Diplomasi ve Sıkıyönetim /
Mümtaz SOSYAL 12 Haziran 2007
SON OLAYLAR PKK'nin yeni bir strateji belirlediğini gösteriyor.
Bu belirleme elbette yalnız başına yapılmamıştır. Alınan kararlarda Barzani yönetiminin parmağı açıkça seziliyor.
Büyük olasılıkla Kuzey Irak'taki Kürt yönetimine bitişik Amerikalı danışmanların parmağı da işin içindedir.
Stratejiyi ve dayandırıldığı gerekçeleri özetlemek zor değil.
1) "PKK terörü denen olay, genellikle sanıldığı ve Ankara'nın iddia ettiği gibi Türkiye dışından kaynaklanmıyor; bütünüyle Türkiye'nin iç işidir ve nedenlerinin de içte aranması gerekir."
2) "Pülümür olayının da gösterdiği gibi, PKK'nin iç örgütlenişi dıştan sızmalar olmadan da Türkiye'deki güvenlik mekanizmasını en beklenmedik yerlerde, en başedilmez yöntemlerle vurmayı becerecek kadar yaygın ve güçlüdür."
3) "Dolayısıyla, Kuzey Irak'taki yeni devlet oluşumunu sınır-ötesi operasyon tehditleriyle meşgul etmekten vazgeçilmelidir."
S tratejinin gerisindeki kurnazlığı görmemek mümkün değil. Böylelikle hem TSK'nin içteki ve dıştaki saygınlığı zedelenecek, hem de Kuzey Irak'taki yönetim uluslararası arenada terorizme yataklık suçlamasından kurtulacaktır.
Üstelik, Türkiye'nin içinde ve dışında da, hangi yolla olursa olsun, TSK'nin saygınlığını zedelenmiş görmekten memnun olacak çeşitli çevreler hayli çoktur.
Bu ölçüde sinik ve alçakça stratejiye karşı mutlaka akıllı ve etkili bir karşı-strateji geliştirmek üzerine kafa yormak gerekmez mi?
Birinci çare, Türk diplomasisine önemli bir görev yüklenmesini zorunlu kılıyor: Eğer, karşıdakilerce iddia edildiği gibi PKK terörü içten kaynaklanıyor ve çaresinin de içte bulunması isteniyorsa, Türkiye-Irak sınırının ciddi biçimde korunabilmesi ve "kuş uçmaz" duruma getirilmesi gerekir. Bu da askeri uzmanlarca defalarca vurguladığı biçimde, iyi düşünülmüş ve hiç değilse geçici temellere oturtulmuş bir "sınır ayarlaması" yapılmadan olmaz. Washington bu konuda Irak üzerindeki nüfuzunu kullanmaya ve bu isteğin yerine getirilmesi için Bağdat'ı ikna etmeye zorlanmalı, yoksa, "samimiliği" sorgulanmalıdır.
İkinci çare, giriş çıkışı böylesine denetim altında tutulmuş bir Güneydoğu bölgesinin yine geçici bir süre için sıkıyönetim altına alınmasıdır. AKP iktidarı, Silahlı Kuvvetleri sonu belirsiz bir dış maceraya itmek yerine, içteki temizliğin gereğince yapılabilmesi için o bölgede sınırlı bir sıkıyönetimin ilan edilmesi önerisiyle Meclis'i toplantıya çağırma sorumluluğunu yüklenmelidir.
Karşıdaki iddianın sınanması, ancak Washington'u ve Ankara'yı yönetenlerin bu iki sorumluluğu yerine getirmeye zorlanmasıyla olur.