Ali Bülent ORKAN ( 13 Ağustos 1982 )
01 Ocak 1970
Samsun'luydu 25 yaşında olup, ailece Ankara'nın Etlik Aşağı eğlence semtinde oturuyordu. İncirli lisesi gece bölümü öğrencisiydi. 1980 öncesinde meydana gelen bazı olaylar sebebiyle yargılandığı 12 Eylül Mahkemelerinde idam cezasına çarptırıldı. Mamak Askeri Cezaevi'ndeki ölüm hücresinden sabaha karşı alınarak götürüldüğü Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin infaz bahçesinde asılarak şehit edildi. Cenazesi Ankara Karşıyaka Askeri Mezarlığına defnedildi.
ALİ BÜLENT ORKAN
Mamak Askeri Cezaevi dehşet günlerini yaşıyordu...
Komonist örgütlerin kılını bile kıpırdatamadığı bu şiddet ortamında Ülkücüler ferdi çıkışlarıyla destanlara konu olacak kutlu bir direniş ortamındaydılar... Bunun en estetik örneğini Ali Bülent Orkan göstermişti...
İdam cezası alanlar A blok Tecrit 2 Ön de bulunan 35 ve 36 numaralı hücrelere kapatılırdı ve bir kaç gün sonra da infaz... İşte 1 numaralı hücrede kaldığım bu günlerde tanıdım O nu...
Bahçeye çıkarken onun 35 numaralı ölüm hücresinin önünden geçerdik ve gözlerimizle konuşurduk... Aramızda müthiş bir dayanışma ve olağanüstü bir haberleşme örgüsü vardı...
Şer örgütlerinin azılı tetikçileri idarenin baskısına boyun bükmüş yedek gardiyanlık yaparken , Ali Bülent Orkan gibi kardeşlerimiz direnişin sembolü olmuştu... Rütbesiz Er'lere "Komutanım" diye hitap etmek mecbur ve aksi durum , ağır cezayı müeyyidelere gerekçe idi... Fakat benim Kardeşim Orkan ;
-Hey asker ağa bir baksana , diye kapıda ki Yüzbaşı'ya seslenerek , mitolojik bir çıkış yapıyor ve günlük sakal tıraşının mecbur olduğu o işkence günlerinde bir haftalık sakalı ile , üç adım hücre voltası atarak , havalı havalı yürüyordu... O sanki idam mahkumu değilde , ilahi bir celsenin hakimiydi...
Ali Bülent Orkan , 13 Ağustos 1982 Cuma günü sabaha karşı Ankara Ulucanlar cezaevi'nde asılarak şehit edildi... Mübarek bedeni Ankara Karşıyaka Asri mezarlığı’na defnedildi...
Ruhu şad makamı cennet ...
"ŞEHİDLERİN YOLCULUKLARINA TANIK OLANLARA MUTİ OLUN-DİNLEYİN!"
Beklediği an geldi, çattı, içi içine sığmıyor. Ahiret yurdunun merakı ve sırrı onu heyecana boğmuştur...
Merkez Kapalı Cezaevi'nin avlusunda yanan ampullerin şavkı bet ve nurdan nasipsiz... Bir adım ötesine ışık uzatmaktan aciz ampuller...
Uzun boy, geniş omuzlar, esmer ten, mutedil bir kalp.
Yürüyor silahlar arasında...
Dünü düşünüyor., dünün mutlu, mutsuz anlarını, vakalarını, insanlarını...
Bu mapus damında nice müslümanlar çile doldurdular.
Ve nice iman sahipleri inançları yüzünden urganda sallandılar... iskilipli Atıf Hocalar, Maşallahlar, imamlar, Memetler, Memetler... illâ da Memetler
Karanlık bir oda. Bir köşesine büzülmüş, ayakları karnına çekilmiş, nefes almakta güçlük çekiyor. Harap bir hane. Ev atadan yadigar. Duvarlarda, tavanlarda, halılarda kan var, şehidlerin kanı. Öyle hoppadan omuz vermedi bugünlere bu yapı. Ne simalar, ne rüzgarlar, ne yağmurlar, dolular gördü...
Evin dört yanı çevrilmiş. Yılanlar, çıyanlar, sıçanlar sıra sıra...
Bu zararlı mahlukatı izale etmek gerek. Aksi takdirde ev evlikten çıkacak, içindekiler kılık değiştirecek, hayvanlaşacaklar...
Kafası bulutların orta yerinde günlerce düşündü, aklı, görünüyordu...
Önünde, arkasında, yanında, yönünde zıplayan, çağıran, zehir akıtan mahlukatı göre göre tefekkür kapısında gözyaşları döktü.
Sonra da vardı bir karara: Teslim olmayacak, savaşacaktı...
Geçerli silahlarla ölüm dirim savaşma girdi. Vurdu, vuruldu, düştü, kalktı, süründü...
Netice: "Hayvanları Besleyenler Derneği" onu suçlu ilan etti.
Sandalyelere kurulu, kurul toplandı. Sonunda karar "saptandı."
HANÇER SAPLANACAKTI MAZLUMUN KALBİNE!
Kan aktı. Kanı hayvanatlar şarap sanıp kadehlere doldurdular ve şerefe kadeh kaldırdılar...
- Son bir arzun? Görevli soruyor.
O gülüyor, gözleri sonbaharın ilk turfandası olan üzüm tanesinin berraklığı ve parlaklığında...
Görevli kızdı:
- Arzunu sordum, sen gülüyorsun! Cevabı:
- Beni öldü bileceklere gülüyorum. Temizim, pakım,
Allah'ıma kavuşuyorum. Daha ne isteyeceğim? Hazırım ben.
Son sözün de mi yok? Yani annene, babana ve...
Kafası dik, göğsü çıkık, ağzı yarım açık:
- Vazifemizi yaptığımıza inanıyoruz. Ülkücünün kadirve kıymeti ve ülkücünün nişanı pek yakındır Bu hakikati bütün insanlığa duyurunuz. İstediğim bu!
Bütün kafaların içinde dumanı kovuyor. Böylesi laflar da neyin sesi? Ölüme giden bir insan bu kadar metin, bu kadar serbest olabilir mi? Bu insana bu kuvveti veren kimdir, nerdedir?
Kafalardaki sual bu!
Karar yüzüne karşı okundu. Emir verildi:
- Girin kollarına!
Aniden geri döndü. Kızgın bir yüzü, çakmak çakmak gözleri ...
- Lüzum yoktur. Düğünüme gidecek kadar güçlüyüm, kuvvetliyim.
Durmuş kalpler, kar yağıyor lapa lapa. Rüzgarın uğultusu keşfi güç nağmeler türetti.
Korkunun yerini merak ve şaşkınlık almış. Kalplerde tekdir duygusu...
Allah'ın ayeti her yerde: "Allah yolunda ölenlere cennet vaadedilmiştir..."
Ağlayanlar var. Yüzünü başka yönlere çevirenler var.
Kalpleri kütük kütük yananlar var. Vakarlı duruşu ile onlara haykırıyor, Ali Bülent:
AĞLAMAYIN, BEN YENİDEN DOĞUYORUM!
Bu denli soğukkanlılık, bu denli itidal ve cesaret görülmüş şey değil.
Boynunda ip, ağzında imanı tasdik:
"EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULULLAH"
Bir yıldız kaydı gökyüzünden, diğer yıldızlar titreşimde.
Gökyüzünde bir tek parça bulut dahi yok. Lakin gökyüzü gürül gürül gürüldemekte. Ayın peçesi açılmış, ay kızgın!
Ağladı yıldızlar, sızladı ay!
Raporu tanzim eden eller titriyor, bir yıldızın, kayan bir şehidin cesaretinden...
Korkmuşlar.
Hikmeti istikbalde.
Gözlerinizi ileriye dikin. Şayet gözler yaşarmamışsa, derim ki, herkes akıttığı yaşların diyetini ödesin!
Ödemeli!
Başka bir yol yok. Felaha kavuşmanın yolu BİR Kurtuluş BİR de...
Naaşı, maaşlı ellerde. Onlar bile korkuyorlar... Toprağa değil, ahiret yurduna göçtü Ali Bülent...
ALİ BÜLENT ORKAN
Mamak Askeri Cezaevi dehşet günlerini yaşıyordu...
..........Ali Bülent Orkan gezerdi bu hücrede daha önceleri. On onbeş günlük sakalı ile havalı havalı yürürdü bu havasız mekânda. Her sabah yarım saatlik bahçe vaktinde bir olurdu bakışlarımız. Mamak Askerî Cezaevi dehşet günlerini yaşarken, komünist örgütlerin kılını bile kıpırdatamadığı o şiddet ortamında, teşkilâtımız mensupları ferdî çıkışlarıyla destanlara konu olacak kutlu bir direniş gösteriyorlardı. Bunun en estetik örneğini Ali Bülent Orkan sergilemişti.
Şer örgütlerinin azılı tetikçileri idarenin baskısına boyun bükmüş yedek gardiyanlık yaparken, Ali Bülent Orkan gibi kardeşlerimiz direnişin sembolü olmuştu. Rütbesiz erlere 'komutanım' diye hitap etmek mecbur ve aksi durum, ağır cezaî müeyyidelere gerekçeydi. Fakat, kardeşim Ali Bülent;
-Hey asker ağa bir baksana, diye kapıdaki yüzbaşıya seslenerek, mitolojik bir çıkış yapıyor ve günlük sakal tıraşının mecbur olduğu o işkence günlerinde bir haftalık sakalı ile, üç adım hücre voltası atarak, 'Kartal kanat' yürüyordu. O sanki idam mahkûmu değil de, ilâhî bir celsenin karizmatik hâkimi gibiydi. Ali Bülent Orkan, 13 Ağustos 1982 Cuma günü sabaha karşı Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde asılarak şehit edildi. Mübarek bedeni Ankara Karşıyaka Asri Mezarlığı'na defnedildi.
Ruhu şad makamı cennet ...
Yusuf Ziya ARPACIK
SENİ VE HAKKINDA KARAR VERENLERİ UNUTMADIK !..
13 Ağustos 1982, Ali Bülent Orkan'ı sabah ezanıyla Mamak zindanlarından sehpaya yolcu ettiğimiz, yiğit gönüldaşımızın şehadet şerbetini içtiği unutulmayan bir gündür. Allah yolunda, sehpada can veren bu yiğit gardaşımız, bu yolda ne ilk ne de sonuncudur. Bu kervana katılmak için ben de gönül diliyle her zaman Mevla'ya yalvarıyorum. "Yarabbi, bana da Ali Bülent Orkan’ınki gibi şerefli bir ölüm nasip eyle..."
12 Eylül öncesinde zalimlerin, mürtedlerin, münafıkların, ateistlerin, komünistlerin günümüz Ebu Cehil’lerinin, Ebu Leheb’lerinin karşısında, sanki bir Hz. Hamza, bir Hz. Ömer gibiydin. Onların korkulu rüyalarıydın. Kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin. Eksikliğinle, fazlanla, eğrinle, doğrunla, Türk-İslam'a hizmetin ve o yolda sehpalarda can verişin seni bizlere unutturmuyor. Gönüllerimizde yaşıyorsun. Seninle gurur duyuyor, seninle övünüyoruz. Gönlümüzü serinleten, bizi hayata bağlayan bir pınar gibisin. Tarihteki şehit düşen bütün önemli şahsiyetler gibi adını altın harflerle yazırdın.
Dün omuz omuza idik. Aç, açık kaldık, susuz, uykusuz kaldık, işkencelerde "Allah, Allah" diye beraber inledik. Sen sehpada yağlı ilmikle yeni bir hayat bulurken, biz ölmeden diri diri zindanlara konduk. Gerçekte ise, ne sen, ne de bizler ölmedik. Bizi öldürdüklerini sananlar yanıldıklarını yavaş yavaş anlıyorlar ve daha da iyi anlayacaklar... Gerekirse kafalarına vura vura anlatacağız. Bizim inançlarımızı ve fikirlerimizi değil elbiselerimizi astıklarını gördüler.
12 Eylül'den sonraki, engizisyon mahkemelerindeki gibi zulmü şiar edinmiş, gırtlağına kadar içki dolu marksist zihniyetli yargıçları, seni idama mahkum edenleri, ettirenleri, kararına imza koyanları unutmadık. Olağanüstü yetkilerle donatılan bu mahkemeleri "idam kararları çıkarmadan, inkilabımızın haklılığını ispatlayamayız" diyerek mahkemelere idam kararı verdiren, idam kararlarını onaylayıp infazını sağlayan, idam anında koltuğunda pürosunu tüttürürken, viskisini yudumlayarak oturan, şerefsizleri unutmadık. Allah onların nefesini bir gün bizim elimizle keser inşaallah.
Ya peki, 12 Eylül sonrasında bizlere insanlık dışı işkenceler yapan, C-5 odalarında attıkları kahkahalarla "Burada Allah yok, Peygamber izinde" diyerek kudurmuş itler gibi üzerimize saldırarak salyalarını akıtan katliam figüranlarını nasıl unuturuz!!!
Biz biliyoruz; seni, hangi kahpe döllerinin niye cezalandırdığını. Bütün aleme de ilan ediyoruz ve şunu söylüyoruz “Bilesiniz ki, birgün sıra bize de gelecek, bütün kinimizle ve sabırsızlıkla öcümüzü alacağımız o günü bekliyoruz.”.
İdamından önce yattığı Mamak zindanlarında; hakkımızda, rehabilitasyon fikirleri üreten, bu fikirleriyle seni idam ettiren, bizleri yıllarca zindanlarda tutturan şizofrenler, megaloman cüceler, paranoyak Amerikan uşakları, Hristiyan medeniyetinin Türkiye’deki aşağılık temsilcileri, akademik ünvanlılar, Türkiye’li Salman Rüşdiler, Ankara'nın göbeğinde en konforlu binalarda, viski kadehlerini tokuştururken cezaevlerindeki Ülkücülerin tedavisini konuşan hokkabazları unuttuysak yazıklar olsun bizlere...
Küffar seni suçlu bulup idam etti. Ama unutmasınlar biz onları Allah'ın adaletiyle yargılayacağız. Eğer seni adaletle yargılasalardı mağdur ve mazlum olduğunu değil ceza vermek madalyalar verilmesi gereken biri olduğunu anlayacaklardı. Ama karıncalı beyinler bunu anlayamadı. Batılın temsilcileri seni bilmeden, belki en güzel makamla ödüllendirdiler. Şehitlik nişanesiyle şereflendirip, seni sevdiklerine, Resulullah'ın yanına gönderdiler. İnançlı olsalardı böyle olduğunu bilir ve seni idam etmezlerdi... Bugün çok pişmanlar, ahlayıp vahlıyorlar. Biz niye böyle yaptık, nasıl yanıldık diye dövünüyorlar!...
Yiğidim! Güneşi balçıkla sıvayabilirler mi? Bunu yapmaya kalkıştılar! Hiç, İslam'a gönül vermiş onun askeri, onun hizmetkarını unutturabilirler mi? Hayır ellerindeki balçığı kendi yüzlerine bulaştırdılar. Allah bize onları daha kötü hallerde de, görmeyi nasip etsin.
Sevgili, nur yüzlü Ali Bülent; seni dualarımızla yad ediyoruz. Senin için, seninle, acı ve çile çeken aileni selamlıyor, hürmet ve sevgilerimizi bildiriyoruz. Her birimizi bir Ali Bülent Orkan olarak bilmelerini istiyoruz.
Osman Başer