Derin Apo'nun hikâyesi
01 Nisan 2009
Behiç KILIÇ / Yeniçağ Gazetesi
İmralı'daki Apo bey, yeni duruma uyum sağlama amacıyla kendisine duruş belirliyor, açıklamalarını ona göre yapıyor!.. Malum kendisi önemli bir filozoftur. (Hegel'le falan engin görüşlerini kıyaslayıp, tebaasına tebliğlerini ona göre yapıyor!) Bu duruşu, elbette yeni dünya düzeni çerçevesinde ve Türkiye kurtarıcısı (!) merkezli... Haliyle artık her fırsatta "Ergenekon" aleyhtarı değerlendirmeleri mevcut ve meseleyi "derin devlete" bağlayıp kendisini "karanlıklarla mücadele eden kahraman" olarak sunuyor...
"Savcılar gelsin benimle konuşsun, bak neler anlatacağım neler!" diye uçmasından belli ki hazır!.. Hikâyeler tamam...
Ufaktan ufağa "Olof Palme suikasti" ni de "dolaylı Ergenekon'dur" diye NATO üzerinden Silivri'ye bağladı, müthiş!..
Oysa kendisi üzerine ilginç bilgiler mevcut..
Yetmişli yıllardan bu yana, Apo'nun izini adım adım sürmek mümkün...
Uğur Mumcu'nun hayatına mal olan kitabı bu konuda kaynak... O kitapta, Uğur Mumcu anlatıyor;
"Yıl 1972. Günlerden 31 Mart Cuma. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yapılan boykotta gözaltına alınanlar arasında Urfalı bir öğrenci vardı. Adı Abdullah, soyadı Öcalan'dı. Türkiye İhtilalci Komünist Partisi'nin 'Şafak Bildirisi'ni SBF'de dağıtmak suçuyla 7 Nisan günü gözaltına alınmış ve 27 Nisan günü tutuklanmıştı. Askeri Savcı, 22 öğrenci hakkında dava açtı. En ağır ceza, Abdullah Öcalan ve Metin N. Yalçın'a istenmişti. Öcalan, poliste ve savcılıkta olaylara karışmadığını söylemişti. Ancak görgü tanıkları Öcalan'ı suçlamışlardı. İddianamede Öcalan'a Şafak Bildirisi'ni dağıtmak suçundan Ceza Yasası'nın 142, 153, 159, 311 ve 312. maddelerinin uygulanmasını isteyen Askeri Savcı Baki Tuğ, duruşma sırasında görüş değiştirdi. Savcı Tuğ, Öcalan'ın 'Şafak bildirisi dağıtmak suçundan aklanmasını, boykota katılmak suçundan cezalandırılmasını istedi', Abdullah Öcalan sadece boykota katılma suçundan üç ay hapis cezası aldı."
Bak sen şu işe
Yukarıdaki satırlar, Uğur Mumcu'nun, "Kürt Dosyası" başlıklı kitabının ilk bölümünden bir özet. Uğur Mumcu, kitabı tamamlayamadı. Ağabeyi Ceyhan Mumcu, Uğur Mumcu'nun PKK'nın ilişkilerini ve para kaynaklarını saptadığını, bu yüzden öldürüldüğünü anlattı. "Abdullah Öcalan başından beri kullanılan bir kişidir" diyor Ceyhan Mumcu ve o günleri şöyle anlatıyor:
"Böyle bir kitabın yayımlanacağı ve bu kitapta PKK'nın nasıl korunduğunun anlatıldığı öğrenilmişti. Uğur, Tekin Yayınevi'yle görüşüyor, kitabı tamamlamak için bir hafta zaman istiyor. 'Kanıtları topladım' diyor. Öldürüldüğü gün de bir hasta ziyaretine gidiyor, dönüp kitabını yazmaya devam edecek.
Ölmeden önce, Yaşar Kaya'ya, 'Kimlerle işbirliği yaptığınızı açıklayacağım' diyor. Yine TRT'de birlikte programa çıkacağı Erdal İnönü ve Ahmet Türk'e bir dosya getireceğini söylüyor. Program salı günü yapılacaktı, pazar günü Uğur öldürüldü.
Bu dosyayı verecek ve Ahmet Türk'ü 'PKK istihbarat güçlerinin güdümünde' diye uyaracaktı. HADEP diye bir olay vardı o zaman. Erdal İnönü'yü de uyaracaktı, 'Barış marış sağlayamazsın bunlarla'diye..."
Daha da derini
Kafalardaki soru işaretleri için, Perinçek'in şu sözlerini de okuyalım:
"PKK, 1975'te MİT tarafından kuruldu. MİT de CIA'nın kontrolündeydi. ABD, o yıllarda Doğu bölgesindeki solcuları PKK'ya temizletti... Bakın iyi inceleyin; PKK, 1980'e kadar tek bir asker veya polis öldürmedi. Ancak 1980'den sonra örgüt MİT'in kontrolünden çıkıp Suriye'nin kontrolüne girdi. Suriye'yi bozmak, istikrarsızlaştırmak isteyen ABD, MİT'ten, o yıllarda Suriye'de bulunan İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) örgütünü desteklemesini istedi.."
İlişkiler ne kadar hoş değil mi?..
Sonrasındaki tırmanışı da Perinçek şöyle anlatıyor..
"Türkiye de bunu kabul edip, o örgüte destek verince, Suriye, 'Madem sen benim içimdeki terörü besliyorsun, ben de senin içinde terör yaratacağım' dedi. Suriye'ye kaçmış olan yaklaşık 200 kişilik Rızgari Grubu'nun liderine Bekaa'da konuşlanma, eğitim ve Türkiye topraklarında savaş teklif edildi. Ancak Rızgari lideri bunu reddetti. O yıllarda büyük ölçüde dağılmış olan PKK'nın lideri Abdullah Öcalan da Suriye'de saklanıyordu. Görev bu kez Öcalan'a teklif edildi ve kabul etti. 1984'ten itibaren Türkiye topraklarında terör faaliyetlerine başladılar. İddia ediyorum, o dönem Türkiye, Suriye'ye terörde işbirliği teklif etse, yarım saat içinde PKK'yı yok edip, Abdullah Öcalan'ı teslim ederlerdi. Yani ABD güdümlü politikalar 80 öncesinde PKK'yı doğurup, 80 sonrasında da büyütmüştür."
Nasıl hikâye?!!