Tesadüf
Mahir KAYNAK 05 Haziran 2007
Güneydoğuda tren yoluna yapılan sabotajda patlamanın trendeki patlayıcılara sirayet etmemesi, sadece birkaç vagonun yoldan çıkmasına neden olması büyük bir şans. Böylece trenin yükü hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olabildik ve yük el değmemiş gibi hasarsızdı. Halbuki uygun miktarda olsa ve uygun zamanda patlatılsaydı sadece bir enkazla karşılaşacaktık. Şansımız yaver gitti ve kimin ne yaptığını öğrenebildik. Gerçi İran tarafı bunun bir komplo olduğunu iddia ediyor ama eldeki deliller aksini söylüyor. Tesadüfler bizden yana. Bütün bu rastlantılarda art niyet aramak, birilerinin projeleri olup olmadığını sorgulamak komplo teorisi üretmektir.
İki gün önce bir radyo programı sonrasında bir dinleyicim 2002 seçim sürecinde iktidarın, seçimi kazansa bile, AKP’ye verilip verilmeyeceği sorusuna ‘ABD’nin bölgede operasyonlar yaptığı bir dönemde İslamcıların iktidarda olması muhalefette olmalarından daha iyidir. AKP’ye iktidar verilecek ve onların operasyonlara desteği sağlanacaktır. Ancak iki üç yıl sonra durumun değişeceğini ve İslamcı iktidarın devrileceğini düşünüyorum’ dediğimi hatırlattı ve süreç konusunda olmasa bile zaman konusunda yanıldığımı söyledi. Acaba şimdi, beklenen sonuç alındığına göre, AKP’ye karşı bir tavır alınabilir miydi? diye soruyordu.
Bu soru başka bir sorunun cevaplandırılmasını gerektiriyor. Acaba dünyadaki siyasal gelişmeler herhangi bir gücün yönlendirmesi olmadan ve onların projelerine dayanmadan kendiliğinden mi oluşuyor yoksa yönetilen bir dünyada mı yaşıyoruz? Şüphesiz her şey tüm ayrıntılarıyla planlanamaz ama ana çizgileri bir projenin ürünü müdür? Türkiye’deki tüm siyasi gelişmeler bir ajandanın sayfalarında yazılı mıdır yoksa halkı iradesi temel belirleyici midir? Bu sözlerim demokrasi karşıtlığı olarak algılanmamalıdır. Ancak halkın iradesini yönlendirecek etkileri kim yapabiliyorsa olayların akışına onun yön verdiğini söylemek istiyorum. Mesela önümüzdeki seçimin sonucunu ya da siyaseti etkileyecek diğer girişimlerin neler olacağını tahmin ederken sadece halkın tercihlerinin değil onları etkileyebilecek eylemlerin de tahmin edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir değerlendirme yapmak için Bilderberg toplantısından Putin-Bush görüşmesine, Pakistan’daki iktidar mücadelesine, Çin-ABD ilişkilerine kadar bir çok şeyi içine alan genel bir model kurmak ve Türkiye’yi bu genel tablo içinde değerlendirmek gerekir.
Önümüzdeki dönem için tahminim şöyleydi: İki farklı yol izlenebilir. Ya AKP’nin yerine başka bir parti getirilir ya da AKP kendi içinde değiştirilir. Bu değişim zannedildiği gibi inanç ve ideoloji ekseninde olmayacaktır ve güç odaklarının böyle bir problemi yoktur. Ancak dünyadaki küreselci eğilimin dışına çıkarılması beklenebilir ve bu sonuç parti içindeki güç dengelerindeki değişmeye bakılarak anlaşılır.
Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın renkli devrimlerden ve ülkenin içeriden fethedilmesinden söz ettiğini duyunca bu konudaki öngörülerimin doğru olduğunu düşündüm. Ortada dolaşan söylemlere bakmayın. Asıl sorun ülkemizin dünya ölçeğinde hangi gücün yanında yer alacağıdır.