Tehditle olmaz! / Güngör Mengi
01 Ocak 1970
Kürt sorunu hep kültürel hak ve özgürlük temelinde tartışıldı ama niyet baştan beri başkaydı.
İstenen toprak ve egemenlikti.
Gerçekçilikten ve içtenlikten yoksun söylemler o yüzden çözüm getirmedi düğüm üstüne düğüm attı.
Peki Demokratik Toplum Kongresi’nin kararlarını açıklarken Ahmet Türk’ün sarfettiği sözler, gerçek hedefi gizlemiyor diye alkışlanmalı mı?
Hayır; çünkü Türk’ün sözleri de aşırılığı ve dayatmacı özelliği nedeniyle sakattır. Diyaloğu başlatmak önemli ama asıl marifet sürekliliğini sağlamaktır.
Bu yaklaşım fazla şans tanımıyor.
PKK’nın ateşkesi ile doğan fırsatın kaçırılmaması için sivil toplum kuruluşlarını “devleti ve hükümeti” zorlamaya çağıran Ahmet Türk bakın ne diyor:
“Eylemsizliğe yanıt verilmezse bizim bir kez daha eylemsizliği sürdürün çağrısında bulunmaya yüzümüz olmayacaktır!”
Hep terör şantajı...
PKK ve yandaşları, Habur’da kurulan seyyar mahkeme rezaletinden beri kendilerini zafer kazanmış bir ordu gibi görmeye başladılar.
Buna karşılık psikolojik taarruz altında bunaltılan ve yıpratılan TSK’ya ise her şartı kabule mecbur yenik taraf gözüyle bakmaya alıştılar.
Çok tehlikeli bir yanılgıdır bu.
İyi niyetli Kürt aydınlarının sakınmak zorunda oldukları yanlış, bir “Türk sorunu”nun doğmasına yol açmaktır.
Ulus haline gelmiş olan bu halka böyle bir duygu asla verilmemelidir.
Bölünme yanlıları, Kürt kökenli vatandaşların çoğunun bu kaynaşmış bütün içinde yaşamaktan vazgeçmek istemediklerini bilmelidirler.
Türkiye’de siyaset baştan aşağı tehdit üstüne kuruluyor.
İşte Kürtlerin en barışçısı bilinen Ahmet Türk “PKK’nın ateşkesine tatmin edici bir cevap verilmezse biz Öcalan’dan ateşkesin sürmesi için yardım istemeye çekiniriz, utanırız” demeye getiriyor.
Sonra şartları sıralıyor ve en başa da İmralı’daki elebaşının müzakereci olması şartını koyuyor.
Özerk Kürdistan mı?
Bu taleplere, alınan kararların üstündeki başlığa, yani “Demokratik Türkiye, Özerk Kürdistan” önermesine bakarak bir anlam vermek gerekir.
Hedefini başlığına koyan bu hamle yerel yönetimde gelişmiş bir özerkliği değil ayrı bir Kürt devletinin kurulma pazarlığına cüretli bir girişi ifade ediyor.
Bu durumda diyalog kesilsin, köprüler havaya mı uçurulsun?
Elbette hayır.
Kürt sorununda konuşarak on yılda nereden nereye gelindiğini unutmamalıyız.
Terör şantajından kurtulmanın ve bazı önermelerin tehlikeli kırmızı çizgilere dayandığını anlamanın yolu da konuşmaktır.
“Silâh çözüm değil, kan dökerek bir yere varılmıyor..”
Bu söz devlet için doğruysa, terör uygulayan bölücü taraf için de doğru olmalıdır. Ülkenin ve milletin birlik ve bütünlüğüne zarar verecek bir sona gidiş görüntüsü oluşmaya devam ederse mesafe kaybederiz, çözüm arayışlarında geriye gideriz.
“Bu sorun gayya kuyusu gibi; ne verirsen yutuyor, hiçbir şey almamış gibi yine istiyor” dedirtmemek lâzım halka.
Hele anlık siyasi ihtiyaçlar için istismar etmeye hiç kalkmamak lâzım.
Sorunu referandumda EVET için sömürmenin teröre yataklık etmekten farkı yoktur.