'Kart kurttan', PKK'yla görüşmeye / Murat Yetkin
01 Ocak 1970
Halen önemli bir mevkide büyükelçilik yapan bir arkadaşım, mesleğe girip ilk yurtdışı göreve hazırlandığı 1981 yılında (ki benim habercilik dünyasına ilk adım atışım da aynı yıldı) aldıkları bir hizmet içi eğitimi acı acı gülerek anlattı geçen gün:
“Bizi görevdeyken karşılaşacağımız sorulara hazırlamak için kurslar veriliyordu. Kürt meselesini anlatmak için MİT’ten bir görevli geldi Dışişleri’ne. ‘Kürt diye bir şey yoktur, dağda yürürken kart kurt sesi çıkaran dağlarda yaşayan göçebe Türklerdir bunlar’ dedi. Kenan Evren meydanlarda söylemişti ama bunun bize, Türkiye’yi temsil edecek diplomatlara da söylenmiş olmasına inanamadık. O devam etti; ‘Kürtçe diye bir lisan da yoktur. Bunların iki, üç lehçeleri vardır, o da uyduruktur.’ Bizler genç, acemi diplomatlardık. Ama böyle bir yaklaşımı kabul etmemiz mümkün olmadığı gibi, yabancı muhataplarımıza söylemekten utanacağımızı biliyorduk. Askeri rejim vardı, koşullar belliydi, sessiz kaldık.”
O yıllardan bugüne çok şey değişti. Bir günde de olmadı, sadece son birkaç yılda da olmadı... Ama oldu.
Otuz yıl kadar önce Dışişleri’ne ‘Kürt yok, kart kurt diye yürüyen Türkler var’ diyen istihbaratçının bağlı olduğu Milli İstihbarat Teşkilatı bugün PKK dahil Kürt gruplarla temasın odağında bulunuyor.
MİT’in eski müsteşar yardımcılarından Cevat Öneş’in emekli olur olmaz 7 Aralık 2005’te Radikal’de yayımladığı makalesi, Kürt sorununa devletin bakışında bir dönüm noktası sayılıyor bugün. Öneş, bugün Kürt sorununa çözüm aranan her toplantının konuğu.
Muhalefet zorladı, Erdoğan açıkladı
MİT’in bir önceki müsteşarı Emre Taner’in İmralı’da Öcalan ile görüştüğü haberleri, MİT gibi kendi hakkında işine gelmeyen her haberi yalanlayan bir kurum tarafından bugüne dek yalanlanmadı. Taner, Mesud Barzani’yle de Selahattin’deki Erbil’deki karargâhında istediği zaman görüşebilen bir devlet görevlisiydi.
MİT’in şimdiki müsteşarı Hakan Fidan’ın bu konuda işi kolay değil. Neden mi? Sayalım:
1- Irak’tan ABD askerleri çekiliyor, Irak’ta hükümet kurulamıyor, Irak Kürtleri huzursuz,
2- İran’la nükleer meselesi ısınıyor, ABD İsrail’in vurmasını önlemeye çalıştığını söylüyor,
3- İsrail, İran’la nükleer müzakerelerde bulunduğu gerekçesiyle yeni MİT patronuna güvenmiyor, istihbaratı kesiyor,
4- PKK, bu ortamda yükselttiği eylemlerini kesmek için 12 Eylül’deki referandumda AK Parti’nin istediği ‘evet’ oyu pazarlığı için ateşkesi silah olarak kullanıyor, ‘devletle görüşüyoruz’ diyor,
5- MİT kaynakları (en azından, bana son iki haftada iki kere) yalanlasa da MİT’in PKK ile ‘müzakere’ ettiği iddiası, referandum sürecinde muhalefet partilerinin giderek artan siyaset konusuna dönüşüyor.
Önceki gün MHP lideri Devlet Bahçeli ‘Dört gün konuşuldu, dört günde anlaşıldı, açıklayın’ diye, adeta elinde sızdırılmış belge varmışcasına konuştu. Dün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve DSP lideri Masum Türker hükümeti açıklama yapmaya çağırdı.
Bu zorlamalar üzerine günlerdir konuşmayan hükümet adına açıklama
Başbakan Tayyip Erdoğan’dan, dünkü Kahramanmaraş mitinginde geldi.
Erdoğan açık bir ifadeyle, “AK Parti hükümetinin herhangi bir terör örgütüyle masaya oturması, pazarlık yapması söz konusu değildir. Bundan sonra da olmayacaktır” dedi.
Başbakan, muhalefeti PKK’lı Murat Karayılan’ı ‘Görüştük, anlaştık’ açıklamasını hakikat kabul etmek ve bunu referandum kampananyası malzemesi haline suçladı.
Yönlendirme, propaganda olabilir mi?
Tabii bu sözlerde Başbakan Erdoğan ve diğer güvenlik yetkililerinin önünde muhtemelen MİT’in hazırladığı ‘PKK’nın yanıltma taktiği olabilir’ değerlendirmesinin de payı olabilir. Çünkü istihbarat çevrelerinde PKK’nın 1 Haziran’da İskenderun baskını ardından ‘aktif savunma’ adı altında başlattığı yeni saldırı dönemi üzerine PKK içinde ayrı görüşler olduğu değerlendirmesi yapılıyordu. Bu değerlendirmeye göre Murat Karayılan grubu çok kayba yol açan etkili eylemleri 2-3 ay sürdürerek geri çekilme, Cemil Bayık grubunun da daha düşük düzeyli ama uzun zamana yayılacak eylemlerden yana olduğu söyleniyordu.
Mevcut ‘eylemsizlik’ süreci, Karayılan’a atfedilen profile uygun. Karayılan’ın ‘Öcalan anlaştı, ateşi kestik’ demesi, ise; 1- Ateşkesin sorumluluğunu Öcalan’a yıkıyor, 2- Dikkatleri Erdoğan hükümetinin ‘evet’ oyunu artırmak için kendileri ile pazarlığa oturduğu görüntüsüne çeviriyor.
Öcalan’ın ise önceki gün İmralı’da avukatlarına ‘demokratik özerkliğin esaslarını’ açıkladığını dün Fırat Haber Ajansı’ndan okuduk. Türkiye sınırlarında özerklik alacak Kürtlerin özel ‘savunma güçleri’ olması, kademeli olarak kapitalist ekonomiden sıyrılması, barajdan elektrik santralına bölgedeki ekonomik varlıkların sahibi olması gerektiğine inanıyor. Devlet konusunda Marx ve Lenin’in yanlış yaptığını ama kendisinin düzelttiğini de ekliyor. Kendi dünyasının merkezinde yer alıyor.
Ankara başka mı ne yapıyor? ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ kitabında PKK’ın Ergenekon diye bir örgüt tarafından kurulmuş olduğuna inanmadığını yazan Türkiye’nin en iyi polis istihbaratçılarından Hanefi Avcı’ya soruşturma açıyor. Manzara budur.