FUAT KÖPRÜLÜ’YE GÖRE ANADOLU ALEVİLİĞİ / Doğan KAPLAN
01 Ocak 1970
Alevilik-Bektaşilik, Türkiye’nin 1990 sonrası yıllarına damgasını vuran tartışmalı konuların başında gelmektedir. 1980’li yıllarda Türkiye’de ortaya çıkan kısmî özgürlüklere paralel olarak, ülkemizdeki Alevi toplumu da, önceki yılların aksine, kendini ifade etmedeki “ketumluğunu/suskunluğunu” bir tarafa bırakarak, açıkça kamuoyu önünde kendini ifade etmeye başladı. Bunda bahsedilen özgürlüklerin yanı sıra, yıllardır kendi içinde yaşayan, kapatmadı bir toplum özelliğinde olan Alevilerin kentlere göçle başlayan kentleşme sürecinin doğal bir sonucu olarak, farklı kesimlerle iletişim halinde olmasının da etkisi vardır.
Yukarıda sözü edilen kentleşme sürecinin etkisiyle, Türk toplumunun azımsanmayacak bir kesitini oluşturan Alevi-Bektaşi kesiminde bir kıpırdanış ve kendini ifade etme/edebilme durumu ortaya çıktı.[1] Öyle ki özellikle 90’lı yıllarla birlikte Alevilik-Bektaşilik ile ilgili büyük bir kısmı alevi yazarlar tarafından yazılmış olan onlarca kitap, dergi, makale yayımlandı.[2]
Ancak bahsedilen onlarca kitabın temel özelliği, akademik olmayan subjektif çalışmalar olmalarının yanı sıra, hepsinin de Aleviliği, daha çok Hz. Peygamber (sas)’in vefatından sonra ilk İslam toplumunda baş gösteren halifenin kimin olacağı tartışmasıyla başlatıp, olayı Hz.Ali-Muaviye çatışması, Hz.Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesi vs. gibi Şia’nın temel çıkış noktası olan, Ehl-i Beyt’in hakkının gasp edilmesi bağlamında değerlendiren çalışmalar olmasıdır.[3] Bu bakış açısı, Anadolu Aleviliğini Şia’yla organik bağı olan, Şiiliğin Anadolu’da ortaya çıkmış bozulmuş bir çehresi olarak görür.[4]
Mehmet Fuat Köprülü[5], Cumhuriyet Türkiye’sinde Alevilik-Bektaşilik ile ilgili bilimsel nitelikli çalışma yapmış, söz söylemiş ilk kişilerden birisidir. Türk Kültür ve Edebiyatı’na büyük katkılarda bulunan Köprülü’nün, Türk-İslam heterodoksisinin bir grubu olarak gördüğü Alevilik-Bektaşilik hakkındaki görüşleri, çeşitli eserlerinde dağınık olarak yer almaktadır. Onun, Alevilik-Bektaşilik ile ilgili çalışmalarında ulaştığı sonuçlar çok önemli olup, günümüz araştırmacıları için büyük bir esin kaynağı durumundadır.
Bu makalenin amacı, Anadolu Aleviliği hakkında ilk söz söyleyenlerden biri olan Fuat Köprülü’nün bu konuyla ilgili görüş ve düşüncelerini ortaya koyarak, Alevilik çalışmalarına katkıda bulunmaktır.
I.Anadolu Alevliliği ve Heterodoksi
“Anadolu Aleviliği” ya da “Alevilik” tabiri, son iki yüzyıldır kullanılmaya başlamıştır. Osmanlı dönemine ait tarih kitaplarında, bugün Alevi dediğimiz zümre, ‘zındık’, ‘rafizi’, ‘mülhid’ ve özellikle de ‘kızılbaş’ olarak ifade ediliyordu. Ancak bu toplumu ifade için kullanılan “Kızılbaş” tabirinin, zamanla pejoratif/küçültücü bir mana kazanması ve zihinlerde olumsuz bir anlamı çağrıştırması nedeniyle artık o toplum tarafından bile kullanımı terk edilerek, Alevi kelimesi kullanılmaya başlanmıştır.[6]
Anadolu Aleviliği ile Anadolu’da yaşayan Alevi gruplar kastedilmektedir. Bu nedenle, Anadolu dışında var olan grupların, en azından Anadolu Aleviliği çerçevesine girmediği malumdur. Peki Anadolu Aleviliği neyi ifade etmektedir? Din midir? Dinsel bir mezhep midir? Yoksa bir tarikat mıdır? Daha da önemlisi, Anadolu Aleviliği, İslam dinî içerisinde mi yoksa dışında mıdır? Bütün bu soruların cevabını vermek çok zordur. Çünkü yazılı kültüre sahip olmayan, geleneği büyük ölçüde sözlü/şifahi olarak oluşturulmuş bir inançla karşı karşıya bulunmaktayız.
Fuat Köprülü başta olmak üzere, probleme bilimsel yaklaşan bazı araştırmacılar, Aleviliğin İslam içerisinde ama heterodoks/cemaat dışı bir inanç olduğunu söyleyemişlerdir. Gerçi günümüzde bazı araştırmacılar, Anadolu Aleviliğinin heterodoksi olarak ifade edilmesini doğru bulmamaktadırlar.[7] Ancak burada problem daha çok heterodoksi kelimesinin kendisinden kaynaklanmaktadır. Kabul etmeyenler heterodoksi ifadesine takılmakta, bunun bize ait olmayan yabancı bir kavram olduğunu ve Hıristiyan dünyayla ilgili olduğunu söylemektedirler. Halbuki bu kavram Alevilik olgusunu çok iyi ifade etmektedir. İleride görüleceği üzere, Köprülü de Alevilik-Bektaşilik ve diğer bazı ezoterik/batıni grupları Türk İslam heterodoksisinin bir kolu olarak görmektedir.
--------------------------------------------------------------------------------
[1]Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sûfîliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul 1996, s. 237-245; Reha. Çamuroğlu, Değişen Koşullarda Alevîlik, Doğan Kitap, İstanbul 2000, s.13-14.
[2]Bu çalışmaların nitelik ve niceliğiyle ilgili bilgi için bkz. Ahmet Yaşar Ocak, a.g.e., s. 191-223; Karin Vorhoff, Academic and Journalistic Publications on the Alevî and Bektashi of Turkey, s. 23-50 (Alevî Identity, Cultural, Religious and Social Perspectives, Swedish Research Institue in Istanbul, Istanbul 1998 adlı Tord Olsson, Elisabeth Özdalga ve Catharina Raudvere editörlüğünde çıkmış olan, daha önce İstanbul’daki İsveç Araştırma Enstitüsü’nün 25-27 Kasım 1996 tarihleri arasında düzenlediği “Osmanlı ve Modern Türkiye Alevîlerinde Din, Kültürel Kimlik ve Toplumsal Örgütlenme” başlıklı konferansta sunulan tebliğlerin derlemesinden oluşmuş çalışma içerisinde).Yine anılan çalışmanın Alevî Kimliği, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1999 adıyla çıkmış Türkçe çevirisinde, Türkiye’de Alevîlik ve Bektaşîlik ile İlgili Akademik ve Gazetecilik Nitelikli Yayınlar, s. 32-66.
[3] Örnek olarak bkz. Rıza Yürükoğlu, Okunacak En Büyük Kitap İnsandır (Tarihte ve Günümüzde Alevîlik) Alev Yayınları, İstanbul 1994 (4. bs.); Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, Yön Yayıncılık, İstanbul 1994 (8. bs.); Faik Bulut, Ali’siz Alevîlik, İslam’da Özgürlük Arayışı-1, Berfîn Yayınları, İstanbul 1998 (2. bs.); Oral Çalışlar, Hz. Ali-Muaviye Çatışması, Pencere Yayınları, İstanbul 1997 (7. bs.); Burhan Kocadağ, Alevî-Bektaşî Tarihi, Can Yayınları, İstanbul 1997 (2. bs.); Baki Öz, Alevîlik Tarihinden İzler, Can Yayınları, İstanbul 1997; Alevîlik Nedir? Der Yayınları, İstanbul 1996; Ali Ağa Varlık, Hanedan-ı Ehl-i Beyt Neden Hor Görüldü?, Can Yayınları, İstanbul 1997 (5. bs.); Abdülkadir Sezgin, Alevîlik Deyince, Burak Yayınevi, İstanbul 1996 (2. bs.); İsmail Metin, Alevîliğin Anayasası, Akyüz Yayıncılık, İstanbul 1999; Esat Korkmaz, Anadolu Alevîliği, Berfîn Yayınları, İstanbul 2000, Atilla Özkırımlı, Alevîlik Bektaşîlik, Toplumsal Bir Başkaldırının İdeolojisi, Cem Yayınevi, İstanbul 1998 (4. bas.).
[4] Günümüzde başta Iréne Mélikoff ve Ahmet Yaşar Ocak olmak üzere bazı akademisyenler yaptıkları çalışmalarda, anılan bakış açısının doğru olmadığını, Anadolu Alevîliğinin; Şiîlikle organik bağı olmayan ama başka unsurlardan olduğu gibi ondan da etkilenmiş Türk İslam heterodoksisinin bir kolu olduğunu söylemektedirler. (bkz. A. Y. Ocak, Türk Sûfîliğine Bakışlar; Iréne Mélikoff, Uyur İdik Uyardılar (Çeviren: Turan Alptekin), Alevîlik-Bektaşîlik Araştırmaları, Cem Yayınevi, İstanbul 1994 (2. bs.) ve Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe (Çeviren: Turan Alptekin), Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 1999 (2. bs.). Mélikoff’un anılan bu iki eseri, yazarın 30 yılını verdiği Alevîlik-Bektaşîlik ile ilgili daha önce değişik yerlerde yayımlanmış ya da konferans olarak verilmiş çalışmalarının yine yazar tarafından bir araya getirilmiş halidir.) Ayrıca (krş. Mehmet Eröz, Eski Türk Dini ve Alevîlik Bektaşîlik, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1992; Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1991; Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevîlik-Bektaşîlik, Selçuk Yayınları, İstanbul 1996, (4. Baskı); Orhan Türkdoğan, Alevî Bektaşî Kimliği, Timaş Yayınları, İstanbul 1995.)
[5] M. Fuat Köprülü’nün (1890-1966) hayatı, bilimsel kişiliği ve eserleriyle ilgili olarak şu çalışmalara bakınız: Orhan F. Köprülü, Fuad Köprülü -Türk Büyükleri Dizisi 64- Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987; Fuat Özdemir, Fuat Köprülü’ nün Türk Saz Şairleri Üzerindeki Çalışmaları, Kültür Bakanlığı, Ankara 1999; Meydan Larousse-Büyük Lûgat ve Ansiklopedi, 7. cilt, s. 545, Meydan Yayınevi, İstanbul 1972; Türk Ansiklopedisi, C. XXII, s. 288-290, MEB, Ankara 1974.
[6] Iréne Mélikoff, ‘Alevî’ tabirinin yanlış bir kullanım olduğunu söyleyerek, XIX. yüzyıldan önceki Osmanlı arşiv belgelerinde ‘Alevî’ ifadesinin geçmeyip, daha çok, ‘Râfizî’, ‘Kızılbaş’, ‘mülhid’, ‘zındık’ ifadelerinin kullanıldığını söyler. (bkz. Mélikoff, Efsaneden Gerçeğe, s. 319; Uyur İdik Uyardılar, s. 25-26 ve 53)
[7] Nejat Birdoğan bu araştırmacılardan biridir. bkz. Nejat Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevîlik, s.10. Bize kalırsa burada problem, Birdoğan’ın heterodoksi anlayışından kaynaklanmaktadır. Halbuki gerçekte kendisinin Alevîliğin mahiyeti ile ilgili söyledikleriyle, Alevîliği heterodoksi olarak tanımlayanlar arasında pek fark yoktur. Alevîliği heterodoksi olarak yorumlayanların başında Köprülü, İ. Mélikoff , A. Y. Ocak ve Reha Çamuroğlu gelmektedir.