Ahmed Remzi Dede
Sezai Küçük 01 Ocak 1970
Mevlevîlik, varlık göstermeye başladığı XIV. asırla birlikte, Mevlânâ'nın şöhreti ve eserlerinin etkinliği ile, sosyo-kültürel ve siyasal şartlardan da faydalanarak, kısa sürede bir çok merkezde Mevlevîhaneler tesis ederek toplumda ve siyasi çevrelerde etkinliğini sürdürmüştür. Mûsikî, sema ve şiir gibi üç sanat vasıtasına dayanan tarikat anlayışıyla, Osmanlı şehirlerinde ve yüksek mahfillerde daima taraftar bularak, birer musiki ve sanat merkezi olan tekkeleri her zaman rağbet görmüştür.1 Bu yüzyıldan itibaren Anadolu'da olduğu gibi Anadolu dışında da Osmanlı Devleti'nin egemen olduğu topraklarda yaygınlık kazanmış, buralarda bir çok Mevlevi tekkeleri tesis edilmiştir.2
XVI. asrın ortalarında Mevlevîlik köylere kadar yayılmış ve Anadolu'da bir çok yerinde halkı tamamen Mevlevîlerden oluşan Mevlevi köyleri kurulmuştur. Bu asrın sonlarından itibaren Mevlevîlik köyden kasabaya, kasabadan şehirlere çekilmeye başlamış, tarikat daha çok beyler, paşalar ve vezirler gibi devlet erkanı tarafından desteklenir olmuş ve Mevlevîhaneler daha çok bu zümrenin tahsis ettiği imkânlarla varlığını sürdürmüştür.3
Mevlânâ ve oğlu Sultan Veled dönemlerinden başlayarak tarikatın yapısı gereği sürekli üst düzey yöneticilerle yakınlık içinde gelişip büyüyen ve yayılan Mevlevîlik, XVII. asra kadar bu özelliğini devam ettirmiş Mevlevi dergâhlarının tamirleri de padişah emriyle hazineden karşılanmış ve Mevlevîlik XVII. asırdan itibaren adetâ bir devlet müessesesi halini almıştır.4
Itrî'den Şeyh Galib'e, Hammamizâde İsmail Dede Efendi'den Zekâi Dede'ye kadar bir çok sanat, edebiyat ve mûsiki üstadları yanında yetkin mürşid-i kamillerin yetişmesini temin eden Mevlevîlik, Fuad Köprülü'nün ifadesiyle; "Osmanlı'nın fethettiği her bölgeye Türk kültürünü taşıyan birer elçi görevi" görmüştür. Osmanlı sınırları içinde Mısır, Suriye, Irak ve Azerbaycan'dan Avrupa içlerinde Peçu'ya kadar her tarafta Mevlevi zaviyeleri açılmıştır. 5 Osmanlı devletinin düşüşe geçmesi ve toprak kaybıyla birlikte de Belgrat, Bosna, Filibe, Peçoy, Vodine, Yenişehir gibi imparatorluk sınırları dışında kalan yerlerdeki Mevlevi tekkelerinin mühim bir kısmı kapanıp tarihe gömülmüş, tarikatın yüksek zümreye mal olması ve köylerden kasabalardan şehirlere çekilmesi ve vakıflarının azalmasıyla da, Demirci, Marmaris, Niğde, Tavşanlı gibi küçük yerlerdeki mevlevîhânelerden geriye bir zaviye, bir şeyh ve birkaç dervişten başka bir şey kalmamıştır.6
XIX. asır başlarından itibaren Osmanlı'nın siyasal, sosyal ve iktisadî alanda içine düştüğü sıkıntılar ve çözülmeler yavaş yavaş Mevleviler üzerinde de tesirini hissettirmeye başlamış, özellikle XIX. asrın sonları ve XX. asrın başlarından itibaren Mevlevîhanelerin vakıf gelirlerinin azalması, meşihatın babadan oğla geçmesi ve post kavgaları, dergahlarda eskiden olduğu gibi ilimde, sanatta, musikide ve şiirde temayüz eden Mevlevîlerin sayısı oldukça azalmıştır. XX. asrın başlarından itibaren dergâhların ekonomik zaâfiyetleri, tekkelerde ikâmet eden derviş sayılarını da etkilemiş, dervisân, Neyzen ve semazenlerin azalması veya yokluğu sebebiyle tekkelerdeki tasavvuf! faaliyetler durma noktasına gelmiş, çoğu tekkelerde âyin icra edecek kadar Mevlevi dervişi dahî bulunamaz olmuştur.
Ziya Paşa'nın;
Diyâr-ı küfrü gezdim; beldeler, kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i İslâmı, bütün virâneler gördüm
beyti, Özellikle bu dönem Mevlevîhaneleri için de geçerli bir tespit halini almıştır.7
Tebliğimize konu olan Üsküdar Mevlevîhanesi son postnişini Ahmed Remzi Dede, bahsi geçen dönemde yaşamış ve yukarıda zikrettiğimiz olumsuzluklara rağmen iyi yetişmiş, ilmî ve tasavvufî dirayeti, şairliği ve özellikle de Mevlevi tarikatı içinde üslendiği misyonu ile dikkat çekmiş "örnek" bir mevlevîdir.
Tebliğimizde önce A. Remzi Dede'nin Üsküdar Mevlevîhanes'ine şeyh olmadan önceki hayat hikayesini kısaca vereceğiz. Daha sonra da onun Üsküdar Mevlevîhanesi'ne tayin edilişi, tekkelerin kapatılmasından sonra Üsküdar'daki hayat ve bu yıllarda Üsküdar'ın din, kültür ve sanat hayatına katkılarını arzetmeye çalışacağız.
Ahmet Remzi Dede, 1289/1872 yılında Kayseri Mevlevîhânesi'nde doğmuştur. Soyca bir Mevlevi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ahmed Remzi Dede'nin dedelerinden Seyyid Süleyman Türabî, 1815-1858 yılları arasında Konya Mevlâna Dergâhı postnişini olan Mehmed Said Hemdem Çelebi'nin mürşididir. Seyyid Süleyman Türâbî, Konya'dan Kayseri'ye göçmüş ve 1251/1835 yılında Kayseri'de vefat etmiştir. Oğlu Seyyid Ahmed Remzi el-Mevlevî Kayseri Mevlevîhanesi şeyhi olarak vazife yapmış ve 1282/1865'de vefat etmiş, yerine oğlu ve Ahmed Remzi Dede'nin babası Seyyid Süleyman Atâullah Efendi geçmiştir. Oğluna babasının adını koyan olan Atâullah Efendi elli yıl kadar Kayseri Mevlevîhânesi'nde şeyhlik yaptıktan sonra 1332/1913 yılında vefat etmiş, dedesi ve babası gibi Mevlânâ'nın hocalarından Seyyid Burhaneddin Muhakkik Tirmizî türbesinin avlusuna defnedilmiştir.