ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI / Prof. Dr. Esin KAHYA
01 Ocak 1970
On yedinci yüzyıldan itibaren Batı ile karşılaştığında bilim alanında
Osmanlı imparatorluğunda gözle görülür bir gerileme belirlenmektedir.
Batıda bu yüzyılda Deseartes, Francis Bacon, Galile ve Newton, gibi
daha sonraki bilimsel çalışmalara yön veren bilim adamları çalışmalarını
sürdürürken ve farklı dallardaki çalışmalarıyla katkılarda bulunurken,
aynı paralelde çalışmalara Osmanlı imparatorluğunda rastlanmamaktadır'.
Siyasi, iktisadi ve bilimsel yönden bir durgunluk dönemenin işaretlerini
veren Osmanlılarda, Avrupa etkisi de kendisini hissettirmeye başlamıştı.
Bu dönemde devrin özelliklerin aksettiren bilim adamları Katip
Çelebi'dir. Adıvar Katip Çelebi için şöyle demektedir: 'Batı ilmi ile sıkı
temasa başlayan ve özellikle o ilmin değerini ve önemini taktir eden ve
batı ilmiyle Doğu ilmi arasındaki seui yıkmaya çalışan kişi olması dolayısıyla,
kendisi Türkiye'nin ilmi devrimcisi olarak anmasak bile, Türkiye'de
ilmi Rönesans'ın müjdecisi diye kabul edebiliriz'. Bu açıklamalardan
da anlaşıldığı gibi, Osmanlı Imparatorluğu artık yüzünü Batıya
döndürmüş; Batıda hızla gelişen bilimsel faaliyetin farkına varmıştır2•
On altıncı yüzyılda Avrupa'daki bilimsel faaliyet ve Osmanlı imparatorluğundaki
karşılaştınldığı zaman bilimsel açıdan çok belirgin bir
farklılık göze çarpmaz, ancak bilindiği gibi, Avrupa'daki bilimsel çalışmalardaki
reform çalışmaları on ikinci yüzyıldan başlayarak kendini yenilemiş,
islam Dünyasındaki belli başlı bilimsel eserlerin çevrilmesi ile
belli bir temeloluşturulmuştu. Bir taraftan bilimsel temeloluşturulurken,
diğer taraftan eğitim ve öğretim kurumlarındaki yapılanmalar bilimin sağlam
temellere dayandırılmak suretiyle gelişim sürecinin sür~kliliği sağlanacak
şekilde bir düzen kurulmuştu. Halbuki Osmanlılarda Islam Dünyasından
intikal eden bilgilerin kullanımı aralıksız sürmüştür; bir başka
ifade ile, aslında Osmanlı imparatorluğundaki bilimsel çalışmalar aslında
İslam Dünyasındakilerin bir devamı niteliğindedir. Ancak, Batıda yapılan
atılım niteliğinde bir harekete Osmanlılarda rastlanmamaktadır. Bundan
I. Dampier, William Cecil, A History of Sci.ence, Cambridge 1948.
2. Adıvar,A.A.,Osman1ı Türklerinde Ilim, Istanbul 1970, s. 110-115.
dolayıdır ki on yedinci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa arasında
bilimsel açıdan önemli farklılıklar ortaya çıkmıştır ve bu farklılık
on sekizinci yüzyılda daha da fark edilir hale gelmiştir.
On yedinci yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğunda hissedilmeye
başlayan Batı etkisinin on sekizinci yüzyılda daha da artarak devam
ettiği görülmektedir. Devlet de Avrupa'nın bilimsel ve teknik olarak daha
ileri oludğunu kabul ederek, Batılılaşma denecek olan hareketin ilk adımları
diyebileceğimiz hareketleri başlatmıştır. Bunlardan biri matbaanın
kurulmasıdır3•
Yine bu yüzyılda Batılılaşma hareketleri içinde yer alan çeviri faaliyeti
ve batı modeli açılan teknik okullarla karşılaşmaktayız. Bunlardan birincisi
içinde erken tarihlerde olmak üzere, daha çok Islam Dünyasının
belli başlı klasik eserlerinin çevirilerine rastlamaktayız. Bunlar arasında
Batıda da uzun yüzyı,ılar yaygın bir şekilde kullanılan ve ders programlarında
yer almış olan ıbn Sina'nın el-Kanun adlı eserinin Osmanlıca çevirisi
de bulunmaktadır. Ancak o tarihlerde yapılan çevirilerin bugünkü anlamda
bir çeviri olmaktan çok, bir yorum şeklinde olup, çevirmenin
katkılarının da bulunduğu bir çeviri olduğu da bilinmelidir. Tokatlı Mustafa'nın
el-kanun çevirisi de bu nitelikte olup, zaman zaman devrinin bilgilerini
katmaktan kaçınmazken, kendisi için gereksiz gördüğü kısımları
da almamakta tereddüt etmemiştir.
Bu dönemin diğer bir yeni liği de Batıdaki teknik okullar örnek alınarak
kurulan okullardır. Bunlar ilk adımda Mühendishaneler Kara ve
Deniz Mühendis Okulu olup, bunları müteakip yıllarda başkaları izlemiştir.
Bu okullarda öğretim görevini üstlenecek yeterli öğretim elemanı olmaması
dolayısıyla, öncelikli olarak yurt dışından uzman getirtilirken,
daha sonraki yıllarda, yurt dışına öğrenci gönderilerek bu açık karşıIanmaya
çalışılmıştır.
Bu dönemde Batı etkisini gösteren bilim adamları arasında Ömer Şifaii
ve Bursalı Ali Münşi örnek olarak verilebilir. Her ikisi de on altıncı
yüzyıl Paracelsus tarafından ortaya atılan fikirlerden oluşmuş olan ve
daha sonra Avrup~'da yaygın olarak etki yaratmış olan iatrokimya cereyanının
Osmanlı Imparatorluğunda tanıtılmasında öncülük etmişlerdir.
Canlı yapı ile cansız varlıkların kimyasal yapılarının temelde benzer olduğu
görüşü üzerine temellendirilmiş olan bu fikir akımının etkisinde kalmış
olan bu iki bilim adamımız bu cereyanı tanıtan çeviriler yapmışlar ve
özgün eserler vermişlerdir. Aynı şekilde Abbas Vesim gibi bazı hekimler
Avrupa' da on altı ve on yedinci yüzyıllardaki bazı görüşlere eserlerinde
yer vermiş, onları tanıtmıştır.
Bu dönemde yaşamış olan bilim adamları arasında Gelcnbcvi İsmail
Efendi, Şaban Şifaii, Abdülaziz Efendi, Kalfazade Çinari Efendi'nin adla-
3. Ersoy, Osman, Matbaanın Girişi ve ilk Basılan Eserler, Ankara ı959.
rı zikredilebilir. Bunlardan Gelenbevi İsmail Efendi ve İsmail Çinari matematikle
ilgilenmişlerdir. Bazı matematik tarihçilerine göre, İsmail Çinari
logaritmayı bulan kişidir. Bazıları ise Gelenbevi'nin bu konuda yapılmış
çevirilerden yararlanmış olduğuniu ifade etmişlerdir. Ancak ona
logaritmayı tanıtan kişi olarak vasıflandırılabilir. Onun astronomi ile de
ilgilendiği bilinmektedir.
Abdülaziz Efendi hekim olup, on yedinci yüzyılda W. Harvey tarafından
bulunan kan dolaşımı hakkında bilgi vermiştir. Şaban Şifaii daha
çok pediatri ile ilgilenmiş bir hekimdir.
On sekizinci yüzyılda bu yenileşme hareketleri paralelinde Batıdaki
bilimsel çalışmaları aktarmaya çalışan bilim adamlarının yanı sıra, klasik
bilgiye itibar eden, daha çok ansiklopedik diyebileceğiimiz, yani birden
çok bilim dalı ile ilgilenen ~üşünürlere de rastlanmaktadır. Bunlar arasında
şüphesiz ki, Erzurumlu ıbrahim Hakkı ayrıcalıklı bir yere sahiptir. O
bir taraftan Batıdaki gelişmeleri verirken, diğer taraftan klasik bilgiyi de
ihmal etmemiştir. Her ne kadar daha çok dini bilimlere itibare tmişse de,
müspet bilimlere de çalışmaları arasında yer vermiştir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı 18 Mayıs 1703 tarihinde Hasankale'de
dünyaya gelmiştir. Babası Derviş Osman Efendi, annesi Şerife Hanife
Hanım'dır. Kendisi bu doğum tarihini şöyle ifade etmektedir:
Hicretin tarihi bin yüz on beş oldu ol bahar;
Kal'ayı Ahsan 'da İbrahim Hakkı doğdu zar.
Babası Tillo'ya (Aydınlar) gidip orada Şeyh Aziz'e bağlanmıştır.
Dokuz yaşındayken İbrahim Hakkı da babasının yanına, Tillo'ya gitmiş,
ancak 1720'de babasının ölümü ile Erzuru~'a, amcasının yanına dönmüştür.
Orada tahsiline devam ettikten sonra, ıbrahim Hakkı, 1728'de tekrar
Şeyh'in yanına gelmiş ve Şeyhi İsmail Fakirullah ölene kadar da orada
kalmıştır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı yaklaşık 33 yaşın9ayken, Firdevs Ijanımla
evlenmiştir ve 1738'de Hacca gitmiştir. 1747'de Istanbul'a giden ıbrahim
Hakkı orada, Sultan i. Mahmud'un (1730- i745) Saray Kütüphanesinde
çalışmıştır. Daha sonra onun müderrislik yapması uygun görülüp', Erzurum'
da Abdurrahman Gazi Zaviyedarlığı verilmiştir. 1755'de ıbrahim
Hakkı ikinci kez İstanbul'a gitmiştir ve 1757'de Hasankale'ye dönmüştür.
İbrahim Hakkı orada meşhur ansiklopedik eseri Maarifetname'yi kaleme
almıştır. Orada Abdurrahman Dede Tekkcsi ZaviyedarlığıT!a getirilen alimimiz,
i763'de tekrar Tillo'ya dönmüş; o~ada eski hocası ısmail Fakirullah
'ın torunu Fatma Azize ile evlenmiştir. ıbrahim Hakkı i798'de hastalanarak
vefat etti.
İbrahim Hakkı ilk eğitimini babasından almıştır. Daha sonra onu etkileyen
Şeyhi ve hocası ısmail Fakirullah olmuştur. Ona olan minnet ve
sevgisini belirten birçok şiir yazmıştır. Bunlardan birinde şöyle demekteili~
.
Ey Fakirullah bu Hakkı bendebi,
Aşık-ı jerzane ettin akıbet.
O, kaleme aldığı bir çok eserde bilimin önemini vurgulamıştır. Bilimsel
faaliyeti önermiştir. Kendi de yaşadığı sürece bilimsel faaliyete
önem vermiştir. Aynı şekilde, güzel ahlakı, dini heyecanı ve ilahi aşkı işleyen
şiirler yazmıştır. Bütün söylediklerine ve önerdiklerine kendi de uymaya
gayret etmiştir4.
İbrahim Hakkı ile ilgili olarak buraya kadar verilen açıklamadan da
anlaşılacağı gibi, onun hayatında belli başlı dört dönem ayırmak mümkün~
ür. Bunlardan birincisi, babasının ölümüne kadar Tillo'daki hayatıdır
. Ikincisi babası öldükten sonra Erzurum' a gelmesinden sonra, oradaki
hayatıdır. Bu dönemde, İbrahim Hakkı o sırada müftü olarak Erzurum'da
görev yapan Molla Muhammed'den Arapça ve Farsça dersleri almıştır.
Uçüncüsü ise t~krar Tillo'ya döndükten sonraki hayatıdır. Dördüncü
dönem ise onun Istanbul ve Hac ve dönüşünde uğradığı Mısır seyahatleridir
(1747 ve 1755). Onun hayatında bu seyahatlerin önemli yeri olmuştur.
İbrahim Hakkı'nın hayatında kendisine ders veren hoca ve seyahatlerinin
çok önemli roloynadığı belirlenmektedir. Çünkü bu .etkiler sayesindedir
ki, o, meşhur eserlerini kaleme alabilmitir. O, ilk ~stanbul'a gidiş
dönüşünden sonra, Tertibi'l-Ulum adlı eserini yazmıştır. Ikinci gidiş dönüşünde
ise, meşhur eseri Maarifetname'yi kaleme almıştır. Şüphesiz ki,
onun Hac ziyaretlerinin ve de Mısır seyahatinin de yazmış olduğu eserlerde
izlerini görmek mümkündür.
Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın yaklaşık 40 kadar eseri olduğu söylenirse5
de onun eserleri hakkında en sağlıklı bilgiyi yine onun kendisinden
öğreniyoruz. Belli başlı eserlerini, bize o, şöyle tanıtmaktadır:
Fakiri der ki te 'lif ettiğimiz on beş kitab olmuş,
Usul-u beşjenn adlarıyla on hisab olmuş,
Ahiname nazmımdır ve nesrim Maarifatname,
Ve İrjaniyye, İnsaniyye, Mecmua yazıp name,
4. Çelebioğlu, Amil, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Ankara, 1988, s. 1-8.
5. Diclehan, Şakir, Çı;.şitli Yönleriyle Erzurumlu İbrahim Hakkı, İstanbul 1980; Çavuşoğlu,
Hayrünnisa, Olüm Yıldönümünde Erwrumlu ıbrahim Hakkı, Istanbul 1974.
Adının ahiri "ha" ise ol ilm-i hakikattir;
Adının ahiri "mim" ise ol ilm-i şeriattır.
Kamunun ibtidasıdır, Ahiname inşad,
Hem olmuş intihası He 'eyü 'I-İslam 'ın irşad.
Bu ikinin arasında kamusu zikr olunmuştur.
O tertib üzre kim te'lifi hem öyle bulunmuştur.
Heman seksen ile doksan bir arasında bu on evlad,
Beş anadan doğup olmuş bu Hakkı onlar ile şad6•
İbrahim Hakkı' nın eserlerinden birisi Divan' ıdır. Yazarın İlahiname
dediği, 1755 yılında yazılmış olun bu eseri, 1263 H.'de basılmıştır. Bu
eseri onun daha çok dini-tasavvufi şiirlerini içermektedir. Yazar kendi
yazdığı şu satırlarla bu eserini yaklaşık altı ay içinde yazdığını ifade etmektedir:
Hoş altı ayda bed'i hatm olundu nazm-ı divan ın
Sen Ahsen kal'alıdan bu güzel eş'ar yetmez mi?
Bu eserden alınmış bazı gazeller Maarijetname'sinde de verilmiştir.
Yine onun belli başlı eserlerinden biri de İrjaniyye'dir7• Bu eser,
Arapça, Farsça ve Türkçe olarak i76 i'de yazılmış olup, bir derlernedir.
Arapça kısmıı:ıda nefisle ilgili ayet ve hadisler verilmektedir; Abgülkadir
Geylani'nin, ıbn Arabi'nin, Gazzali'nin, Kemal Paşazade'nin, ümer b.
Ferid'nin, Şeyh Ebu'I-Vefa'nin, Akşemseddin'in konuyla ilgili görüşleri
verilmiştir. Eserin ikinci kısmı Farsça olup, aynı konu ele almaktadır. Yukarıda
isimleri verilen bazı düşünürlerin yanı sıra, Ferududdin Attar,
Şeyh Lahici'nin vb. fikirlerine de yer verilmiştir. Üçüncü kısım Türkçe
olup, Gazzali'nin Kimyayı Saadet ve konu ile ilegili bazı din alimlerinin
görüşlerine yer verilmiştir.
İbrahim Hakkı'nın belli başlı eserlerinden biri İhsaniyye'dir8. Bu antoloji
şeklinde derlenmiş bir eser olup, o da İrjaniyye gibi, Arapça, Farsça
ve Türkçe olarak yazılmıştır. Eser 1763'de kale~e alınmıştır. Eser tasavvufla
ilgili olup, daha çok öğretici niteliktedir. ıbrahim Hakkı onu bize
şöyle tanımlamaktadır:
Bu İhsaniyye'nin her beyti bir iklim-i hikmettir;
Bu İhsaniyye'nin her harfi bir sırr-ı hakikattir.
6. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Mecmua, Süleymaniye KÜL, Hacı Mahmud, 3388, s.
93/b.
7. Erzurumlu İbrahim Hakkı, İrfaniyye, Süleymaniye KÜL, Hacı Mahmud, 2412.
8. Erzurumlu İbrahim Hakkı, İnsaniyye, Süleymaniye Kül. Düğümlü Baba, 352.
Bu İhsaniyye'den her dem enis-i kalb-i her agah,
Bu İhsaniyye'dir ağleb celis-i evliyaullah.
Bu bin yüz yetmiş altıda bunun cem'i tamam oldu.
Cihanda senden ey Hakkı bu hoş tuhfe kiram oldu.
Eserin ilk kısmı Arapça olup, Zeynelabidin, Fakirullah, gibi muhtelif
şairlerin kaside ve muhammesler vardır.
Eserin Farsça .kısmında Gazne'li Hakim Senai, Mevlana, Sadi, Hafız,
Kemal-i Hocendi, Ibrahim-i Iraki'den şiirler vardır.
Üçüncü kısımda Türkçe şiirler vardır. Bunlar arasında Fuzuli'nin
Leyla-i Mecnun'undan, Hamdullah Hamdi'nin Yusuf ile Zeliha'sından,
Yazıcıoğlu Mehmed'in Muhammediye'sinden, Süleyman Çelebi'nin
Mevlud'undan parçalar vardı. Aynı kısımda Nabi'den, Nefi'den, Ruhi
Bağdadi' den ve kendi şiirlerinden seçilmiş şiirler vardır. Bnulardan bir
örnek olarak verelim:
Cahilin ilm-i cem'i mal iledir,
Arifin izzeti Kemal iledir.
Aşk u şevk ehli vecd i hal ister;
Ne Kemal ister, ne mal ister.
İbrahim Hakkı'nın temel eserlerinden biri ya da bir başka adıyla
Hamse'sinin içindeki eserlerinden biri de Mecmuatü'l-Meani'dir9
• Bu eserini, o Erzurum'da, l765'de kaleme almıştır. Eserde manzum ve mensur
kısımlar vardır. Eserde Arapça, Farsça ve Türkçe kısımlar karışık
halde bulunmaktadır. Eserin içinde yaklaşık 55 eser önerilmektedir.
Bu eserin içinde bulunan kısımlardan biri 100 beyitten meyd,;ma gelmiş,
Tertibü'l-Ulum'dur. Eser, Türkçe, manzum olup, Erzurumlu ıbrahim
Hakkı'nın bazı eserleri gibi, bu kısım da müstakil olarak kaleme alınmıştır;
12 bölüm ve 125 beyitten meydana gelmiştir. Burada ilimIerin sınıflaması
yapılmakta ve bu konuda bilgi verilmektedir. Kitabın ikinci kısmı,
dil, ahlak, felsefe, matematik, astronomi, ~oğrafya ..ve tıp konularında
bilgi verir. Bu eser basılmamış olup, onun Istanbul Universite Kütüphanesinde
TY 3727 numarada bir yazma nüshası bulunmaktadır.
Yine Mecmuatü'l-Meani içindeki bir başka kısımda, Kavaid.i Furusiyye'dir;
adından da anlaşılacağı gibi, farsça sözlük olup, aynı zamanda
bazı dil kurallarını da vermektedir. Yine, aynı eserin içinde Kur'anü'lkim,
Nasihatname gibi kısımlar da bulunmaktadır.
9. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Mecmuatü'I-Meani. İstanbuL, Arkeoloji Müzesi KüL,
Said Paşa, 576.
İbrahim Hakkı' nın bu eserlerinin dışında belli başlı eserleri arasında
Maarifetname zikredilir. Genellikle yukandaki eserlerle birlikte. bu beş
eser, Hamse diye adlandırılmıştır. Bu eserlerinin dışında ıbrahim
Hakkı 'nın yer yer yukanda söz konusu eserlerinden de yararlanarak meydana
getirdiği ya da bu eserlere kaynaklık etmiş olan on eseri daha vardır.
Bunlardan biri Tuhfetü'l-Kiram'dır (1765). Bu eser Tillo'da yazılmıştır.
Genelolarak, bu eser yukarıda ele alınmış olan Mecmuatü'l-
Meani'ye kaynaklık etmiştir. Yine, onun kısa eserleri arasında Nuhbetü'l-
Kelam 1769 yılında kaleme alınmı~tır. Bu eser de daha önceki eserlerinden
seçmeler şeklindedir. i771'de ıbrahim Hakkı, Maşrıku' 1-Yuh Arapça,
Türkçe ve Farsça şiirlerden meydana gelmiş bir şiir antolojisi yazmıştır.
Sefine-i Ruh adlı eserini ise 17731de yazmıştır. Bu 40 bölüm halinde olup,
Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerden meydana gelmiştir. Kenzü'l-Futuh
i774'de yazılmış olup, seçme şiirlerden meydana gelmiştir. Definetu 'r-
Ruh Türkçe, Arapça ve Farsça şiir ve nesir olarak ruh hakkında bir kitaptır.
17751de kaleme alınmıştır. Bu da Mecmuatü'l-Meani'den yararlanılarak
hazırlanmıştır. Ruhu'ş-Şuruh 1776'da yazılmış olup İlahiname'den
yararlanılarak hazırlanmıştır. Ü/fetü' l-Enam ~776'da yazılmıştır. İçinde
Maarifetname' den alıntılar içerir. Urvetü' I-Islam 1777'de yazılmıştır.
Arapça ve Türkçe olarak hazırlanmıştır. 15 risaleden meydana gelmiştir;
içinde Kur'an'la ilgili bazı açıklamalar, hadisler ve Esmaü'l-Hüsna verilmiştir.
Bu eserler arasında yi~e zikredebileceğimiz Hey'etü'l-İslam
1777'de yazılmış olup, daha çok Islam Dünyası için gerekli bazı astronomi
bilgileri verilmiştir.
İbrahim Hakkı'nın bir başka eseri, Menaziü'l-Kamer de şiir şeklinde
kaleme alınmıştır; 190 beyitten meydana gelmiştir. Adından da anlaşılabileceği
gibi, eser daha çok ay, ayın hareketleri ay tutulması güneş tutulması,
ay ve güneş takvimleri konusunda bilgi verir.
İbrahim Hakkı, Saatname adlı eserinde zaman hesaplan üzerinde
durmuştur; Ruzname ve Gurrename adlı eserlerinde de yine zaman hesaplan
ve takvim konusunda bilgi vermiştir. Rub' l-Müceyyeb adlı eserinde
ise, İbrahim Hakkı, yukarıda adı geçen eserlerdeki bilgiyi vermekle birlikte,
daha çok, takvim üzerinde durur. Bu açıklamalardan da anlaşılabileceği
gibi, bilim adamımız, astronomi ile çok yakından ilgilenmektedir.
İbrahim Hakkı'nın eserleri arasında özel yeri olan önemli eserlerinden
biri de yukanda da adını zikrettiğimiz gibi Maarifetnamesi'dir. Genel
olarak, incelendiğinde Doğu ve Batı bilimini ya da bir başka ifade ile klasik
bilimsel sistemlerle ve açıklamalarla yenisini birlikte veren bir eserdir.
Bununla İbrahim Hakkı adeta bu yüzyılın Osmanlı İmparatorluğu açışından
bir geçiş önemi olduğunu anlatmak istemektedir. Maarifetname,
ıbrahim Hakkı 'nın hacimli bir eseridir. Eser incelendiğinde, onun şiir ve
nesir şeklinde kaleme alındığı görülür. Genelolarak cümleleri kısa ve dili
nispeten ağdalı olup Erzurum lehçesine uygundur. Eser 1251 H.'de,
Bulik; litograf şeklinde 1261 H.'de Kazan'da; 1284 H.'de İstanbul'da,
Muharrem Efendi Matbaasında; 1310 H.'de İstanbul'da Şirketi Sahafiyye
tarafından ve 1328-1330 H.'de Ahmet Kamil Matbaası tarafından olmak
üzere beş kere basılmıştır. Ayrıca eserin Fransızca ve Farsça'ya (Farsça'ya
çeviren Şeyh Alaaddin Fauki) çevrilmiştir. Bu da bize eserin her ne
kadar on sekizinci yüzyılda yazılmışsa da, daha sonra on dokuz ve yirminci
yüzyıllarda da ilgi çekmeye devam ettiğini göstermektedir.
Maarifetname'nin Konya Mevlana Müzesi 1673'de kayıtlı nüshası
Ahmed Mustafa hattıyla yazılmış olup, 1170 H. tarihini taşımaktadır.
Bundan, bu nüshanın yazann bizzat kendi nezaretinde kaleme alınmış intibaını
uyandırmaktadır. Bu nüsha bu eserin en iyi nüshasıdır ve de 37
resim ihtiva etmektedir. Eserin bunun dışında birçok yazma nüshası, Türkiye
başta olmak üzere, Dünya'nın değişik ülkelerindeki yazma kütüphanelerinde
bulunmaktadırlO•
Maarifetname 1757'de kaleme alınmıştır. 0, bir giriş, 3 fen ve bir
sonuç kısmından meydana gelmiştir. Bu fenler de alt bölümlere ayrılmıştır.
Eser, yaklaşık 600 sayfa kadardır. Eserin yazma nüshalarının yanı
sıra, Türkiye ve Mısır'da olmak üzere, baskı nüshaları da bulunmaktadır.
Eserde ilkin matematikten başlamak üzere, nazari bilimler konusunda
bilgi verilmiştir. Bunlar arasında astronomi ayrıcalıklı bir yer işgal
eder. Ayrıca biyoloji, psikoloji ve eğitim konularında bilgi vardır. Eserde
daha sonra hadislerden başlayarak dini bilimlerle ilgili bilgi verilmektedir.
Matematikle ilgili olarak, iki konuda bilgi bulmak müı,nkündür. Bunlardan
biri aritmetik olup, konuyla ilgili açıklamalarda ıbrahim Hakkı
aritmetiğin tanımını vermektedir ve bu tanım şöyledir: 'hesap ilmiyle
özel bilgilerden (sayı bilgilerinden) bilinmeyen sayılar çıkarmaktır'. Sayı
konusunda ise 'adet bir kemiyettir ki, bir ve ondan türeyen sayılara
denir' , demektedir. Aritmetikte oran ve orantının önemli bir yeri vardır.
Bu bağlamda olmak üzere, say.ılar iki ana grupta ele alınır: tam sayılar ve
kesirli sayılar. Kesirli sayılan ıbrahim Hakkı şöyle belirler: 'eğer bir sayı
diğer bir sayıya bağlı ise kesirlidir'.
İbrahim Hakkı aynı kısımda irrasyonel sayılar ve dört işlem konusunda
temel bilgileri verdikten sonra, kesirli işlem örnekleri vermektedir.
Bunlardan biri şöyledir: '4 sayılı bir orantımızda 2,4 ve 3,6 olsun; orantırrıız
ise 2/4 ve 3/6 olsun. Bunun doğruluğunu araştırırsak, 2/4=3/6 ve
ıo. Maarifetname'nin başka kütüphanelerdeki nüshaları arasında Edirne, Selimiye ıo89
(istinsah tarihi H. 1172), İstanbul, Arkeoloji Müzesi 1241 (çok güzel resim ve tezhipler
içerir), Süleymaniye Kül., Hacı Mahmud 3261 (istinsah tarihi 1170) sayılabilir.
Bunlardan başka Topkapı Sarayı Kütüphanesinin muhtelif kısımlarında Maarifetname'nin
gü.zel tezhipli nüshaları bulunmaktadır. Bilindiği gibi, Maarifetname,
l3ıo tarihinde ıstanbul'da Matbaa-ı Amire'de basılmıştır.
buradan 2x6=3x4 olur. Bir başka işlem örneğinde 1/4 eklenince 3 olan
sayı nedir? cevap 2 2/5'dirıı .
İbrahim Hakkı burada basit matematik örnekleri seçmiştir. Bunlar
çoğunlukla günlük hayattan alınmadır ve biz onun daha çok aritmetiğin
temel pensiplerini vermek istediği izlenimini ediniriz. Geometri ile ilgili
açıklamalardan da aynı izlenimi elde etmek mümkündür. Burada nokta,
çizgi, d~.zlem vb. gibi geometrinin temel kavramlarının tarifieriyle karşılaşınz.
Orneğin noktanın tarifi şöyle verilmektedir: 'hiç bir boyutu olmayan
ve hiç b~r bölünme kabul etmeyen şekle denir'. Genelolarak verdiği
açıklamalar Oklidyen geometri esasları ile sınırlıdır. Burada herhangi bir
teorem ya da formülle karşılaşılmaz; konu sonunda bazı geometrik şekillerin
verilmesiyle yetinilmiştirıı.
Maarifetname'de daha .sonra astronomi konusunda açıklamalar bulunmaktadır.
Bilindiği gibi, ıbrahim Hakkı'nın astronomiye özel bir ilgisi,
vardı ve bu ilgiyi onun eserinde verdiği açıklamalarda da belirlemek
mümkündür. Ayrıca, yukarıda verilen açıklamalardan da anlaşılacağı
gibi, onun bir çok eserinde bu konuda bilgi bulmak mümkündür.
Maarifetname'de astronomi konusundaki açıkl~rnalarda yerin yuvarlaklığı
ile ilgili olarak bazı deliller gösterilmiştir. Orneğin 'gök yüzüne
bakıldığında daima yarısı veya yarısına yakın kısmı görünmesi, yıldızların
doğu halkı tarafından Batı halkından daha önce görünmesi (doğması),
doğan yıldızların ufuktan gök yüzünün ortalarına doğru yavaş yavaş yükselmei
ve aynı şekilde batması, kutupta kuzey yıldızlarının artan yükselişleri,
güney yıldızlarının alçalması gibi' .
İbrahim Hakkı Maarifetname'de Batlamyus sistemine uygun olarak,
yerin evren sisteminin ortasında bulunduğunu Ueosantrik sistem), onun
etrafında Ay ve Güneş dahilolmak üzere 7 felek bulunduğunu belirterek,
bunların hareketleri, yere göre uzaklıkları, hareketlerinde görülen düzensizlikleri
hakkında bilgi verir. O sisteme uygun olarak, bir sekizinci felekten
söz eder. Bu burçlar feleğidir. On iki burcun feleği doğudan batıya
doğru hareket ederek, 24 saatte dolanımı nı tamamlar.
Burçlar dışında gök yüzünde, burçlar bölgesinin kuzeyinde 360 yıldız
vardır; Büyük Ayı (Ursae Major) bunlardan biridir (bu gruplardan biridir).
Güney kısmındaki 406 yıldız ise 27 grup teşkil eder; Kelb-i ekber
(en büyük köpek) bunlar arasındadır.
Burçlar, mevsim değişmelerini de gösterir. Bunlardan bazısı sabit
olup, Aslan (Lion) ve Akrep (Scorpion) gibi; bazıları değişkendi, Terazi
(Libra) gibi.
11. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Maarifetname, İstanbul 1310, s. 13.
12. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Maarifetname, Bulak 1250 (H), s. 30-43.
Bu kısımda tek tek gezegenlerin hareketleri, hızlarındaki değişmeler
ve düzensizlikler, Güneş'e göre durumları ve yerden uzaklıklarını anlatır.
Örneğin Satürn 'ün yerden uzaklığını 2299992487 fersah olarak verir.
Eserin bu kısmında, takvimle ilgili olarak, İbrahim Hakkı düşüncelerini
şöyle bir şiirle aktarmıştır:
Anda yok nec (yıldız) Şemsten (Güneşten) gayri,
Garptan Şarka gün gider her gün,
Üç yüz altmış beşinde biri kökün,
Ay 'da bir burcu kat eder bilce,
Çun tahavvül eder her ay birine,
Yıl tamamında hem gelir yerine.
Yine, İbrahim Hakkı astronomi ile ilgili olarak, enlem ve boylam hesaplan
konusuna da değinmiştir. Bu hesaplamaların nasıl yapılacağını,
Erzurum ve civarından örneklerle anlatan yazar, Erzurum ilinin boylamını
Haldan Adalan itibariyle 70 derece ve enlemini 30 derece olarak vermiştir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın aynca burada on iki hayvanlı takvimden
bahsetmesi de ilginçtir. ü takvimden bahsederken, şöyle demektedir:
'Hint alimleri, zamanın 12 hayvan üzerine devam ettiğini, her yılın birinin
huy ve tabiatını taşıdığını, tecrübe ve imtihan ederek, ispat etmişlerdir.
Genelolarak, Türkistan halkı buna bağlanmış; onun hükümlerine
göre hareket etmiştir' . İbrahim Hakkı burada da bir şiirle takvimin ayrıntılannı
açıklar:
Burada bir noktayı astronomi tarihi açısından açıklamakta yarar vardır.
Bilindiği gibi, 12 hayvanlı takvim, ya da daha bilinen adıyla 12 Hayvanlı
Türk takvimi, aslında ilk defa Eski Türkler tarafından kullanılmış
olan bir takvim olup, Hint'te kullanılan takvimle karşılaştırıldığında birçok
yönl~rden aynlır. Aslında temel prensipleri açısından da ayrı bir takvimdir.
üzde 12 Hayvanlı Türk takvimi on ikili yıldız gruplarına göre
Güneş'in açısal konumlanna dayanılarak şekillendirilmiş bir takvim olup,
özde bir yıldız takvimi~ir. Halbuki Hintlilerin kullandığı takvim Güneş
takvimidir. Dolayısıyla ıbrahim Hakkı'nın burada verdiği tarihi açıklamanın
pek de doğru olduğunu söylemek mümkün değildir. Ayrıca bu takvim
hala Türkistan, Çin ve Hindi Çin' in bazı bölgelerinde kullanılmaya
devam etmektedir. 12 hayvanlı takvimi konuyla ilgilenen kişiler zaman
zaman halen kullandığımız takvimle karşılaştırılmasını yapmışlar ve
bizim takvimimize göre daha az kayma gösterdiğini iddia etmişlerdir'3.
İbrahim Hakkı, daha önce de ifade edilmiş olduğu gibi, ilkin Batlamyüs
sistemine uygun olarak evren hakkında bir açıklama yapar. Daha
13. Ergin, Osman, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, Ankara ı952.
sonra 'yeni astronomi' dediği Kopemik sisteminden, yani Güneş merkezli
bir sistem hakkında bilgi verir. Bu sisteme uygun olarak gezegenleri hareketleri,
hareketlerindeki düzensizlikler şemaların yardımıyla açıklanmaktadır.
Maarifetname'de dikkatimizi çeken hususlardan biri de, güney ve
kuzey yarı küreleri ile, doğu ve batı kürelerinin kcsitleridir. Burada verilen
yer haritası günümüzün ilgili bölgelerin haritalarıyla karşılaştırılınca,
bir hayli önemli benzerlikler belirlemek mümkün 0Imaktadır'4• Bu konuda
onun on yedinci yüzyılın eşhur düşünürlerinden ve coğrafya alimi erinden
Katip Çelebi'den büyük ölçüde yararlanmış olduğunu biliyoruz.
İbrahim H~'nın Maarifetname'de klimatoloji ile ilgili bazı bilgiler
vermektedir. Iklim değişiklikleri, rüzgarlar, insan ve iklim arasındaki
ilişkiler söz konusu edilmiştir.
Eserdc bütün bu bilgilerin yanı sıra, hcr.hangi bir klasik kitapta rastlayabileceğimiz
açıklamalar verilmektedir. Omeğin, melekler, cennet ve
cehennem, 7 iklim, Kaf Dağı, yer katmanlan ve Adernin yaratılışı ve kıyamet
günü hakkında da açıklamalar vardır.
İbrahim Hakkı bu açıklamalarından sonra, canlılarla ilgili bazı açıklamalar
verir. Onlann yeryüzündeki dağılımları ve gelişmeleri konusunda
bilgi veren yazarımız, nispeten daha ayrıntılı bir şekilde insan anatomisi
hakkında da açıklamalar sunar. İnsanın anatomik yapısının yanı sıra, organlarının
işleyişi, (fonksiyonlan), embriyolojik gelişimi, sağlık şartları
ve psikoloji yapısı hakkında da bilgi verir.
Bazı son dönem düşünürleri, İbrahim Hakkı'nın canlıya ilişkin olarak
verdiği bilgi ile on dokuzuncu yüzyılda ortaya atılmış olan evrim teorisi
arasında bazı benzerlikler olduğunu iddia ~tmişlerdir. Hatta bazıları
daha da ileri giderek, evrim teorisinden ilk defa ıbrahim Hakkı'nın söz ettiğini
iddia etmişlerdir. Maarifetname'de konuyla ilgili şöyle denmektedir:
Bu kainat cihan hep tebeddül eyler ümid,
Semadan arza dek ve zerrelerle taharşid,
Cihan-ı kevn, üjesad üzre mürebbid cavid,
Kemal-i hayat nebat ve kemal-i hayvandır,
Kemal-i hayvan insandır, oldur asıl nivid.
Eserin yine aynı kısmında İbrahim Hakkı şöyle demcktedir: 'kainatın
ilk mertebesi yoğun topraktır. Son mertebesi isc temiz nefistir. Çünkü
madenierin başlangıcı toprak ve suya, sonu bitkiye bitişiktir. Hayvanın da
başlangıcı bitkiye sonu insana bitişiktir'.
14. Erzurumlu İbrahim Hakkı, aynı eser, s. 142.
İbrahim Hakkı' nın gerek şiir olarak verdiği açıklama gerekse nesir
olarak verdiği bilgiler bütün olarak değerlendirilecek olursa, onun cansızdan
başlayarak canlıya ve nihayet insana doğru giden bir gelişim ve değişim
sürecini anlatmaya çalıştığı ortaya çıkar. Basit ve gelişmemişten gelişmiş
ve karmaşık yapıya doğru bir süreç söz konusudur.
Evrim konusuyla ilgili erken tarihli çalışmalar incelendiğinde, aslında
gelişme ve değişme fikrinin ilk defa Charles Darwin'de ortaya çıkmadığı,
çok daha erken tarihlerde bu konuda bilgi olduğu ortaya çıkar. Her
ne kadar, çok işlenmemişse de bunlardan birisi de doğa filozofları arasında
adı geçen Anaksagoras'tır. ü canlılann balık kökeninden geldiğini
söylemiştir. Daha sonra, Aristoteles'in canlılarla ilgili açıklamalarında
canlının basitten gelişmiş ve karmaşık bir yapıya doğru seyrettiğini ifade
etmiştir ve bu prensibe dayanan bir de sınıflama vel]Iliştir. Daha sonraki
yüzyıllarda da benzeri görüşlere rastlanmaktadırls• üzellikle de on sekizinci
yüzyılda yaşamış bazı biyologlarda bu gelişim ve değişim fikri yaygın
olarak işlenmiştir. Bunlar arasında Buffon, Charles Darwin'in dedesi
Erasmus Darwin ve Lamarck zikredilebilir.
Charles Darwin'deki evrim anlayışına gelince, her ne kadar özde değişim
ve gelişme fikirlerini temele koymuşsa da, bütün bu söz konusu
edilen bilim adamlanndaki görüşlerden ana noktalarda ayrıldığı görülür.
Her şeyden önce Darwin değişim sürecinin sınırsızlığı ve tesadüfiliği üzerinde
durmaktadır'6. Daha sonra ona yöneltilen tenkitler de daha çok bu
noktalarda yoğnulaşmıştır.
Darwin'in aksine, Aristo ve ondan esinlenerek gelişme ve değişme
fikrini savunanlar bu görüşün temeline canlıdaki gaye fikrini koymuşlardır.
Temel fikir doğada bir plan olduğudur. Hiçbir şey tesadüfi değildir.
Evrimle ilgili görüşlerin bilimsel emele oturtulması için ise on dokuzuncu
yüzyılın ikinci yarısını beklemek gerekmiştir. Embriyoloji, genetik
ve hücre bilim konusundaki çalışmalar evrim fikrinin bilimsel bir şekilde
tartışılmasını sağlamıştır. Embriyolojinin kurucusu olan Emst von Baer
bütün canlıların başlangıçta basit bir yapıya sahip olduğunu; tek bir hücreden
meydana geldiğini, daha sonra gelişip, hücrenin özündeki yapıya
göre belli bir canlıyı meydana getirdiğini iddia etmiştir. Aynı şekilde karşılaştırmalı
anatomİ çalışmaları yapmış olan Cuvier, Blumenbach, Meckel,
Rathke ve üken gibi bilim adamlan bu konuyla evrim konusunda
yoğun çalışmalar yapmışlardır. Ancak onların hiç birinin Darwin'in evrimle
ilgili görüşlerini pek kabul etmemişlerdir.
Embriyoloji, filogeni ve genetik bilimlerinin yanı sıra, paleoantropoloji
çalışmaları da bu yöndeki tartışmaları yönlendirmiştir.
15. Singer, Charles, A Short History of Scientific Ideas to 1900, Oxford, s. 46-50.
16. Charles Darwin, Origin of Species, London ı859.
Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Maarifetname'de ele aldığı ilginç konulardan
birisi de halk sağlığı ile ilgilidir. Burada şu noktayı da belirtmekte
yarar vardır ki, o sadece bu konuda bazı açıklamalar vremekle yetinmemiş,
zaman zaman tekrar aynı noktaya dönerek önemli ola!1lan
vurgulamıştır. Burada onun verdiği açıklamalardan alıntılar verelim. ıbrahim
Hakkı 'yazın Güneş'ten sakınmak, gölgeli yerlerde gezip, oturmak,
safrayı yok eden, soğuk yiyecekler yemek ve içeceklerden kaçınmak, bol
sulu sebze ve meyveler yemek, yazın hafif ve kışın kalın giyinrnek, kışın
nispeten ağır yiyecekler yemek, organları kullanıp, işlerliklerini muhafaza
etmek, fazla şer ve fazla pısınklıktan kaçınmak gerekir' .
Bu arada zaman ~an besinlerin medikal özellikleriyle ilgili açıklamalar
da vermektedir. Omeğin ona göre,leblebi, bel ve diş ağnlanna iyi
gelir; sesi berraklaştınr ve yararlı bir besin maddesidir. Burada biz ancak
sadece son noktada İbrahim Hakkı'nın görüşlerine katılabiliyoruz. Nane
konusunda ise şöyle demektedir: 'nane mideyi kuvvetlendirir; sindirime
yararlıdır'. Burada verilen açıklamanın günümüz bilgisine göre doğru olduğunu
söylemek mümkündür. Maarifetname'de bu konuda verilen örnekleri
artırmak mümkündür17•
Halk sağlığı ile ilgili olarak İbrahim Hakkı temizlik, uyku, cinsi münasebet,
yemek yemek, konuşmak ve giysilerle ilgili günümüzde de uyulması
gerektiğini kabul ettiğimiz öğütler veriyor; öneriler getiriyor.
İbrahim Hakkı'nın Maarifetname'de ele aldığı önemli konulardan
biri de tipoloji diye nitelendirebileceğimiz kıyafetname kısmıdır. Şiir şeklinde
kaleme alınmış olup, bu kısım hakkında daha iyi bir fikir verebilmek
için bir iki örnek verelim:
'Kim ki boyu taviZ,
Sade di/ olur cemi/,
Kim ki boyudur kesir,
Hi/esi vardır kesir,
Kim ki vasat boyludur,
Aki/ ve hoş huyludur'.
Kıyafetname'nin bir başka yerinde ise şöyle denmektedir:
'Başı küçük aklı az,
Olsa ona deme naz,
Yassı ise fark-ı ser,
Sahibi çekmez keder.
Ci/di sri berk olan,
Hayreder etmez, ziyan.
Akraa olma yakın,
Bed huyolur pek sakin.
17. Claus, P. Edward, ve Varro Tyler, Pharmacology, s. 196-197.
Bu aktarılan kısımdan da anlaşılacağı gibi, İbrahim Hakkı vücudun
çeşitli kısımlarının fiziki özellikleriyle, örneğin yüz, cilt, kafa şekli, vb.
kişinin karakterleri arasında ilgi olduğunu söylemektedir.
Aslında bu konu eski tarihlerden itibaren insanların dikkatini çekmiş
ve çok işlenmiş bir konudur. Örneğin Eski Çin'de bu konuda bilgi bulmak
mümkündür. Aynı şekilde, eski Yunan'da da bu konuda yorumlara
rastlanmaktadır. Buna bir örnek olarak, on dokuzuncu yüzyılda yaşamış
Hekimbaşı Msutafa Behçet Efendi'nin bir şiirini verebiliriz:
Safra ve dem-u balgam-u sevda ki bu dörtdür,
Herbirieri bir levu ile kılmış çu tekevvün
Bir dört ile terkip olunan tıynet-i insan,
Benzer ki cibilli ola tabında tevellin
Bu konu günümüzde daha çok psikoloji içinde ele alınmaktadır. Konuyla
ilgilenler arasında Sigmund Freud'u, CarI Güstav Jung'u ve nihayet
Ernst Kretschner'i sayabiliriz. Krctschner 400 kadar hasta üzerinde yaptığı
istatistiksel araştırma sonucunda insan vücudunu iki ana grupta toplamıştır:
1. Çehre ve kafa;
2. Beden yapısı.
Kretschner belli başlı 4 ana insan tipi ayırmıştır. Bunl~rın her birinin
ağırlık, şekil ve uzunluklarına göre, tanımını vermiştir. Orneğin atletik
yapıyı şöyle belirlemektedir: 'atletik tip, iskelet, kas ve derisi gelişmiş,
uzunca boylu, geniş omuzlu, çekik karınlı, adaleli bacaklı olur. Sert yüz
hatlarına sahiptir' 18.
Eserin söz konusu edilen kısımlarına müteakiben, insan için bilginin
önemi, insan ve hayvanı ayıran en büyük farkın bilgi olduğu, Kur'anın
önemi ve bu konudaki yardımları, Hz. Peygambere tabi olma, dini hükümler,
öteki Dünya, ruh temizliği, akıl, zikir ve özellikleri, evliya hikmeti
ve faziletleri, tasavvuf fırkaları anlatılmaktadır.
Eserin sonuç kısmı, ahlak ve muaşeret ile ilgilidir. Güzel ahlakın
öneminden, eğitim ve öğretirnin prensiplerinden, alim kişinin dikkat etmesi
gereken kaidelerden, köle ve efendisinin davranışlarının esasları, akrabaların
birbirlerine nasıl muamele etmesi gerektiği ve alimlerin, velilerin
ve de fakihlerin (hukukçuların) davranışlarının nasılolması gerektiği
konusunda bilgi verilmektedir.
Sonuç olarak denilebilir ki, her ne kadar Erzurumlu İbrahim Hakkı
genelde bir din alimi ise de ve bu yönde isim yapmışsa ve etkin olmuşsa
18. Kretschner, Erst, Beden Yapısı ve Karakter, çev. Mümtaz Tarhan, Ankara 1942.
da, pozitif bilimlerle de yakından ilgilenmiş, bunlardan özellikle astronomiye
yakın ilgi duymuştur. Klasik bilgiyi çok iyi hazrnetmiş olan İbrahim
Hakkı'nın astranomi konusunda, dönemine nispetle modern bilgiye sahip
oluduğu, en azından Avrupa'da o dönemde geçerli olan astranomi sistemini
bildiği görülmektedir. Ayrıca, her ne kadar o diğer pozitif bilimlerle
de ilgilenmiş ve açıklamalar yapmışsa da, yukarıda da belirtilmiş olduğu
gibi, belli bir düzeyin üstüne çıkmamıştır; verdiği açıklamalar basittir.
Bunun en güzel delili matematik konusundaki açıklamalarıdır.
Ayrıca biyoloji konusundaki açıklamaları değerlendirilecek olursa,
daha çok klasik bilgiyi aktardığını söylemek mümkündür. Burada verilen
anatomi bilgisi bunu bize göstermektedir.
İbrahim Hakkı sadece Maarifetname'de değil, diğer bazı eserlerinde
de astronomiye ilgisini ve bu konudaki bilgisini göstermiştir. Bunun en ilginç
örneklerinden biri de, Tillo'da yaptırdığı Hoca'sının türbesidir. 22
Mart sabahı Güneş Şeyh'in mezarını aydınlatmaktadır.