Nefes / Güneri Civaoğlu
01 Ocak 1970
Nefes nefese izlemiştik NEFES’i... Levent Semerci’nin bu filmi, biraz yüzbaşının komuta ettiği 40 kişilik birliğe PKK baskınını yansıtır.
Güneydoğu’da 2365 metre rakımlı bir sınır karakolunda yaşamını yitirenlerin öyküsüdür.
PKK telsizleri ile karşılıklı konuşmalar, PKK şefinin komutana “dışarı çıkma, seni görüyorum. Kurşunu yersin alnına” tehdidi...
Göğüs göğse çarpışmalar...
Yıkılan, yakılan karakolda sabaha karşı çatışma bitmiştir.
Hayatta kalabilmiş bir er, Atatürk büstünü kucaklayıp kaidesine koyar...
Kamera bu kez subay lojmanlarını gösterir.
Büyük kentteki subay eşleri pencerelerden, balkonlardan, şehitlik tebliği için gelen rütbelileri izlemektedirler.
“Acaba hangi kapıyı çalacaklar?”
Burada Rus ruleti oynamak gibi bir psikoloji hissedilir.
Mutlak bir “ölüm” olacaktır.
Kapanmayan perde
Baskın yapılan 2 sınır karakoluna gitmiş, gözlemlerimi, hislerimi yazmıştım.
Bunlardan birinde PKK, karakoldan erleri de alıp götürmüştü.
Çarpışmada yaşananları, yaşayanlardan dinlemiştim.
NEFES tüm gerçekliğiyle yüz binlere belki milyonlara bire bir gösterdi bu dramı...
Tekrar vizyona konulmalı...
Herkes görmeli.
Herkes, herkes...
Ta ki kafalara “dank” edene kadar.
Büyük kentlerdeki lojmanlarda çocuklarıyla yaşayan, subay ve astsubay eşlerini, köylerden kasabalardan, kentlerden Mehmetçik analarını yüreklerde hissedene kadar.
Başta bu ülkeyi yönetenler...
DAĞDAN DÜZE
Hedef neydi?
“Dağdakini düze indirmek...”
Nasıl?
“Silahını bıraktırıp demokrasi düzleminde siyaset yolunu açarak.”
Peki sonuç?
Dağdakiler, gerçekten düze indi ama silahlarıyla, bombalarıyla...
Şimdi kentte kan döküyor, can alıyorlar.
Artık düzde de dehşet, kaygı, güvensizlik yaşanıyor.
İşte, şu son kanlı otobüs eylemi.
“Ağzımdan yel alsın” deyip dile getirmiyorum ama bu gidiş kötü... Kentlerde her yer “SINIR KARAKOLU” olmasın... Kentte yaşayanlar “NEFES” filminin kanlı türevleri içinde bulmasınlar kendilerini...
Evet...
Dağdakini düze indirdiler.
Böyle indirdiler.
Ne başarı!..
SOKAK TEHDİDİ
Hiç çarpıtmadan gerçeği görmek gerekir.
PKK, 5 bin silahlı gücü, ağır silahları, yerleşkeleri, sağlık tesisleri, enerji santralları, eğitim bölümleri, büyük ve kirli para kaynakları, lojistik kanalları, televizyonu, radyosu, basılı yayınları, Avrupa’da, ABD’de temsilcileri olan bir yaygın örgüt.
Birçok ülkenin gizli servisiyle bağlantıları var.
Kendi adına kullandığı başka şiddet örgütlerinden de servis alıyor.
Dağlarda köylü yandaşlarından, kasabalarda, kentlerde milislerinden, sivil uzantılarından destek veriliyor.
Üstelik Ortadoğu’nun en büyük Kürt nüfusu Türkiye’de.
Örgüt o nüfusla “aidiyet” örtüşmesi oluşturmak çabasında.
Arkasında bazı büyük güçler de hissediliyor.
Bu çok yönlü ve büyük bir sorun.
Ama...
Bir diğer “büyük sorun” da eşikte...
O da, kendiliğinden hareketlenen, eylem koyan, bağımsız çocukluk-gençlik arası çağdakiler.
Bunlar PKK’nın ve bu örgütün düzdeki milis ağının kontrolü dışındalar.
Hiçbir yerden talimat almıyorlar.
Taş atarak başladılar...
Macera ve özenti psikolojisi giderek daha ciddi oluşumlara dönüşmekte.
Bağımsız eylemler Türkiye’yi ciddi sokak çatışmalarına sürükleyebilir.
Her eylem karşı eylemcilerini üretir.
“Aidiyet” başlığı altında “ırk” ve “din” ayrışmaları toplumu zehirler.
Türkiye, Kuzey Akdeniz kuşağında iç savaş geçirmemiş tek ülke.