« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 Haz

2010

Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan idam edildi

01 Ocak 1970

1917 Bilecik doğumlu olan Albay Talat Aydemir Harp Okulu 'nu 1939 yılında ve Harp Akademisi 'ni bitirdi 1954 yılında bitirdi. DP iktidarına karşı darbe yapmak için örgütlenen komitede çalıştı (1956 - 1959). 1959 yılında Kore 'ye gitti . 1960 Haziranına kadar orada kaldığı için 27 Mayıs 1960 hareketine katılamadı. Yurda dönünce Milli Birlik Komitesi 'nce Kurmay Albay rütbesindeyken Harp Okulu 'nun komutanlığına atandı. Albay Talat Aydemir 22 Şubat 1962'de yapılan atama ve tutuklamalara karşı, askeri öğrencilerin de desteğini alarak direniş hareketini örgütledi. Bu direniş hükümetle uzlaşma ile sonlandırıldı ve Aydemir emekli edildi, 10 Mayıs 1962'de çıkarılan özel af yasasıyla serbest bırakıldı.



Talat Aydemir , 21 Mayıs 1963'de Anayasa 'da öngörülen reformların gerçekleştirilmediği gerekçesiyle ikinci darbe girişiminde bulunmuş ve başarılı olamamıştır. Yapılan mahkemeden sonra Süvari Binbaşı Fethi Gürcan ile birlikte idama mahkum edildi. Hüküm 5 Temmuz 1964 günü yerine getirildi.



22 ŞUBAT 1962



Şubat Olayı, 1962'de, Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir ve arkadaşlarının, ordu içindeki 27 Mayısçıların tasfiyesi için, 20 Şubat günü başlatılan atama ve gözaltına almalara karşı direnişi olayıdır.



27 Mayıs 1960'dan sonra, 9 Temmuz 1961'de %65 evet denen halk oylaması ile yeni Anayasa kabul edilmişti.



'Ülkenin, 1960 ihtilalinden sonra yaşayacağı genel seçimlere giderken ABD ve Avrupa ile ilişkilerinde fazlaca değişen bir şey olmamıştı. ABD 'nin Ocak 1961'de yaptığı 43 milyon dolarlık yardımla birlikte 27 Mayıs'tan beri yapılan yardım tutarı 279 milyon doları bulmuştu. 17 Şubat 1961'de Türk ve Alman İş ve İşçi bulma Kurumları arasında anlaşmaya varıldı. 105 kişilik ilk Türk işçi kafilesi Almanya 'da bir inşaat firması tarafından işe alındı. 2 Haziran 1961'de Almanya 'nın Türkiye 'ye vereceği 200 milyon mark tutarındaki kredi ile ilgili anlaşma imzalandı.'



27 Mayıs 'a vurulan her darbeye generaller den çok, genç subaylar tepki gösteriyordu. İstedikleri ise; 27 Mayıs 'ın, DP 'yi deviren basit bir hükümet darbesi olmaktan çıkaran devrimci yanının garantiye alınmasıydı. Silahlı Kuvvetler Birliği bu amaçla oluşturulmuştu. 6 Haziran 1961'de genç subaylar, 13 Kasım 1960'daki 14'ler tasfiyesinde olduğu gibi tepkisiz kalmadılar. Diğer tayinler konusunda sözünü kimseye dinletememiş olan Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir ve arkadaşları İrfan Tansel 'in tayinine bir muhtıra ile karşı durunca saflar daha da netleşti. Silahlı Kuvvetler Birliği üyeleri (bu birliğe katılmayan general ve üst düzey subay yok gibiydi), 27 Mayıs devriminin kazanımlarını korumak için 28 Haziran 1961'de bir genelge yayınlayarak bunu dile getirmişlerdi.



'15 Ekim 1961'de yapılan genel seçimlerde CHP umutluydu. DP 'nin 27 Mayıs'ın altında ezilip yok olduğu düşünülüyordu. Ama beklenen gerçekleşmedi. CHP ancak %36,5 oy alabilmişti. DP 'nin yerine kurulan AP ise %34,8 ile başa baş çıkmıştı 450 üyeli mecliste CHP 173, AP 158 ve 150 senato üyeliğinin de 71'ini AP , 36'sını CHP almıştı. Şüphesiz seçim sonuçları CHP 'yi olduğu kadar, genç subayları da etkilemişti. Siyasi ortam neredeyse 27 Mayıs öncesine dönüşmek üzereydi.'



Seçim sonuçlarından sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir fikir ayrılığı belirmeye başladı. 'Bir grup subay yol yakın iken memleketin geleceği bakımından idareye el konulması fikrini savunuyordu. İkinci fikre göre ise, şimdi askeri müdahale hareketine lüzum yoktu. Tecrübe edilmeli, başarısızlıkları görüldükten sonra müdahale edilmeliydi. Bu fikri savunanlar daha ziyade hava kuvvetlerinin temsilcileri olan Kurmay Albay Halim Menteş , Hava Albayı Fevzi Arsın idi, bunlar CHP 'liler ile devamlı surette temasta oldukları için memleketi ancak İnönü başta olmak üzere CHP 'nin kurtaracağına inanıyorlardı. Bu fikir gerek Ankara Grubu'nda, gerek İstanbul Grubu'nda tartışıldıktan sonra birinci fikir ekseriyet kazandığı için İstanbul 'da 21 Ekim 1961 günü Harp Akademileri 'nde yapılan büyük toplantıda 10 General ve 28 Albay şu protokolü imzalamışlardı.'



21 Ekim Protokolü'ne göre; yeni seçilen TBMM toplanmadan önce en geç 25 Ekim 1961'e kadar bir askeri müdahale kararı alınmıştı.Ancak bu protokol uygulanamadı.



'Ancak sonraki olaylar göstermiştir ki '21 Ekim 1961' olayı sadece başlangıçtır



Cumhuriyet tarihinin ilk koalisyon hükümeti CHP ve AP tarafından kuruldu. 26 Ekim 1961'de de Türkiye 'nin dördüncü Cumhurbaşkanlığı 'na, ihtilal lideri Cemal Gürsel seçildi. Bu ortam, 27 Mayıs öncesi CHP – DP tartışmalarının tekrar manşet olması ve AP yanlılarının açıkça 27 Mayıs aleyhinde propagandalara başlamasıyla siyasi ortam yeniden gerginleşmişti. 27 Mayıs devrimcileri, daha bir yıl geçmeden meşru müdafaa durumunda kalmışlardı.



19 Ocak 1962'de Genelkurmay başkanı Cevdet Sunay başkanlığında düzenlenen, yüksek rütbeli subayların katıldıkları bir başka toplantıda, Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir , Jandarma Okulu Komutanı albay NecatiÜnsalan ve öteki bazı komutanlar askeri müdahalenin kaçınılmaz olduğunu savundular. 9 Şubat 1962'de İstanbul 'da Balmumcu 'da toplanan 57 General ve albaydan 37'sinin; askeri müdahalenin 28 Şubat 'a kadar gerçekleştirilmesi yolunda imzaladıkları protokole Talat Aydemir de sonradan katıldı.



Ancak,16 Şubat gecesi İstanbul 'da, örgütün general ve amiral sınıfının aldığı bir kararla; sadece general, amiral ve albayların katıldıkları ve 1.Ordu İstihbarat Başkanı Vahit Gürkan 'ın boykot ettiği bir toplantı düzenlendi.



19 Şubat günü Genelkurmay Başkanı ile Albay Talat Aydemir , Albay Şelçuk Atakan ve Necati Ünsalan, Hava Kuv.Komutanı İrfan Tansel , Kara Kuv. Komutanı Muhittin Önür ve Jandarma Genel Kumandanı Abdurrahman Doruk Paşa arasında yapılan görüşmede; 'Sunay , ancak İnönü ölürse veya çekilirse' bu işin yapılabileceğini belirtti. Bunun üzerine biz, bilhassa Selçuk Atakan şöyle bir teklif ileri sürdü:



'Biz ihtilalin Hiyerarşik düzende yapılmasını uygun görüyoruz. Mademki kendinizi kifayetsiz buluyorsunuz, denecek bir şey yok. Biz alttan gelen tazyiki güçlükle muhafaza ediyoruz. Yok eğer bu alttan gelen tazyiklerin müşevyiki olarak bizleri görüyorsanız, biz şimdi derhal istifamızı verelim. Emekliliğimizi istiyoruz. Yarın, öbür gün bu suçu yükleyerek bizi ordudan şerefsizce ayırmayın.'



Buna rağmen 20 Şubat günü Hükümet ve Genelkurmay belirli birlik kumandanları ve maiyetleri için süratle atama ve gözaltına alma işlemleri başlattı. Buna karşı, atamaların durdurulmasını ve gözaltına alınanları serbest bırakılmasını isteyenler de direnişe geçtiler.



Albay Talat Aydemir 20 Şubat gecesi Harp okuluna gidince, Hava kuvvetleri tarafından 'Harp okulu alarma geçti' denilerek Meclis Muhafız taburu alarma geçirildi. Bunun üzerine Tank taburu da Kontr -alarma geçti ve onun civarında bulunan 2.Piyade Alayı ile Binbaşı Fethi Gürcan komutasındaki Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Süvari Grubu da hükümete bağlı kuvvetlere karşı kontr -alarma katıldı. Tankların bir kısmı sabaha karşı Ankara 'nın varoşlarına kadar sokuldular. Bu sırada saat 02.30'dur. Bu yanlış alarm durumu Talat Aydemir tarafından iptal ettirilir ve tanklar garajlarına dönerler.



20/21 Şubat 1962 gecesi Kara Harp Okulu 'nun alarma geçtiği ihbarını alan Genelkurmay İkinci Başkanı Memduh Tağmaç , bir heyetle Harp okuluna gider ancak, ortada alarm durumunun olmadığını ve Hava Kuvvetlerinden gelen yanlış bir ihbarın olduğunu görür.



Havacıların alarmıyla başlayan süreçte,doğal olarak karşı alarma geçen Karacıların lideri Aydemir suçlanacak ve Aydemir 'e bağlı alay komutanları tevkif edilecekti. Talat Aydemir 'in bu harekatla ilgisinin olmadığını söylemesine karşın 21 Şubat sabahı Genelkurmay , darbe girişimcisi üç albayın görevlerinden başka yere atandıklarını açıkladı . (Albay Talat Aydemir , Necati Ünsalan ve Selçuk Atakan ). Kararı kabul etmeyen Aydemir , Genelkurmay 'a karşı koşullar öne sürüp Harp okulu'na döndü. Genelkurmay bu kez de aralarında Talat Aydemir , Necati Ünsalan, Dündar Seyhan , Selçuk Atakan , Emin Arat , İhsan Erkan , Haldun Doran ve Şükrü İlkin'in de bulunduğu subayları görevlerinden alıp başka görevlere getirmeyi kararlaştırdı. Albay Aydemir ise Genelkurmay 'a gönderdiği muhtırada bu kararın da uygulanmamasını, Kara kuvvetleri komutanının durumunun gözden geçirilmesini, Hava kuvvetleri komutanlığının alarm komuta heyetine üniformalarıyla katılan Milli Birlik Komitesi üyelerinden Mucip Ataklı ve Haydar Tunçkanat 'ın cezalandırılmalarını istedi. Aydemir , o yıl Harp okulu'nu bitirme döneminde bulunan 600 kadar asteğmeni toplayarak son günlerde olanları anlatır. Harp okulu öğrencileri, komutanlarını teslim etmeme kararı alırlar.22 Şubat 1962 günü Genelkurmay ; Kurmay Albay Semih Sancar 'ı yeni Harp Okulu Komutanı olarak, bir heyetle Harp Okuluna gönderir. Okulun girişinde okul muhafızları tarafından silahlarından tecrit edilirler. Aydemir , huzuruna çıkartılan heyete; bu tayinin prosedürlere uygun olmadığını ve geçersiz olduğunu söyleyerek, onları geri gönderir.



Bu arada 229. Piyade Alayı Kumandanı Albay İhsan Erkan da Genelkurmay 'a çağrılmış, fakat gözaltına alınacağını öğrenince Piyade Alayını alarma geçirmişti. Ankara grubunun önünde iki şık vardı. Ya gözaltına alınarak teslim olmayı kabul edecek, ya da harekete geçeceklerdir. Harp okulu'ndaki öğrenci ve subay taburları da galeyana gelmişti. Sonunda Talat Aydemir Harp Okulunu alarma geçirdi. Emin Arat ve Dündar Seyhan 'da oraya davet edildi. Alarm haberi diğer birliklere de sirayet etti. Böylece Tank Okulu, Süvari Grubu, Muhabere Okulu, Zırhlı Birlikler Eğitim Merkezi ve Jandarma okulu da kendiliğinden alarma geçip Ankara 'da duruma hakim oldular. Böylelikle ayaklanma başlamış oldu. Polatlı 'daki topçu birliklerinden ve Çubuk 'taki 230.Piyade Alayı 'ndan bazı kuvvetler Aydemir 'e karşı Ankara 'ya getirildilerse de, bunlarla birlikte Meclis taburu da albayın buyruğuna girdi.



22 Şubat öğlen saatlerinde; Çankaya köşkü'nü koruyan Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı 'nın kumandanı Şükrü İlkin'in yerine Cihat Alpan atanmıştı. Ancak, Muhafız Alayının süvari grubu Binbaşı Fethi Gürcan emrinde harekete geçerek yeni atanmış olan Cihat Alpan 'ı gözaltına aldılar. Fethi Gürcan güvendiği birlik ve subaylarla; o sırada içeride toplantı halinde olan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve birkaç bakanı, Genelkurmay Başkanı ve MGK üyeri olan kuvvet kumandanlarını enterne etmiş oluyorlardı. Fethi Gürcan 'ın, Çankaya 'dan ayrılmadan önce Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın tutuklanmaları yolunda yaptığı öneriyi Aydemir kabul etmedi. Çünkü amacı darbe yapmak değildi.



Aydemir , TBMM 'nin derhal kapatılmasını ve atamaların durdurulmasını, gözaltına alınanların bırakılması ve Hava Kuvvetleri 'ndeki cunta'nın da cezalandırılmasını istedi. Genelkurmay 'da Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel 'in başkanlığında yapılan, Başbakan, parti genel başkanları ve kuvvet komutanlarının katıldıkları toplantıda Aydemir 'in istediklerinin kabul edilmemesine, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Başbakan İsmet İnönü 'nün radyodan yatıştırıcı konuşmalar yapmasına karar verildi. YTP genel başkanı ve Talat Aydemir 'in akrabası Ekrem Alican 'ın Harp okulu komutanı ile yaptığı arabuluculuk görüşmesinde de bir sonuca varılamadı. Gürsel , Mürted hava üssü 'ne, İnönü ve parti liderleri o zamanlar Radyoevi binasının arkasında yer alan Hava kuvvetleri karargahına gittiler. Fethi Gürcan kendisine bağlı birliklerle radyonun Etimesgut 'taki verici istasyonunu ele geçirince yayın durdu. İnönü , birkaç saat sonra Esenboğa havaalanındaki verici aracılığı ile konuşmasını yapabildi. 22 Şubat saat 01.00 sularında Aydemir 'e Genelkurmay tarafından gönderilen bir kurul, kan dökülmeden harekatı durdurursa kimseye ceza verilmeyeceğini bildirdi ve bu konuda İnönü 'nün güvence veren mektubu kendisine iletildi. Aydemir 'in atamaların durdurulması yolundaki ısrarını İnönü kabul etmedi. Ancak, saat 03.30'da Aydemir alarmı kaldırdığını bildirdi ve evine döndü. Ertesi gün tutuklandı ve Genelkurmay başkanlığı'nda göz altına alındı. Harp okulu öğrencileri ise memleketlerine gönderildi. Başlarında Aydemir 'in bulunduğu, 22 Şubat direnişine katılan genç subaylar emekliye sevk edildi. Ancak, emeklilik hakkı kazanmamış olanlar ise ordudan tard edilmiş oldular.TBMM , 30 Nisan 1962'de ayaklanmaya karışanların ceza kovuşturmasına uğramamasına ilişkin yasayı kabul etti.



Devrimci subaylar ayağa kalkıyor



27 Mayıs 'ta DP diktatörlüğüne son vererek Türkiye 'nin yeniden Atatürkçülüğe dönüşünü hedefleyen Milli Birlik Komitesi (MBK ) içinde baş gösteren ayrılıkların derinleşmesiyle birlikte ordu içindeki çatışmalar şiddetlenir. 14'ler olarak bilinen Milli Birlik Komitesi üyesi subayların yurtdışına sürgüne gönderilmeleriyle birlikte ordu içinde yaşanan ayrışma ilk kez açıkça ortaya çıkmış olur.



Bu andan itibaren Milli Birlik Komitesi , iktidarı bir an önce siyasilere devretmek için harekete geçerken ordu içindeki devrimci subaylar da bu gelişmelere isyan ederek yeni bir örgütlenme içine girerler. MBK tarafından sürgüne gönderilen 14'lere destek çıkan ve ordu içindeki gerçek devrimcilerin tasfiye edilmek istendiğini savunan genç subaylar MBK 'nın hemen seçimlere giderek iktidarı siyasi partilere devretme isteğine karşı çıkıyorlardı. Devrim, seçimlere gitmek için değil toplumsal yapının değiştirilmesi ve Atatürkçülüğe dönüşü hedefliyordu ve bu hedefler henüz gerçekleştirilememişti.



MBK 'ya yönelen bu tepkinin sonucu olarak genç subaylar 'Sesleniş ' adlı bir bildiriyle emir komuta zincirinin dışında bir devrimci örgütlenmenin temelini atarken üst düzey komutanların öncülüğünde Silahlı Kuvvetler Birliği adında bir örgüt daha kurulmuştu. Genelkurmay Başkanı'nın liderliğini yaptığı Silahlı Kuvvetler Birliği örgütü ilk hedefinin 'MBK 'yı doğru yola sevk etmek ve onu Silahlı Kuvvetler 'in prestijini sarsıcı hareketlerden men etmek' olarak açıklıyordu.



Bu gelişmelerin yaşandığı süreçte Ordu içindeki bölünmenin ürünü olarak pek çok farklı örgüt ortaya çıkmıştı. Bu gruplar içinde Talat Aydemir 'in liderliğindeki 22 Şubatçılar, Halim Menteş 'in başını çektiği 11 Havacılar, Orhan Kabibay 'ın liderliğindeki Kabibaycılar ve Faruk Gürler 'in başında bulunduğu Gürlerciler ön plana çıkmıştır.



27 Mayıs ' ın İnönü 'yle tasfiyesi



MBK tarafından Devlet Başkanlığı 'na getirilen Cemal Gürsel 'in İsmet İnönü 'yle olan yakın ilişkisi 15 Ekim 1961'de seçimlerin yapılması ve iktidarın CHP -AP koalisyonuna devri ile sonuçlanır. 27 Mayıs 'a karşı çıkan ve 'Bir an önce seçimlere gitmekte sayılmayacak kadar fayda vardır' diyen İnönü 'nün istekleri gerçekleşmiştir. 27 Mayıs 'ın arkasındaki halk desteği de seçime gidilerek iktidarın, ülkeyi çöküşe götüren uygulamaların sorumlusu olan siyasi partilere devredilmesiyle iyice azalmaya başlamıştı. Ordu içinde de tepkiler had safhaya ulaşmıştı.



27 Mayıs 'a açıkça karşı çıkan ve ihtilalcilerden hesap soracağını ilan eden AP 'nin ve İnönü 'nün içinde bulunacağı bir iktidarın Silahlı Kuvvetler Birliği tarafından kabul edilmesi de mümkün değildi. Silahlı Kuvvetler Örgütü bu gelişmeler üzerine 21 Ekim 1961 tarihli bir protokol hazırlayarak seçimlerin feshedilmesi ve iktidara el konulması için harekete geçer. Ancak Faruk Gürler ve Faruk Güventürk başta olmak üzere üst düzey bazı komutanların protokolün hayata geçirilme safhasında müdahaleden vazgeçmeleriyle plan başarısızlığa uğrar. 21 Ekim girişiminin ardından bu kez 9 Şubat 1962'de yeni bir protokol daha hazırlanır fakat bu protokol de aynı sebepler yüzünden uygulanamaz.



Devrimci subaylar İnönücülüğe karşı Atatürkçülük bayrağını yükseltiyor



Silahlı Kuvvetler Birliği 'nin başarısız müdahale girişimlerinin ardından örgütün üst düzey yöneticilerinden birisi olan Talat Aydemir de Kore Savaş Birliği'ndeki görevinden dönmüştür. Aydemir , ülkeye dönüşünün ardından Silahlı Kuvvetler Birliği 'yle anlaşmazlığa düşer. Silahlı Kuvvetler Birliği Başkanı Cevdet Sunay , 'Seçimler yapılmış, Meclis toplanmış, ardından da İnönü başkanlığında hükümet kurulmuştur. Yani bir müdahaleye gitmenin zamanı değildir. Ben hükümet kurulurken İnönü 'ye söz verdim' diyecek, Aydemir ise Sunay 'a karşı çıkarak 'Ben bu davaya baş koydum. Kararımdan dönmem' diyerek rest çekecek ve Silahlı Kuvvetler Birliği ile yolunu ayıracaktır. Bu andan itibaren Aydemircilerin İnönücülüğe karşı Atatürkçülüğe dönüş mücadelesi başlamış olur.



Aydemirciler İnönü 'yü Atatürk 'e karşı çıkmakla suçluyor



Talat Aydemir Silahlı Kuvvetler Birliği ile olan bağını kopartırken bütün eleştirilerini de İnönü üzerinde yoğunlaştırıyordu. Aydemir , 'İhtilalin güçlü albayı' ve 'CHP 'nin iktidara biran önce gelmesi için MBK ile anlaşmalı olarak demokrasiye geçişin hesapları yapıldığı tezine sert çıkışlar yapan kişi' olarak tanınmaktaydı.



27 Mayıs 'ın seçimlerle tasfiye edildiğini ve Atatürkçülüğe değil İnönücülüğe dönüldüğü gerçeğini gören Aydemirciler İnönü 'yü ağır biçimde eleştiriyorlardı: '...memleketi yönetme sanatı çoktan geçmişti. Çevirdiği entrikalar faydadan çok zararlı oluyordu. Bölücü bir zihniyeti vardı. Bu taktiğini 27 Mayıs 'tan sonra en gözde örgüt olan Silahlı Kuvvetler Birliği içinde de tatbik etti... Örneğin demokratik Anayasa savunucusuydu fakat kendisi için anayasa mevcut değildi. Diğer bir deyimle partilere, örgütlere, kurumlara ve halka anayasanın gereklerini gösteriyordu fakat kendisi anayasanın üstünde ve dışında kalan bir imtiyazlıydı. Hırslı bir politikacıydı ve yaşı hırsını yenememişti. Atatürk 'e karşı çıkışları da hırsını yenememiş olmasındandır. Atatürk bile onu affetmemiştir.'



Aydemirciler: Halk iradesini hakim kılmanın yolu devrimdir



Talat Aydemir liderliğindeki 22 Şubatçılar 27 Mayıs'ın toplumsal bir devrim hedefiyle yola çıktığını ancak gelinen aşamada iktidarın CHP -AP iktidarına teslim edilerek 27 Mayıs 'ın asıl hedefinden saptırıldığını düşünüyorlardı. Ülkeyi 27 Mayıs'a sürükleyenin bizzat parlamenter sistem olduğunu savunan Aydemirciler parlamentarizme karşı devrim fikrini öne çıkarıyorlardı.



Osman Deniz ve Cevat Kırca iktidarın İnönü ve AP 'ye teslim edilmesine şu sözlerle karşı çıkıyorlar:



'Düzen değişikliğine gitmek kaçınılmazdı ve şekilci demokrasilerde düzen değişikliğine seçim sandıklarından geçilerek varılamazdı. Seçim sandıklarında varolan zihniyet demagojiye bağlı kaldıkça, oportünizme hizmet ettikçe ve aldatılan halk kitlelerinin bilinçlenmesi fanatik engellerle önlendikçe sandıktan çıkanlar daima tutucu zihniyetin sahipleri olmakta devam edecek, böylece düzen değişikliği arzusundaki devrimciler iktidara gelemeyeceklerdir.



'Şekli demokrasilerde var gibi görünen milli irade gereği aslında yanıltıcıdır. Şöyle ki oy sahibi olan kitlelerin neyi istediği ve kime hizmet ettikleri şuuru aldatıcı metodlarla bozulmakta ve seçim havası içinde iktidar etme hırsına kapılanların yanıltıcı telkinleriyle yaratılan hayali bir irade hakim kılınmaktadır. Gerçekte iddia edilen milli irade değil, hayali bir iradedir.



'Böyle olunca da halkın yararını dile getiren devrimler yoluyla varmak isteyen kadrolar ülkenin kaderine sandıktan geçerek el koyamamaktadırlar. Bu yol kapanınca da devrimcilerin yönetime geçmesi sandık dışından olabilecektir. Bu yolun adı ihtilaldir.'



22 Şubat 1962'de İstanbul merkezli olarak başlayan ve birçok ildeki Ordu teşkilatlarına kadar yayılan binlerce devrimci subayın yeraldığı ilk müdahale girişimi gerçekleşir.



22 Şubat günü Ankara 'da bulunan Tank okulu, Süvari grubu, 229. Piyade Alayı , Muharebe Okulu, Zırhlı Birlikler Eğitim Merkezi ve Jandarma Okulu harekete geçerek Ankara 'nın kontrolünü ele geçirirler. Harekete geçen birlikler TBMM ve Genelkurmay Başkanlığı 'nın önündeki alanı da kontrol altına alırlar. Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarında komutanlar emir verecek birlik dahi bulamamaktadırlar. Siyasiler arasında da büyük bir hareketlilik yaşanmakta, milletvekilleri ve senatörlerin çoğu büyük bir panik içinde Ankara 'dan kaçma telaşı içindedirler.



Devrimci subayların başkentin kontrolünü ele geçirdiği sırada Çankaya Köşkü 'nde Devlet Başkanı Cemal Gürsel , Başbakan İsmet İnönü ve birkaç bakanla birlikte Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ve Milli Güvenlik Kurulu üyesi kuvvet komutanları da Talat Aydemir 'den gelebilecek bir müdahaleye karşı harekete geçmek için toplanmaktaydılar. Toplantı sürdüğü sırada harekete geçen birlikler Çankaya Köşkü 'nü de denetime alırlar.



Köşkün denetimini ele geçiren birliklerin başında bulunan Fethi Gürcan durumu Talat Aydemir 'e bildirir ve 'Onları toparlayıp enterne edeyim mi?' diye sorar ancak aldığı cevap olumsuzdur.



Bu an, aslında 22 Şubat'ın kader anıdır. Aydemir 'in köşktekilerin serbest bırakılması talimatı ile ilk önce Genelkurmay Başkanı olmak üzere İnönü ve diğer üst düzey yöneticilerin hepsi köşkü hiçbir engelle karşılaşmadan terk edeceklerdir.



Talat Aydemir ise hareketi sürdürmenin gerçekçi olmayacağını ve Ordu içinde bir çatışmaya ve kan dökülmesine sebep olmamak için müdahaleden vazgeçme kararı alır. Ertesi gün Talat Aydemir başta olmak üzere Emin Arat ve Dündar Seyhan gibi birçok 22 Şubatçı hemen emekliye sevk edilirken hareketin dayanağı konumundaki genç subaylar da 24 saat içinde Anadolu 'nun çeşitli illerine sürgüne gönderilir.



Harbiyeli aldanmaz



Üst düzey komutanlardan teğmenlere kadar birçok subay emekli edilerek Ordu 'dan uzaklaştırılırken Başbakan İnönü Meclis 'te yaptığı konuşmada 'Harp Okulu öğrencileri aldatılmıştır' diyerek olayların büyüklüğünü örtbas etmeye çalışır. Bu açıklamanın gazetelere yansımasıyla birlikte ertesi gün İstanbul 'a izinli gelen Harp Okulu öğrencileri Taksim Cumhuriyet Anıtı 'na üzerinde 'Atatürk ve Türk Ulusu ... Harbiyeli aldanmaz' yazan bir çelenk bırakacaklardır.



22 Şubat 'ta yaşanan başarısızlığa rağmen 22 Şubatçılar yeni bir harekete girişmekte gecikmeyeceklerdir. 20/21 Mayıs 1963 gecesi ikinci bir deneme daha gerçekleştirilir. Yapılan planda Meclis 'in feshedilmesi bakanlıkların işgali, Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarının kontrol altına alınması öngörülüyordu. İstanbul ve Ankara 'da başlayan yönetime el koyma girişiminde ilk adım radyo istasyonlarının ele geçirilmesi ve ihtilal bildirisinin okunmasıydı.



Planın ilk aşaması başarıyla uygulanmış, Ankara 'daki radyo istasyonu ele geçirilerek Silahlı Kuvvetler 'in içinde bulunulan kötü duruma son vermek için yönetime el koyduğu anonsuyla ihtilal duyurulmuş oluyordu. Ancak radyo binasına giden tank birliği henüz emniyeti sağlamadan yapılan ihtilal duyurusu karşıt güçleri hemen harekete geçirmişti.



Basit birkaç hata bütün planları bozmuş ve başarısızlığa yol açmıştı. 21 Mayıs denemesinin başarısız olmasının ardından Talat Aydemir , Binbaşı Fethi Gürcan , Yarbay Osman Deniz ve üsteğmen Erol Dinçer tutuklanmış ve yapılan yargılama sonucunda idam cezasına çarptırılmışlardı.



Daha sonra Erol Dinçer ve Osman Deniz idam edilmekten kurtulmuşlarsa da Aydemir ve Gürcan idam edilmişlerdi. Böylece 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde gerçekleştirilen iki girişimin liderleri ortadan kaldırılmış ve 27 Mayıs 'ı yeniden devrimci rotasına oturtma çabaları sonuçsuz kalıyordu.



Ben ihtilalciyim, bugün serbest kalsam yine ihtilal yaparım!



Devrim yapma amacıyla harekete geçen ve bu girişimlerinin bedelini hayatlarıyla ödeyen subaylar yargılanmaları aşamasında da devrimci bir tavır sergilemişlerdir. 22 Şubatçıların liderlerinden Fethi Gürcan devrimci bir subayın karakterini yargılama aşamasında yaptığı savunmasında ortaya koyacaktır: 'Ben ihtilalciyim. Bugün serbest kalsam yine ihtilal yaparım. Benim giremeyeceğim garnizon yoktur. Girdiğim garnizonu da harekete geçirir ve ihtilal yaparım.'



Bu konuşmayı yaptığı sırada Gürcan kendisini bekleyen sonun farkındadır ancak yine de ideallerinden taviz vermeyecek kadar devrimci bir bilince sahiptir ve bu sözlerin ardından mahkemece idamla cezalandırılır ve asılarak idam gerçekleştirilir.



Aydemir ve Gürcan 'ın idam edilmelerinin ardından 1459 Harp Okulu öğrencisinin okulla ilişiği kesilir ve büyük bir tasfiye operasyonuna girişilir. Bu hareketlere katılan subay sayısı o kadar fazlaydı ki Ordu içinde girişilen tasfiye operasyonu bir noktadan sonra yarıda bırakılmak zorunda kalındı.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 79270

ulkucudunya@ulkucudunya.com