Aptal yerine konulmak
İbrahim KARAGÜL 19 Haziran 2007
Türkiye için kâbus senaryosu bu kadar gürültü koparırken özellikle söz konusu toplantıya Türkiye adına katılan güvenlik çevrelerinden ses çıkmaması biraz garip değil mi?
Soruyu şöyle soralım: Böyle bir senaryo çalışmasına gazeteciler, düşünürler, siyasi iktidara mensup insanlar yani siviller katılsa. CENCOM karargahlarını süsleyen parçalanmış Türkiye haritaları üzerinde Kürt meselesini, iç savaşı, muhtemel terör saldırılarını, suikastleri, örtülü operasyonları, demokratik kurumları yıpratacak eylem biçimlerini ele alsa, bu kâbus senaryolarını Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu tehditlerin mimarlarıyla istişare etse ne olur?
Bir günde Türkiye'nin altını üstüne gelmez mi? Bu hassas günlerde, böyle bir toplantıya katılanlar hain ilan edilmez miydi? Bu kişilerin canına okunmaz mıydı?
Tartışılan senaryo değil beni korkutan. Hem Türkiye içinde hem yakın bölgemizde çok daha vahim senaryolar konuşuluyor, yaşanıyor! Beni endişelendiren, kimlerin kimlerle ne tür bağlantılar içinde olduğu ve bu ittifakın Türkiye'yi nerelere sürükleyeceği. Sanki bir tiyatro oynanıyor. Haftalardır endişe ile izlediğimiz her şey bir kurgu ve sanki bu ülkenin insanları belirsiz bir düşmana karşı harekete geçiriliyor. Türkiye'yi tehdit eden şeyler üzerinden güç/iktidar devşiriliyor. Müttefikler düşman rolü oynayarak hem Türk siyasal yapısını yeniden dizayn ediyor hem Türkiye'ye yeni bölgesel roller tayin ediyor. Bir yandan terörün, tehdidin kaynağını işaret edenler diğer taraftan o kaynakla kol kola yeni Türkiye tasarımına girişiyor.
Türkiye'nin son yıllardaki güvenlik algılarının doğruluğuna hep katıldım. Genelkurmay Başkanlığı'nın küresel ve bölgesel tehditler konusundaki değerlendirmelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu tehditlerin hepsinin müttefiklerinden kaynaklandığı artık inkar edilemez bir gerçek. Bu gerçek dururken, tehdidin mimarlarından çözüm beklemek beni ürkütüyor. Amacı, kapsamı, niteliği belli bir bölgesel tasarım var ortada. Bunu yapanlar da belli. Şimdi siz gidip aslında tehdidi üretenlerle böyle senaryolar tartışıyorsanız, bu ülkenin insanları ne anlamalı?
Harp Akademileri Komutanlığı'nda düzenlenen “Güvenliğin Yeni Boyutları ve Uluslararası Örgütler” konulu toplantılarda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın konuşmasını bir kez daha okudum. Son derece doğru tespitler içeren konuşma ile bu senaryoyu aynı anda düşününce nasıl bir sonuca ulaşacağız? Tehdit PKK'dan ve Kuzey Irak yönetiminden geliyor. Bunların arkasında da müttefik ülkeler var. Peki bu müttefikler, Genelkurmay'dan önemli subaylar ve “asla görüşmeyiz” denilen K. Irak yönetiminden Kubat Talabani aynı masada neyi çözüyordu? Türkiye'nin güvenlik kurumları, K.Irak yönetimi ile masaya oturdu da bizim mi haberimiz yok? Siyasi iktidar, “iki tarafın da menfaatine ise görüşürüz” dediği günlerde, “teröre destek verenlerle neden görüşelim” şeklinde açık tavır alınırken, terör olarak görülen bir ekibe mensup kişi ile Türkiye'nin geleceğine ilişkin vahim senaryolar nasıl konuşulabiliyor? ABD'ye karşı, teröre karşı, Türkiye'nin bütünlüğü için milyonları sokağa dökenler hangi güçlerle nasıl bir ortaklık içinde? Sokaklarda, meydanlarda Türkiye için yürüyen insanlar oyuna mı getirildi?
2005'ten beri bunları yazıyorum. Türkiye'yi bugüne getiren sürecin seyrini yazdım. ABD'deki neocon ve İsrail aşırı sağına mensup karanlık merkezlerin yazdıkları senaryonun nasıl adım adım uygulandığının, Türkiye'de kimlerle işbirliği yapıldığının adeta günlüğünü tuttum. Bu işbirliğinin Ak Parti hükümetine karşı başlattığı savaşı aktardım. Mesela “Türkiye'ye İslamcı Cumhurbaşkanı!” (2007-02-20), “AK Parti Michael Rubin'e neden haddini bildirmiyor?” (2005-12-16), “Türk şahinler-neocon ittifakı mı?” (2007-05-11), “Yeni 28 Şubat senaryosu mu” (2007-05-10), “Ak Parti'ye neocon tuzağı!” ya da “Mavi ve turuncu bayraklarla yürümek” başlıklı yazıda anlattığım bu süreçti.
Genelkurmay'a bağlı Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi SAREM'in organize ettiği, Günelkurmay Başkanı'nın o meşhur konuşmayı yaptığı toplantıya davet edilenlerden biri de, bugün tartıştığımız senaryonun yazarlarından Michael Rubin'di. “Harb Akademileri'nde bir neo-faşist!” başlığı altında, Ortadoğu'yu kana bulayan, Türkiye'yi bölünmenin eşiğine getiren ne-ofaşist kadronun yeni yetmelerinden Rubin'in o toplantıya katılmasını neden yadırgadığımı aktardım. “Türkiye şeriata gidiyor”, “İslamcı cumhurbaşkanı mı gelecek” diyerek Türkiye'de darbe ve iç savaş senaryoları pazarlayan ekipten biri o. Zeyno Baran gibi, Daniel Pipes gibi ve daha niceleri gibi. Kimler bu isimleri neden el üstünde tutar? Türkiye'yi bölme senaryolarını açıkça tartışan bu çevreden beklentileri nedir? Aklıma sorular geliyor:
1- Bu çevrelerin birkaç yıldır hükümete karşı başlattıkları savaş Türkiye'den mi yönetiliyor? Karşılığında neler veriliyor?
2- “Türkiye'ye İslamcı Cumhurbaşkanı!” ya da “Türkiye şeriata mı gidiyor” şeklindeki yazıları kim yazdırdı?
3- Zeyno Baran'ın Newsweek dergisindeki darbe senaryosu Türkiye'de mi çizildi?
4- Neocon ve İsrail aşırı sağına mensup isimler aslında daha çok Türkiye'de bir yerlere mi çalışıyor?
5- Bu ortaklığın niteliği nedir ve söz konusu işbirliği ile Orgeneral Büyükanıt'ın güvenlik değerlendirmelerini birlikte değerlendirince nasıl bir sonuca ulaşacağız?
6- 28 Şubat, neocon/İsrail aşırı sağının yönettiği bir müdahaleydi. İslamcılar üzerinden bir sistem revizyonu yapıldı. Aynı çevreler, bu sefer Kürt milliyetçiliği üzerinden yeniden bir sistem revizyonu mu yapıyor?
7- Türkiye, ABD tarafından Kuzey Irak yönetimiyle masaya oturtuldu da biz mi duymadık?