AB Genel Sekreterliği Lozan’dan vaz mı geçti? / Çağrı Erhan
01 Ocak 1970
GAYRİMÜSLİM İFADESİ KULLANILMAYACAK
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin (ABGS) yazışmalarında “gayrimüslim” yerine “farklı inanç grupları” ifadesinin kullanılacağını açıklaması Lozan’daki azınlık tanımını akıllara getirdi.
YENİ AZINLIK TANIMINA KAPI ARALANACAK
ABGS’nin gayrimüslim tabirinden vazgeçmesi, AB tarafından dayatılmaya çalışılan yeni azınlık tanımına kapı aralamak olarak yorumlanacak ve bu yönde baskılar artacaktır.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın, kendisine bağlı bir kurum olan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin (ABGS) tüm yazışmalarında “gayrimüslim” yerine bundan böyle “farklı inanç grupları” ifadesinin kullanılacağını açıklaması ister istemez Lozan’daki azınlık tanımını akıllara getirdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu uluslararası belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nın müzakereleri sırasında, İngiltere öncülüğündeki İtilaf devletlerinin en fazla üzerinde durdukları konulardan biri Türkiye’deki azınlıklar (ekalliyetler) meselesiydi. Karşı taraftan gelen tüm baskı ve telkinlere rağmen, Lozan Konferansı’na katılan Türk delegasyonu Türkiye’de Müslüman olmayan (gayrimüslim) inanç gruplarından başka bir azınlık grubu ihdas edilmesine karşı çıktı.
Bu tutumun kendi içinde çok tutarlı bir yanı vardı. Türkiye, Batılı devletlerin 19. Yüzyılda artan dış müdahalelerine kadar, yüzlerce yıl boyunca Osmanlı Devleti’nde huzurun ve iç barışın temel dayanağı olan Millet Sistemi’ni yapısal olarak yeni Türk devletinde de devam ettirmekten yanaydı. Buna göre, Türkiye’nin asli unsuru Müslümanlardı. Soy, ırk ve etnik köken farklılığına bakılmaksızın, Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkezler, Lazlar, Boşnaklar, Arnavutlar ve diğer Müslüman unsurlar aynı milletin ferdi olarak kabul ediliyorlardı. Esasen, bu sadece Osmanlı Devleti’nin kendi başına uyguladığı bir siyaset değildi. Batılı devletler de, “Türk” kelimesini, Osmanlı Devleti’nde yaşayan tüm Müslüman unsurları ifade etmek için kullanmaktaydılar. İngilizler Türkiye’de Kürt ve Alevi azınlıklar oluşturmak için çaba gösterdiklerinde, Türk delegasyonu, Müslümanların Türkiye’de azınlık olamayacağı gerekçesiyle bu girişime direndi ve sonunda Türkiye’nin istediği oldu.
Bununla birlikte, Lozan Barış Antlaşması’nın 37. ila 45. maddeleri arasında Türkiye’de azınlıkların ancak Müslüman olmayan (gayrimüslim) Türk vatandaşları olduğu ifade edilerek, onların da ayrım gözetilmeksizin Müslümanlarla aynı haklardan yararlanmaları teminat altına alınmıştı. Dahası, gayrimüslim Türk vatandaşlarının, Müslümanlara tanınmayan bazı dini, medeni ve eğitimsel haklara da sahip olmaları Lozan’la düzenlenmişti. Mesela, 41. Maddeyle, gayrimüslim vatandaşların ilkokullarda kendi anadilleriyle eğitim görebilmeleri imkânı getirilmişti.
Zaman içinde başta yargı olmak üzere devletin çeşitli kurumlarının gayrimüslim vatandaşlarla ilgili konularda izledikleri Lozan’a aykırı tutumlar, AB uyum yasaları çerçevesinde düzeltilmiş, gayrimüslim vatandaşlarımız Lozan’la kendilerine sağlanan haklara tekrar kavuşmuşlardır.
Lozan’da çizilen çerçeveye dayanan Türkiye’nin resmî azınlık politikasına göre, gayrimüslim demek, azınlık demektir. Avrupa Birliği’ne göre ise, Türkiye’deki azınlıklar gayrimüslimlerden ibaret değildir. AB Komisyonu’nca hazırlanan 2006 yılı ilerleme raporunda ilk kez yer verilen ve ondan sonra da tekrarlanan şu ifade dikkat çekicidir:
“Türkiye’nin azınlık haklarına yaklaşımı değişmemiştir. Türk makamlarına göre, Türkiye’deki azınlıklar, 1923 Lozan Anlaşması uyarınca, sadece gayrimüslim topluluklardan oluşmaktadır. Resmi makamlar tarafından uygulamada Lozan Anlaşması’yla bağlantılandırılan azınlıklar Yahudiler, Ermeniler ve Rumlardır. Bununla birlikte, Türkiye’de ilgili uluslararası ve Avrupa standartları çerçevesinde azınlık olarak tanımlanması mümkün olabilecek başka topluluklar da vardır.”
ABGS’nin gayrimüslim tabirinden vazgeçmesi, AB tarafından dayatılmaya çalışılan yeni azınlık tanımına kapı aralamak olarak yorumlanacak ve bu yönde baskılar artacaktır. İyi niyetli gerekçelere de dayansa ABGS’nin “gayrimüslim” teriminden vazgeçmesi, AB’nin Türkiye’deki geçerli olan azınlık kavramını değiştirmeye dönük çabalarını kolaylaştırıcı bir etki yapacaktır. Bu yönüyle de söz konusu tasarrufun, Dışişleri ve İçişleri bakanlıkları başta olmak üzere ilgili kurumların ve uzmanların görüşlerine de müracaat edilerek, gözden geçirilmesi gerekir. Eğer AB üyesi Fransa, “Biz bir cumhuriyetiz. Bizde azınlık yok. Herkes Fransız vatandaşı” diyebiliyorsa, Türkiye de, “Tüm Türkiye cumhuriyeti vatandaşları eşit haklara sahiptir. Türkiye’de sadece gayrimüslimler ayrıca azınlık haklarından yararlanabilir” diyebilmelidir.