Muhammed b. Hasan daha fakihtir (14). Aynı zamanda Kufe ehline İmam Malik'in Muvatta'ını rivayet eden de İmam Muhammed'dir. Onun bu rivayeti müstakil bir eser halinde neşredilmiştir. Eseri tahkikli olarak neşre hazırlayan Ezher Üniversitesi Hadis Bölümü başkanı olan Abdulvahhab Abdullatif, yazdığı önsözde, İmam Muhammed'in yaptığı Muvatta rivayetinin diğer rivayetlerden üstün olduğunu maddeler halinde zikretmiştir (15). Çünkü İmam Malik'in Muvatta'ının 22 kadar rivayeti vardır. Bunlar fazla noksan olarak birbirlerinden farklıdır. Bunların bazısına Darekutni telif ettiği bir eserinde işaret etmiştir. İmam Muhammed Malik b. Enes'ten 700 küsur hadis rivayet etmiştir. Bu hadisleri bizzat kendisinden almıştır (16).
Hafız Zehebi,"Kufe'de fıkıh ilminin reisliği Ebu Yusuf'tan sonra Muhammed b. Hasan'da nihayet bulmuştur. Onun vasıtasıyla imamlar fıkıh öğrenmiştir; çok kitap tasnif etmiştir ve alimlerin en zekilerindendir" demektedir.(17)
Talebeleri arasında İmam Şafii'yi de zikretmiştik. Şafii, Muhammed b. Hasan'dan ilim aldı, O'nun kitaplarını okudu, O'ndan nakilde bulundu ve nakillerini kaydetti. Kendisi şöyle demiştir: "Muhammed b. Hasan'dan bir deve yükü ilim aldım. Bunların hepsi de bizzat O'ndan duyduklarımdandır". İmam Muhammed'i çok sever, çok sayar ve ilmini çok överdi. Onun hakkında şöyle derdi: İncelenmesi gereken bir mesele sorulduğu zaman yüzünü memnuniyetsizlikten dolayı buruşturmayan tek insan ben Muhammed b.Hasan'ı gördüm (18). İmam Şafii aynı zamanda kendisinden hadis de rivayet etmiştir (19) ve hadiste O'nun hüccet olduğunu kabul etmiştir (20).
Kerderi'nin İmam Şafii Menakıbından, İmam Şafii şöyle diyor: Allah bana iki insanla yardımda bulunmuştur. Bunlardan birisi hadis ilminde Sufyan b. Uyeyne, diğeri fıkıhta İmam Muhammed b. Hasan'dır. Şafii, İmam Muhammed'le ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: İmam Muhammed bir odada oturmuş ve insanlar da başına toplanmış onlarla sohbet ediyordu. Yüzüne baktım insanların en güzeliydi. Alnı sadef gibi parlıyordu. İnsanların en güzel giyinenlerindendi. İhtilaflı bir meseleden sordum ve zaafa düşmesini de arzu ettim. Fakat ok gibi meselenin üzerinden geçti ve böylece mezhebini de kuvvetlendirdi (21).
İmam Şafii Hazretleri şiilikle itham edilmiş ve Halife Harun Raşid tarafından 9 şii ile beraber Kûfe'ye getirilmişti. Bu dokuz şiinin öldürülmesinden sonra sıra İmam Şafii'ye gelmişti. Şafii kendisini müdafaa etmiş ve bu arada müdafaasına delil olarak da "İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybani bunu bilir" demişti. Halife İmam Muhammed'e Şafii hakkında sorunca O da şu cevabı vermiştir:
"Şafii, ilmi çok, bilgiden nasibini almış bir zattır. O'na isnad olunan bu işle O'nun bir ilgisi yoktur. O, öyle adam değil", deyince Harun Raşid:
-Öyle ise, O'nu yanına al, bakalım, düşünelim dedi ve bu sayede İmam Şafii de kurtulmuş oldu (22). Sonra İmam Şafii İmam Muhammed'den ders almış ve Kufe fıkhını kendisinden öğrenmiştir. Muhammed b. Hasan'ın fesahat ve belagatı zirvede idi. İmam Şafii diyor ki, Muhammed b. Hasan konuştuğu zaman Kur'ân onun lugatıyla iniyor zannedersin (23), aynı zamanda O, hem kalbi hem de gözü dolduruyor (24). Derse başladığı sırada İmam Azam'ın kendisine olan öğüdünü evvela 7 günde Kur'ân-ı Kerimi ezberlemekle tutan Muhammed b. Hasan, derinlemesine Kur'ân'ın mânâsı üzerinde durmuş ve ona ciddi bir şekilde nüfuz etmiştir. Ebu Ubeyd Kasım b. Sellâm: "Allah'ın Kitabını Muhammed b. Hasan'dan daha iyi bilen görmedim" demiştir (25).
Muhammed b. Hasan helâl, haramı, nasih mensuhu ve ilel ilmini de çok iyi bilirdi. Nitekim Şafii mezhebinin büyüklerinden sayılan İdris b. Yusuf Karadisi İmam Şafii'den şu sözü işittiğini nakleder: "Ben, helâl haram, ilel, nasih ve mensuhu Muhammed b. Hasan'dan daha iyi bileni görmedim" (26). Ebu Ubeyd, İmam Şafii'den şu sözü işittiğini naklediyor: Eğer insanlar insaf sahibi olsalar Muhammed b. Hasan gibisini göremeyeceklerini bilirler. Çünkü ben O'ndan daha fakih birisinin dizinin dibine oturmadım, benim lisanım fıkha onun lisanı gibi açılmadı. O, gerçekten büyüklerin aciz kaldığı fıkhi meseleleri ve sebeplerini çok güzel hallederdi (27). Şafii Mezhebinde büyük bir değeri olan İmam Şafii'nin yazdığı "el-ümm" kitabının te'lifinde Muhammed b. Hasan eş-Şeybani'nin büyük müessiriyeti olmuştur. Mesela rivayet ediliyor ki, İmam Şafii İmam Muhammed b. Hasan'ın "Kitabu'l-Asl" isimli eserini ezberlemiş ve "El-Ümm"ü buna benzeterek yazmıştır (28). El-Ümm'ün ve İmam Şafii'nin diğer eserlerinin Muhammed b. Hasan'dan ders aldıktan sonra yazıldığı bilinmektedir (29). Maliki Mezhebinin büyük imamlarından bilinen Esed b. Furat da İmam Muhammed'den ders alıp kitaplarını tedkik ettikten sonra eserlerini yazmıştır (30).
Ahmed b. Hanbel de kendisine sorulan sorulara Muhammed b. Hasan'ın kitaplarından cevap verdiğini itiraf eder. Zaten Ahmed b. Hanbel Hanefi fıkhını 3 sene Kazı Ebu Yusuf’tan öğrenmiş ve hadis dinlemiştir. Ahmed b. Hanbel'e İbrahim Harbi: "Ey Ahmed b. Hanbel bu kadar ince meseleler sana nereden geliyor" deyince "Muhammed b. Hasan'ın kitaplarından" diye cevap veriyor (31).
Hanefi fıkhının önde gelen imamlarından Muhammed b. Hasan eş-Şeybani'nin üç mezheble olan münasebetini kısaca arz etmeye çalıştıktan sonra Hanefi fakihleri için sık sık kullanılan, fıkıh kaidelerinin tesbitinde âyet ve hadise müracaat edilmeyerek "re'yle" âmel edildiği iddiasına karşı İmam Muhammed'in verdiği şu cevabı kaydetmeden geçemeyeceğim.
Muhammed b. Semaa diyor ki, İsa b. Ebban bizimle beraber namaz kılıyordu. Ben O’nu Muhammed b. Hasan'a davet ediyordum. O da "Onlar hadise muhalefet eden insanlar" diyor ve gelmiyordu. İsa b. Ebban hadis hıfzı güzel olan bir muhaddisti. Nihayet bir gün sabah namazını beraber kıldık ve o gün İmam Muhammed'in ders meclisi vardı. Namazdan sonra oturduk. İmam Muhammed dersi bitirdikten sonra ben O'na İsa b. Ebban'i yaklaştırıp şöyle dedim: "Kardeşin oğlu Ebban b. Sadaka, zekâsı olan, hadis ilmini iyi bilen ve kitabeti olan bir zattır. Ben kendisini size getirmek üzere davet edince, sizin hadise muhalefet ettiğini söyledi". Bunun üzerine O'nu tuttu ve "Oğulcağızım bizde hangi hadise karşı muhalefet gördün. Bizzat bizden duymadığın meseleden ötürü aleyhimizde şahadette bulunma" dedi. İsa b. Ebban o gün İmama hadisin yirmibeş babından sordu, İmam Muhammed hem ona cevap veriyor hem hadiste olan mensuhtan haber veriyor ona aid şevahid ve delail getiriyordu. İmamın yanından ayrıldıktan sonra bana dedi ki, "benimle nur arasında olan perde kalktı ve ben zannettim ki, Allah Taala mülkünde bu adam gibilerini insanlara muzahir olsunlar diye yaratmıştır". Sonra İmam Muhammed'den artık ayrılmadı ve büyük bir fakih oldu (32).
İmam Muhammed'e karşı Büyük Veli Davud Tai'nin de ciddi teveccühü ve takdiri vardır. Feridüddin Attar mevzumuzla alakalı olarak şu hikâyeyi nakleder:
"İmam Ebu Yusuf'la İmam Muhammed bir meselede ihtilafa düştüklerinde O, hakem olurdu. Yanına geldiklerinde yüzünü Muhammed'e, sırtını Ebu Yusuf’a çevirir. Muhammed'le içli-dışlı olduğu halde Ebu Yusuf'la konuşmazdı. Muhammed'in sözünü doğru bulunca: "Doğrusu Muhammed'in söylediği sözdür" der. Ebu Yusuf'un sözünü doğru bulunca da, adını söylemeyip: "Doğrusu bu sözdür" derdi. Kendisine:
-İkisi de ilimde uludur. Niçin birine izzet ve ikrâm gösterdiğin halde, öbürünü yanına bırakmıyorsun? dediklerinde şöyle dedi:
-Şunun için ki, Muhammed b. Hasan birçok serveti olduğu halde (bunları terke-dip) ilim muhitine intisab etmiştir, Onun nazarında ilim dini aziz, dünyayı zelil görme vesilesidir. Ebu Yusuf ise yoksulluk ve zillet muhitinden gelip, izzet ve mevki sahibi olmak için ilmi vesile kılmıştır. Halbuki Muhammed, üstadımız Ebu Hanife'nin (r.a) dayak yemesine rağmen kabul etmediği kadılık mevkiini kat'iyyen kabul etmemişti. Ebu Yusuf ise bunu kabul etti. İmdi üstadının yolundan gitmeyen bir kimse ile benim konuşmam bahis konusu olamaz (33). Davud Tai'nin buradaki tavrı, Ebu Yusuf'un herhangi bir hatasından falan değil büyük velinin hassasiyetinden kaynaklanmaktadır.
Gerçekten de İmam Muhammed son derece vakarlı, insanlardan müstağni ve dünyaya asla değer vermeyen biriydi. Babasından kendisine büyük servet kalmış fakat o hepsini ilim yolunda harcamıştır. Kenesi şöyle diyor: Babamdan 30 bin dirhem miras aldım. Bunun 15 binini hadis ve fıkha, 15 binini de nahiv ve şiire harcadım (34). Muhammed b. Hasan, ilmin izzetini daima korumuş ve onu hiç bir zaman layık olduğu mevkiden aşağıya bırakmamıştır. Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam diyor ki, Muhammed b. Hasan eş-Şeybani ile beraber otururken Halife Harun Reşid geldi. Herkes ayağa kalktı fakat İmam Muhammed kalkmadı. Biraz sonra huzura çağrılınca herkes korkmaya başladı. Ama tam aksine İmam Muhammed halifenin huzurundan yine vakarlı ve heybetli bir şekilde çıktı. Kendisine neticenin ne olduğunu sorduk, bize şöyle dedi, Halife niçin ayağa kalkmadığımı sordu. Ben de kendisine şöyle dedim: Siz beni ilmiye sınıfına koydunuz. Ben de sınıfımı muhafaza etmek istedim. Hademe sınıfına geçmek istemedim. Çünkü hademe sınıfı ilmiye sınıfının haricindedir. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Kim (kibrinden dolayı) insanları karşısında ayakta tutmasını severse ateşte oturacağı yeri hazırlasın" (35) cevabını verdim (36).
İmam Muhammed'in ibadet u taata düşkünlüğü de O'nun bilinen meziyetlerinden birisidir. Çok ibadet yapar, Kur'ân-ı Kerim'i sonuna kadar okur ve hatim yapardı (37), geceyi üçe böler, birisinde istirahat, birisinde ibadet ve birisinde de ilim tahsil etmekle meşgul olurdu. Hatta çok çalışmak ve ibadet etmekten vakit bulamazdı ki, elbisesini değiştirsin. Vak'ayı Kasım b. es-Seleme rivayet etmektedir (38).
Geceleri çok uyanık kalır ve gözüne uyku girmezdi. Kendisine uyumayışının sebebi sorulunca, kıyamete kadar Ümmet-i Muhammed'in derdiyle dertlenecek olanlara rehber olmak üzere şu tarihi sözü söylemiştir: Ben nasıl uyuyayım ki, müslümanların gözü bana itimaden uyuyor ve diyorlar ki, bizim başımıza bir iş gelse Muhammed b. Hasan bizim işimizi halleder ve ıstırabımızı defeder. Ben de uyursam din tahrip edilir (39).
İlim ve ibadete düşkünlüğünden ailesinin dünyevi ihtiyaçlarını bile göremez durumda idi. Hatta ailesine şöyle derdi: "Dünya ihtiyaçları için benden bir şey istemeyiniz. Zira kalbimi meşgul eder. İhtiyaç duyduğunuz şeyleri vekilimden alınız, onun işi benden az, kalbi ise daha az meşgul"(40). İmam Muhammed sabrı, adaleti ve cömertliği ile de devrinin imamları arasında temayüz etmiş bir zattı. Hatta talebelerine ders okutmadaki sabrı ile onlara infak hususunda Hocası İmam Azam'dan başka kimse O'nun gibi değildi (41). Bir defa talebesi Muhammed b. İdris eş-Şafii, kendisine bir soru sormuştu. İmam Muhammed'in verdiği cevabı memnuniyetle karşılayarak kaydetmişti. Bunun üzerine İmam Muhammed talebesi Şafii'ye 100 dirhem para hediye etmiş ve şöyle demişti: "Eğer ilimden nasibini almak istersen ilim meclisine devam et ve hizmetimizden ayrılma"(42). İmam Şafii hazretleri bir iki kere iflas etmiş ve İmam Muhammed bir defasında topladığı 100 bin dirhemi, bir defasında 70 bin dirhemi O'na vermiştir (43). İmam Şafii hazretleri şöyle demiştir: İlimde insanlar Irak ehlinin ıyah (çoluk çocuğudur), Irak ehli de Kufe ehlinin ıyalı'dır. Kufe'liler de İmam Ebu Hanife'nin ıyalıdırlar. İmam Muhammed için de şöyle derdi: "Eğer İmam Muhammed bize aklı miktarı konuşsaydı, biz Onun sözünü anlamazdık. Ancak O, bize bizim aklımız kadar konuşurdu. "(44). İmam Muhammed, devrinin alimleri arasında en çok eser yazanlardan birisi olarak sayılmıştır (45). İbn-i Nedim 64 kadar kitabının ismini nakletmiştir (46). Yazdığı eserleri hocası Kadı Ebu Yusuf'a okumuş ve onun da onayını almıştır. Halife Harun-i Reşid kendisini bir müddet Rakka şehrinde kadı olarak tayin etmiş, fakat çok zaman geçmeden azletmiştir (4 7).
Abdullah b. Muhammed b. Selam'dan rivayet edilmiştir ki, o rüyasında görmüş ki, gökyüzünde bulunan iki ay yeryüzüne düşüyor. Bu rüyanın üzerinden iki ay geçmeden İmam Muhammed b. Hasan ile Kisâi vefat ettiler (48). Kisâi ile İmam'ın vefatı aynı gündedir ve hâdise şöyle cereyan etmiştir. İmam Muhammed ile Kisâi'yi yanıma alarak Horasan'ın Rey şehrine gitmek üzere Halife Harun-i Reşid sefere çıkmış. Halifeler sefere çıkacakları zaman kendilerine rehberlik etmelerini arzu ettikleri büyük alimlerden bir-iki kişi yanlarına alır ve onların fikirlerinden istifade ederlerdi. Rey şehrine vardıktan sonra bu iki zât da orada vefat etmiştir. Halife bundan çok üzülmüş ve "Fıkıh ile lugati Rey'de defnettim" dedikten sonra "Bu ne kötü menzilmiş ki, buraya geldiğim zaman yanımda fıkıh ve lugat vardı, ayrılıyorum yanımda hiçbiri yok" sözleriyle de üzüntüsünü dile getirmiştir. İmam Muhammed Rey yakınında bulunan Taber kalesinde Hişam b. Abdullah er-Râzi yurdunun yakınında medfundur. 189 hicri yılında vefat etmiştir. Hişam b. Abdullah'tan: Vefat etmek üzere evinde bulunan İmam Muhammed'e ölüm anı gelince ağlamaya başladı. O öyle diyor: Allah Taala beni huzurunda tutup da bana dese ki, Ey Muhammed seni bu Rey şehrine getiren nedir? Benim yolumda cihad etmek üzere mi geldin, yoksa benim rızamı kazanmak üzere mi? O zaman ben ne cevap vereceğim, diyerek ağlamaya devam etti (49). Zaten Allah korkusundan ötürü çok ağlayan salih insanlardan birisi olduğunu İbnu'l Esir kaydetmektedir (50). İbn-i Ebi Recâ babasının İmam Muhammed'i rüyasında gördüğünü şöyle naklediyor: Babası kendisine sormuş: '"Rabbin sana nasıl muamele etti? O da şöyle cevap vermiş: Allah Taala beni mağfiret etti. Ben neden ötürü dediğimde bana şöyle denildi: Sana bu ilmi ancak seni mağfiret edelim diye verdik. "(51).
Son olarak hakkında, İmam Şafii'nin söylediği: "Muhammed b. Hasan gibi birini görmedim ve analar onun gibisini dünyaya getirmemiştir" sözünü nakletmekle iktifa edelim (52). Allah hepsinden râzi olsun.
________________________________________
Dipnotlar:
1) Siyerü A 'lâmi'n-Nübelâ, Şemseddin Zehebi, Beyrut 4. bs.9/134, ve diğer kaynaklar.
2) el-Vafi bi'l-Vefeyat, Salahaddin Halil es-Safedi, 2/332.
3) Miftahu's-Saâde, Taşköprüzade, Ahmed b. Mustafa, 2/241.
4) Tarihu Bağdâd, Hatip Bağdadi, 2/72.
5) aynı eser; Ayrıca el—Cevâhirü'l—Mudiyye fi Ta-bakâti'l—Hanefiyye, Muhy iddin el—Kureşi, 3/123.
6) Mârifetü Ulumi'l—Hadis, Hakim en Nisaburi, s. 47.
7) Bülugu'l— Emâni fi Sireti'l—İmam Muhammed b. Hasan eş—Şeybani, Muhammed Zahid el-Kevseri (Düzceli), Humus, 1969. s.5.
8) Aynı eser, s. 6.
9) Aynı eser, s.7—9., Bkz. Menâkıbül-İmam Ebi Hanife ve Sahibeyn Ebi Yusuf ve Muhammed 6. Hasan, Hafız Osman ez–Zehebi, s. 50-51.
10) Bulüğu'l-Emâni, s.10-11.
11) Menakıbu'l-İmam Ebi Hanife, s.53., Bülugu'l-Emâni, s. 11.
12) Tarihu Bağdâd,2/174.
13) Bülugu'l-Emâni, s. 13.
14) Tarihu Bağdâd, 2/175.
15) Muvatta-ı İmam Malik, Talik ve Tahkik Abdulvahhab Abdullatif, 2.bs. s. 23 - 24.
16) Aynı yer. Ayrıca bkz. Menakıbu Ebi Hanife, Zehebi, s. 53.
17) Menakıbu'l-İmam Ebi Hanife, Zehebi, s. 50.
18) İmam Şafii, Muhammed Ebu Zehra, terc. Osman Keskioğlu, s. 23- 24.
19) İmam Şafii, Muhammed Ebu Zehra, s. 24.
20) Bülugu'l-Emâni, s.74. Menâkıbu'l—İmam Ebi Hanife, s. 59.
21) aynı eser. s. 71.
22) İmam Şafii, s, 22 - 23,
23) el—Cevâhirü'l— Mudiyye fi Tabakati'l—Hanefiyye, 3/123, ve diğer kaynaklar.
24) Aynı kitap, 3/124.
25) Aynı yer.
26) Ahbâru Ebi Hanife ve Ashâbih, s. 123. ve diğer kaynaklar.
27) Aynı eser, s. 124.
28) Bülugu'l—Emâni s. 77.
29) Aynı eser. Ayrıca İ-mam Şafii,s.20—25.
30) Bülugu'l-Emanıs.16-21
31) Aynı eser, s. 64 ayrıca, Ahbâru Ebi Hanife ve Ashabih, s. 125.
32) Ahbâru Ebi Hanife ve Ashâbih, s. 128, Bülugu'l-Emâni, s. 61.
33) Tezkiretü'l-Evliya, Feridüddin Attar, Terceme, Süleyman Uludağ s.300 - 301.
34) Ahbâru Ebi Hanife, s. 125.
35) Hadis için bkz. Keşfu'l— Hafâ, İsmail b. Muhammed Acluni, 2/306.
36) A-hbâru Ebi Hanife ve Ashâbih, 120-121.
37) Bülugu'l-Emâni sh. 73.
38) Miftahu's-Saâde, 2/244.
39) Aynı eser, 2/245.
40) Ahbâru Ebi Hanife ve Ashâbih s. 125.
41) Büluğu'lEmâni, s. 18.
42) Miftahu's-Saâde, 2/244.
43) Aynı eser.
44) Aynı eser.
45) El-Vâfi bi'l Vefeyâat, 2/333.
46) el-Fihrist, s. 287-288.
48) Miftâhu's-Saâde, 2/242.
49) Aynı eser, 2/243 ve diğer kaynaklar.
50) El-Kâmil fi't-Tarih, İbnu'l-Esir, 6/164.
51) El-Vâfi bi'l-Vefeyyat, 2/333.
52) Miftahu's-Saâde, 2/243. *)Tevbe S. 100