Kozmik odada durum görüldü, düğmeye basıldı / Can Ataklı
01 Ocak 1970
Sevgili okurlar; Türkiye’de artık sapla saman iyice birbirine karıştı. Cehalet, kin, öfke, nefret, kompleksler neredeyse bazılarının günlük yaşamının bir parçası oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu getirdiklerine inananlar referandum ile son kozlarını oynayacaklarını müjdeliyor birbirlerine.
Başarısız değil
Aslına bakarsanız Türkiye sevgisizi çevreler başarısız da değiller. 12 Eylül darbesinden bu yana uygulanan ekonomik, sosyal ve siyasi programlarla cahilleştirilen, duyarsızlaştırılan, değerlerinden uzaklaştırılan yeni neslin beyni hayli yıkandı. Şimdi son darbe vurulmak isteniyor.
Darbeyle kafayı yemek
Nasıl Hitler‘in propaganda uzmanı Goebbels “10 basit propaganda cümlesini halka 100 kere tekrarlayacaksınız, sonunda size inanmayan kalmayacaktır” demişse, bugün de aynı taktikle 3 yıldır “darbe” lafları tekrarlanıyor. Artık en inanmayan bile “Varmış galiba bir şeyler” demek durumunda kalıyor.
Olmayacağı biliniyor
Daha önce de defalarca yazdım. İktidar da yandaşları da artık Türkiye’de bir darbe ihtimalinin hiç olmadığını biliyor. Ancak bir yandan mağdur edebiyatını sürdürmek, diğer yandan yaratılan kaos sayesinde tehdit olarak görülen tüm kurumları yıkmak en temel politika oldu.
Balyoz planı
Bütün bunlar olurken, ortaya atılan “balyoz” iddiaları, Türkiye’yi dönüştürmeyi “demokratikleşme olarak yutturmaya” kalkanların içine küçük bir şüphe düşürdü. Balyoz‘un da yalan olduğu bilinmesine rağmen bu konuda da hiçbir kuşku kalmaması için ciddi kanıtlar aranmaya başlandı.
Kozmik oda baskını
Aranan çare sonunda bulundu. Bir suikast bahanesi bulunarak Türkiye’nin “iktidarlar tarafından da bilinen” en gizli bilgiler merkezine baskın yapıldı. Günlerce süren çalışmadan sonra Balyoz‘un da tamamen bir düzmece olduğu anlaşılınca, nihai sonuç için düğmeye basıldı.
Askerin tasfiyesi
Bugünkü ortamda askerin darbe yapamayacağı çok ortada ama, bu tehlikenin tamamen bertaraf edilmesi gerekiyordu. Önemli olan askerin burnunun iyice sürtülmesi, bir müdahaleyi düşünmek bir yana, iktidara muhalif gözle bakılmasının bile önüne geçilmesiydi. Bu da YAŞ toplantıları ile yerine getirildi.
Olmadık işler
Son YAŞ toplantıları Türkiye tarihine geçecek niteliktedir. Demokrasi ve hukuk kavramlarının bu kadar aşağılandığını, bir iktidarın yargıyı çıkarı için göstere göstere kullanıldığına hiç tanık olmamıştık. İktidar askerin belini kırmak için yargı üzerindeki baskısını fütursuzca kullanmaktan çekinmedi.
Açık pazarlık
Bu noktada konuyu biraz açmak istiyorum. Çünkü bu dönem tarihimize de ibretle geçecektir. Birçok siyasi iktidar YAŞ toplantılarında askerle çekişti bugüne kadar, ama hiç böylesine ilginç pazarlıklar yapılmadı, yargıyı bir tehdit sopası gibi kullanmak hiçbir siyasi iktidarın aklına gelmedi.
Aranan generaller
Örneğin Başbakan, mahkeme tarafından “aranan” üstelik “terörist” suçlamasıyla aranan generallerle aynı masada oturmaktan sakınmadı. Onları ihbar etmedi, yakalanmaları için harekete geçmedi, ama emeklilikleri için pazarlık yapmaktan geri durmadı. Böyle bir şey hiç yaşamadık.
Hasan Iğsız olayı
Yine tam Şûra devam ederken, Kara Kuvvetleri Komutanı olması ihtimali güçlü Hasan Iğsız‘la ilgili savcılıktan gelen “darbecilikten ifade vermeye gel” çağrısı da Başbakan’ı rahatsız etmedi. Tam tersine belli ki çok işine geldi ve “Bu Paşa’yı istemiyorum” tavrını koydu ortaya.
Kimse inkâr edemez
Son Şûra’ya damgasını vuran yargı sopası, yandaş çevrelerce “hukukun zaferi” olarak sunuluyor ve bunda iktidarın payının olmadığı ileri sürülüyor. “Vardır” demenin kanıtlarını elbette ortaya koyamayız, ama oyun bu kadar açık oynanınca da zaten bir yorum yapmanın gereği kalmıyor.
Baykal’ın durumu
Şûra toplantısı sırasında yaşanan Iğsız olayının yanı sıra, bir operasyon da CHP eski Genel Başkanı Baykal’a karşı yapıldı. Ergenekon Savcısı, Baykal hakkında fezleke düzenleyeceğini açıkladı. Başsavcı ise bu yetkinin ancak kendisinde olduğunu belirterek girişimi “şimdilik” durdurdu.
İşin özü bozulmuyor
Tabii Başsavcı’nın bu açıklaması işin özünü bozmuyor. Baykal yine her an ifade almaya çağrılabilir ve üstelik tutuklanabilir de. Çünkü iddia “devlete karşı suç” kapsamında. Durum böyle olunca dokunulmazlık bir yarar sağlamıyor. Sadece süreci biraz uzatır. Ergenekon savcısı olmaz da Başsavcı karar alır.
Dokunulmazlık konusu
Tabii burada ince bir nokta daha var. Sık sık “dokunulmazlıklar kaldırılmalı” açıklamaları yapan CHP’ye karşı “Bu konuyu o kadar da kurcalama, ikide bir dokunulmazlıklar diye tutturma, başınıza öyle bir iş açarım ki dokunulmazlık da sizi kurtaramaz sonra” mesajı veriliyor sanki.
Referandum yalanları
Gelelim referandum sürecine. Yandaş ağızlar, iktidarla işbirliği yaparak o kadar çok gerçek olmayan şey söylüyorlar ki, tek tek ayırmak bile zor. Ama en önemli yalan “Evet denilmesiyle 12 Eylül darbe anayasının tarihe karışacak” olması. Bunu yüzleri kızarmadan nasıl söylüyorlar şaşmamak elde değil.
Referandum gerçeği
Güya bir anayasa değişiklikleri paketini oylayacağız, ama hemen herkes bunun böyle olmadığını biliyor. 12 Eylül’de oylanacak olan AKP iktidarıdır aslında. Kamuoyu AKP iktidarından memnun olup olmadığını bir tür anketle ortaya koyacaktır. İktidarı tedirgin eden de budur.
Telaş ve heyecan
Bu nedenle iktidar ve yandaşları büyük bir telaş ve heyecan içinde. AKP’ye oy vereceklerin nasıl olsa hiç düşünmeden evet diyeceğini bildiklerinden CHP ve MHP’liler “duygusal” yönlerden etkilenmeye çalışılıyor. Bu amaçla da 12 Eylül mağduriyeti kullanılıyor alabildiğine.
Evet ihtimali yok
Gerçi ne olduğu belirsiz anketlerde evet oylarını yüzde 65’lerde gösterenler bile var, ama ben kendi tahminimi söyleyeyim: Evet çıkma ihtimali yok. Seçmen sayısı ve rakamlar ortada. AKP’li olmayanlar içinde bu anayasa değişikliği ile demokrasinin kurtulacağına, 12 Eylül’ün intikamının alınacağına inanacak kadar saf olan kaç kişi çıkar acaba?
Rakamlara bakalım
Geçen hafta yazmıştım, oransal değil rakamsal bakın. 50 milyon seçmen var. Yüzde 80 katılımda 40 milyon oy eder. Demek evet için 20 milyon oy gerek. Katılım yüzde 70 olursa 17 milyon 500 bin oy ‘evet’i sağlar. Yüzde 60’ta 15 milyon. Son anketlerde AKP’nin oyu bu kadar çıkmıyor. Hepsi evet verse ne olacak?
Tehlikeli günler
Bu değerlendirmeme inanmayanlar hatta öfkelenler olacaktır. Ama emin olun, iktidar ve yandaşları bu hesabı çok iyi yapıyor. Nitekim sertleşmeleri, gerginlik politikası uygulamaları bu nedenle. Korkarım referanduma doğru gözler daha da kararabilir, hiç akla gelmeyen uygulamalar yapılabilir.
Varlık yokluk savaşı
İktidar belki de farkında olmadan referandumu varlık yokluk savaşına çevirdi. Kaybettiği an seçimlerde de başarısız olacağını biliyor. Tek başına iktidarı kaybettiğinde ise partinin dağılacağının farkındalar. O halde önümüzdeki günlerde herkes çok dikkatli olmalı ve kendini iyi korumalı.
Hepinize iyi haftalar dilerim...