Bahaeddin Özkişi
01 Ocak 1970
1928 yılında İstanbul Fatih'te doğdu. Babası Manisa Demirci ilçesinin Nakşi şeyhlerinden Hacı Halit Efendi'nin oğlu Ömer Lütfi Efendidir. İstanbul’da 20. Yıl İlkokulu'nda (1939), Karagümrük Ortaokulu'nda (1942) okudu. Daha sonra Sultanahmet Sanat Enstitüsü'ne devam etti. O sıralarda ilk hikâyelerini yazmaya başladı. Sanat Enstitüsü'nü bitirdikten sonra Haliç Tersanesi'nde ustabaşı oldu.
Askerliğini 1947'de Erzurum'da yaptı. İki yıl Almanya'da kaldı. Almanya'da kaldığı sırada batı dünyasını da yakından tanıma fırsat buldu. Yurda döndükten sonra 1956’dan vefatına kadar İTÜ’de kaynak öğretmeni olarak çalıştı.
Yeşilköy hava alanında çalıştığı sıralarda, tanıştığı edebiyat ustaları kendisiyle yakından ilgilenirler. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın evindeki bir sohbette yazdıklarını dinleyen Tanpınar, "Devam et evladım. Sen on tane Sait Faik edersin" der.(1)
1959'da hikâyelerini "Bir Çınar Vardı" adlı kitapçıkta topladı. Bu kitapçık otuz hikâyecikten meydana geliyordu. Akbaba dergisinde mizah öyküleri olarak yayımlanmıştır.1969 yılında evlendi.
1970-1971 yılları arası Köse Kadı - Uçdaki Adam - Sokakta olmak üzere üç roman yayınladı. Yayınlamadığı hikâyeleri yeniden gözden geçirilip ilavelerle Göç Zamanı adıyla basıldı. "Köse Kadı" adlı roman çeşitli film şirketleri tarafından senaryo için istenmiş fakat eşi ve kızı Zeyneb'in, bu filmin Kuruluş filmi ayarında ve sekiz-on bölümlük bir dizi film olmasında ısrarları sebebiyle projeler gerçekleşmemiştir.
10 Kasım 1975'te vefat etmiştir.
Kitapları
Bir Çınar Vardı
Köse Kadı (ISBN 975-437-100-8)
Uçdaki Adam (ISBN 975-437-268-3)
Sokakta (ISBN 975-437-008-7)
Göç Zamanı (ISBN 975-437-010-9)
HAKKINDA YAZILANLAR
Bahaeddin Özkişi dosyası internette
Fatma Gül 03.06.2002
Türk hikayeciliğinde önemli bir isim olmasına rağmen, hakkında çok az bilgi bulunan Bahaeddin Özkişi (1928 –1975) hakkında, “dergibi” adlı internet sitesinde kapsamlı bir dosya hazırlandı.
www.dergibi.com/dosya/bahaeddin_ozkisi.asp
adresinden ulaşılabilen sitede, Özkişi’nin hayatı ve eserleriyle beraber roman ve hikayelerinden yola çıkılarak sanat ve dil anlayışı tahlil ediliyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Devam et evladım, sen on Sait Faik edersin” diye övdüğü yazar, ‘Bir Çınar Vardı’ ve ‘Göç Zamanı’ adlı hikayelerinin yanı sıra; ‘Köse Kadı’, ‘Uçtaki Adam’ ve ‘Sokakta’ isimli romanlarıyla birçok ödül almıştı. Eserlerinde açık ve net bir dil kullanan Özkişi, hikayelerinde insanın özüne ait bilgiyi olayın kendi keyfiyeti içinde veriyor. Günlük hayatta çoğu zaman ihmal ettiğimiz ya da önemsiz gördüğümüz her ayrıntıya derin anlamlar yüklüyor. Olayları ve kavramları yalın, olağan halleriyle değil, derin ve psikolojik yönleriyle ele alıyor.
Genç denecek bir yaşta hayatını kaybeden Bahaeddin Özkişi, yazar kimliğinin yanında farklı çalışmalara da imza atan bir sanatçı. Yazmayı ara vermeden sürdürürken bir yandan cam üzerine tezhip çalışmalarıyla uğraşırken bir yandan da eski İstanbul evlerinin maketlerini üç boyutlu ve dört cepheli olarak yapmaya çalışmış.
Bahaeddin Özkişi aynı zamanda “cami–pazar–medrese” merkezli şehir tasarımlarının ilk işaretlerini veren sanatçılar arasında yer alıyor.
X
ÖZKİŞİ’Yİ TANIMAYAN KİŞİLER
Cem Sökmen Ufuk Ötesi Eylül 2004
Milli Eğitim Bakanlığının açıkladığı yüz temel eser listesi basında çeşitli açılardan tartışıldı. Mevcut şartlarda belli bir dengeyi tutturduğunu düşündüğümüz bu listeyi kimisi 101 temel eser başlığıyla yazdı kimisi de isimler üzerinden polemikler üretmeye çalıştı. A. Turan Alkan’ın, şu anda ülkemizde yetişen neslin sınavlar arasında koşuştururken okuma alışkanlığını kazanmasının zorluğuna ve gerçek bir okuyucunun özelliklerine dikkat çeken yazısı son derece yerindeydi. Fakat “emekli anchorman” A.Hakan Çoşkun bu konuya dair en garip ifadelerin sahibi oldu. Çoşkun, adına ilk defa yüz temel eser listesinde rastladığı Bahaeddin Özkişi hakkında şunları söylüyordu: “Ancak listede adı söylendiğinde “O da kim yahu?” denilecek bir yazar da var. Aşina olmadığımız bu yazarın adı: Bahaeddin Özkişi. Tavsiye edilen eserinin adı: Sokakta. Merak ettiğim şu: Acaba gerçekten “hakkı teslim edilmemiş” bir yazarla mı karşı karşıyayız yoksa ülkemizin en güzide müessesesi “torpil” burada da mı devreye girdi.?” Burada hem entelektüel zaafiyeti hem de kendine aşırı güvenden kaynaklanan rahat ve saldırgan bir üslubu görüyoruz. Türkiye’de 400 bine yakın tiraja sahip gazetede yazan bir kişi, yüz eserlik listeye girmiş bir edebiyatçı için “O da kim?” sorusunu sormadan önce herhalde araştırma yapmalıdır. Biraz araştırma zahmetine katlanan 4 seviyeli kitapla karşılaşacaktı. Herhalde ölçü hassasiyetine sahip bir insan Bahaeddin Özkişi’nin 4 eseriyle karşılaştığında onları okumadan görüş belirtmeye kalkmazdı. Bu işler maalesef sağcılarla solcuların arasında bir yerde durup sürekli “hepiniz yanlışsınız” demeye benzemiyor. Eğer her yazar bilmediği konular hakkında söz söylemeyi, tanımadığı insanlar hakkında nezaket ve saygı sınırlarını aşan yorumlar yapmayı kendisinde “hak” görüyorsa vay halimize!... Sanatkarların ve yazarların bir kelime için yıllarca küs kalabildiği o yıllarda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Özkişi’yi “Devam et evladım, sen on Sait Faik edersin” diyerek teşvik edişi manidardır. Ünlü köşe yazarlarımız tarafından tanınmayan Bahaeddin Özkişi değerler bırakarak göçtü bu dünyadan. Acaba onun adını dahi duymamış olmayı kendisi için gayet normal görenler ne bırakacaklar merak ediyoruz doğrusu.
Bahaeddin Özkişi’yi biz “Köse Kadı” isimli romanıyla tanıdık. Köse Kadı ve onun devamı olan “Uçdaki Adam”da Osmanlı’nın küçük çaplı kuvvetlerle başta Macaristan olmak üzere Avrupa coğrafyasında nasıl hakimiyet kurmayı başardığını anladık. Birlikte düşünebilmenin, “aynı dili” konuşabilmenin ve organizasyon gücünün ne demek olduğunu ve şimdilerde bütün bunlara ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu hissettik. Horasan’dan gelen Alp-Erenlerin, kolonizatör dervişlerin, 1200’lü yıllarda Anadolu’da verdikleri mücadeleyi, 1500’lü yıllarda aynı organizasyon kabiliyeti ve canlılıkla Avrupa’nın içlerine taşıyan gücü gördük. Bu ikisini besleyen ilayı kelimetullahı yayma isteği ve vazifesiydi.
Bir Sokaktan Bir Medeniyetin Serencamı
Bahaeddin Özkişi’nin yüz temel eser listesine giren “Sokakta” romanından aldığımız notlar onun kalitesini anlatmaya yetecektir sanırız: “Sokağımın insanları kayboluyorlardı. Gözleri, büyülenmiş gibi maddeye dikilmiş, geçip gidiyorlardı önümden. Bir kuş sesinin, bir asma yaprağının, dur, gitme bana bak haykırışını duymuyorlardı. Gönülleri ve gözleri güzelliklerden kopuyordu. Gerçek ihtiyaçlarının ötesindeki şeylere gidiyorlardı koşarak.”
“İnsan gözünü perdeleyen, her şeyi bir arada aynı anda görmekti. Görmeyi bilmemek bir eğitim eksikliğiydi.”
“Yeni insana mezarın koza, yaşadığı hayatın bir kurt hayatı, mezar sonrasının da kelebeklik olduğunu anlatmaya pek imkan yok.”
“Eldeki saf değerler görmüyor musun cam boncuklarla değiştiriliyor. Sizce güzelin değersizliği eski oluşundan. Yeni olsun da diyorsunuz isterse bir boncuk olsun. Değerler, ait oldukları toplumun titizlikle korumak zorunda olduğu şeylerdir. Çünkü gelecek onlar üzerine örülür.”
“Gerçek insanı ümit, iman, heyecan meydana getirir.” “Doğru, dergi, mecmua, gazete ve kitaptan öğrenilmez. Lazım olan gözlem ve deney sonuçlarıdır.”
“Sosyoloji kanunları henüz birer tahminden ibarettir.” “Her insan, her topluluk ömrünün bir noktasında hayvani ve insani hayat arasında bir tercih yapmak zorundadır.”
“Sevmeden bakan insanın gördüğü karanlıktır.” “Vicdansız ilim, imansız çaba ruhun ölümü anlamını taşır.” “Ölüm, isteğimize göre anlama sahiptir. İstersek bizim için Allah’ın ihtişamına garkolma olabilir.” “Geçmiş ölüyse sen de yoksun. Kökü olmayan toplum yaşayamaz…”