Bir başka açıdan Ashâb-ı Sefîne (Gemi arkadaşları) / İhsan Eliaçık
01 Ocak 1970
Bugün dünyada “küresel kapitalist hegemonya” var.
Kadim imparatorlukları yıkarak, iki dünya savaşı kazanarak, atom bombası atıp insanlığı susturarak, üstelik sosyalist dünyayı da çökerterek kurulmuş bir “otorite” bu…
Birleşmiş Miletler (BM), Dünya Bankası, İMF gibi uluslarası kuruluşları, ABD, AB gibi birleşik güçleri, NATO gibi askeri kuvvetleri olan ve kendisini “olması gereken dünya” olarak dayatan ve bundan sonrasının “tarihin sonu” olduğunu iddia eden bir paronaya bu…
Öte yandan sosyalist dünya çökmüş ve dünyanın orta yerinde (İslam dünyası) koskoca bir boşluk duruyor.
Arap denizi içinde küçücük bir ada olan İsrail’in haydutlukları, şımarıklıkları, korsanlıkları…
Yeryüzünde bir milyar insan aç sabahlıyor…
Tarihin “devrimci güçleri” ya yenilmiş, ya kenara çekilmiş, ya da susmuş, susturulmuş…
Bir yerlerden bir ses lazım.
Bir isyan, feryat, çığlık lazım.
Söylendiğinin aksine “otoriteye itaat” değil; otoriteye başkaldırı lazım.
“Lailahe illallah” otoritelere isyanı ifade eder.
Bu isyan olmadan İslam’a giremezsiniz bile, işin başı bu.
Bu öyle bir isyandır ki yeryüzünde zorbalık yapan herkese karşı, zulme uğrayan bütün insanları meydanı boş bırakmamaya çağırır: “Yeryüzünde zorbalık yapanlara ve insanlara zulmedenlere yol verilmemelidir!” (Şura; 42/42).
Nerede zorbalık yapanlara? (neresi olursa olsun) yeryüzünde…
Kime zulmedenlere? (kim olursa olsun) insanlara…
İşte bunları yapanlara “Yol yoktur!” (innemâ’s-sebîlu) diyor Kur’an.
Yani bunları yapanlara yol verilmemeli, meydan onlara bırakılmamalı, zulme uğrayanlar ve zorbalığa maruz kalanlar onları karşı birleşmeli, ayağa kalkmalıdır…
***
“Ashâb-ı Sefîne” (Gemi arkadaşları) yolculuğu bu açıdan önemli derslerle dolu.
Kanımca bugün dünyada ‘yenilmiş’ iki ruh var: İslam dünyası ve sol/sosyalist dünya…
İnsanlığın vicdanı ve donmuş dimağı bu ikisinin bir araya geldiği yerden yeniden kıvılcım alabilir.
Sinerji, ateş, kıvılcım buradan çakabilir.
Ashâb-ı Sefîne (Gemi arkadaşları) bunun apaçık göstergesi oldu.
Gemidekiler işte bu ‘yenilmiş’ iki ruhu temsil ediyorlardı. Avrupa’dan gelenlerin hemen tamamı solcu, sosyalist, komünist veya ateistlerdi. Kaba bir hesapla gemidekilerin 3/2’si dinî dünyadan, 3/1’i sol/sosyalist dünyadandı.
Son bir hafta içinde dünya sokakları bunlarla hareketlendi.
Gemiye İsrail’in içinden destek verenler dahi dindar Yahudiler ile İsrail soluydu.
***
Elinizi vicdanınıza koyun, aylardır ne yazıyoruz?
‘İnsanlığın “diri kalmış damarı” buradan çıkacak’ demiyor muyuz?
‘Küresel kapitalist hegemonyaya karşı alternatif dünya potansiyeli burada var’ demiyor muyuz?
‘Tarihin devrimci güçlerini çağımızda bunlar temsil ediyor’ demiyor muyuz?
‘Bunlar elele vermeli, yakınlaşmalı, kan davalarını bir kenara bırakmalı, tarihin ve insanlığın kendilerine yüklediği sorumluluğu yerine getirmeli’ demiyor muyuz?
Ashâb-ı Sefîne’nin (Gemi arkadaşlarının) dinî ve ideolojik profilini çıkarın bakalım, ne görüyorsunuz? İslam ve sol değil mi? Daha geniş açıdan din ve sol değil mi?
Gemiye Almanya’dan katılan Alman sol parti milletvekili, Almanya solcularını sokağa döktü. Ölenlerin sayısını 9 değil; 19 olduğunu söyledi. Bakın bakalım ölen diğer 10 kişi kim?
Taziye ziyaretinde gittiğimizde İHH Başkanı Bülent Yıldırıp Brüksel’de gemiye Avrupa’dan gelenlerle ortak basın toplantısı düzenleyeceklerini söyledi. Öyle anlaşılıyor ki “Mavi Marmara Davası” olarak tarihe geçecek bu dava yıllarca sürecek ve savunmasını Avrupa’da sol guruplar yapacak…
İyi de olacak.
Çünkü “ortak bir vicdan” onlarla ortayı çıktı.
Vicdanı donmuş dünyayı sarstılar.
Kalpsiz bir dünyanın kalbi oldular.
Ashâb-ı Sefîne’den (Gemi arkadaşları), dünya semalarına insanlık, vicdan, merhamet, adalet, özgürlük, masumiyet, yardım, infak, fedakarlık, ötekicilik, dayanışma mesajları dalga dalga yayılmadı mı?
Bir “insanlık vicdanı” olduğunu, olabileceğini bütün alem görmedi mi?
Gördü görmesine de Türkiye’nin “mahalle duvarları” göremiyor!
***
Tekraren söyleyelim:
Mahalle duvarlarını yıkmalıyız.
Türkiye’de sol dünya, İslam ile ilişkilerini gözden geçirmelidir. Dinsiz olunabilir ama vicdansız olunamaz. Kaldı ki hangi din? Hangi din yorumu? Bu noktada toptancılık yapılıp epeyce çamlar devirildiği görülüyor. Kanımca Kur’an’ı alttakilerin/ezilenlerin gözüyle yeniden okumalı, etkilenmekten hiç gocunmamalı, gurur ve kibir yapmamalı, İslam’a dinlerden bir din muamelesi yapmaktan vazgeçmelidirler.
Öte yandan Türkiye’de dinî dünya da, sol ile ilişkilerini gözden geçirmelidir. ‘Allahsız komünistler’ türünden toptancı yaklaşımları terk etmelidir. Dünyadaki sosyalist tecrübeyi yeniden değerlendirmeli, Das Kapital’i okumalı, etkilenmekten hiç gocunmamalı, gurur ve kibir yapmamalıdır. Hiç olmazsa Ashab-ı Sefine’de (Gemi arkadaşlığında) kendileriyle ölüme gelenler hatırına vicdan muhasebesi yapmalıdır.
Örneğin 70’li yılların sağcı/dinci kuşağı ile arasına mesafe koymalıdır. “Kanlı Pazar” kepazeliğini reddetmeli, orada yaşananların bugünün İslamcılarını bağlamayacağını, Amerikan 6. Filosunu taşlayan Deniz Gezmişlerin artık sembolik de kalsa yanında olduklarını söyleyerek iade-i itibar yapmalıdırlar.
Yeni kuşaklar için hatırlatalım, o “Kanlı Pazar” ki 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Bayazıt meydanında ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için 76 sol gençlik örgütünün toplandığı sırada meydana gelen olaylara deniyor. Gösteri yapılmadan önceki günlerde “Komünizmle Mücadele Derneği” uyarılarda bulunarak halkı tepkiye çağırdı. O gün, diğer bir grup da Beyazıt meydanında taşlı sopalı beklemeye koyuldular. İki grup meydanda karşılaştı. Olaylar sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldü. Ayrıca yaklaşık 200 kişi yaralandı.
Bugünün Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi’si, o günün sağcı/mukaddesatçı/dinci kışkırtıcılarındandı. Bugünün Fethullah Gülen Hocaefendi’si, o günün Komünizmle Mücadele Dernekleri Erzurum Şubesi kurucularındandı. Bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, o günün mitinge saldıranların organize yeri Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) bünyesindeki 40’lar şurası üyesiydi.
Bir sonraki kuşak olarak gençlik yıllarımı MTTB ikliminde geçirmişim, o kökten geliyorum.
Ve bugün bize devreden bu utanç dolu mirası reddediyorum.
Şu rezalete bakın ki Amerikan 6. Filosu geliyor diye Karaköy’deki genelevlerine boya badana yaptırılmıştı! Dönemin mukaddesatçı/sağcı/dincileri Deniz Gezmişlerle birlik olup 6. Filo’yu protesto edeceğine, Amerikan filosunu savunup solcuları taşlamıştı!
Nereden baksan tutarsızlık nereden baksan ahmakçaydı!
Kanlı Pazar olduğunda (1969) ben sekiz yaşındaydım, demek ki ilkokula bile başlamamışım. Bir önceki kuşağın yanlışları bir sonraki kuşakta da devam etmek zorunda değil. Bugünün İslamî çevreleri bu olay ile ilgili “redd-i miras” yapmalıdırlar.
İslam ve sol birbirine düşman değil, olmaz, olmamalı. Birileri taammüden (tasarlayarak) düşman yaptı!
***
Artık zamanın ruhu değişti, devran döndü.
Türkiye’nin ve dünyanın geleceğinde İslam ve sol var.
Madem vicdan kaynaşmasının zemini oldu gemi, vicdan ayaklanmasının menbağı neden olmasın?
Yol uzun, engebeler çoktur.
Üstelik “gök ekini biçer gibi” kayıplar oluyor.
Sağlam yoldaşlar, pak gönüldaşlar lazım.
Şu an politikalar üretecek devletlere ve hükümetlere değil; devletleri ve hükümetleri politikalar üretmeye zorlayacak hatta mecbur bırakacak “sokaktan gelen seslere” ihtiyaç var.
“Alttakilerin” birbirine açılmaya, kaynaşmaya, buluşmaya, birleşmeye ihtiyacı var.
Ortak bir sineye, dile, damara, vicdana ihtiyaç var.
“Ashâb-ı Sefine” (Gemi arkadaşlığı) iyi bir başlangıç değil mi?
Hiç mi hatırı yok?