Kim kazandı? / Can Dündar
01 Ocak 1970
Bakın 4 yıl önce İspanya’da ne oldu: Katalonya bölgesi için yeni bir özerklik yasası getiriliyordu.
Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Korg. Aguado yasayı eleştiren bir konuşma yaptı.
Anayasanın Silahlı Kuvvetler’e İspanya’nın toprak bütünlüğünü koruma yükümlülüğü verdiğini hatırlattı.
“Getirilecek özerklik, anayasal sınırları aşarsa bunu şeref meselesi yaparız ve müdahale ederiz” dedi.
Buraya kadarı bize tanıdık...
Bundan sonrası farklı...
Milli Savunma Bakanı çıkıp dedi ki:
“Demokrasilerde, son sözün kışlada değil, seçmende olduğunu gerçeğine alışmalıyız. İspanyol ordusunun görevi sandıktan çıkan hükümete itaat etmektir. Anayasal çerçeve dışına çıkan ordu mensubu, hangi rütbede olursa olsun suç işlemiş muamelesi görür ve cezalandırılır.”
Bakanlar Kurulu önce “Müdahale ederiz” diyen generali sonra da Kara Kuvvetleri Komutanı ile Jandarma Genel Komutanı’nı görevden aldı.
* * *
Bunu yapabilmek için, güçlü siyasi irade, kararlılık, inandırıcılık ve cesaret gerekir.
Şimdi bir de Erdoğan’ın ne yaptığına bakalım:
Göz göre göre gelen bir krizi son ana kadar bekletti.
Kendisi imzalamazsa hiçbir general, kuvvet komutanı olamayacağı halde siyasi risk taşıyan bu yola gitmedi.
Onun yerine yargı devreye sokuldu.
Kara Kuvvetleri Komutanı olması istenmeyen ordu komutanı, tam da tayininin yapılacağı Yüksek Askeri Şûra’nın başladığı gün ifadeye çağrıldı.
Böylece ateşteki kestaneler, yargıya toplatıldı.
Asker zedelenmekle kalmadı, tayinleri krize dönüştüren Hükümet, siyasallaşan yargı ve gerilen ülke de yara aldı.
* * *
Biz askerin siyasi otoriteye bağlı olmasını istiyoruz.
Ama yargının da iktidardan bağımsız olmasını savunuyoruz.
Son krizde ilki için ikincinin feda edildiği görüntüsü verildi. Oysa baştan kararlı bir siyasi irade olsaydı ve amacının gerçekten darbecilere karşı demokrasiyi savunmak olduğuna toplumu inandırsaydı, kriz bu kadar uzamadan çözülebilirdi:
Genelkurmay’ın da katılımıyla uzlaşmayla...
Olmuyorsa Özal’ın Torumtay’ı aştığı şekilde; yani istifaya zorlamayla...
Oysa bu yöntemle, yani yargı takibinin tatsız bir zamanlamayla devreye sokulmasıyla bu kampanya “darbecilerin cezalandırılması”ndan ziyade “Hükümetin yargıyı kullanarak orduyu dizayn çabası” olarak algılandı.
Arkada hayli tartışmalı bir manzara bıraktı.
* * *
Peki bu sonuç, askere “İşime karışırsan gidersin” mesajı verecek mi?
Komutanları siyaset arenasından kışlaya çekebilecek mi?
Hadi bu yolla Org. Iğsız’ın önünü kestiniz; peki Org. Koşaner ne olacak?
Yeni Genelkurmay Başkanı’nın iki yıl önce Kara Kuvvetleri’ni devralırken ne dediğini hatırlatalım:
“Ulus devletler, demokrasi adına dağılmaya, insan hakları adına bölünmeye mahkûm edilmektedirler. TSK, ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında taraf olmaya devam edecektir.”
Var mı bu konuda görüşü olan bir Milli Savunma Bakanı?..
Açılım durmasaydı, AB’ye katılım süreci kesilmeseydi, daha kurumsal bir demokratik teamül oluşturulabilirdi.
Yargı sopasıyla aslan terbiyesi, bana hayli tehlikeli geliyor.