`BU ÜLKE`DEN `BÜYÜK TÜRKİYE`YE
Şenol ÖZBEK 01 Ocak 1970
Bütün istikametleri kollayan adamdır Cemil Meriç, fikrin ana kavşağında nöbet tutan, kavşağa bağlı her istikameti koruyan, her istikameti sorgulayan… Dündar Taşer, belli bir istikametin adamıdır. Lakin Cemil Meriç gibi bir dehaya, "sesimi Taşer'in sesiyle gürleştirerek haykırıyorum" dedirten adamdır…
Gayemiz onları tanıtmak değil, sadece hatırlatmak. Tanıyıp da istikametini kaybetmiş olanlara istikametlerini, tanımayanlara da tanımaları gerektiğini hatırlatmak…
Nasıl ki, "Faust" Goothe'nin, "Gülistan" Sadi'nin uzanabildiği nokta ise "Bu Ülke" de Cemil Meriç'in kemal noktası… Dündar Taşer ise bu ülkeden büyük Türkiye'ye geçişin rotası…
"Bu Ülke", sadece bu ülkenin hikayesi değildir. Doğu'nun ve Batı'nın topyekun hikayesi… Bir meydan okuma... Doğu'yu ve Batı'yı bütün fikir şubelerinde tek tek heceleyen Doğu adamının, içerdeki ve dışarıdaki Batı'ya meydan okuması… Görmeyen gözlerin, mürekkep niyetine akıttığı gözyaşı vardır "Bu Ülke"de…
"Büyük Türkiye", geri kalmışlık edebiyatıyla uyutulan bir milletin ve düşman ideolojilerin hışmına uğrayan gençliğin önüne konan idealdir. El mesafesindedir bu ideal Taşer'e göre… Yeter ki istensin… İstemek ne kelime, "buna iman etmek zorundayız!" der Taşer...
Erol Güngör, Cemil Meriç'i okumayı, onunla konuşmayı çağın dışına çıkmak olarak yorumlar. Zevzeklik, zorbalık ve hokkabazlık çağının dışına çıkmak… Güngör'e göre, "Batı'nın bize açtığı belayı, kendi düştüğümüz çirkefi ve yerli medeniyetimizin yüceliğini anlayabilmek için Cemil Meriç'in usulünü kullanmak şarttır. Batı'yı iyi bilmeyen adamın, Batı'nın yüzüne tükürmeye hakkı yoktur". "Bu Ülke'yi ben yazmak isterdim" der Erol Güngör…
Bir ilim mensubu, bir psikolog olarak "Bu Ülke"nin haşmeti karşısında boyun büken Güngör, "Bir alimin dikkati ve titizliği ile sanatkarın zarafetini, Türk köylüsünün karşısındakini küçülten tevazu ve mahcubiyeti ile Osmanlı paşasının vakar ve azametini şahsında toplayan insan" diye tarif eder Taşer'i… "Onu bir insana duyulabilecek sevginin de ötesinde bir ihtirasla sevdim" der… "Bu Ülke" ile "Büyük Türkiye" arasındaki yakın ilişkinin doğurduğu sevgidir bu…
Kendisine koşan vakur kalabalıklara, "fetihten fethe koşan akıncı bir zeka" olarak tarif ettiği Dündar Taşer'i işaret eder Cemil Meriç. "Sevenlerinin ondan öğreneceği çok şey var" der. Onun sesiyle sesini gürleştirerek, "Ecdadımızı inkar ediyoruz, ecdadımızı, yani Osmanlıyı. Biricik düşmanımız: Türk-İslam Medeniyeti. Tarihte tek mucize vardır: Osmanlı mucizesi. Türk Kanıyla İslam dininin kaynaşmasından doğan bir mucize" diye haykırır… Bunu gericilik olarak yorumlayanlara cevabı kesindir: "Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir".
Taşer, Büyük Türkiye idealine olan inancını, bir Anadolu köylüsünün sözünde teneffüs etmiştir. Kendisine, "Bey! Türkün yeniden cihangir olacağına imanın var mı?" diye soran ve "bunun kitapta yeri vardır, inanmayan kafir olur ha!" diye ekleyen köylünün sözünde… Kendisi de iman etmiştir çünkü… Aynı köylünün, "Efendi! Kürtler bizim emmioğlumuzdur" demesini unutmaz… Ve milleti, "binlerce sene içinde, kanın, imanın, duyguların birleşmesi ile yoğrulmuş varlık" olarak tarif eder…
Cemil Meriç'in "Bu Ülke"sinin, "yüz elli yıl sonra da olsa Türk düşüncesinin haysiyetini kurtardığını" söyleyenler olmuştur. Az bile söylemişlerdir. "Bu Ülke", asil ve soylu bir medeniyetin, aydın lakaplı çakal sürüsüne karşı müdafaa edilişinin icmalidir. İlk defa güçlü bir ses, insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydını hedef seçmiş ve onu irşat için yola çıktığını haykırmıştır. Kendimizi tanımaktan bahseder "Bu ülke" ve "kendimizi tanımanın irfanın varabileceği en yüksek merhale olduğunu" söyler.
Cemil Meriç'in, vakur kalabalıklara işaret ettiği Taşer, geri kalmışlık edebiyatıyla nesillerin uyuşturulduğu kanaatindedir. "Biz, dünyanın en büyük imparatorluklarını kurmuş, hakimiyetini eski dünyanın bilinen her köşesinde yürütmüş bir milletiz. Ne geri kalmış milletlerin birisi, ne de kurtuluş savaşı yapan kavimlerin birincisiyiz. İstiklalini son elli yıl içinde dolaylı olarak bizden almış 19 ülkenin efendisi idik. Bir cihan devletinin kalıntısı üstünde, cihan hakimlerinin evlatları olarak oturuyoruz" der… Cemil Meriç'e göre, bu ses, geri kalmışlık efsanesine son noktayı koyan sestir…
Taşer'in istikameti bellidir. O, bir ülküye ve ipeğe sarılı çelik olarak tarif ettiği Ülkücünün şahsında Türk Milletine yürekten inanmıştır. "Mademki Ülkücü Gençlik zuhur etmiştir, o halde, Allah bu milletin fena bulmasını istememiştir. Demek ki, Türk Milleti yaşayacaktır". Ona göre "Milliyetçi Hareket, milli şuurun ürünüdür ve bu hareket, Şeyh Edebali gibi gönül pirleri, Çandarlı gibi ilim ülkücülerini beklemektedir".
Cemil Meriç, Taşer'in yürüdüğü istikamete teveccüh göstermiş olsa dahi, her hangi bir istikametin adamı olmaktan münezzehtir. Sağcı ve solcu kavramlarını, "hakikati gizlemeye yarayan uydurma mefhumlar" olarak görür. "Eflatun'dan Marx'a kadar her düşünce adamını sevgi ve saygıyla selamladığını, bütün dinlere, bütün mezheplere saygılı olduğunu" söyler. O, fikir ve sanat kavgasının ateş hattındadır ve ona göre, "düşünce adamı hiçbir zümrenin emir kulu değildir".
Cemil Meriç ve Dündar Taşer.
Onları kaybettiğimizde, takvimler 13 Haziran'ı gösteriyordu. Dündar Taşer'i 1972'nin, Cemil Meriç'i 1987'nin aynı ayında kaybettik.
Geldiler, yaşadılar ve öldüler. Daha doğrusu, öldü zannedildiler…
Hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, Allah'tan tekrar rahmet diliyoruz!
(12 Haziran 2006 / Ankara)
E.Yb. Şenol ÖZBEK senolozbek@hotmail.com