SEYYİD AHMED MEKKÎ EFENDİ
01 Ocak 1970
Kadıköy müftülüğü yapan Ahmed Mekkî Efendi, ilim öğretmek için her sıkıntıya katlanırdı, ama ahir zaman gençleri günü birlik yaşar, ders almaktan kaçarlardı. Büyük veli onları hoşça tutar; “İster misiniz size Arapça öğreteyim! Birlikte fıkıh okusak nasıl olur?” diye sorar, âdeta yalvarırdı. Birşeyler öğretebilmek için her yolu dener, âdeta kendini paralardı. Lütfedip ders almaya yanaşan gençler için kitapları yüklenip ayaklarına kadar gider ve dersini verip gecenin bir yarısı evine dönerdi.
Cumartesi ve pazar günleri öğleden sonra Fâtih Câmiinde vaaz verirdi. Klasik hatipler gibi heyecanlı bir ses tonuyla kürsü yumruklamaz, nutuk atmazdı. Alışılageldiği üzere Beydâvî Tefsîri’nden okur, her hafta kaldığı yerden devam ederdi. Meraklısı azdı, ama sabredenler çok şey öğrenirlerdi.
Kapısı herkese açıktı, misafirlerine yemek yedirmeye bayılır, tok gelene ciddi ciddi alınırdı. Cılız maaşına rağmen misafirlerine ziyafet sofraları donatır, hiç olmadı bal, ceviz, otlu peynir çıkarırdı. Çağırıldığı yere gider ve büyük bir aşk ile menkıbeler anlatırdı.
Emri altında çalışanlara daima şefkatli davranır, hâl ve hatırlarını sorup gönüllerini alırdı. Zaten Müftülük personeli onu baba bilirdi. Maddî durumu iyi olmadığı hâlde çok sadaka verir ve; “Sadaka, belâları önler ve ömrü uzatır.” hadîs-i şerîfini sık okurdu. Mekkî Efendi ilim ehline çok hürmet ederdi. Meselâ Fatih’te oturan Hüseyin Hilmi Efendinin sokağından geçmemeye çalışır, “Sokağa girsek uğramamazlık olmaz, uğrasak meşgul etmekten çekinirim.” derdi.
Ona dinî bir suâl sorulduğunda, ya cevap verir, yahut; “Kitaplara bakayım. Sen yarın gel!” derdi. Dünya malına ve mevkiine hiç kıymet vermezdi. Kendisine İstanbul Müftülüğü teklif edildi ama kabul etmedi. “Ben hâlimden memnunum. Yüksekten düşmek zordur.” derdi.
O tatlı Van şivesiyle şu beyiti çok okurdu:
Mâl-ü mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi, Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi.