PKK İsrail’in taşeronu mu? / Aslı Aydıntaşbaş
01 Ocak 1970
Başbakan “taşeron” diyerek PKK’nın İsrail’e hizmet ettiğini ima ediyor. Peki aslı astarı var mı? Son saldırılarda İsrail parmağı olduğuna dair herhangi bir delil yok. Ancak İsrail, PKK’nın İran kolu PJAK’la işbirliği içinde. Üst düzey kaynaklar, son saldırıların “İsrail destekli” değil ancak muhtemelen “İsrail’in ilgisini çekmek amaçlı” olduğu düşüncesinde
Uluslararası olayların bir görünen yüzü, bir de görünmeyen, karanlık şifreleri var. Yer üstü dünyasında devletler resmi açıklamalar yapıyor, anlaşmalar imzalıyor, bazen kavga ediyor. Yer altında ise istihbarat örgütleri, derin güçler, silah tacirleri binbir türlü garip bağlantılarla apayrı bir gezegen kurguluyor.
Gelelim Türkiye ve oynamak istediği yeni global role. “Bize izin vermezler“ ya da “Ne zaman düze çıksak terör azıyor“ gibi klişelere tenezzül etmiyorum. Bunlar naif söylemler.
Ancak son dönemde baş gösteren Türk-İsrail gerilimi ve Mavi Marmara krizi, Ortadoğu’nun hassas dengelerini sismik bir dip dalgasıyla sarstığı da doğru. Muhtemelen bu değişimin artçı şoklarını hemen değil uzun vadede göreceğiz ve sonuçlarını ancak geriye dönüp bakınca kavrayabileceğiz.
Peki Mavi Marmara krizinin terörün artmasıyla ilgisi var mı?
Terörün yükselmesinin birincil nedeni, Türkiye’de bitmemiş bir Kürt meselesi olması ve bu meselenin sonlandırılması için başlatılan “açılım“ın tam bir “açmaz“a dönüşmüş olması. Gerçek şu ki dağlarınızda eli silahlı 5000 kişi dolaşıyorsa ve bunların ciddi bir şehir tabanı varsa, maalesef eninde sonunda terör belası gelip çatıyor.
Peki ya büyük resim? Türkiye’nin Hamas’ı sahiplenme konusunda bu ölçüde istekli davranması, Filistinli grubu “bir numaralı varoluşsal tehdit” olarak gören İsrail’i PKK’ya yöneltir mi?
Hükümet ‘İsrail’ diyorHükümet açısından yukarıdaki sorunun cevabı belli. Krizin hemen ardından AK Parti Genel Yardımcısı Hüseyin Çelik, Mavi Marmara baskınıyla İskenderun’daki PKK saldırısını ilişkilendirip zamanlamayı “anlamlı” bulduğunu söylemişti. Şemdinli saldırısından hemen sonra da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “taşeron” açıklaması geldi: “PKK kimin taşeronu aziz milletim iyi biliyor.”
Erdoğan’ın kast ettiği, İsrail’den başkası değildi. Görüştüğüm hükümet yetkilileri açıkça isim vermese de yükselen PKK terörünün arkasında, heba olan bir açılım süreci değil de, İsrail parmağı olduğunu düşünüyor. Hele de İsrail karşıtı söylemin tavan yaptığı bu günlerde, böyle söylemek herkesin işine geliyor.
Peki bunun aslı astarı var mı yoksa İsrail-terör bağlantısı, ulusalcı ve İslamcı gelenekten gelenleri özellikle cezbeden bir şehir efsanesi mi? Ya da açılım konusunda eleştiri oklarının hedefi olan AK Parti için kolay bir çıkış yolu mu?
İskenderun saldırısından bu yana, bu sorunun cevabını araştırıyorum. Ankara’da bunu iddia edenlerle de konuştum, “hiç alakası yok” diyenlerle de. Maalesef bu soruya kolay bir cevap yok. Yeraltı dünyası flu bir yer. Bu yüzden de yanıt, hem evet, hem hayır.
Mustafa Barzani’den beri
Bakın ben bildiklerimi, öğrendiklerimi aktarayım, siz karar verin.
İsrail’in, yeni değil ta Molla Mustafa Barzani döneminden bu yana Kuzey Irak’taki Kürt gruplara sıcak baktığı, özellikle de Irak savaşından bu yana o bölgede varlık gösterdiği biliniyor. Saddam döneminde çok azalan bu temaslar, Irak’ın işgalinden sonra yeniden canlandı.
Güvenlik yetkililerine göre İsrail’in Kuzey Irak’taki varlığı geniş değil dar kapsamlı ve İran’la ilgili istihbarat toplama amaçlı. Barzani ve Talabani’nin kurmaylarıyla eskiye dayanan bağlar var. KDP ve KYB’nin eğitiminde MOSSAD ajanlarının olduğu söylentisi, uluslararası basında da çıktı. Ancak PKK ile doğrudan bağ yok.
Ankara öteden beri konuda son derece hassas olduğu için, İsrailliler yakın zamana kadar PKK’yla ilişki konusunda çekingen ve özenli davrandılar. Amerikalı ve İsrailliler, bu soru sorulunca çok alıngan davranıyor, konuyu paranoya olarak nitelendiriyor.
İsrail-PKK bağlantısını sorunca, üst düzey Batılı kaynak şöyle yanıtlıyor: “Bunlar deli saçması. Çılgın mı İsrail? PKK’yla herhangi bir bağlantının Türkiye’yi kaybetmek olacağını biliyorlar. Böyle büyük bir riske neden girsinler?”
Ancak hükümet ve güvenlik bürokrasisi farklı düşünüyor. Hükümetten konuştuğum isimler, ya İsrail’i dolaylı olarak sorumlu tutuyor, ya da seçim atmosferinde kamuoyunda böyle bir algı oluşmasından rahatsız değil. İsrail-PKK bağlantısı yolundaki üstü kapalı imalar, İsrail nefretinin yükseldiği bir dönemde Başbakan’ın özellikle Güneydoğu’da seçime giderken bol bol kullanacağı bir malzeme. Bu iddianın muhafazakar Kürt tabanda BDP’yi yıpratacağının da farkındalar.
PKK-İsrail bağlantısı için somut delil sorduğumda, görüştüğüm bazı güvenlik görevlileri, İsrail’in “bazı PKK liderleri” üzerinde nüfuz sahibi olduğu düşüncesini ifade etti.
PJAK bağlantısı var
Bu iddianın kaynağı, 2007 yılına uzanıyor. Hükümet, 2007’de İsrail’in Hizbullah’a silah nakliyatıyla ilgili resmi bir talebini reddetmiş, ancak hemen ardından Ankara’dan istenen o işin PKK tarafından üstlenildiğini görünce “Demek ki İsrail’in PKK üzerinde sözü geçebiliyor” kuşkusu uyanmıştı. Aradan geçen dönemde Türkiye İsrail’den daha da uzaklaştı; İran’la yakınlaştı.
İşin bir de PKK’nın İran kolu PJAK boyutu var. Son yıllarda ise İsrail’in Kuzey Irak’ta İran’la mücadele eden PJAK’a vediği destek, Ankara’yı hayli işkillendiriyor.
PJAK mı ? PJAK, bizzat PKK’nın İran uzantısı değil mi?
Evet. İran ve İran’ın nükleer programını ciddi bir tehdit olarak gören MOSSAD, bir süredir İran’la mücadele eden PJAK’a lojistik destek ve eğitim sağlamakta. Batılı diplomatlar bu bağı reddetmiyor; ancak bu desteğin asla “PKK’ya uzanmadığı” iddiasındalar. Fakat PJAK, farklı bir yönetimi olsa da PKK’nın bir uzantısı. Haliyle iki örgüt arasında geçişken bir bağ söz konusu. Bu da Ankara’yı hayli rahatsız ediyor.
Yine de ne İskenderun, ne de Reşadiye saldırılarının İsrail’le doğrudan bağlantılı olduğuna dair bir delil yok. Üst düzey bir kaynak “Muhtemelen PKK İsrail’in ilgisini çekmeye, biz buradayız mesajı vermeye çalışıyor” diyor.
Bu çok bilinmeyenli denklemde en somut gerçek, Kuzey Irak’ta çok değil 2-3 yıl öncesinden tamamen farklı bir tablo olduğu. İki yıl önce Ankara PKK’yla “açılım” süreci başlatmış, örgüt eylemsizlik ilan etmiş, Türkiye ve İsrail, henüz düşman kardeşler olmamıştı.
Bugün ise Ankara, Barzani ile dost ancak PKK’yla yeniden savaşın eşiğinde. İsrail’le arasında husumet, İran’la yakın bir dostluk var.
Bütün bunlar kime yarıyor derseniz cevap açık: kartlar yeniden karılırken yeni ittifaklar arayan PKK’ya.