Prof. Mübeccel Belik Kıray
01 Ocak 1970
Sosyolojiye bir kuşak yetiştirdi
Prof. Mübeccel Belik Kıray'ı yazdıkları kadar yetiştirdiği öğrenciler de unutulmaz kılar. Bunu çok az kişi becerebilmiştir
1966 yılıydı; Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde bir konferansa çağrılmıştı. Yunusoğlu ve Sakızlı adlı Çukurova köylerinde yaptığı araştırmanın sonuçlarını sergiledi. Birinci sınıftaydım, öğleden sonraki konferansa niye gittiğimi söyleyeyim: Pazar günü radyoda Ereğli araştırması üzerindeki bir sohbetini dinlemiştim. Sosyolojinin bir mantıki değerlendirme ve bir bilgi sayımına dayandığı açıktı. Bizim okuduğumuz sosyoloji, doğrusu manasız tasvirlerden ibaretti.
Sonraki yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirip Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde Şehir Bölge Planlama Bölümü'ne devam ettiğimde herkes gibi onun derslerini aldım. Fen-Edebiyat Fakültesi, İdari İlimler Fakültesi ve Mimarlık Fakültesi'nin öğrencileri arasında talibi en yüksek kurslardı bunlar, kocaman amfi doluydu. Doğrusu, dönemin bazı hocalarından çok farklıydı; ucuz siyaset yapmıyordu, dünyaya açıktı ve o çevrelerle de meslektaş teması içinde olduğu açıktı. Kendisini bilen Anglosakson dünyasının sosyologları Ortadoğu'ya gelip onun bazı derslerine konferansçı olarak katılırlardı.
Girit kökenli bir ailenin çocuğu
Mübeccel Belik Kıray derslerinin bir özelliği daha vardı; tarih bilgisi kullanılıyor, talebenin bu bilgiyi edinmesi isteniyor ve değerlendiriliyordu. Galiba o günün sosyologları içinde onu aranan hoca yapan özelliklerden biri buydu. Türk toplumbilimci çevreleri genelde tarih kullanmaya az iltifat ederler veya bilmeden kullanırlar.
23 Şubat 1923 İzmir doğumlu, birçok İzmirli gibi Girit kökenli bir ailenin çocuğu. 1940'ta İzmir Kız Lisesi'ni bitiriyor. Bu lise Türkiye'de bilhassa o yıllarda kadın profesör üreten bir kurum olarak bilinir. Nitekim Nermin Abadan-Unat da aynı lisedendir. Ardından Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Felsefe ve Sosyoloji kürsüsüne kaydoluyor. Herhalde onu çeken felsefeydi. Nusret Hızır'ın iyi öğrencilerinden olduğu biliniyor.
O yıllarda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi dünya çapında bir akademik kurumdu. Hitler Almanyası'nın hazmedemediği akademisyenlerin sığındığı yerdi. Fakültenin hem yazma hem basma eserlerden yana çok zengin bir kütüphanesi de vardı. Bozkırdaki cumhuriyetin Batı dünyasına kafa tutmak için tarih, coğrafya, filoloji, arkeoloji gibi dallarda iddialı bir konuma geçmek istediği belliydi. Muzaffer Şerif ve bilhassa Behice Boran Mübeccel Kıray'ın hayranlığını kazandılar. Genç sosyolog Behice Boran, Amerika'da sosyal bilim yapılmayacağını düşünerek Ankara'ya gelmişti. "Sosyoloji değişmenin bilimidir" derdi.
"Tüketim normlarını mı tetkik ediyorsunuz?"
Mübeccel Kıray doktorasını onun yanında yaptı. Yıl 1946'ydı, ardından ABD'ye geçti, Chicago'da Northwestern Üniversitesi'nde bir doktora daha yaptı. Tüketim normları sosyolojisi ile ilgileniyordu, yapılan tez halen değerini korur. Kendisini 1960'ların sonunda ve 70'li yıllarda cumartesi sabahları Atatürk Bulvarı'ndaki şık vitrinlere bakarken gören bizler "Nedir Beco hocam, tüketim normlarını mı tetkik ediyorsunuz?" diye sorardık. Tansı Şenyapılı gibi seçkin sosyolog öğrencilerine verdiği cevabı biliyoruz: "Akılsızlık etmeyin, kadın dediğin giyim ve kuşamı takip edip zarif olmayı bilmeli."
1960'larda ODTÜ Mübeccel Kıray ve onun öğrencileri ile Ankara'nın en seçkin sosyal bilim kurumu oldu. Kendisi okulun dışında meslektaşları ile her cuma evinde de toplanırdı. Eşi Dr. İbrahim Kıray tıptaki hazakati yanında eşi dahil hemen herkesin istatistik tablolarını düzenleyip çalışmalara yardım edecek kadar ustaydı. Hiç üşenmeden heyecanlı bir şekilde yazdıklarımız ve tasarladıklarımızı eleştirirdi. Olumlu değerlendirmelerin yanında olumsuz değerlendirmeleri de herkesi doğrulara yönelmekte ikna etmiştir.
1960'ların sosyolojisine bir kuşak yetiştirdi. Bunların içinde sadece sosyologlar değil; şehirci, mimar, iktisatçı ve tarihçiler de vardır. Galiba Mübeccel hocayı unutulmaz kılan yazdıkları kadar talebeleridir ki bunu çok az kişi becerebilir.
"Türkiye imalatı" bir aydın
1997'de TÜBİTAK yayınları arasında "Mehmet Nadir-Bir Eğitim ve Bilim Öncüsü" adlı kitabı çıkmıştı. Lütfedip bana da imzalamıştı; bilim tarihinde kalem oynatanlarımızı ve araştırmacıların çalışmalarını doğrusu pek raf arkasına atmam. Bu alanda Türkiye'nin önemli katkıları da vardır. Ünlü matematikçi ve bilimci Mehmet Nadir beyi, Erdal İnönü'nün kaleminden öğreniyordum. Metin sürükleyici bir üslupla kolayca bilgilendiriyordu. Sebebi açık, bol tarih okudu. Karşılaştığımızda "Efendim, sizden hiç beklenmeyecek kadar sürükleyici ve sıcak bir ifadeniz var bu eserde" dedim.
Yanımda benimki kadar densiz bir yorum daha vardı. Celal Şengör "Bize verdiği makale de öyle, ara sıra hiç böyle beklenmedik üslupta şeyler yazıyor" dedi. Erdal bey cevabı o hafif tebessümle verdi: "Sayın Ortaylı, hayat hep beklenmeyen olaylarla doludur." Zannediyorum patavatsız ifadelerimizin cevabını olgun bir takılmayla ikimiz de almıştık.
Erdal Bey hem ulaşılmaz hem de insanları her zaman sıcak tevazu ile karşılayan bir hocaydı. Onun kuşağında birtakım hocaların kendilerini methetmesinden bıkmışızdır. Erdal bey abartmadan, oldukça veciz ifadelerle sadece başkalarını methederdi. Yakın çevresinin eleştirilerine açık olduğu malum. Hatta İsmet Paşa cumhurbaşkanı iken arkadaşlarının devlet idaresini tenkitlerini bile soğukkanlılıkla dinlermiş; tabii çok da fazla dinlememek ve münakaşalara girmemek için özen gösterdiği biliniyor.
Toplumdan kaçmadığı ama mağrur bir tavır takınmadan herkesle yüz göz olmaktan kaçınmayı bildiği açıktı. Bunu bir virtüöz ustalığı ile yapmıştır. Demokrasi bir üslup ustalığıdır. Belki yanlış yapsak bile davranışlarımızda cesur olmak, hataları kabul etmek ve karşı tarafa saygı duyduğumuzu göstermek gerekir. Erdal İnönü bir davranış ustasıydı.
Herkesin okuduğu okullara gitmişti
Türkiye Cumhuriyeti'nin imkânlarının çok sınırlı olduğu bir zamanda başbakan ve cumhurbaşkanının çocuğu olarak büyümüştür. Fazlasını istemediği gibi, bulduğu kadarını bile ölçülü olarak kullandığı açıktır. Hangi evde oturduğu mühim değil; İtfaiye meydanındaki Gazi Lisesi ve Bahçelievler yolundaki Ankara Fen Fakültesi mezunudur. Sınıf arkadaşları arasında Doğan Kuban vardır, Ankara'nın ünlü marangoz ustası Şaplakoğlu'nun oğlu Prof. Orhan Şaplakoğlu da... Herkesin okuduğu okullarda okudu ve buna rağmen disiplinli çalışmasıyla yerkürenin yüksek ilmi muhitlerine kadar çıktı. Kısa tabiriyle "Türkiye imalatı" bir aydın kişiydi. Politika arkadaşlarının kendisinden bazı şeyleri öğrenemedikleri, onun da öğretemediği açıktır. Gelecek kuşakların daha iyi olacağı umuduyla yaşıyoruz. Unutulacak portrelerden olmadığı açıktır.