ZİYA GÖKALP’E GÖRE MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK
Prof. Dr. Rıza Filizok 01 Ocak 1970
Gökalp, "millet nedir?" sorusuna cevap verirken bu
kelimenin anlam alanına giren "ırk, kavim, ümmet, halk,
devlet" gibi kavramların eleştirisinden yola çıkar ve
milletin ırkî bir birlik olmadığını, kültürel bir birliğe
dayanan bir terbiye yani eğitim sonunda oluşan bir
birlik olduğunu ispatlar:1
Gökalp'a göre ırk (race) kavramı zooloji bilim dalına
ait biyolojik bir terimdir ve anatomik tipleri gösterir. At
nevinde Arap ırkı, Macar ırkı, İngiliz ırkı gibi. Daha sonra
bu kelime insanların anatomik tiplerini göstermek için
kullanılmış ve buradan İnsanbilim doğmuştur. İnsan
bilim, başlangıç çalışmalarında Avrupa'da üç tip insan
keşfetmiştir; ancak tek bir tipten oluşmuş bir toplum
bulup gösterememiştir. Bir kavmin içinde hatta bir ailenin
içinde bu üç tipin örnekleri tespit edilmiştir. Bundan
dolayı sosyal bir toplum olan milletin İnsanbilimsel
bir tip olan ırk ile zorunlu bir ilişkisi yoktur.
Kavim (ethne) kelimesi, ırk kelimesiyle
karıştırılmamalıdır: Kavim, dilde ve geleneklerde ortak
olan bir toplum demektir. Arap kavmi, Türk Kavmi, Alman
Kavmi gibi. Dil yönünden birbirine akraba olan kavimler
kümesine ırk değil, kavimsel aile demek gerekir. Meselâ
Ural-Altay topluluğu bir kavimsel ailedir.
Gökalp'e göre, Ümmet kelimesi, kullanılışı göz
önüne alındığında église karşılığıdır. Sosyologlar, hukuku
olan ve uluslararası bir dine mensup bulunan fertler
topluluğuna église diyorlar. Biz bu anlamda "ümmet"
kelimesini kullanabiliriz: Muhammet ümmeti, İsa ümmeti,
Musa ümmeti gibi. Kavimler, yakınlık ilişkisiyle daha büyük
zümreler halinde birleştikleri gibi, ümmetler de daha
büyük bir zümreye dahil olabilirler. Meselâ İslâm,
Hıristiyan ve Musevî ümmetleri Kur'an terminolojisine göre
İbrahimî dinler zümresine dahildir.
Halk (peuple) kelimesi bazen kavim anlamında,
bazen bir devletin tebası anlamında, bazen de millet
anlamında kullanılmaktadır. Bu kelimeyi ilmî kavram
olarak seçkinler dışında kalan millet fertlerini ifade etemek
için kullanmak daha uygun olur.
"Devlet" kendisine ait bir hükümete, toprağa ve
nüfusa sahip olan zümre demektir. Devletler, kavmî
"ethnique", sultanî "impériale" ve millî "nationnal"
olarak üçe ayrılabilir. Günümüzde bütün devletler millî
devlet olma yolundadır. Millet, ümmet yahut
saltanat içinde uzun müddet bulunmanın tesiriyle
kişiliğini kaybeden bir toplumun tekrar kişiliğini
bulmasıyla ortaya çıkan bir kavim demektir.
Kavimler, kavmî bir dine, kavmî bir devlete, kavmî
bir medeniyete ulaşınca varacakları en üst noktaya varmış
sayılırlar. Fakat birçok kavim, coğrafî ve sosyolojik
sebeplerle bu üç şeye aynı zamanda sahip olamazlar.
Kavimler, din, devlet ve medeniyet alanları ile çok çeşitli
ilişkiler içinde bulunabilir. Bu alanlardan birisi yahut birkaçı
içinde yok olabilirler. Bir kavmin şahsiyetini kaybetmesine
ziya'-ı millet yani milliyetin kaybedilmesi denir. Bununla
birlikte, birçok kavim kişiliğini ve dillerini kaybettikten
sonra, tekrar dirilmişlerdir. Bu dirilme, dilin tekrar
canlanmasıyla başlamıştır. Meselâ Anadolu Selçukîlerinin
divan dili Farisi iken Karamanlı Mehmet Bey'in emriyle
Türkçe'ye dönülmüştür. Macaristan'da Macar dili
yazılmıyordu. Bütün dinî ve resmî işlemler Latin dili ile
yapılıyordu. Latince 1849 tarihine kadar Macaristan'da
kullanılmıştı. Bu tarihten sonra ise Macar dili kullanılmıştır.
Millî dillerin tekrar kazanılması, saltanatların ve ümmet
dinlerinin çözülmesiyle başlamıştır. Almanya'da millî dilin
yazılması Luther'in reform hareketiyle başlamıştı.
İrlanda'nın, Çehistan'ın , Ukranya'nın millî dillerini
diriltmesi İngiliz, Avusturya ve Rusya saltanatlarının
çözülmesi sonucudur. Osmanlı saltanatının çözülmesiyle
millî dillerini kullanan birçok millet ortaya çıkmıştır.
Bazen kaybolmuş bir milliyetin tekrar doğması,
kavmin ortak bir medeniyetin tesirine karşı durmasıyla
gerçekleşir: Alman milliyeti, Fransız medeniyetinin ve
edebiyatının tesirlerinden kurtulmak düşüncesiyle ortaya
çıkmıştır. Bir milletin doğması, dinin milî dilde yazılması ve
millî surette yaşanılması, siyasî bağımsızlığın kazanılması,
kültürün (hars) ortak medeniyet içinde bağımsız bir
şekilde kurulması demektir.
Kavimler için ümmet, saltanat ve müşterek
medeniyet merhaleleri, onların gelişim devrelerini
oluşturur. Millet oluşmaya başlayınca artık sultanî
devletle uyuşamadığı gibi ümmet teşkilâtıyla ve
müşterek medeniyetle de örtüşemez. Bundan dolayı
devletin millet aşamasında parlamenter olması,
dine karşı yasamada bağımsız bulunması ve
demokrasiye yönelmesi gerekir.
Milletin kavimden farkı, kavmin daha tekelci
olmasıdır. Kavim, dini kendine ait sayar, insaniyeti
kendisinden ibaret görür. Bundan dolayı ümmet şekli,
kavim şeklinden daha insanîdir. Diğer taraftan ümmet
de çağdaş medeniyete oranla tekelcidir. Bundan
dolayı milletler, ümmetin değil çağdaş medeniyetin
oluşturucu parçalarıdır. Çağdaş bir millet olmak için
dinin millî lisanla anlatılması ve çağdaş medeniyetin
içinde bir Türk kültürünün kurulması zorunludur.
Medeniyet, müsbet ilimler, metot, teknoloji gibi
milletler arasında ortak olan zihniyetlerin
tamamıdır. Millî kültür (hars), milletin diliyle beraber,
dinî, ahlâkî, estetik duygularının tamamıdır. Gökalp'e göre
milletler, medeniyet itibariyle bütünlüğe doğru
gitmektedir, fakat hars itibariyle biribirinden
uzaklaşmaktadır. O halde uluslar arası olmayı
medeniyette, milliyeti ise kültürde (hars) aramak gerekir.2
Gökalp, Millet Nedir? başlıklı makalesinde millet
kavramını tanımlamıştır.3 Gökalp'e göre millet, zorunlu
olarak coğrafyaya bağlı bir topluluk değildir. Meselâ "İran"
dediğimiz zaman bu ülkede yalnız İran milletinin
bulunduğunu sanmamalıdır. Orada İran kavminden başka
kavimler de yaşamaktadır. O halde hiç kimse ait olduğu
ülkeye göre milliyetini tayin edemez. Millet, aynı şekilde,
bir ırka ve bir kavme mensup olmak da (kavmiyet)
değildir. Toplumlar tarih öncesi zamanlarda bile örf ve
kavim olarak saf bir halde değildi. Tarih boyunca göç ve
savaşlarla kavimler saflıklarını kaybetmişlerdir. Sosyal
nitelikler, biyolojik kalıtımla yeni nesillere geçmez,
terbiye vasıtasıyla nesilden nesile aktarılır. Bundan
dolayı ırk milliyeti belirleyemez. Bir imparatorluk
içinde ortak bir siyasî hayat yaşayan insanlar da bir millet
teşkil etmez. Bundan dolayı Osmanlı tebaasına Osmanlı
milleti denmesi yanlış bir adlandırmaydı. Aynı şekilde
millet, bir adamın kendisini keyfine göre ve yararını
düşünerek bağlı olduğunu düşündüğü bir topluluk da
değildir. Görünüşte fert kendisini şu ya da bu topluma ait
saymakta hür zanneder. Aslında ferdin böyle bir hürriyeti
yoktur. İnsanlardaki ruh duygularla fikirlerden oluşur,
ancak duygu hayatımız asıldır, fikirlerimiz ise ona
aşılanmıştır. Bundan dolayı fikirlerin duygulara uyması
gerekir. Fikirleri duygularına uymayan bir insan ruhça
hastadır. İnsanlar bir millete ancak hisleriyle bağlı olabilir.
Kısaca millet ne coğrafî, ne ırkî, ne siyasî ne de idarî
bir topluluk değildir. Millet, dili ortak olan yani aynı
terbiyeyi almış fertlerden oluşan kültürel bir
birliktir. Milliyette soy ağacı aranmaz, yalnız terbiye
aranır. Terbiye duygularımızı idare eder,
duygularımız da aklımıza rağmen bizi idare eder.
Bundan dolayı hangi milletin terbiyesini almışsak o millete
ait oluruz. Fertler, hangi toplumun terbiyesini almışsa,
onun ülküleri için çalışabilir. Gökalp'a göre milliyetçilik
ve Türkçülük, bir millet halinde var olabilmenin
terbiyesinden geçmektir.
Gökalp'ın Milliyetçilik ve Türkçülük anlayışı işte
budur.
Ancak ne yazık ki Gökalp'ı izlediklerini söyleyenlerin
de, Gökalp'a karşı olanların da bu fikirleri doğru olarak
anladığı söylenemez: Gökalp, milliyetçiliği ve Türkçülüğü,
bir kültür ve bir terbiye meselesi olarak ortaya koydu.
2 Ziya Gökalp, Makaleler VIII, Ankara,1981, s.159.
3 Ziya Gökalp, Millet Nedir?, Küçük Mecmua, sayı:28, 25.12.1923.
Millet olmak için, -bu acımasız dünya şartlarında, yer
yüzünde var olabilmek için demektir- ortak bir kültüre
ve ortak bir terbiyeye ihtiyaç olduğunu gösterdi. Bu
kültür ve terbiye birliğinin de ancak Türkçe etrafında
olabileceğini gördü.
Onun rüyası buydu.