PKK ile görüşmek / Cüneyt Ülsever
01 Ocak 1970
BU köşeyi okuyanlar hatırlar. “Kürt Açılımı” ortaya atıldığı andan itibaren bunun içinin boş olduğunu, AKP tabanının gerçek bir açılıma yer yer tepki vereceği için Başbakan’ın söylem dışında “Kürt Açılımı”na sahip çıkamayacağını iddia etmiştim. Açılım esasında “Kuzey Irak Açılımı” idi ve ABD Kuzey Irak’tan çekilirken, kendisine yardımcı olabilmek için, Kürtler indinde havayı yumuşatmayı hedefleyen bir görüntü idi.
AKP iktidarı geçtiğimiz bir yıl içinde açılımın kapağını bile açamadı ve sonunda Kürtleri de, ABD’yi de sukutuhayale uğrattı.
Bu köşede defalarca yazdım. Gerçek anlamda bir “Kürt Açılımı” yapabilmek için başta Başbakan olmak üzere Hükümet’in tüm üyelerinde mangal gibi yürek olması gerekiyor. Bu terimi sonradan bazı köşe yazarları da kullandı.
Mangal gibi yürek sahibi olmak gerekir, zira “Analar ağlamasın!” dileğini bangır bangır dile getirenler: a) zaman zaman devlet adamı rolüne bürünerek kendi tabanlarını karşılarına almak zorundadır, zira b) silahların susması için her şeyden önce elinde silahı tutanla görüşmek, pazarlık yapmak gerekir.
¡ ¡ ¡
Bir yıldır yazıyorum. Eğer, Başbakan gerçekten silahları susturmak isteseydi birilerini PKK ile görüşmek için yetkili kılardı. Tabii ki; Apo ile doğrudan görüşmek şart değildi, muhakkak ki görüşecek kişi veya kişiler Hükümet veya AKP yetkilileri olmayacaktı.
Ancak, PKK ile temasa geçecek kişi(ler)e Başbakan’ın siyaseten sahip çıkması, arkalarında durabilmesi, gerektiğinde onları kamuoyu önünde savunabilmesi gerekiyordu.
İşte bu noktada Başbakan’ın mangal gibi yürek sahibi olması gerekiyordu.
Başbakan geçtiğimiz yıl içinde bu cesareti gösteremedi.
¡ ¡ ¡
Ancak, ne zaman ki referandum konusunda Hükümet “Evet”lerden emin olmamaya başladı, BDP’nin (DTP) son seçimlerde aldığı toplam oyların % 5.2’sine tekabül eden takriben 1.600.000 oy AKP’ye çok cazip gelmeye başladı.
İşte bu safhada PKK ile görüşüldü ancak “Kürt Açılımı” açısından değil, 1.6 milyon oyu “Evet”e çevirmek için!
Açıkçası AKP iktidarı “devlet yetkilileri” üzerinden kendine yönelik çıkarcı bir zihniyet ışığında PKK ile masaya oturdu!
Bu tutum etik olmadığı gibi Kürtler açısından olumlu bir sonuç da getirmeyecektir.
Sekiz yıldır “Kürt meselesi” uğruna hiçbir şey yapmayan Hükümet 3 Eylül’de Diyarbakır’da ne söz verirse versin; matematiksel olarak iktidarını zora sokacak seçim barajını % 10’un altına (% 5-% 7) indirmek katiyen işine gelmez. Zaten barajın indirilmesini Başbakan her seferinde kategorik olarak reddetmiştir.
Genel af, KCK’lıların salıverilmesi, Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik yapmak, hele hele “demokratik özerklik” yolunda anayasal girişimlerde bulunmak genel seçime bir yıldan az süre kaldığı bir ortamda hemen hemen imkânsızdır.
¡ ¡ ¡
Ancak, 3 Eylül’de Diyarbakır Meydanı’nda Başbakan’ın genel-geçer sözler sarf edeceği, bu söylemeleri de kendisine yakın siyasi ve yazarlara verilmiş spesifik sözler olarak yorumlatarak, ağzından doğrudan bir söz çıkmadan “söz vereceği” aşikârdır.
Siyasetin raconu bu!
Bence önemli olan BDP’nin bu sözleri ciddiye alıp almayacağıdır!