« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Tem

2010

MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU VE TARİH ROMANCILIĞI

01 Ocak 1970

Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Dünkü Türkiye”’si, edebiyatımızda “tarihi romancılık” alanında büyük bir çığır açmıştır. Sepetçioğlu’nun 1971’de neşrettiği “Kilit” özellikle gençler arasında büyük bir rağbet görmüş, Kilit’in arkasından art arda yayınlanan altı eser o hızla öylesine sıcak bir okuyucu çevresi bulmuştur ki romanlar o dönemde bir neslin başucu eseri haline gelmiştir. Sepetçioğlu, bu nehir roman serisinde Türk milletine ait milli romantik duyuş tarzının bir seremonisini yapmaktadır. Bu duyuş tarzının romandaki ilk oluşumu tarih şuurudur. Tuğrul Bey’den Yıldırım Bayezid’e uzanan kahramanların şuur altında bu gerçek yatmaktadır.



Sepetçioğlu’nun eserlerine destan havası vermeye çalışması, tarihi sevdirmeye çalışmasıyla ilgilidir. Sepetçioğlu’na göre “tarih ancak bir şuur haline gelebildiği zaman toplumda önemli bir işleve sahip olacaktır” .Yazar tarihsel gerçekliği genelde diyalogların alt yapısında şekillendirir. Pek çok eserinde olduğu gibi “Bu Atlı Geçide Gider” romanında da tarih/kahraman paylaşımında gerçekliğin sınırlarını zorlar. Anlatıda Somuncu Baba, Şeyh Bedreddin, Yıldırım Bayezid, Timur gibi insanların eser boyunca birbirleriyle olan kurgusal ilişkileri, tarihi metnin yeniden kurgulanan boyutudur. Birbirlerine ustaca bağlanan olaylar dizisinin okuyucuya gerçek hissi veren kurgusu ve bu serüvene hayat veren kahramanların okuyucunun hayalinde ete kemiğe bürünebilmesindeki başarı, tarihi roman yazmanın zorluğu göze alınırsa daha iyi anlaşılacaktır.



Romanlarda dikkati çeken bir diğer husus, Türk sözlü geleneğinden gelen tiplere ait oldukça fazla iz bulunmasıdır. Bunun en önemli sebebi Sepetçioğlu’nun bu isimler etrafında “tarihi yeniden kurgulama” çabasıdır. Hocalar, babalar, dervişler, hafızlar, gaziler onun romanlarında kültür tohumları eken, besleyen ve yeşerten ruhların timsalleridirler.Yazar, Müslüman-Türk kimliğinin oluşmasında büyük pay sahibi olan ya da sözü edilen kimlikte bulunması gereken nitelikleri kendi şahıslarında toplayan iki büyük bilgeyi Ahmet Yesevi ve Yunus Emre’yi çeşitli eserlerinde zihinlerimize taşır.



Sepetçioğlu’nun bir çok romanında dikkati çeken ortak taraflardan biri de, roman isimlerinin birer metafor/istiare veya sembol etrafında vücut bulmuş ve adlarını bu metafordan almış olmalarıdır. Çadırdan yola çıkan Türk boylarının Anadolu’yu vatan yapma arzularının temel esprisi millet olmak ve yurt edinmek üzerine kuruludur. Kendilerine konacak bir yurt arayan Türkler, Tuğrul ve Çağrı Beyler döneminde, paslı bir kilit konumunda olan Anadolu topraklarını keşfederler. Kilit’e ilk darbe Alparslan tarafından Malazgirt’te vurulur. Sonra bu Kilit’i açmak için bir anahtara ihtiyaç duyulur. O anahtar Kutalmışoğlu Süleymanşah’tır.



Sepetçioğlu, Kilit’te Selçuklu Türklerinin Anadolu kapıları önünde tutunma ve bu toprakları vatan kılma mücadelelerini dolayısıyla romanını “kilit” metaforu üzerinde oturtmuştur. Okuyucu, romanın başından sonuna kadar olan süreçte sık sık güzel bir leitmotiv halini alan “kilit” metaforu ile karşılaşır. Sarı Hoca’nın “her kilit’in açılması gerektir ki o kilit’in kilitlendiği yere giresinde oturacaksan oturasın; yurt yapacaksan yurt yapasın” cümlesinde metaforik bir değere dönüşen kilit, artık gerçek anlamlı basit bir nesne durumundan çıkmış olur.



Romanda kilit, Selçuklunun yurt yapmak istediği topraklar yani Bizans’tır. Buradan hareketle denilebilir “Kilit”, temelde “vatan/yurt” teması üzerine oturtulmuş tarihi bir romandır. Anahtar ise Bizans kilidini açacak olan “yol” ‘dur. Yol ise Bizans’ı alabilmek için sahip olunması gereken irade, güç ve maharet kadar takip edilmesi gereken strateji ve sırrı da sembolize eder. Daha sonra “kapı” sembolik olarak Anadolu topraklarında her gün biraz daha güçlenen Müslüman Türkler olacaktır. Yani Türklerin Anadolu’nun fethinden sonra burada her gün biraz daha güçlenip kök salmaları, Hasan Sabah fitnesi ve Haçlılara karşı önlerinde çelikten bir kapı olmalarıdır.



Sepetçioğlu’nun Anadolu Türklüğünün oluşumunu konu edinen Kilit, Kapı ve Anahtar romanlarında müthiş bir Selçuklu ruhuna rastlarız. Yazar, Türk milletine kendini hatırlatan, sarsan, uyandıran bir görevin sorumluluğunu taşımaktadır. 1970’den günümüze uzanan dönemde yetişen nesillerin tarihi romanlara olan ilgilerinde –nispi de olsa- hayat bulduğuna inandığımız tarih şuurunda en büyük pay hiç şüphesiz onundur. Sepetçioğlu, tüm bunları tarihine karşı sorumlu bir romancı sıfatıyla oluşturmuştur. Yazar Oğuz Türklüğünün Anadolu’ya göç edişi ve burada tutunabilme hikâyesini, okuyucusuna tarih bilinci aşılayarak verir. Sepetçioğlu tarihin satır aralarında gizli maddi ve manevi güzellikleri bugünün insanına bir sentez halinde sunarak yarını kuracak olan fikri arka planı oluşturmaya ve kendi deyişiyle “ bütün maddi zenginliklere rağmen ruh yoksulluğunda bunalan insanlara yarının sentezini göstermeyi” amaçlar.



Tarih bilincini “Çağdaş Bir Dede Korkut” kimliğiyle okuyucusuna aşılayan yazar, nehir roman yazmanın zorluğu içerisinde tarihi romanın bütün imkânlarını sonuna kadar kullanmış ve Ceyhun nehrinden aldığı ilhamı Tuna’ya kadar taşımıştır. İnsan ancak bu romanları okuduktan sonra, bu romanların yansıttığı havayı teneffüs ettikten sonra, somut olaylar üzerine inşa edilen tarihe hakkıyla nüfûz edebilir. Ömer Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” başlıklı makalesi, geçmiş ve bugün üzerine çok güçlü bir projektör tuttuğu için çığır açıcıdır. Yaşadığımız topraklarda, derin bir toplumsal mimarînin geçmişte inanılmaz işleri nasıl başardığını bu makalenin açtığı kapıdan girerek anlayabilirsiniz. Ama o mimarîyi bir roman tadında yaşamak, üstelik hissederek yaşamak çok daha keskin bir vukuf kazandırır insana. Bir genç kızın hasretini ilmik ilmik dokuduğu kilimi, Sepetçioğlu’ndan sayfalarca okuduktan sonra, artık hiçbir Anadolu kilimi gözünüzde sadece bir kilimden ibaret olamaz.





Mustafa Necati Sepetçioğlu, bizim hafızamızı, kimliğimizi ve kişiliğimizi usta bir romancı kaleminden sabırla ve emek vererek anlatmaya girişmişti. Bizim yüzümüze ayna tuttu. Çok uzak geçmişlerde teselli arayan sahte tarihlerden oluşan maskelerimizi sıyırdı. Bize bizi anlattı. Mesafeli durduğumuz, kronolojisini ezberlemek için ter döktüğümüz, basmakalıp hale getirip ders kitaplarına tıkıştırdığımız tarihi satırlarında canlandırdı ve bize sevdirdi. Tarihi romanlaştırdı, yani insanîleştirdi. Amacı roman yazmak değildi, tarihi yaşatmaktı. Romanın imkânları ve araçları ile onu sıcak, sımsıcak bir havaya büründürdü, bizi alıp o eski diyarlara, eski zamanlara götürdü. Kanlı canlı insanların, iyilerin ve kötülerin, bazen iyi bazen kötü olanların, felaketlerin, inanılmaz zaferlerin, umutların, umutsuzlukların, bütünüyle yaşanan anların arasında bize unutulmuş heyecanları yeniden yaşattı. Üstüne bastığımız toprağı, altında yatanlarla birlikte tanımamızı sağladı. Hafızamız tazelendi. Sayesinde kaybettiğimiz hazineleri yeniden keşfettik.



8 Temmuz 2006’da bu büyük romancı, romanlarından birine isim olarak koyduğu “Üçler-Yediler-Kırklar”a karıştı. Tarihimiz, büyük romancısını kaybetti. Ruhu şad olsun.



Kilit, Mustafa Necati Sepetçioğlu İrfan Yayınları, 1971

Anahtar, Mustafa Necati Sepetçioğlu İrfan Yayınları 1973

Kapı Mustafa Necati Sepetçioğlu İrfan Yayınları 1973

Bu Atlı Geçide Gider Mustafa Necati Sepetçioğlu 1977

Mustafa Necati Sepetçioğlu / Editör: Hülya Argunşah Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2007

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 57928

ulkucudunya@ulkucudunya.com