« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Eki

2010

ZİYA GÖKALP VE KÜRTLER

Sebahattin Topçuoğlu 01 Ocak 1970

Fakat Ziya Gökalp Kürtler tarafından yeterince araştırılmış veya bilinen bir düşünür değildir. Bunun asıl sebebi, Gökalp'in Kürtlere dair bilimsel çalişmalarının veya düşüncelerinin olmamasından kaynaklanmıyor. Aksine Gökalp Kürtler hakkında yeterince inceleme ve araştırma yapmıştır.

Ziya Gökalp hakkında ciddi çalışma yürüten araştırmacıların ortak bazı belirlemeleri ve tespitleri bulunmaktadır. Bunlardan ilki Gökalp'in büyük bir düşünür olduğu tezidir. Bu konuda içte ve dışta bütün araştırmacılar hemfikirdir. İkincisi, bir düşünür olarak Osmanlı'dan ulus - devlete geçiş döneminde Cumhuriyet'in temel karekterini belirlediği tezidir. Her iki tezde günümüzde tartışmasız kabul edilmektedir.

Fakat Ziya Gökalp Kürtler tarafından yeterince araştırılmış veya bilinen bir düşünür değildir. Bunun asıl sebebi, Gökalp'in Kürtlere dair bilimsel çalişmalarının veya düşüncelerinin olmamasından kaynaklanmıyor. Aksine Gökalp Kürtler hakkında yeterince inceleme ve araştırma yapmıştır. Gökalp'in Kürtlere dair yazdıklarının şimdiye kadar bilimsel metodlarla incelenmemiş olması Kürtler'in büyük eksikliğidir. Kürtler'in bu konuya yeterince eğilmemelerinin önemli bir gerekçesi, kuşkusuz Gökalp'ın Kürt kimliğini inkar edip türk milliyetçiliğinin temellerini atmasından kaynaklanıyor, ki bu tartışmaya açık bir konudur. Gökalp'in bu konudaki düsüncelerini bir bütün olarak araştırmadan bunun nedenini anlamak zor olacaktır diye düşünüyorum. Mesela 25.12.1922 tarihli 'millet nedir'? adlı makalesi ayrıntılı incelendiğinde bu konuya net bir açıklama getirildiği görülür. Gökalp için önemli olan şey, soyunun nereden geldiği ve hangi kanı taşıdığı meselesi değildir. Aksine önemli olan şeyin his, duygu, eğitim, dil ve kültür olduğudur. Milli kimliği belirleyen öğelerin de bunlar olduğunu dile getirir. Gökalp'in bu fikirleri daha önce ele aldığımız Fransız düşünür Ernest Renan'dan gelmektedir. Yani Gökalp'ın millet ve milliyetçilik gibi düsünceleri Renan'in subjektif millet anlayışına dayanır.

Gökalp meselesi Kürtler arasında bir tabudur. Fakat bilimde tabu olmaz, aksine bilim tabuların ortadan kalkması icin mücadele eder. Teorik olarak Kemalizm'in 'altı okunu' ve Türk devletinin osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde temellerini atan bir kişinin mutlaka Kürtlere ilişkin yazdıkları önemli olsa gerek. Bu sebepten dolayı da bilimsel dünyamızda var olan bu tabunun son buması gerekir diye düşünüyorum.

Gökalp üzerine şu ana kadar hem Türk hemde yabancı araştırmacılar tarafından bir çok araştırma ve inceleme yapıldı. Fakat Kürtler tarafından, bildiğim kadarıyla, kayda değer, ciddi bilimsel metodlarla yazılmış doğru dürüst bir eser bulunmamaktadır.

Rohat Alakom'un 'Ziya Gökalp'in Büyük Çilesi: Kürtler' adlı kitabı (Fırat Yayınları, 1992) bir istisnadır. Bir çok yönüyle iyi hazırlanmiş bir çalışma olmasına rağmen, arzu edilen düzeyde bilimsel klasik bir eser değildir. Naci Kutlay'ın 'Ittihat Terakki ve Kürtler' eserinde (Fırat Yayınlar, 1991) Ziya Gökalp konusu ele alınır, fakat konunun dışına çıkmamak için ister istemez Gökalp'a fazla bir yer ayrılmaz. Zaten kitabın konusu da direk Ziya Göaklp değildir. Dolayısıyla sadece sınırlı olarak ele alınıp işlenmiştir.

Fakat asıl önemli olan şey, Gökalp üzerine yazılanlar değil, aksine kendisinin Kürtlere dair doğrudan yazdıklarıdır. Gökalp'in bu konuda kaleme aldığı araştırma, inceleme ve makaleler vardır.

Gökalp'in Kürtlere ilişkin yazdığı en önemli eser 'Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler" başlıklı eserdir. (Sosyal Yayınlar,1992). Bu eser her ne kadar devlet tarafından sipariş edilerek yazılmış olsa da, Kürtler'in toplumsal yapısını ele alıp inceleyen en önemli eserlerden biri olma özelliğini halen koruyor. Fakat bu, Gökalp'in ölümüyle birlikte (1924) yarıda kalan bir calışmadır, devamı getirilmemiştir. Burada hemen belirtmek gerekir ki, araştırmanın yapılmasını isteyen dönemin devlet bakanı Rıza Nur'dur.

Rıza Nur'un böyle bir araştırma yaptırmasının önemli iki gerekçesi vardır. Birincisi, Kürtler'in toplumsal yapısını iyi analiz ettirip bilgi sahibi olmak istemiştir, ki daha sonra bunu Kürtlere karşı kullanabilsin diye. Yani devlete karşı ulusal bir başkaldırı durumunda bu bilgilerden yararlanmak istemiştir. Ikinci olarak ise, Kürtlerin 'aslen Türk olduğunu kanıtlamak' istemesidir. Görüldüğü gibi arka planda devletin Kürtlere karşı ciddi bir stratejik planı bulunmaktadır. Bu stratejik plan, sonradan oluşturulan ırkçı teorilerin (mesela Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi gibi) ve Kürtlere karşı geliştirilen sistematik asimilasyon politikasının temelini oluşturmuştur.

Fakat devletin bu stratejik planına rağmen, Gökalp bu araştırmasıyla Kürtlere iyi bir hediye bırakmıştır. Her ne kadar kendisi de bu plana ortak olmuşsada, sonuçta elimizde Kürtlerin aşiretsel yapısına ve toplumsal örgütlenmesine dair ciddi bir kaynak bulunmaktadır. Bu eser iyi incelendiğinde, Gökalp'in bu araştırmayı bir sosyolog gözüyle ve bilimsel yöntemlerle yürüttügü hemen anlaşılır.

Zaten ne bu çalışmasında ne de diğer makalelerinde Gökalp Kürtleri hiç bir şekilde inkar etmez, aksine bazı yazılarında ayrı bir halk ve ulus olarak yüceltir. Devletin Kürtlere karşı inkar politikası Gökalp'in ölümünden sonra başlamıştır. Yaşamış olsaydı bu inkara karşı nasıl bir tavır göstereceği merak konusudur.

Gökalp'in belirtilen çalışması sadece Diyarbakır bölgesinde gerçekleştirilmiştir, yani sınırlı bir çalışmadır. Bu çalışmada Diyarbakır ve çevresinde bulunan Kürt aşiretlerin sosyal, kültürel ve toplumsal yapıları ele alınıp incelenmiştir. Ayrıca Kürtler'in kendi aralarında konuştukları dil ve lehçelere dair de ayrıntılı bilgi sunar.

Gökalp bu araştırmasında Kürtleri beş kavme ayırır:

a) Kurmanc (Kirmanc)
b) Zaza
c) Soran
d) Güran (Goran)
e) Lur

Gökalp özellikle Zaza ve Loran dillerinin birbirlerine benzerliklerinden bahseder, fakat bu dilleri konuşanların kendi aralarında birbirlerini analayıp anlamadıklarını halen yeterince araştıramadığını belirtir. Aşiretler arasında konuşulan 'Bahtiyari' ve 'Kalhur' dillerinden Bahtiyari'nin Lurcaya, Kalhur dilinin ise Sorancaya ait olduğunu belirtir. Fakat bunun yerterince araştırılamadığını da belirtir. Gökalp sonuç olarak Kürtlerin 'dört dil' konuştuğunu iddia eder: Kurmanc, Zaza, Soran ve Lur.

Gökalp'a göre bu dilleri konuşanlar birbirlerini anlamazlar. Bu dillerdeki kelimelerin genellikle farklı olduğunu iddia eder. Bu dillerin bir dilin farklı lehçeleri olmadığını, aksine kendi başına farklı diller oldugunu belirtir ve bu dillerden herbirinin kendi içinde farklı lehçelere sahip olduğunu iddia eder.

Fakat bu dört dilin birbirinden tamamen farklı ve yabancı olmadığını da belirtir. Yani bu dillerin birbirine akraba olduğunu iddia eder. Ve bu dillerde ünlü eserler ve şiirler yazılmış olduğunu da belirtir. Mesala Goran dilinde yazılmış Mevlana Halit'in şiirlerinden, Soran dilinden Rıza-yı Talabani'nin şiirlerinden, Zaza dilinde basılmış olan Hassi Efendi'nin Tevellüdname'si ve Kurmanc dilinden Molla-yı Ceziri'nin Divan'ının, Exmede Xani'nin Mem ü Zin ve Ehmed-i Bate'nin şiirlerinden ayrtıntılı olarak bahseder.

Gökalp, bu dilleri konuşanların kendilerini nasıl tanımladıklarını da ayrıntılı olarak ele alır ve inceler. Gökalp'a göre Kurmaclar kendilerine "Kürt" adını vermezler, aksine kendilerini 'Kurmanc' olarak tanımlarlar. Kurmacların Zazalara 'Dımıli' söylediklerini belirtir. Kurmanclar Soranlara "Soran" adını verirler. Kurmaclar kendi konuştukları dile de "Kurmanci" derler.

Zazalar kendilerini 'Kırd' olarak ve Kurmancları da 'Kirdas' ve kunuştukları dile de 'Kirdasi' şeklinde tanımlarlar.

Türklerin ise 'Kürt' adını sadece Kurmanclar için kullandığını belirtir. Dımıli olanlara 'Zaza' adının Türkler tarafindan verildiğini söyler. Ne Kurmancların ne de Dımıli'lerin kendi aralarında 'Zaza' adını kullanmadıklarını ek olarak belirtir.

Gökalp'a göre Kürtlerin en büyük çoğunluğunu Kurmanclar oluşturur. Soran ve Goran'ların genellikle Musul vilayetinde bulunduklarını ve Lur Kürtlerinin de Iran sınırları içinde yaşadıklarını belirtir. Soranilerden sadece 'Şeyhbızıni' grubunun her tarafa dağıldığını ve özellikle Diyarbakır, Trabzon, Ankara bölgelerinde yaşadıklarını iddia eder.

Gökalp Soranların ve Kurmacların bir bölümünün yerleşik, bir bölümünün ise göçebe olduğunu belirtir. Buna karşı Zazaların sadece 'Zikde Göçerlerinin' göçebe hayatı yaşadığını iddia eder. Ayrıca bu grupların kendi aralarındaki elbise, giyim, kuşam ve adetlerinde de farklılıklar olduğunu ileri sürer.

Gökalp'a göre Zazalar başka dilleri çok çabuk öğrenirler. Buna karşı Kurmanclar başka bir dili geç ve zor öğrenirler. Fakat Zazaların halk edebıyatının fakir, Kurmancların ise çok zengin olduğunu söyler. Gökalp Zazaların yabancı dilleri çabuk öğrenmelerini 'milli kültürün', yani milli harsın zayıf olmasına bağlar. Aksine Kurmancların başka dilleri çabuk öğrenememelerinin 'milli kültürün' çok güçlü ve kuvvetli olmasına bağlar.

Gökalp'ın Kürtlerle ilgili kaleme aldığı en önemli eserin 'Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler' olduğunu bir önceki yazımızda belirtmiştik. Bu araştarma iki rapor halinde hazırlanmıştır. Toplam dört nüshası bulunmaktadır. Birinci rapor Kürt aşiretleri, ikinci rapor ise Türkmen aşiretleri üzerine sosyolojik bir incelemedir. Gökalp'ın bu eseri ilk olarak 1975 yılında Komal yayınevi tarafından ve daha sonra 1992 yılında Sosyal yayınlar tarafından yayınlanmıştır. Ayrıca bu eser bölümler halinde Ziya Gökalp dergisinde 1974-1980 yılları arasında yayınlanmıştır.

Gökalp'ın bu eser dışında Kürtlere dair kaleme aldığı bir çok makale bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri şunlardır:

a) Firari Maznunlar, Gıyabi Mahkümler (Peyman gazetesi, 30 Ağustos 1909)
b) Türkler'le Kürtler (Küçük Mecmua, 5 Haziran 1922)
c) Millet nedir? (Küçük Mecmua, 25 Aralık 1922)
d) İstimlal (Küçük Mecmua, 1 Ocak 1923)
e) Kürtler'in Menfeati (Cumhuriyet gazetesi, 20 Temmuz 1924)
f) Şehir Medeniyeti, Köy Medeniyeti (Küçük Mecmua, 10 Ocak 1923)

Gökalp 'Firari Maznunlar, Gıyabi Mahkümler' adlı makalesinde sosyolojik bir konuyu işler. Gökalp Diyarbakır vilayetinin yaklaşık yüzde onunun firari maznun ve gıyabi mahkümlardan oluştuğunu belirtir ve sebeplerini araştırır. Gökalp sorunun temelini Kürtler'in aşiret yapılanmasında görür.

Mesela herhangi bir aşiretten bir insan öldürüldüğünde, akan kanın o kişinin bireysel meselesi olmadığını, aksine aşiretin sorunu olarak kabül edildiğini belirtir. Aşiret yapılanmasına göre kan lekesinin ancak kanla temizleneceğinin altını çizer ve bu noktada karar veren kişinin aşiret reisi olduğunu belirtir. Çünkü aşiret yapılanmalarında cinayetten sorumlu olanların kişiler değil, aksine aşiret liderleri olduğunu söyler.

Gökalp Kürtler'in aşiret hayatından uzaklaştığını ama buna rağmen halen zihinlerinde aşiret düşüncesinin devam ettiğini belirtir. Sonuç olarak firari maznunların ve gıyabi mahkümların çokluğunu Kürtler'in aşiretsel yapısına bağlar ve onun bir sonucu olarak kabül eder.

Gökalp'ın önemli makalelerinden biri 'Türkler'le Kürtler'dir.

Gökalp bu makalesinde 'misaki milli' meselesini konu eder. Gökalp'a göre 'misaki milli' programı Kürtler'e ve Türkler'e etnografik bir sınır çizer. Bu sınırı iki milletin, yani Türkler'in ve Kürtler'in yerleşik olarak yaşadıkları yerler olarak tanımlar.
Bu programa göre 'misaki milli'her iki milletin ortak vatanı olarak tanımlıyor ve sınırları Musul'a kadar uzanıyor.

Gökalp 'misaki milli' programını her iki ulusun ortak değeri ve güvencesi olarak algılıyor. Bu iki millet arasındaki vefa bağlarının ve sadakat hislerinin güçlü olduğunu belirtiyor. Bu bağlamda Osmanlı devletinin Meşrutiyet'ten bu yana Kürtler'in yardımlarından dolayı herhangi bir rahatsızlığa uğramadığının altını çiziyor makalesinde. Aşiret kavgalarından zarar görenlerin sonuçta aşiretlerin kendileri olduğunu belirtiyor ve bunu devlete karşı yapılmış bir başkaldırı olarak da algılamıyor.

Balkan savaşından Cumhuriyet'in kurulmasına kadar Kürtler'in bütün savaşlarda Türkler'le birlikte savaştığını ve en Türkler'in en zor günlerinde bile Kürtler'in kendilerine dostluk elini uzattığını, samimi anlamda dert ortaklığı ettiğini, vefalı davrandığını çok açık bir şekilde ifade eder Gökalp. Bundan dolayı da, 'nasıl olur bir Türk bu kadar samimi bir kardeşin, bu kadar hukukperver bir arkadaşın emsalsiz sayıda vefakarlıklarını unutabilir' diye soru sorar.

Gökalp Kürtler'in sadaklı davranmakla aynı zamanda kendi varlığını, kültürünü ve bağımsızlığını da koruduğunu belirtir.

Gökalp'a göre Kürt zeki olduğu kadar doğru, imanlı, dürüst ve imanlıdır da. Bunu anlamak için tarihin sadece son on yılına değil, aksine on asırlık ortak geçmişe bakmak gerektiğini belirtir ve bu bağlamda Selahaddin Eyyubi ve İdris-i Bidlisi kadar varan bir çok tarihsel örnek verir.

Bu tarihsel arka plandan dolayı da, Gökalp Türk ve Kürtler'in ortak vatanı düşmandan birlikte kurtardıklarını ve bundan dolayı da iki 'dost millet' olduğunu belirtir. Türkler'in devamlı 'dini ve ahlaki' ülküler (mefküre) için çaba sarfettiklerini, Kürtler'in ise hedeflerinin her zaman 'iman ve vicdan' olduğunu savunur. Gökalp her iki milletin aynı topraklarda bin yıldan beri ortak ülküler için el ele verip mücadele verdiklerini ve bu gerçekliğin inkar edilemiyeceğini özellikle belirtir.

Kürtler'in şayet bir kusuru varsa, o da sadece bir kısım Kürtler'in hala aşiret halinde yaşamasıdır, der Gökalp. Fakat bu sorunun sadece Kürtler'e ait olmadığını, aksine aynı zamanda Türkmenler'in de ortak bir sorunu olduğunu belirtir.

Gökalp bu bağlamda ilginç bir tespitte bulunur. Gökalp'a göre Kürtler'in ve Türkmenler'in aşiret yapılanmasından henüz kurtulamamalarını 'çöl' ile temasta bulunmalarına bağlar. Gökalp 'çöl' teorisini şöyle açıklar:

'Çölde daima seferber halinde aşiretler bulundukça, onlara komşu bulunan ahalilerin de göçebe ve silahlı bir halde kalmaları zaruridir. Zira başka türlü ırzlarını, hayatlarını ve servetlerini koruyamazlar'.

Gökalp'ın burada belirtmek istediği aşiretler, çölde yaşayan 'arap' aşiretleridir. Kürtler'le Türkmenler'in bu arap aşiretlerden ve dolayısıyla da aşiret yaşamından kurtulmalarının sadece 'çin seddi' gibi bir duvarla mümkün olabileceğini, fakat bunun da gerçekte imkansız olduğunu belirtir.

Sonuç olarak Gökalp Kürtler'le Türkler'in bin yıllık ortak din, ortak, tarih, ortak coğrafya neticesinde hem maddi, hem manevi bir şekilde birleştiklrini iddia eder. Ayrıca her iki ulusun bugün (1922) ortak düşmanlara ve ortak tehlikelere karşı birlikte hareket etmelerini savunur ve tek kurtuluşun da bu ortak mücadeleden geçtiğini belirtir.

Her iki milletin birbirini sevmesini, taraflar için dini ve siyasi bir görev olarak algılar ve şöyle bir tespitte bulunur:

'Kürtler'i sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir, Türkler'i sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir'.

Gökalp'ın Kürtler'le ilgili diğer makalelerini de ele alacağız.

Gökalp'ın bütün makaleleri iyi analiz edildiğinde, kendisinin Kürtler'e karşı herhangi bir şekilde 'inkar' düşüncesinin olmadığı rahatlıkla anlaşılır. Aksine bir çok yerde Kürtler'i yüceltir ve över. Eleştirisi sadece Kürtler'in toplumsal aşiretlenme yapısınadır, ki bunu da daha çok bir araştırmacı sosyolog gözüyle yapar.

Fakat Gökalp'ın Türkler'le Kürtler' makalesi ister istemez bir soruyu yöneltiyor; o da şudur:
Makalenin yazıldığı tarih Haziran 1922, yani 'milli mücadele' diye tanımlanan sürecin en önemli dönemlerinden biri. Hatta bu dönemde Mustafa Kemal de Kürtler'in yardımlarını elde etmek için sık sık olumlu açıklamaları yapıyor. Acaba Gökalp'de aynı sebep veya kaygıdan dolayı bu makaleyi yazdı diye düşünüyor insan tabii.

Fakat yukarıda da belirtildiği gibi, Gökalp'in Kürtler'e dair kaleme aldığı bütün yazılar iyi incelendiğinde, onun meseleye Mustafa Kemal gibi 'taktiksel' yaklaşmadığı, aksine 'stratejik' yaklaştığı rahatlıkla anlaşılır.

Bu bakımdan Gökalp'ın temel 'stratejik tezi' Kürtler'le Türkler'in aynı topraklar üzerinde eşit haklara sahip olan ve iki millete dayalı bir 'ortak vatan' projesidir.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 29895

ulkucudunya@ulkucudunya.com