« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Ara

2010

Nihal Atsız ( 1905)- (11.12.1975)

01 Ocak 1970

Şair, yazar



Hüseyin Nihal Atsız* (İstanbul 12 Ocak 1905- 11 Aralık 1975):



Türk şairi, tarihçisi ve düşünürü. Babası, Torullu Deniz Makine Önyüzbaşısı

Hüseyin Efendi'nin oğlu Deniz Bnb. Mehmet Nâil Bey, annesi, Trabzonlu

Kadıoğlu ailesinden Deniz Yarb. Osman Bey'in kızı Fatma Zehra Hanım'dır.



İlk ve orta öğrenimini Kadıköy'deki Fransız ve Alman okullarında, babasının

Kızıldeniz'deki görevinden ötürü bulundukları Süveyş'teki bir Fransız

okulunda, Kasımpaşa'daki Cezayirli Gazi Hasan Paşa Mektebi ile

Haydarpaşa'daki Osmanlı İttihad Mekte-bi'nde, Kadıköy ve İstanbul

Sultânilerinde gördü. 1922'de imtihanla Askerî Tıbbiye Mektebi'ne girdi.

Ziya Gökalp'ın cenaze töre-ninin yapıldığı gün sınıfında çıkan bir kavga

sonucunda Tıbbiye üçüncü sınıf öğrencisiyken alaya çıkarıldı. Bir süre

Kabataş Lise-si'nde yardımcı öğretmen ve "Mahmud Şevket Paşa" vapurunda

kâtip olarak çalıştı.



1926'da "Anadolu'da Türkler'e ait yer isimleri" başlıklı makalesinin *Türkiyat

Mecmuası*'nda yayımlanması, Edebiyat Fakülte-si'ne girmesine vesile

olmuştur. Taşkışla'da Piyade eri olarak dokuz aylık askerî hizmetini yaptı.

1927 Ekiminde Yüksek Muallim Mektebi'ne kaydoldu ve 1930'da Edebiyat

Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı fakültede Prof. Fuad Köprülü'nün asistanı

olarak kaldı. Bu sırada aylık *Atsız Mecmua*'yı yayımlamaya başladı (15

Mayıs 1931- 25 Eylül 1932, 17 sayı).



1932 yılında toplanan Türk Tarih Kurultayı'nda, Zeki Velidî Togan ile ilgili

olarak Dr. Reşid Galib'e bir protesto telgrafı çekti. Reşid Galib Maarif

Vekili olunca 13 Mart 1933'te asistanlıktan alındı. Malatya Ortaokulu'na

Türkçe, bir müddet sonra da Edirne Erkek Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak

sürgün edildi. Burada *Orhun Dergisi*'ni çıkarmaya başladı (5 Kasım 1933- 16

Temmuz 1934, 9 sayı). Liselerde okutulan tarih kitaplarının ilmî hatalarını

tenkit ettiğinden, 28 Aralık 1933'te Bakanlık emrine alındı ve dergisi

hükümetçe kapatıldı. 9 Eylül 1934'te Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda

Türkçe, ayrıca Özel Yüce Ülkü Lisesi'nde Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği

yaptı. 1939-1944 yıllarında Boğaziçi Lisesi'nde Edebiyat okuttu. Yeniden

çıkarttığı *Orhun Dergisi*'nde (Mart ve Nisan 1944) Başbakan Şükrü

Saraçoğlu'na, Türkiye'deki komünist faaliyetlerini iki açık mektupla

bildirmesi, bütün yurtta büyük yankılar uyandırdı. Açık mektuplardan

ikincisinde istifaya çağrılan Maarif Vekili Hasan Âlî Yücel, 7 Nisan 1944'te

onun özel lisedeki öğretmenliğine de son vermiştir. "Vatan haini" dediği

Sabahattin Ali'ye Ankara'da kendisi aleyhine açtırılan davanın görüşülmesi

sırasında (3 Mayıs 1944), Türk gençliği Atsız lehinde ve komünistler

aleyhinde büyük gösteriler yaptı.



O gün Ankara'da ve yurdun çeşitli bölgelerinde yapılan tutuklamalar,

Irkçılık-Turancılık davası adı takılmış bir davanın, İstanbul 1 Numaralı

Sıkıyönetim Mahkemesi'nde aylarca görüşülmesine yol açtı. Üniversite

profesörü, doktor, öğretmen, subay ve üniversite öğrencilerinden ibaret 23

sanık, önce çeşitli işkencelere uğratıldıktan sonra, 7 Eylül 1944 günü

yargılanmaya başlamışlardır. 29 Mart 1945 günü açıklanan kararda altı buçuk

yıla mahkûm edilen H. N. Atsız, bir buçuk yıl tutuklu kaldıktan sonra, 23

Ekim 1945'te Askerî Yargıtay'ın bozma kararı ile tahliye olmuştur. 5 Ağustos

1946'da 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahke-mesi'nde yeniden tutuksuz yargılandı.

Mahkeme 31 Mart 1947'de bütün sanıkların beraatine karar verdi. 4 yıl resmî

görev alamayan H.N. Atsız, 25 Temmuz 1949'da Süleymaniye Kütüphanesi'nde

görevlendirildi. 21 Eylül 1950-13 Mayıs 1952'ye kadar Haydarpaşa Lisesi'nde

Edebiyat öğretmenliği yaptı. Ankara'da verdiği "Devletimizin Kuruluşu"

konulu bir konferans sebebiyle tekrar Süleymaniye Kütüphanesi'ne alındı ve

Nisan 1969'da kendi isteği ile emekliye ayrıldı.



AP İktidarı sırasında 1967'de *Ötüken* dergisinde Güneydoğu'da yapılan

komünist bölücülük propagandaları hakkındaki yazılarından dolayı dönemin

komünist propagandasının etkisinde kalan yöneticilerinin baskısıyla

mahkemeye verilmiş, 7 yıla yakın bir süre devam eden bir mahkeme safahatı

sonunda derginin sorumlu müdürü M. Kayabek ile birlikte 15'er ay hapse

mahkûm edilmişler; bu karar Temyiz'den dönmesine rağmen mahkeme, baskılar

sebebiyle kararında ısrar edince cezaevine girmişlerdir. Kendisinin

muhalefetine rağmen, dostları tarafından rahatsızlığı öne sürülerek

Cumhurbaşkanı Korutürk'ten affı istenmiş; ve cezaevinden böylelikle

çıkabilmiştir (1974). Esasen rahatsız olan Atsız Bey 11 Aralık 1975

tarihinde kalp krizinden vefat etmiş ve 13 Aralık'ta Kurban Bayramı'nın

birinci gününde Kadıköy Osmanağa Camii'nde "*er kişi niyetine*" kılınan

ikindi namazını müteakip Karacaahmet'te ebedî istirahatgâhına

defnedilmiştir.



İbnü'l Emin Mahmud Kemal (*Son Asır Türk Şairleri*, s.1235-1237); Atsız'ı,

"Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan" bir yazar olarak

tarif etmiştir. Çıkardığı dergilerden başka, varsağı ve koşma tarzındaki

şiirleri, tarihî romanları, tarihî, edebî incelemeleri ve tenkitleri ile

ilim, fikir ve sanat sahasında geniş tesir yaratan birçok eser verdi. *Türk

Ansiklopedisi*'ne de tarihî ve edebî konularda makaleler yazdı.



Başlıca eserleri: * Çanakkale'ye Yürüyüş (1933); Edirneli Nazmi'nin Eseri ve

Eserin Türk Dili Bakımından Ehemmiyeti (1934); Komünist Don Kişotu,

Proleter-Burjuva Nazım Hikmetof Yoldaş'a (1935); Türk Tarihi Üzerinde

Toplamalar (1935); Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi (1939);

900. Yıldönümü (1940); Dalkavuklar Gecesi (roman, 1941); Türk Edebiyat

Tarihi (2. Bas. 1943); Müneccimbaşı Şeyh Ahmet Dede Efendi (1940); En Sinsi

Tehlike (1934); Bozkurtların Ölümü (roman, 1946); Behcetü't-tevârih (1949);

Ahmedî'nin Dâsitan ve Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman'ı (1949); Bozkurtlar

Diriliyor (roman, 1949); Türk Ülküsü (1956); Z Vitamini (1959); Osmanlı

Tarihine âid Takvimler I (1961); Osman'ın Tevârih-i Cedid-i Mir'ât-ı Cihân'ı

(1961); Yolların Sonu (şiirler, 3. Bas. 1966); Birgili Mehmed Efendi

Bibliyografyası (1966); Türk Tarihinde Mes'eleler (1966); İstanbul

Kütüphane-lerine Göre Ebussuûd Bibliyografyası (1967); Âli Bibliyografyası

(1968); Deli Kurt (roman, 1958); Âşıkpaşaoğlu Tarihi (1970); Evliya Çelebi

Seyahatnamesinden Seçmeler, 2 c. (1971), Ruh Adam (roman, 1972), Oruç Beğ Tarihi (1973).



--------------------------------------------------------------------------------





Hüseyin Nihal Atsız 1905 yılında İstanbul'da doğdu. Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1930).Edebiyat öğretmenliği ve kütüphanecilik yaptı. Türk milliyetçiliğine gönül verdi, Atsız Mecmua, Orkun ve Ötüken dergilerini yayınladı. Şiirleri, romanları, araştırmaları ve Osmanlı Türçesinden sadeleştirmeleri yayınlanmıştır. 11 Aralık 1975 tarihinde vefat etti, kabri Karacaahmet Mezarlığındadır.Nihal Atsız, yazar Necdet Sançar'ın da ağabeyi, Yağmur ve Buğra Atsız'ın babasıdır.



ESERLERİ (bazı):Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt, Ruh Adam(roman),Yolların Sonu (şiir), Edirneli Nazmi, Türk Tarihi Üzerine Toplamalar, Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Ülküsü,Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Türk Tarihinde Meseleler, Kemalpaşaoğlu, Birgili Mehmet Efendi, Ebussud ve Ali bibliyografyaları.





--------------------------------------------------------------------------------





HAKKINDA YAZILANLAR



1.Atsız Armağan'ı, Ötüken Y., İstanbul 1976

2.Nihal Atsız, Sakin Öner, Toker Y., İstanbul 1977



x

Nihal Atsız'dan Kalan

Yağmur Atsız

Radikal 14 Aralık 2006



11 Aralık, Atsız'ın 31. Ölüm Yıldönümü. Pazartesi günü, her yıl olduğu gibi, yine ona dâir yazılar yayımlanıp, anma törenleri düzenlendi. Onun ne kadar eşsiz bir insan olduğu anlatıldı. Tıpkı on yıllardır olduğu gibi... Ancak, yine on yıllardır olduğu gibi, bütün bu yazılar, şiirler, övgüler ve kutsamalar muhtemelen bu sefer de yoğun bir duygusallık ve şark-kârî bir hamâset edebiyâtı sınırlarını pek aşmadı, aşamaz. Oysa gönül isterdi ki bu doksandokuzluk tesbih misâli 30 yıldır tekrârından özellikle genç nesillere usanç gelen, fakat 'Aman cehâletimiz meydana cıkmasın!' endîşesiyle kimsenin açıkça söylemeye cesâret edemediği 'Atsız çok büyük Adamdı, çook, çokkk!' âyinleri tedrîcen yerlerini 'Peki, ama neden?' suâline bırakmış olsun. Yâni meselâ yine o belirli kesimlerin göklere çıkarmakdan yorulmadığı, lâkin tamâmına yakın bölümünün zahmet edip de iki satırını okumadığı Peyâmi Sefâ'nın ifâdesiyle 'şiir devrinden şuur devrine' nihâyet geçmiş bulunalım. En yakınlarından biri sıfatıyla şunu iddia edebilirim ki bugün Türkiye'de adı en fazla bilinip de kim olduğu en az bilinen şahısların bir listesi çıkarılsa Atsız bu listenin bir ihtimâl başında yer alır. Bilenlerin kısm-ı âzamı da aşağı yukarı sâdece 'Bozkurtların Ölümü' adlı romanını bilir. Toplam dört romanı vardır, 'Öbürlerini say!' deseniz onu dahî beceren az bulunur.

Garibdir ki Atsız hakkındaki en dişe dokunur incelemeler onun hayranları tarafından değil politik yelpâzenin sol kanadında duran araştırmacı ve bilim adamlarınca kaleme alınmışdır. Meselâ "Toplum ve Bilim" Dergisi'nde Cenk Saraçoğlu'nun uzun incelemesi gibi. Yâhut İletişim Yayınları 'Modern Türkiye'de Siyâsî Düşünce' dev dizisinin 4. Cildi "Milliyetçilik"deki gibi... Bunun bildiğim yegâne istisnâsı, kanaatimce yaşayan olumlu mânâdaki en büyük Türk Milliyetçisi olan Târihçi Ağabeyim Yılmaz Öztuna'dır. Zâten aralarındaki büyük yaş farkına rağmen Rahmetli Prof. Muharrem Ergin'le berâber Atsız'ın en yakın iki arkadaşı ve sırdaşıydılar.



Atsız neden önemli?



Benim bunca yıl sonra ansızın Atsız'ı tematize etmem bir heves sonucu değil. Hidâyete filan da ermiş değilim. Ne var ki zarûret görüyorum. Türkiye son zamanlarda gitgide kabarma ve azma istîdâdı gösteren haşîn, mütecâviz ve dış dünyâyla en câhilâne tarzda kanlı-bıçaklı bir milliyetçi ve (artık ne demekse!!!) 'ulusalcı' dalganın etki alanı içine girme tehlikesine mâruz. Sâdece dış dünyâ bakımından değil ülke içinde de mecâzî bağlamda bir boğazlaşma ortamı doğuyor. Bu arada Atsız da her eline geçirenin kötüye kullandığı bir tür "çok amaçlı silah"a dönüştürülüyor. 'Kafatasçılık' iddiası bu sû-i istîmâlin en bâriz örneklerinden biridir. Bakınız ölümünden on ay önce, 1970 Şubatı'nda yayınlanmış olan 'Türkçülük ve Siyâset' başlıklı yazısında ne diyor: "Kafatasçılığın ise Türkçülükle uzak yakın hiçbir ilgisi ve ilişiği yoktur."



Atsız'ın 'ırkçılık' anlayışı da Hitler Irkçılığı ile mukayese edilemez. Irkçılığın her türlüsüne karşı hayâtı boyunca var gücüyle mücâdele etmiş bir insan olarak bu farkı belirtmeyi de bir entelektüel hakkâniyet gereği telakkıy ederim. Yine aynı yazıdan: "Türkler ise, Türk soyundan gelmişler kadar Türkleşip kendini o soya bağlayan ve beyninde hiçbir yabancı ırk düşüncesi bulunmayan fertlerin topluluğudur."



Yukarıda sözünü etdiğim 'Milliyetçilik' adlı 1022 sayfalık cildde Araştırmacı Güven Bakırezer'den şu satırlar var: "Atsız kan bağını mutlak bir saflık olarak aramayıp (./.) anası Türk olmayan Osmanlı Pâdişahlarını, Babası Arnavut olan Mehmed Âkif'i Türklük kadrosundan çıkarmamıştır.



Ayrıca kan bağını tahlîlin olanaksız olduğunu reddetmez." Lütfen yanlış anlaşılmasın! Irkçı değildi demiyorum. Ancak i'lerin üzerindeki noktaları koyuyorum. Şahsen ırkçılığın her türlüsüne şiddetle karşı olduğumu da hayâtım boyunca saklamadım.

Ama yine de önemli bir adamdı Atsız!!!



Bunun sebeblerini Yılmaz Öztuna şöyle açıklıyor:

"Atsız Türk Milliyetçiliği'nin TÜRKÇÜLÜK denen Ziyâ Gökalp Ekolü'nü kudretle devâm ettirmiş büyük bir fikir adamı, târih edebiyat, dil bilginidir. Atatürk Gökalp'ın tekliflerinin çoğunu uygulamıştır.

Türkeş Atsız'ın yetiştirdiği bir liderdir. Atsız olmasaydı Türkeş'in ortaya çıkması kesinlikle mümkün değildi. Ancak Türkeş Türk Milliyetçiliği'nin ÜLKÜCÜLÜK denen aksiyona dönük ekolünün kurucusudur. Zamanla Atsız Milliyetçiliği'nde bulunmayan dînî motifleri de benimsedi." ("Türkiye", 4 Kasım 2005)



Şunu söylemek istiyorum ki Atsız değerlendirilirken ona kendisinde bulunmayan birtakım vasıflar izâfe ve mevcud birtakım husûsiyetlerini de hasıraltı etmek, eğer cehâletden ileri gelmiyorsa, dürüstçe bir davranış değildir.



Her devrin menkubu



İster haklı ister haksız en keskin karakter özelliklerinden biri dürüstlük olan bir fikir adamına karşı bu husûsu belirtmeyi bir borç bildim. Tekrâr ediyorum, târihen belki haklı olmasa bile bu dürüstlük Atsız'da öylesine sarsılmaz bir karakter özelliğiydi ki bu yüzden ömrü boyunca kendi devletiyle mütemâdiyen problemli yaşadı:

Osmanlı'nın son demlerinde çocuk denecek yaşda bir Tıbbiye-i Şâhâne talebesiyken hapse atıldı. Atatürk Devri'nde sürgün edildi. Millî Şef İnönü Devri'nde yine hapse atıldı. Menderes Devri'nde meslekden men cezâsı aldı ve nihâyet ikinci çok partili yıllarda 68'ine girerken tekrar hapse de girdi.



O yüzdendir ki kartvizitinde 'Her devrin menkûbu' ibâresi vardı. Menkûb, gözden düşmüş demekdir.



Ben Atsız'ın fikirlerinden pek çoğuna katılmam ve bâzılarına da muârızım ama entellektüel tavrına da her zaman derin saygı beslemişimdir. Peki, ben neyim?



Bu bağlamda benim ne olduğumu da yine Yılmaz Öztuna'nın kaleminden aktarmak istiyorum: "Yahyâ Kemâl, çok saydığı Gökalp'tan esaslı şekilde ayrılan, Gökalp gibi köye ve folklora değil, kente ve yüksek kültüre yönelen ve Osmanlı'dan kopmak şöyle dursun bilakis onu geliştiren bir milliyetçiliği telkin ve terennüm etti. Türkiye'nin geleceğini aydınlatabilecek milliyetçilik Yahyâ Kemâl'in anlattığı gibidir. Yağmur Atsız da, babasının emsâlsiz ve çok büyük târihî misyonunu belirtmekle berâber, Yahyâ Kemâl Milliyetçiliği'ni, savunuyor."



Bu satırları hassaten buraya aldım ki kerâmeti kendinden menkûl bâzı "psikanalistler"(!) yine ipe sapa gelmez hazin netîcelere varmasınlar...

Atsız bizi atının terkisine alarak Karakurum'a bir ok atımı mesâfedeki bir ulu otağın önünde indirdikten sonra 'Bundan sonra başınızın çâresine kendiniz bakın!' diyen ve biz orada biraz şaşkın ve biraz çâresiz kalakalırken altındaki küheylânı mahmuzlayıp dörtnala Tanrıdağı'na doğru gözden kaybolan adamdır.



--------------------------------------------------------------------------------





Hayal kırıklığı

Burhan Ayeri

Akşam 23 Ekim 2010



Ötüken Neşriyat'tan Cem Sökmen'in e-postasını sizlerle paylaşmak istedik:

'Merhaba Burhan Bey, öncelikle, Allah sağlık ve afiyet versin. Atsız Bey'in kitapları hakkında yazdıklarınız hem Türkiye'deki birkaç kuşağın hikayesine, hem de hislerimize tercüman oldu. Hele yeğeninizin isim koyma öyküsü binlerce Kürşat'ın hikayesi olarak okundu. Hüseyin Nihal Atsız gibi ahlak, karakter ve ciddiyet timsali aydın değerlere, tavır oluşturmayı marifet zannedenler ve liyakatleriyle değil mensubiyetleriyle var olan donanımsızlar tarafından reddedildi, kötü tanıtıldı. Sizin değerbilirliğiniz Erol Güngör'ün Dündar Taşer'in arkasından söylediği cümleyi hatırlattı; 'İnsanın anlayışlı muhatap bulması ne büyük saadettir'. 15 yıllık bir okuyucunuz olarak hürmetlerimi sunuyorum'.



...

Atsız'la ilgili bir sürü mesaj arasından Kazım Eryılmaz'ınkini de biraz sansürleyip yayınlayacağız:



'Yolların Sonu' şiirini de bilirsiniz muhakkak. O muhteşem girişiyle Bozkurtlar'ı okuyan çocuk-genç herkesi Türk Milliyetçisi yapmıştır. Vatan-Millet aşkının varacağı son merhaleyi bu dizeleriyle anlatır. Selamlar, sevgiler.



...

Eryılmaz'ın sözünü ettiği dizeleri henüz okumamışlar için tekrarlayacağız:



Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden

Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.

Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden

İtler bile gülecek kimsesizliğimize.



...

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...

Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.

Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların

Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.



...

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;

Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı'na.

Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin

Değişilir topu da bir sokak kaltağına.



...

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...

Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.

Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır

Sevimli bir hayale açılırken kolların.



...

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!

Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!

Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.

Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.



...

O sarayda bulunca Tanrı'laşan erleri

Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.

Hepsi sussa da 'Kür Şad' uzatarak elini:

'Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun!'



--------------------------------------------------------------------------------





Atsız'ın kitaplarına büyük ilgi



--------------------------------------------------------------------------------





Büyük Türk yazarı Nihal Atsız'ın bütün kitapları Ötüken Neşriyat tarafından yayınlanıyor. Uzun yıllar dağıtım engelleri sebebiyle ulaşılamayan Atsız'ın kitapları, artık bütün kitapçılardan temin edilebilecek.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 79982

ulkucudunya@ulkucudunya.com