Ah be Sayın Başbakan öyle bir örnek verdiniz ki / Can Ataklı
01 Ocak 1970
Sayın Başbakan; Meclis’teki salı konuşmanız dün çok “duygu” yüklüydü. 12 Eylül darbecilerinin astığı gençleri anlatırken gözyaşlarını tutamamanız ekran başındaki pek çok kişiyi de ağlattı.
O günleri yaşayan biri olarak çekilen acıları yakından biliyorum. 12 Eylül’ün ilk idam ettiği Erdal Eren’in infazını görevim gereği sabah 04.00’e kadar beklemiştim o zamanki Günaydın Gazetesi’nde.
Ve o bekleyiş sırasında sanki ilmik benim de boğazıma geçmişti. Aynı şekilde adlarını saydığınız diğer üç gencin idamını da aynı duygular içinde görevim gereği gazetede beklemek durumundaydım.
Ancak Sayın Başbakan bugünkü “anayasa dayatmanızı” desteklemek için geçmişe yönelik eleştirileri gözyaşları içinde dile getirirken verdiğiniz bir örnek, sizi de zora soktu.
Dediniz ki “12 Eylül’ün zulüm ve işkencelerinin mağdurlarından biri de Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dır. 12 Eylül’de hapiste olan Günay babasının cenazesine gidememişti.”
Çok haklısınız. Günay yanılmıyorsam Dev-Yol’a yataklık yapmaktan suçlanıyordu ve hapisteydi. Babasını kaybetti ve cenazeye gitmesi için kendisine izin verilmedi.
Tamam da Sayın Başbakanım, o dönem askeri darbe dönemiydi. Oysa, güya demokratikleştiğimiz, askeri vesayete başkaldırdığımız sizin yönetiminiz döneminde aynısı yaşanmadı mı?
20 Ocak 2010’da dünya çapındaki doktorumuz Prof. Mehmet Haberal’ın babası Yaşar Ali Haberal vefat etti. Mehmet Haberal 23 Ocak’taki cenazesine katılmak istedi ama kendisine son görevini yerine getirmesi için izin verilmedi.
Şimdi Sayın Başbakan, verdiğiniz örnekten yola çıkarsak... Sizin tutumunuzun askeri dönemden ne farkı var?
Ve siz konuşurken 7 yeni şehidimiz daha vardı ve siz onlar için ağlamadınız.
***
AKP-CHP koalisyonu zorlaması
Bu, yazıp da koymadığım yazıdır!
Şimdi okuyacağınız yazıyı aslında bundan 10 gün önce yazdım. Tam sayfaya koyarken vazgeçtim. Çünkü şöyle düşündüm: “Bu yazının temelini oluşturan konu gizli gizli konuşuluyor, hatta bazı CHP ve AKP yöneticilerinin de temaslarda bulunduğu biliniyor. Ama şu sıralar yazmam yanlış anlaşılabilir.”
Ancak geçen hafta önce bir TV kanalında bu soruyu direkt bana sordular, “Duydun mu?” dediler. Orada biraz anlattım. Ardından MHP Genel Başkanı bu konuda konuştu. Kılıçdaroğlu “Biz tek başına iktidara hazırlanıyoruz” cevabını verdi.
Sonuç olarak konu artık gündeme geldi. O halde 10 gün önce ne yazmıştım, sizlerle de paylaşabilirim:
Seçime bir yıl var ama, siyaset sahnesinde şimdiden “olasılık” hesapları yapılmaya başlandı bile. Başlığa bakınca şaşıranlar olacaktır elbette ama, bazı hazırlıklar çok önceden yapılır; zamanı gelince anlatmak ve kamuoyu oluşturmak kolay olsun diye.
Hemen söyleyeyim, seçimden sonra bir AKP-CHP koalisyonu olasılığı gerçekçi mi?
İlk bakışta “mümkün değil” gibi görünmesine rağmen “koşullar” böyle bir birlikteliği zorunlu kılabilir. Siyaset sıkıştığında böyle bir olasılığını da bir kenarda bırakamaz.
Konuya gelelim. Evet, seçimlerden sonra oluşacak aritmetik tablo bir AKP-CHP ya da tersi bir koalisyon modeline yol açabilir.
Hafta sonunda siyasetçi olarak Türkiye’ye çok şey katmış bir dostumla sohbet ediyordum. Dostum geçen hafta yazdığım “erken seçimin olmayacağı ve tek başına iktidar olamayan AKP’nin hızla eriyeceği” konulu analizlerime getirdi sohbeti.
“Haklısın ama bir AKP-CHP koalisyonunu sakın gözardı etme” dedi. Sonra da ekledi: “Eğer ben bunca yıl siyaset içinde kaldıysam, tecrübeme güven, bunun hazırlıkları şimdiden başlamış olmalı.”
Siyasetçi dostuma göre Türkiye’nin birkaç temel sorunu var. Bunların başında Kürt sorunu ve terör geliyor. Ardından Anayasa çalışmaları ve tabii ki ekonomi, işsizlik. Diyor ki “İlk seçimlerde AKP tek başına iktidar olamayabilir. Ama bu durumda Meclis’te güçlü bir muhalefet olarak oturacaktır. AKP dediğin gibi tabii dağılabilir, ama seçimden sonra herkes iktidarın neresinden tutacağını da hesaplayacaktır ve bir süre herkes etrafı kollayacaktır.”
Dostum bu girişi yaptıktan sonra asıl söylemek istediğine geldi: “Siyasi tecrübem şunu öğretti ki, öncelikle Kürt sorunu ve terör, AKP ya da CHP muhalefette olduğu süre içinde çözülemez. Çünkü bu konu çok güçlü bir irade gerektirir ki, partiler bunu tek başlarına yapamazlar. CHP-MHP koalisyonunda bu sorunun çözülmesi düşük ihtimal. Ama AKP-CHP koalisyonu bu sorunu hızla çözer.”
Dostumun bu değerlendirmesine karşı “Ama bu durumu CHP’nin tabanı kabullenir mi, üstelik hesap sorma iddiası da var” dedim.
Dostum gülerek “Bak” diye yanıt verdi, “Siyaset böyle bir şey, zamanı gelince her adıma mantıklı açıklamalar bulunur, ayrıca inanıyorum ki AKP seçimlere gitmeden önce hesap sorulmasını beklediği konularda adımlar atacak ve kendisini sağlama alacaktır.”
Sonra da ekledi: “Bu görüşüm sana uçuk gelebilir, ama sakın yabana atma, çünkü içinde bulunduğumuz uluslararası ittifakların tercihi de bu yönde olabilir. Eğer Erdoğan kendisini kurtaracağını hatta cumhurbaşkanlığına atlayacağını tahmin ederse başbakanlığı bile bir başkasına bırakmaya razı gelir. Olmaz olmaz deme.”