« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Ara

2010

YAKUP KADRİKARAOSMANOĞLU’NUN ESERLERİNDE DİN ve AİLE

Menderes BAYRAM 01 Ocak 1970

Bu kitap, Menderes Bayram tarafından Uludağ Üniversitesi SosyalBilimler Enstitüsüne bağlı Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalında hazırlanmış “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Eserlerinde Din veAile” adlı yüksek lisans tezinden dönüştürülerek oluşturulmuştur.



KİTAP ÖZETİ

Din ve aile,bilinen tarihin her evresinde toplumların hayat tarzını şekillendirmiştemel sosyal kurumlardır. Özü itibariyle her iki kurumun amacı, toplumda sosyaldüzeni, birlik ve bütünlüğü sağlayarak muhafaza etmektir. Din ve aile, toplumunçözülmesini engelleyebilme-sine rağmen zaman zaman etkinlik alanlarınındaralmasıyla bu fonksiyonu yerine getiremedi-ğinde sosyal çözülme daha da hızkazanabilmektedir.Tarihin canlı şahitleri olan edebiyatçılarımızdan Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU,din ve aileyi eserlerinde ustaca işlemiştir.Bu nedenle “Y.Kadri Karaosmanoğlu’ndadin ve aile”yi araştırmaya çalıştım.Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve Tanzimat’la başlayan batılılaşma hareketleriylebirlikte bir kısım aydınlar kendi toplumuna yabancılaşmışlardır. Moda, özenti, taklitiçindeki bazı gençler sosyal hayatıyla ailelerinden kopmuş ve geri kalmışlığın faturasını da İslâm Dini’ne çıkararak kendi toplumuna yabancılaşmışlardır. TürkToplumu, maddî-manevî her alanda çözülmenin eşiğine gelmiş ve Anadolu büyük birişgal yaşamıştır. Fakat sonuçta, ailesine ve toplumsal değerlerine bağlı Anadoluİnsanı’nın bir kısım aydınları ve din adam-larının yoğun çalışmalarıyla bulduğu moralile kurtuluş mücadelesi başlatılmıştır. Kuşkusuz burada, dinin ve ailenin önemliölçüde etkisi olmuştur.Araştırmam, Karaosmanoğlu’nun hayatı ve fikirleri hakkında genel bir girişten sonraüç bölümden meydana gelmiştir.Birinci bölümde din ve aileye genel bir bakışla bu iki sosyal kurumun tanım ve fonk-siyonları incelenmiştir. İkinci bölümde Karaosmanoğlu’nda din anlayışı, toplumunhayat tarzını belirlemede dinin rolü başlığı altında; dinî sosyalleşme, tarikat vetoplum, savaş ve işgal karşısında sosyal hayat ve din, toplumda sosyal çözülme vedin araştırılmıştır. Böylece dini toplumdaki etkinlik alanları incelenmiştir. Bubölümde son olarak dinin aile hayatına etkileri tahlil edilmiştir. Üçüncü bölüm iseKaraosmanoğlu’nda aile anlayışı, ailenin oluşumu ve evlenme, eşlerin durumu,moda, özenti, taklit, kuşak çatışmaları,ailede çözülme, din ve aileye dışardan katılanunsurlar araştırılmıştır. Son olarak da ailenin dini hayata etkisi tahlil edilmeyeçalışılmıştır.Sonuçta ailenin ve dinin birbirlerini etkilediği ve toplumda bu kurumların herhangibir şekilde zayıflamasının sosyal düzeni tehdit ettiği görülmüştür. Bu noktada hermilletin tarihinden ders alması gerektiği ortaya çıkmıştır.



GİRİŞ

Osmanlı’nın, Tanzimat dönemiyle birlikte yeni düzenlemelere girmesinin tarihiarka plânının olduğu bir gerçektir. Osmanlı, Batı karşısında askerî alanda, alınan ilkyenilgilerle Batı’nın teknoloji üstünlüğünü kabul etmiştir. Ancak Batı tipi modern birordunun kurulmasıyla tekrar eski gücünü elde etmek için modernleşmek zorundaolunduğuna inanılmıştır. Bu gelişme Osmanlı’nın yönünü Batı medeniyetineçevirmesine sebep olmuştur. Ne var ki, teknoloji yerine, Batılı hayat tarzı taklitedilmiştir. Fakat bu moda, muhafazakâr halkın genelinde rağbet görmemiştir.Geleneksel hayat ve Batılı hayat arasında bocalayan yeni nesil, toplum vedeğerleriyle çatışma ortamına girdiğinden siyasî, ekonomik ve sosyal birçok sıkıntısıolan toplum dokusu zarar görmüştür. Geleneksel hayatın sorumlusu olarak İslâm dinive sosyal değerler bir kısım yeni neslin acımasız saldırı ve eleştirilerine maruzkalmış; geri kalmışlığın faturası dine ve onun etkisinde bulunan sosyal kurumlara(aile, eğitim vb.) çıkarılmıştır. Tabii ki, bu gelişmelerden toplumun birlik vebütünlüğünü sağlama iddiasında bulunan din ve ailenin nasıl etkilendiği merakkonusudur. Nitekim, Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve Batılılaşma gayretlerikarşısında zaten fonksiyonlarını yeterince yerine getiremeyen din ve ailekurumlarında birçok problem yaşanmıştır.İşte bu tabloyu, tarihin canlı şahitleri olan edebiyatçılarımız, eserlerinde heryönüyle işlemişlerdir. Bu çalışmamızda edebiyatımızın güçlü romancıları arasındasayılan, özellikle din ve aile kurumlarını eserlerinde ustaca işleyen Yakup KadriKaraosmanoğlu’nun konuyla ilgili görüşlerini incelemeye gayret edeceğiz.Araştırmamızın amacı, din ve ailenin toplumdaki etkinlik alanlarını tespit ederek,varsa bu kurumlarda meydana gelen değişimi ortaya çıkarmaktır.Karaosmanoğlu hakkında özellikle Türk Dili ve Edebiyatı alanında bir çokdoktora ve yüksek lisans tezleri yapılmıştır. Bunun dışında sosyoloji ya da dinsosyolojisinde müellifle ilgili araştırmaya rastlamadığımızı ifade edelim.Müellifimizle ilgili yapılmış doktora çalışmalarından en kapsamlısı, “Yakup KadriKaraosmanoğlu, İnsan-Eser-Üslup”(1960), adıylaNiyazi Akıtarafındanhazırlanmıştır. Yine “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Romanlarında

Temalar”(1965), Sevgi Şimşir; “Yakup Kadri’nin Romanlarında Devirler”(1964)adıyla F. Renan Özbilge’nin doktora tezleri1 mevcuttur. Bunların yanında, yine TürkDili ve Edebiyatı alanında yapılmış yüksek lisans tezlerinin bir kısmını şöylesıralayabiliriz. “Yakup Kadri’de İçtimaî Meseleler” (1961), adıyla MuazzezAlpbek; “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Romanlarında PsikolojikTahlil”(1968) başlığıyla Ali Kaytancı’nın araştırmaları2 mevcuttur. Müellifimizleilgili bazı dergi ve gazetelerdeki makaleler ise şöyledir. “Yakup Kadri İleMülakat”(1974), “Türk Edebiyatı” dergisinde Adile Ayda’nın;“Y.KadriKaraosmanoğlu’nda Konak”(1975), “Türk Dili” dergisinde Selim İleri’nin; “Y.Kadri Karaosmanoğlu Anlatıyor”(1960), “Varlık” dergisindeMehmet Mene-mencioğlu’nun ve “Yakup Kadri Karaosmanoğlu”(1966), “Türk Dili”, SlavoljubDjınjiç’in makaleleri mevcuttur. Ayrıca “85. Yaşgününde Y. K.Karaosmanoğlu,”(1974), başlığıyla “Milliyet Gazetesi”nde, Nuri Erdoğan’ınmakalelerini sayabiliriz.Din sosyolojisinde, edebî eserlerin incelenmesi yeni olmasa bile, din veailenin karşılıklı etkinlik alanlarının araştırılması önemlidir. Bizi, din sosyolojisininilgisi ve bu alanda yapılan araştırmaların yetersizliği böyle bir çalışmaya sevketmiştir. Bununla birlikte sosyokültürün şekillenmesinde büyük etkileri bulunan dinve aile üzerinde yapılacak bu araştırmanın, toplum yapımızın dinamiklerini tanımanoktasında yararlı olacağı kanaatindeyiz. Fakat Tanzimat döneminden Cumhuriyet’ekadar geniş bir yelpazeyi araştırıyor olmamız bizi edebî eserleri yoğun olarakincelemeye sevk etmiştir. Bu sebeple ana kaynaklarımızı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ nun bütünyayınlanmış eserleri teşkil etti. Ayrıca, Osmanlı’nın sosyo-kültürel hayatıyla ilgilitarihî, hukukî ve edebî eserlerden de yararlanmaya çalıştık.Karaosmanoğlu’nun eserleri edebî olduğundan din ve aile hakkındaki bilgilerinve olayların toplu bir şekilde olmayışı bizi eserlerini titizlikle incelemeye sevk etti.Edebî eserlerde subjektif yönlendirmeler olabileceği gerçeğini gözardı etmemeyeçalıştık. Tezimizin objektifliğini ve bilimsel karakterini zedelemeden tarihi gerçekleriyakalayabilmeye özen gösterdik. Bütün zorluklara rağmen dinin ve ailenin içinde1Bu doktora tezleri, İstanbul Üniversitesi’nde hazırlanmıştır.

bulunduğu toplumu derinden etkiliyor olması, bizi bu konuda araştırma yapmayayönlendirmiştir. Özellikle, din ve aile kurumlarının zedelendiği toplumlarda yaşanandağınıklık ve buhranlar, bu iki oluşumu daha iyi tanımak gerekliliğini ortayakoymaktadır. Sonuçta her millet, tarihini bilip ders almak zorundadır. Yapılanhatalardan ders almayan toplumlar aynı dersleri defalarca almak zorundadır. Tarihi müşahede ile birlikte sosyolojik açıklama ve yer yer de karşılaştırmalımetottan yararlanarak, Karaosmanoğlu’nun eserlerinde din-aile ilişkisini ortayaçıkarmaya çalıştık.Asıl konuya geçmeden önce, müellifin hayatı, eserleri ve fikirleri hakkındamalûmat vermek istiyoruz.



A-YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN HAYATI

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 17. yüzyılın sonlarında, Aydın ve Manisayöresinde hüküm sürmüş Karaosmanoğlu sülâlesindendir. Mısır’da bir paşanınkonağına yerleşerek İkbal Hanım’la evlenen Kadri Bey’in oğludur.327 Mart 1889’da Kahire’de doğan müellifimiz, oturdukları konağın sahibiolan paşanın ölümü üzerine, ailesiyle birlikte Manisa’ya gelir. İlköğrenimineFevziye Mekteb-i İptidaîsi’nde başlamıştır. Buradanİzmirİdadîsi’ndegönderilse de öğrenimini bitiremez.4 Babası ölünce ailesiyle birlikte yeniden Mısır’adönmüştür. İskenderiye’deki Fréres Fransız Okulu’na girmiştir. Burada da bir yılokur. Fakat idadî özlemi onu İzmir’e çektiyse de 1903 yılında Jön Türk*hareketiyle tanışması üzerine5İzmir’e dönmekten vazgeçmiştir. Fransızca okuduğuFréres Fransız Okulu’nda iki yıl sonra bakaloryasını (Olgunluk sınavı) vererek ortaöğrenimini tamamlamıştır.62Adı geçen yüksek lisans tezleri İstanbul Üniversitesi’nde yapılmıştır.3Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Hep O Şarkı, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1980, s.9.4Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Anamın Kitabı, 4.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişi m Y. , İst.1983,s.9. * Batı tarzı yenileşme taraftarı olan. Genç Osmanlılar.5Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Nur Baba, 7.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst. 1987, s.9.6Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Vatan Yolunda, 2.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1980,s.9.



1908’de ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşmiştir.1909’da Fecr-î Âti7topluluğuna girmiş ve arkadaşlarıyla birlikte Servet-i Fünun Dergisi’nde edebîyazıları çıkmıştır.8 Bu sırada da edebiyat ve felsefe dersleri vermiştir.9 Annesi ona birtakım hikâye kitapları tanıtır ve okur. Çocuk yaşlarında annesinin kendisineokuduğu kitaplardan ve babasının zengin kütüphanesinden faydalanması edebîzevkini geliştirmiştir. Zamanla Ekrem, Hamid, Mehmed, Celâl gibi Tanzimat ya-zarlarını ve Bourget, Florbert, Maupasant, Daudet gibi tanınmış Fransızromancılarını okumuştur.10 Güçlü bir kaleme sahip olan Yakup KadriKaraosmaoğlu ilk yazılarıyla birlikte dikkatleri çekerken, özellikle “İstibdât” adlıbir şiiri taktir toplamıştır.111912’de tüberküloza yakalanır. 1916’da tedavi için İsviçre’ye gitmedenönce mistisizme ilgi duyarak Bektaşî Dergâhına girmiştir. O dönemde YahyaKemal Beyatlı’nın da etkisiyle Yunan-Latin kaynaklarına dayalı yeni bir sanatanlayışını12benimsemiştir.13Balkan ve I. Dünya Savaşları sonrasında alınanhezimetler Yakup Kadri’de derin et-kiler bırakmıştır. Fecr-i Âti topluluğundasavunduğu “Sanat şahsi ve muhteremdir.” tezini yavaş yavaş terk etmiştir.14Yıkılan ve yakılan köyleri gördükçe “insan için sanat” anlayışını benimsemiştir.“Kadro Dergisi”nde çıkan yazılarında, “toplum için sanat” teziyle yoğun birşekilde kendini ifade etmiştir. Mütareke döneminde en çok yazankalemlerdendir.15 Mondros Antlaşması’ndan sonra “İkdam Gazetesi” başyazarıolarak siyasî ve edebî yazılar yazmıştır. “Dergâh Dergisi”nde de yazıları çıkmıştır.161921’de Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu günlerinde Ankara’ya çağrılmıştır. Kurtuluş hareketlerini yerinde görmek ve lideriyle tanışmak fırsatınıbulmuştur. Görevli olarak Kütahya, Simav, Gediz, Eski-şehir, Sakarya yörelerini7Fecr-i Ati; “Sanat şahsi ve muhteremdir.” teziyle eser veren edebiyat topluluğu.8Banarlı, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.II, M.E.B., İst.1997, s. 1201.9Kabaklı, Ahmet, Büyük Eserler Dizisi 1, 9.b., c.III, T.E.V.,Y., İst.1997, s.728;Karaosmanoğlu, Nur Baba, s.12.10 Banarlı, a.g.e, s.1201.11 Bkz. Banarlı, a.g.e., s.1201.12 Bkz. Kabaklı, a.g.e., s.733.13 Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.10.14 Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, 2.b., haz.Atila Özkı-rımlı İletişimY. , İst.1990, s.8.; Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.10.15 Kabaklı, a.g.e., s.730.16 Banarlı, a.g.e., s.1201.

dolaşmıştır.17 Önce Mardin (1923-31), sonra Manisa(1931-34)milletvekiliolmuştur. Evliliği de bu döneme rastlar. 11 Ekim 1923’teLemanHanım’laevlenmiştir.181932’de bir grup a rkadaşıyla birlikte “Kadro Dergisi”ni çıkarmıştır.Başlangıçta ilgiyle karşılanan Kadro’da, CHP’yi eleştirmiştir. Savunulandüşünceler zararlı bulunarak derginin imtiyaz sahibi Yakup Kadri, Tiran elçiliğineatanınca, 1934’te dergi de kapanmıştır.19 Bunu Prag, La Haye, Bern elçilikleriizlemiştir. Tahran elçiliğinden sonra emekli olmuş, yurda döndüğünde çeşitli dergi ve gazetelerde bir çok yazıları yayınlanmıştır.2027 Mayıs’tan sonra kurucu meclis üyeliğine seçilmiştir.1961 yılında Manisamilletvekili olmuştur. 1962’de partinin Atatürk ilkelerine ters düştüğü inancıyla,CHP’den istifa etmiştir.21 1965’ten sonra politikadan ayrılmıştır. Son görevi Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı iken 13 Aralık 1974’te Ankara’davefat etmiştir. İstanbul’ da, Yahya Efendi Mezarlığı’na defnedilmiştir.22



B- YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN ESERLERİ



Edebiyatımızda güçlü romancılığı ile tanıdığımız Karaosmanoğlu’nun çeşitlialanlarda bir çok eserleri mevcuttur. Bu eserlerin eski dilde olanları Lâtin harfleriyledüzenlenerek okuyucuya kazandırılmıştır. Ayrıca muhtelif zamanlarda yazdığı çeşitlimakaleleri ve yazı dizileri, “Ergenekon”(1939), “Millî Savaş Hikâyeleri”(1947),“Vatan Yolunda”(1958), adlı eserlerde toplanmıştır. Acaba hangi türde eserler vermiş, bunlar nelerdir, sorularına bu-labileceğimiz cevaplar, bize eserleri hakkında bir fikir vereceği kanaatindeyiz. 17 Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Hüküm Gecesi, 2.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y. İst.1998,s.10. 18 Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Bir Serencam, 4.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1990,s.12.19 Kabaklı, a.g.e., s.728.20 Banarlı, a.g.e., s.1202.21 Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Politikada 45 Yıl, 2.b., haz.Atila Özkırımlı, İle-tişim Y., İst.1984,s.13.22 Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.11.



Çok okuyan ve bilgi birikimini eserlerine yansıtmaya çalışan Ka-raosmanoğlu, güçlü romancılığı ile birlikte mistik yönü dikkatleri çeker.23Tasavvufa duyduğu ilgi nedeniyle Bektaşî Tekkesi’ne girmiştir.24Yazar, mensur şiir, tiyatro, hatıra, monografi, hikâye ve roman türlerinde birçok eserler vermiştir. 1. Mensur şiirleri: “Erenlerin Bağından” (1922), “Okun Ucun-dan”(1940)adlı eserlerindeki mistik şiirlerinde, Grek-Lâtin etkisi olmakla birlikte tasavvufîatmosfer içinde yazılmıştır. Bu şiirlerde insanın iç dünyasının tasviri yapılırken,insan ötesi, tabiat ruhu ve eşyanın tahlili yapılır. 2. Tiyatro Oyunları: 1982’de Niyazi Akı tarafından Lâtin harfleriyle kitaphalinde basılmıştır. “Nirvana”, “Veda”, “Sağanak” ve “Mağara” adlı oyunlarından“Nirvana”da içkinin delirttiği bir babanın yine alkolik olan ve bu sebeple akılsağlığı bozulan oğlunun aşk, sanat ve yaşam önündeki kötümserliğini anlatılmıştır.“Veda”da, II. Meşrutiyet devrinde, İstanbul’da, din ayrılığını hesaba katmadan sıradan bir kadınla yaşanan metres hayatını eleştirir. “Veda”ve“Nirvana”nın ortak yönü, içkinin aile yuvasını yıkmasıdır.“Sağanak”, sınıf mücadeleleri, yenilik ve inkılâp üzerinde dururken; toplumunkalkınmasını özveriyle olabileceğini vurgular.“Mağara”da ise yaşadığı aşkın acısıyla çıldırıp intihar eden genç kızınyaşadıkları anlatılmıştır. 3. Hatıraları: “Zoraki Diplomat” (1955), “Anamın Kitabı” (1957),“VatanYolunda”(1958), “Politikada 45 Yıl”(1968) ve “Gençlik ve EdebiyatHatıraları”(1969) adlı kitaplarda toplamıştır. Bunlardan birincisinde diplomatolduğu günleri, ikincide çocukluk, üçüncüde Millî Mücadele yıllarını anlatır.“Politikada 45 Yıl”(1968), Cumhuriyet yıllarında Türk siyasetinde yaşanan iniş veçıkışları anlatır. “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”(1969)’nda gençlik yıllarını ve23 Karaosmanoğlu, mistisizme duyduğu ilgi sebebiyle “Erenlerin Bağından” ve “OkunUcundan” adlı şiir kitaplarını kaleme alır. Bkz., Banarlı, e.g.e., s.1201.24 Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.12.

arkadaşı olan çeşitli edebiyatçılara25 dair portreler oluşturup, anılarını bu çerçevedeaktarır.4. Monografileri: “Ahmet Haşim”(1934) ve “Atatürk”(1938) tür. Yazarmonografilerinde Ahmet Haşim ve Atatürk’ü birer roman kahramanı gibi elealarak, ruh ve fikir cepheleriyle okuyucuya tanıtmıştır.5. Hikâyeleri: “Bir Serencam” (1913), “Rahmet”(1923) ve “Mil-lî Savaş Hikâyeleri”(1947)’nden oluşur.Yazarın ilk hikâyesi olan“BirSerencam”(1913)’da, Mısır’da geçen çocukluk hatıralarına hikâye e-der.“Rahmet”(1923)’te mistik unsurlar anlatılır. “Millî Savaş Hikâye-leri”(1947) iseMillî Mücadele yıllarında içinde bulunulan sosyal buhranları ele almıştır.6. Romanları: “Kiralık Konak”(1922), “Nur Baba”(1922), “Hü-kümGecesi”(1927), “Sodom ve Gomore”(1928), “Yaban”(1932), “Ankara”(1934),“Bir Sürgün”(1937), “Panorama”(I ve II. cilt, 1953-54), “Hep O Şarkı”(1956)’dır.Bunlardan, “Nur Baba”(1922) adlı romanı tamamen dinî-sosyal içeriklidir.Yine “Bir Serencam”(1914), “Kiralık Konak”(1922), “Sodom ve Gomore”(1928), “Ankara”(1934), “Anamın Kitabı”(1957), “Panorama”(2 cilt,1953-54), “Millî Savaş Hikâyeleri”(1947) ve “Yaban” (1932) adlı eserlerinde toplum ve yer yer dinî konulara değinmiştir. Ayrıca “Erenlerin Bağından”(1922)ve“Okun Ucundan” (1940)’ da dinin mistik yönü vurgulanmıştır. Aile ile ilgili eserlerinin başında “Kiralık Konak”(1922) gelir. Bu romanda,aynı aile içinde, üç kuşağın yaşadığı çatışmaları ve geniş aile yapısının çözülüşüustaca işlenmiştir. Ayrıca “Hep O Şarkı” (1956) adlı eserinde konak hayatıanlatılırken, baba otoritesinin genç kızları istemediği evlilikler yapmaya zorlaması vesonrasında yaşanan aile faciaları işlenmiştir. “Sodom ve Gomore”(1928)’deİstanbul’un işgal yıllarında bir kısım ailelerde yaşanılan yozlaşma ve sosyal çözülmeverilmeye çalışılmıştır. Yazarın ilk romanı olan “Kiralık Konak”(1922)’ta, toplum problemlerineeğilmesi dikkatleri çeker. Romanda gelişen olaylar konağın etrafında şekillenir.Karaosmanoğlu, konak mefhumuna önem vermiş ve abartmadan ele almıştır.2625 Daha geniş bilgi için bkz., Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, s.6.



“Kiralık Konak”(1922)’ta Osmanlı aile yapısının zedelendiği hatta çökmenoktasına geldiği, değer yargılarının alt üst olduğu, kuşak çatışmalarının hatsafhalara ulaştığı görülür. Çözülen toplum dokusuyla birlikte, içerisinde üç neslibarındıran konak da kiraya verilmiş ve eski şatafatlı görünümünden uzaklaşmıştır.Geniş aile tipi, konağın kiraya verilmesiyle yok olur. “Kiralık Konak” adı daburadan gelir. Ayrıca Batı özentisi içindeki yeni neslin topluma nasıl yabancılaştığıve insanlar arası ilişkilerin nasıl yozlaştığı sergilenir. Sonuç olarak, insanların hayatbiçimlerindeki değişiklikleri yazar ustaca işlemiştir.27“Nur Baba”(1922), bir Bektaşî Tekkesi’nin gizli sayılan yönlerini anlatması bakımından dikkat çekicidir. Ayrıca, Bektaşî Babası (şeyhî) tarafından evlâtlıkolarak tekkeye alınan çocuk (Nur Baba), babanın ölümüyle birlikte onun yerinegeçmiştir. Bu şeyhin evli kadınlarla arasındaki aşk konu edilmiştir. “KiralıkKonak”(1922)’ta ailenin çözülüşü konu edilirken, “Nur Baba”(1922)’da, dinîhayatta önemli fonksiyonları bulunan tekkenin çözülüşü verilmeye çalışılmıştır.“Hüküm Gecesi”(1927)’nde Karaosmanoğlu, o dönemin siyasal oluşumlarınıgerçek kişileriyle anlatmaktadır. İttihat ve Terakki Fırkası’nı tanıtırken buoluşumun baskıları karşısında Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın yenilgisini, aydın-halkkopukluğu ile yansıtmıştır. Romanda bir devrin siyasal çöküşü ele alınmıştır.28“Sodom ve Gomore”(1928), İstanbul’da işgal yıllarında Batı hayranı veözentisi içinde, öz benliğinden kopmuş kuşağın temsilcisi olarak Leylâ’nın, işgalkuvvetlerinin subaylarıyla olan çarpık ilişkileri anlatılmıştır. Tevrat’ta, sapıkilişkiler içindeki iki şehrin, (Sodom ve Gomore) Allah tarafından yok edildiğibelirtilmiştir. Dolayısıyla müellifimiz de İstanbul’u lanetlenmiş şehirlere benzettiğiiçindir ki, “Sodom ve Gomore” adını bu eserine koymuştur.İşgal altındaki İstanbul’da yaşanılan ahlâksızlıklar ve çarpıklıklar, şehrin genelini kapsadığı izlenimi uyandırır. Bu Atilla Özkırımlı’ ya göre; “...değişmeolgusunun saptanması ama bütün boyutlarıyla değerlendirmeyişi, sonuçlara takılan26 İleri Selim, “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nda Konak”, Türk Dili Dergisi, c.XXXI, S.28,İst.1975, s.281-282.27 Geniş bilgi için Bkz., Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Kiralık Konak, 15.b., haz. Atilla Özkırımlı,İletişim Y., İst.1990, s.16-17.; İleri, a.g.m., s.281-282.

romancıyı, bu sonuçların somut görünümler kazandığı en uç örneklerianlatmayaitmek-tedir.”29 Böylece müellifin bazı özel durumları genelleştirdiğini söyleyebiliriz.Zira “Sodom ve Gomore”de böyle bir örnektir. “Yaban”(1932), kolunu savaşta kaybeden ve Anadolu’da bir köye yerleşengazinin, köylü ile ilişkileri, halk-aydın kopukluğu noktasında değerlendirilmiştir. Bukopukluktan ötürü köylü, kendi aydınına “yaban” demiştir.“Ankara”(1934) romanı, Sakarya Savaşı (1922) öncesi, Cumhuriyet’in ilânını izleyen yıllara (1926) kadar ve Cumhuriyet sonrası (1937) dönemlerinianlatır. Ankara’da yozlaşmış insan ilişkileri ve mevcut değer yargılarındanuzaklaşan insanların hayat hikâyeleri tasvir edilmiştir.“Bir Sürgün”(1937) adlı eserinde, Abdülhamid döneminde, Jön Türkler’emensup bir doktorun siyasî baskılar sebebiyle Fransa’ya kaçışı ve yaşadıklarıanlatılmıştır.“Panorama” (I. ve II. cilt, 1953-54), Millî Mücadele’den sonra Türkinkılâbının geçirdiği safhalarını vermekle kalmaz, siyasî, sosyal ve kültürelhayatımızdaki tezatların panoramasını çıkartır. O günkü toplum yapısının,Karaosmanoğlu’nun hayalini kurduğu kalkınmış toplumdan ne kadar uzak kalındığıvurgulanmıştır.“Hep O Şarkı”(1956), müellifimizin son romanıdır. Batı özentisinin henüztoplumu yoğun olarak etkilemediği dönemlerde, yoğun aile baskısıyla yapılanistenmeyen bir evlilik anlatılmıştır. Ailenin bu yönüyle nasıl dejenere olduğu ve ikisevgilinin ömür boyu süren aşklarıyla verilmeye çalışılmıştır.Adile Âyda’nın,1974’te yazarla yaptığı bir röportajda onun romancılıkhususundaki düşüncelerini naklederek konuyu noktalayabiliriz.“...Romancılıktan daha zevkli meslek var mı? Bir kere hakiki hayatta28 Karaosmanoğlu, Hüküm Gecesi, s.24.29Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Sodom ve Gomore, 7.b., haz.Atilla Özkırımlı İleti-şi m Y. , İst.1990, s.15-16.

kendiniz olarak yaşıyorsunuz. Bundan başka, hayalinizin kurduğu dünya-da yarattığınızher şahısla ayrıca yaşıyorsunuz. Bir de, kendi yaşadığınız bu hayatları başkalarına,bütün okuyucunuza yaşatıyorsunuz.”30“Ergenekon”(1939) müellifin, Millî Mücadele döneminde, çeşitli dergi vegazetelerde yazdığı hissî ve fikrî makalelerinden derlenmiştir.Edebî eserlerin tarafsız olma iddiaları yoktur. Fakat bilimsel araştırmalarobjektif olmalıdır. İşte bu kaygıyla müellifimizin fikirleriniinceleyeceğiz.



C- YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN FİKİRLERİ



Edebiyat, sübjektif yargılardan meydana gelir. Nitekim, yazarın kendi bilgi birikimi, yaşadığı çeşitli olaylar ve özellikle fikirleri, eserlerini yazarken önemli biretki alanı olarak karşımıza çıkar.Müellifimizi anlamak ve eserlerinde ele aldığı sosyal olayları iyi tahliledebilmek için, onun olaylar karşısındaki tutum ve tavırlarını anlamaya çalışacağız.Edebiyatla ilgili düşünceleri, hayatı anlatılırken kısaca verilmiştir. Yine yaşadığıdönem ile ilgili bilgiler yukarıda verilmeye çalışıldı.



Burada Karaosmanoğlu’nun yaşadığı dönemdeki toplum yapısı ve problemleriyle ilgili fikriyatının incelenmesinegayret edilecektir. Karaosmanoğlu, düşünceye önem veren ve bunu eserlerinde etkili bir biçimde ortaya koyabilen yazarlarımızdandır.31 Müellif, eserlerinde sürekli bilgi verir. Bu,onun okuduğu kaynakların fazla ve çeşitli olduğu kanaatini uyandırmaktadır.Her şeyden önce belirtelim ki, Karaosmanoğlu, milliyetçi kimliği ile karşımızaçıkar.32 Milliyetçiliği insancıldır. Irkçılığı eleştirir ve milletlerin birbirine denk kabiliyette olduğuna inanır.3330 Ayda Âdile, “Yakup Kadri İle Mülâkat”, Türk Edebiyatı Aylık Fikir-Sanat Dergisi, c.3,S.32, İst.1974., s.27-3031 Kabaklı, a.g.e., s.729.32 Karaosmanoğlu, Vatan Yolunda, s.26, 48.; Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Ergene-kon, K.B.,Y.,Ank.1990, s.94, 130, 128, 171.33 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.18, 221.



Karaosmanoğlu medeniyetçidir. Gençlik yıllarında Batı hayranı-dır. FakatBatı’nın, Balkanlar’da, Çanakkale’de ve Anadolu’da yırtıcı bir canavar portresiçizmesi Mehmed Âkif gibi onu da derinden etkiler. Kültürünü ve inançlarınınkaynağını teşkil eden Batı medeniye-tinin, Millî Mücadele yıllarında gerçek yüzünügöstermesi onu acı gerçeğin keşfine yöneltmiştir.34Yazarımız, yeni Türkiye’nin kalkınmasına inanmış bir Atatürkçü’dür.35 YeniTürkiye Cumhuriyeti’nin kalkınmasında kadınların önemli rolleri bulunduğuna inanır.Bu inançla olsa gerek müellif, “Ankara” da, Neşet Sabit’in şu görüşlerine yer verir:“Türk kadınları cemiyet hayatına katılarak vatanın kalkınması i-çin üzerine düşeni yapacaktı. Fakat bir kısım kadınlarımız, çeşitli salon eğlencelerinde dans etmek, tırnaklarını boyamak ve süslü birer kuklalarolmaktan ileriye geçememiştir.36Müellif, bu yorumuyla Cumhuriyet yıllarında kadının kendisinden beklenenrolleri yerine getiremediği inancında olduğunu söyleyebiliriz. Yazarımız, Türk inkılâbının arzu olunan biçimiyle uygulanmadığına veuygulanamayacağına inanır.37Bu konuda, halkın her hangi bir sorumluluğununbulunmadığını, aksine sorumluluğu inkılâbı plânsız, tekniksiz yapma hayalinde olandevlet erkânında görür. Ayrıca, iki üç maddelik bir kanun çıkararak valiye ve poliseverilecek birer emirle her işin çözüleceğine inanan yöneticileri eleştirmiştir.38Müellif, bu eleştirileri sonucunda, Ankara’dan uzaklaştırılmak gayesiyle, Tiranbüyükelçiliğine atanır. Daha sonra, bu görevi esnasında yaşadıklarını, özellikle deCHP yönetimiyle ilgili eleştirilerini “Zoraki Diplomat” ve “Politikada 45 Yıl” adlıeserlerinde ele alır.Karaosmanoğlu inkılapçıdır. Ona göre, ‘Hürriyet =İstiklâl’dir ve müsavattananladığımız şey, Türk milletinin büyüklük ve ilerilik vasfını inhisar altına almış diğermilletlerle baş başa getirilmesi, denkleştirilmesidir.”3934 Menemencioğlu, Mehmet, “Yakup Kadri Karaosmanoğlu Anlatıyor”, Varlık, S. 525, İst.1960,s.27-34.35 Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Atatürk, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst. 1991, s.16,39.; Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, s.20.36 Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Ankara, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst. 1996, s.141.37 Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Panorama, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1987, s.110.38 Karaosmanoğlu, Panorama, s.109.39 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.114.



Müellifimiz, lâikliği şu şekliyle benimser. Lâikliğin “istinat ettiği sebep ve maksat, benim anladığıma göre, sadece kafaları scolastiqeu’i cenderesinden sıyırmak, ruhlarla vicdanları dince de merdut* olan hurafelerden bâtıl akidelerden kurtarmaktır.”40* Reddedilmiş.40 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.115.



BİRİNCİ BÖLÜM

DİN ve AİLEYE GENEL BAKIŞ

A- DİN

1. Dinin Tanımı Dinin tanımını yapmadan önce dinin kökeni ve bu hususta belirgin düşünceleriincelemeye çalışacağız. Bulabileceğimiz cevaplar, bizi dinin kökeni noktasındaaydınlatırken, bir tanıma ulaşmamızı da sağlayacağı kanaatindeyiz. Batı orijinli pozitivist ve materyalist düşünürler, dinin kökeninin toplumuntabiat ve zaaflarından kaynaklandığını açıklamaya çalışırlar. Bu gayretler felsefealanında ele alınırken, din karşıtlığı izlenimi bırakır. 18. yüzyıldan itibarenaydınlanmacı eğilimlerde, dini toplumun etkinlik alanından itme gayretleri görülür.Aydınlanma filozofu Hume, dini, ferdin psikolojik zaafları olan korku ve ümitlerden kaynaklandığını ifade eder.41Feuerbach ise dini, doğal güçlerin üstesindengelecek bir Tanrı tasarımının uzantısı olarak görür. İnsan kendi kuvvetlerini kendidışında büyültüp, idealleştirerek onlara tapmaktadır. Dolayısıyla dinin, insangücünün üstünleştirildiğini ifade eder.42Bir kısım psikologlar da dinin, ferdin doğasından geldiği inancındadırlar.Meselâ Freud, dini, ferdin bilinçaltı dünyasında tatmin olmamış cinseldoyumsuzlukların bir tezahürü olarak tanımlar.43 Yine, James ve Jung,44 Freud gibidini insanın ürünü olarak görür.41 Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İst.1980, s.366.42 Ülken, Hilmi Ziya, Felsefeye Giriş, c.II, Ajans-Türk Mat., Ank.1957, s.252.43 Ülken, a.g.e., s.48.44 Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Y., Ank.1993, s.65.



Dini, toplumun bir ürünü olarak gören sosyologlardan Durkheim’a göre, dintasarımları toplumun hareketlerini temsil eden birer semboldür. Topluluğun kişiselleşmesi Tanrı fikrini doğurur. Tanrı (totem) toplumun kendisidir.45 Frommda sosyal alanda dini toplumun bir ürünü olarak görür.46Marks dinin kökenini, toplum şartlarından biri olan ekonomiye (üretimşekillerine) bağlar.47İslâm’a göre, dini insan kurmamıştır. Din tabiat üstü bir kaynak-tan vahiy yoluyla gelen ve insanları saadete çağıran sosyal bir müessesedir. Allah tarafından kurulup, mensuplarını dünyada ve ahirette saadet ve selâmete götüren, iman ve amellerden oluşan bir sosyal kurumdur.48Kur’an-ı Kerime göre, Allah nezdinde hak din İslâm’dır...”49 Dinin kökeni ile ilgili çeşitli fikirleri ve İslâm’ın din anlayışını incelemeyeçalıştık. Şimdi de dinin tanımını yapmaya çalışalım.Din, (Grekçe ve Lâtince’de Religion) bağlanma, korkma, (Arap-ça’da yargı,hesap) anlamlarına gelir.50Dinin toplumlarda etkinlik alanının çok geniş olması nedeniyle bir çok tanımıyapılmıştır. Dinin tanımında ortak bir noktaya varılmamakla birlikte tezimiziniçeriğine uygun olduğu kanaatine vardığımız “Sosyal Bilimler Sözlüğü”nde şöyleifade edilir:“Geniş anlamda, yaşam biçimi; hayatın nasıl yönlendirilmesi ge-rektiği konusunda benimsenen düşünce, inanç ilke ve değerler bütünü. Dar anlamda evrendeki düzeni ve hayatı ancak yaratıcı bir tanrının var-lığı ile anlamlandırarak insanlığı kurtuluşa davet eden çağrılardan her biri.”5145 Keher, G.-Robertson, R. & Durkheim, E., Din Sosyolojisi, (çev.M. Emin Köktaş ve AbdullahTopçuoğlu), Vadi Y., Ank.1996, s.22.46 Hökelekli, a.g.e., s.65.47 Tolan Barlas. Toplum Bilimlerine Giriş, 3.b., Savaş Y., Ank.1983, s.19.48 D. B. Macdonald, İslâm Ansiklopedisi, “Din” mad., c.III, s.590-591.49 Âl-i İmrân (3), 19; Kur’an-ı Kerim’de din değişik manalarda kullanılmıştır. Yu-karıda verilenâyette, kullar tarafından uyulması istenen ilâhi kanun anlaşıl-maktadır.50 Taplamacıoğlu, Mehmet, Din Sosyolojisi, A.Ü.İ.F. Y., Ank.1986, s.49.51 Demir, Ömer-Acar, Mustafa, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Y., İst.1992, s.95.



Böylece, dini daha iyi tanıyabilmek için toplumdaki fonksiyonlarınıincelemeye çalışacağız.2. Dinin Fonksiyonları Din, ferdin iç dünyasına, sosyal hayatına, sosyal gruplara ve sosyal kurumlarasirayet eder. Görüldüğü gibi din, toplum hayatında geniş etki alanları bulur. Busosyal süreci dinin fonksiyonları meydana getirir. Din, ferdin ruhuna nüfuz ederek ona hayat anlayışı, yaşama sevinci vezorluklar karşısında psikolojik motivasyon kazandırır. İnsanlar manen ve ruhenhuzurlu olabilmek için ilâhi bir varlığa dayanmak ihtiyacını tarihin her döneminde hissetmiştirler. Aklı, tabiat hadiseleriyle bir ölçüde tatmin olsa bile, ruhu bunlarıngerisindeki hakiki sebep ile irtibat kurmadan edememiştir. Çeşitli hadiselerkarşısında bunalan, ümitsizliğe kapılan ve zaman zaman ruhî dengesini kaybedeninsan, kendisine bir destek, bir sığınak bir teselli kaynağı arar. Bu yüzden de dineihtiyaç duyar.İnsanoğlu her türlü şartlarda varlığını sürdürmek ister. Ölümle yok olacağınainanmak istemez.52 Nitekim din, ölümsüz olma rahatlığı sağlar.53Sosyal anlamda, din dağınıklığa, çözülüşe, ümitsizliğe karşıdır. Ayrıca, din,birlik ve bütünlüğü sağlayan, ortak problemler karşısında ortak tavır ve davranışlarortaya koyan karşılıklı bağlılıktır. Din, her yönüyle sağlıklı bir topluluk teşkil etmeküzere zümrelerin kaynaşmasıdır. Bu sosyal bütünleşmede din ve ona dayalı ahlâkönemli bir yer tutar. Genel manada dinî yönden kuvvetli olan milletler, maddî kültür yönündende güçlü olabilirler. “Kültürleri maddî kıymet hükümlerine dayalı milletler dahi,iktisadî kuvvetlerini ilmî sahada mânen tatmine yönelmiş olan fertlereborçludurlar.”5452 Ahirete iman ile ilgili olarak bkz., Bakara (2), 4, 46, 62, 123, 177.; Âl-i İm-rân (3), 9, 25.;Nisâ (4), 38, 39, 59, 162.; En’âm (6), 113.; A’râf (7), 147; Tevbe (9), 18, 19, 44; Yunus (10), 45.; Nahl (16), 22.; Kehf (18), 110.; Neml, (27) 23.; Lokman (31), 4.; Şûrâ (42), 7. 53 Bkz., Duhân, (44), 56.54 Kurtkan, Âmiran, Sosyoloji Açısından Tasavvuf ve Lâiklik, Kutsun Y., 2.b., İst.1977, s.16.



Dinin fert ve sosyal hayattaki etkilerinden ötürü; toplumların parlakdönemleri yanında, buhran devirlerinde de sosyal yapının çözülmeden dağılmadan ayakta durabilmesini temin eder.Bu fonksiyonu ile toplumsal kontrol aracı olan din, toplumun bü-tünleşmesinekatkıda bulunur. Bazı davranışların dince sevap olarak nitelendirilmesi, o davranışınyapılmasını özendirir. Meselâ; İslâm ana ve babaya itaat etmeyi istemesi gibi.55Bazıtutum ve davranışların günah olarak nitelenmesi ise istenilmeyen davranışlarınyapılmasını engelleyebilir. Yine, zina,56hırsızlık57yapmak yasaklanır vecezalandırılır. Böylece toplumda bir kontrol mekanizması kurulmuş olur.Din, toplumun ortak değerlerini biçimlendirdiğinden bu açıdan bireyler arasıdayanışmaya katkıda bulunduğu kanaatindeyiz. Ortak yapılan ibadetler ve törenler toplumda ortak duygulara yol açarak, sosyal benliği pekiştirir. Toplumlar ortak birdin sayesinde güçlenirler.58Dinin sosyal süreçte hem bütünleştirici, birleştirici ve meşrulaştırıcı hem deçözülmeyi sağlayıcı etkisi vardır. “Dinin birleştirici gücü toplumsal yapı üzerindekietkisi açısından ele alınmalıdır.”59Dinin birleştirici ve bütünleştirici fonksiyonuyanında bir de meşrulaştırıcı işlevi söz konusudur.



İktidarsahipleritarafındaniktidarlarına meşru bir yan bulmak ve toplumdaki düzeni sağlamak amacıyla yaygınolarak kullanılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda fitneyi, iç savaşları veayaklanmaları nifak olarak değerlendirilerek, ümmetin birliğini tehdit eden bubölünmelere karşı ilâhi bir boyut getirilmiştir.60Marks, “din afyondur” derken, Hırıstiyanlığın halkı sakinleştirici veyatıştırıcı, tevekküle zorlayıcı aynı zamanda egemen sınıfın yaptığı eylemlerimeşrulaştırıcı fonksiyonundan hareket eder.6155 Bkz., İsrâ (17), 23, 25.; Ankebût (29), 8.; Lokman (31), 14,15.; Ahkâf (46), 15.56 Bkz., Nûr, (24), 2-3.57 Bkz., Mâide (5), 38.58 Wach, Joachim, Din Sosyolojisine Giriş, (çev.Battal İnandı), A.Ü.İ.F.,Y., Ank.1987, s.20.59 Wach, a.g.e., s.16.60 Mardin, Şerif, Din ve İdeoloji, İletişim Y., 4.b., İst.1990, s.76.61 Meriç, Cemil, Sosyoloji Notları ve Konferansları, İletişim Y., İst.1993, s.143.



Dinin sakinleştirici fonksiyonunu tespit etmiş Tocqueuille, “ ... moderntoplumlara demokrasi yolunu açan olaylara karşı çıkılmayacağını kabul etmekte vedinin, bu demokratik toplumları sakinleştirmesini dilemekte idi.”62Toplumda dinin fonksiyonlarını inceledikten sonra dinin, kurul-masınıönerdiği, desteklediği ailenin tanımı ve fonksiyonları üzerinde duracağız.B- AİLE 1. Ailenin Tanımı Hızlı değişen sosyal ilişkiler ağı içinde bireyin ve toplumun her yönden güçlüve sağlıklı olabilmesi ancak sağlam bir aile yapısı ve aileyi oluşturan üyelerin sevgive saygı duygularının gücüyle ölçülür. Toplumun da temelini aile oluşturur. Ancak,gerek sosyal dış etkiler gerekse toplum ve ailenin yoğun iç problemleri, sağlıklıbireylerin yetişmesini engelleyebilir. Bu da toplumun çözülmesi gibi kötü sonuçlardoğurabilir.Aile, evrensel, daimi ve temel bir kurum olarak karşımıza çıkar. Nitekim,“Aile, bütün toplumlarda bulunan bir primer, alt gruptur. İnsanın en derin ve köklü,kısmen organik nitelikteki özelliklerine dayanan aile evrensel bir sosyalmüessesedir.”63 Fakat ailenin evrensel oluşu, bulunduğu toplumun geçirdiği sosyaldeğişim aileye de sirayet62 Aron, Raymond, Sanayi Toplumu, (çev.E.Gürsoy), Dergâh Y., İst.1978, s.40.63 Dönmezer, Sulhi, Sosyoloji, Hüsnütabiat Mat., 5.b., İst.1974, s.150.

eder. Böylece aile yapısı, boyutları ve işleyişi bu değişimden nasibini alır. Buitibarla ailenin kesin bir tanımının yapılması imkânsız görünüyor. Bu tespit ile birlikte ailenin çeşitli özelliklerinin sıralandığı Önal Sayın’ın tanımına göz atalım:“Aile, biyolojik ilişki sonucu insan türünün devamını sağlayan, toplumsallaşma sürecinin ilk ortaya çıktığı, karşılıklı ilişkilerin belli ku-rallara bağlandığı,o güne dek toplumda oluşturulmuş maddi manevi zen- zenginlikleri kuşaktan kuşağa aktaran,biyolojik,psikolojik,ekonomik,top- lumsal hukuksal vb. yönleri bulunan bir birimdir.”64Bu açıklamaların ışığında ailenin, genel olarak nüfusu yenileme, millî kültürütaşıma, çocukları sosyalleştirme, ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatminfonksiyonlarının yerine getirildiği bir kurum65 olduğunu ifade edebiliriz.2. Ailenin FonksiyonlarıAilenin toplum bünyesinde çeşitli alanlarda bir çok fonksiyonları66bulunmaktadır.Ailenin biyolojik fonksiyonu; ferdin cinsel ihtiyaçları ailede meşruluk kazanır.Bu işlevi, insan soyunun devamı, anne-baba ve çocuk ilişkisini düzenleme ile yerinegetirir. Özellikle yavrunun doğumdan sonra uzun bir bakım ve ilgi beklemesi aileninzaruretini ortaya koyar. Bu açıdan yaklaşıldığında en azından çekirdek aileyeduyulan ihtiyacın daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz.64 Sayın Önal, Aile Sosyolojisi, Ailenin Toplumdaki Yeri, Ege Üni., B., İzmir, 1990, s.2.65 Erkal Mustafa E., Sosyoloji (Toplum Bilim), Der Y., İst.1995, s.92.66 Ailenin fonksiyonları için bkz., Tezcan, Mahmut, Türkiye Aile Yıllığı, A.A.K. Y., Ank.1990,s.67.; Sezen, Yümni, Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bil-giler ve Tartışmalar,M.Ü.İ.F.V. Y., İst.1990, s.116-117.



Ailenin psikolojik fonksiyonları; ferdin kişiliğinin gelişmesinde etkilipsikolojik unsurlar ailede edinilir. Bunlar, sadakat, kıskançlık, sevgi, himaye,yardım67şeklinde çoğaltılabilir. Ayrıca aile, ilişkiler açısında psikolojik tatminmerkezidir.Ailenin eğitim fonksiyonu; insan sosyal bir varlık olması sebebiyle toplumhayatına her zaman ihtiyaç duyar. Fakat toplumda düzeni sağlayan hukuk, ahlâk,gelenek, görenek gibi bir çok normlar mevcuttur. Topluma katılacak olan yeni ferdin yazılı ve yazısız kuralları etkili bir şekilde öğrendiği yer şüphesiz ailedir. Bueğitim sürecine sosyalleştirme de denir. Ailenin eğitim fonksiyonu sosyalleştirme ilebitmez. Her toplumun kültür birikimi ve belli bir kimliği mevcuttur. Bunlarıkorumak, zenginleştirmek ve yeni kuşaklara aktarmak ailenin önemligörevlerindendir. Aksi halde kimlik bunalımları toplumun geleceğini tehlikeyesokar.68Ailenin ekonomik fonksiyonları; ailenin maddî ihtiyaçları ve üretimle ilgiligörevlerinin önemli bir kısmı, iktisadî kurumlara aktarılmıştır. Ne var ki, DorothySmith’e göre, mal üretilmese de geniş kapsamlı bir hizmet sektörü olarak aile,insanı mal üretimine hazırlamaktadır.69Ailenin dinî fonksiyonu; yüzyıllardır aile ve din kurumları toplumun moraldeğerlerinin üretilmesi, aktarılması ve özellikle denetimi hususunda birlikte hareketetmişlerdir. Bugün de aynı fonksiyonlarını yerine getirmektedirler.Boş zamanlarını değerlendirme; günlük hayatın yoğun stresinden kurtularak;eğlence ve dinlenmenin gerçekleştirildiği en önemli yer kuş kusuz ailedir. Toplumdaüretim dışında ailede boş vakitolur. Bunu da aileler en güzel şekilde geçirme eğilimindedirler.Ailenin icra ettiği fonksiyonlarını, anne, baba ve çocuklardan teşekkül edençekirdek aile tarih boyunca üzerine almıştır.70 Ailenin fonksiyonları, geniş veçekirdek aile yapılarında farklılık gösterse de bu etkinliği her zaman üstlenmiştir.67 Sezen, a.g.e., s.116.68 Sezal, İhsan, Aile Nedir?, A.A.K., Y., Ank.1992, s.32.69 Sayın, a.g.e., s.56.70Zimmerman, Carle, C., Yeni Sosyoloji Dersleri, (çev.Amiran Kurtkan), İktisat FakültesiNeşriyatı, Fakülteler Mat., İst.1964, s.264.



İKİNCİ BÖLÜM

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NDA DİN



A-YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NDA DİN

Burada Karaosmanoğlu’nun din görüşlerini ortaya koymaya çalışacağız.Hemen belirtelim ki, müellif Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.Ailesinden aldığı dinî eğitimin71 yanında, dönemin dinî kurumlarından olantekkelere72 gitmiş ve cami73 vaalarıyla bazı dinî formasyonlar almıştır. Çocukluğundakatıldığı Rufaî tekkesinde ayinlere pek ısınamadığı o atmosferi şöyle anlatır:“Havaya el bombası şeklinde bir takım demir topuzlar fırlatı-yorlar ve çıplak göğüslerini, bunların ortasındaki uzun ince millere he-def tutuyorlardı...uzun ince milleriyle göğüslerine, omuz başlarına sap-lanıp kalıyordu... Şeyhin yaptığı ilk tedaviden sonra -bu tedavi mili çıka-rıp yarayı tükürükle ıslatmaktan ibarettir- kan revan içinde dışarıya alıpsürüklemek lâzım geliyordu.”74Rufaî tekkesini bu yönüyle beğenmese de Mevlevî olan ağabeyi vasıtasıylakabul edileceği75Mevlevîliği kendine yakın bulduğunu, onun şu ifadesindenanlıyoruz:“... O şık ve nazlı nazlı dervişler, o ney ve tambur sesleri bana ne kadar cazibeli gelirdi, bu korkunç ve haşin kargaşalığın içinden! Bir kuşolsam da uçup gitsem oraya derdim kendi kendime.”76Bir süre Mevlevî tekkesine devam eden müellifimiz, annesinin rızasıolmadığından, istemeyerek de olsa buradan ayrılmıştır.77 Fakat tek-kenin manevîatmosferi onu çok etkilemiş olacak ki, yıllar sonrasında bile şu duyguları taşımıştır.“...yüreğimi halâ kavurmakta devam eden aşka rağmen Mevlevî tekkesinden yavaş71 Karaosmanoğlu, Anamın Kitabı, 75-79.72 Bkz., Karaosmanoğlu, a.g.e., s.147-156.73 Bkz., Karaosmanoğlu, a.g.e., s.144-146.74 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.152.75 Mevlevî tekkesine kabulü ile ilgili olarak bkz., Karaosmanoğlu, a.g.e., s.155.76 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.152.77 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.155.

yavaş elimi eteğimi çekmeye başladım.”78Uzun yıllardan sonra onun Bektaşîtekkesine girmesine79 belki de bu aşk sebep olmuştur.Orta öğretimini bir Fransız okulunda tamamlamıştır. Özellikle bu dönemdensonra çeşitli Batı kaynaklarını incelemiştir.80 Teknolojisiyle dünyanın cazibe merkeziolan Batı dünyasının etkisiyle olsa gerek, arkadaşıYahya Kemal Beyatlı’nın“Akdeniz Mucizesi”81 dediği hümanist fikirlerine katıldığını ifade edecektir.82Müellif, “Sodom ve Gomore” adlı eserinin adını, Tevrat’tayeralanlânetlenmiş iki şehire benzeterek işgâl altındaki İstanbul’u anlatır. Aynı eseri çeşitlibölümlere ayırmış ve hepsinin başına Tevrat’tan alıntılarla83 İstanbul’un, Sodom veGomore şehirleriyle olan benzerliklerini ortaya koymaya çalışmıştır. Karaosmanoğlu, “Nur Baba” romanıyla ilgili yaptığı izahta; bir zamanlartoplumda önemli fonksiyonları bulunan tekkelerin gerek şeklen, gerek ruhengeleneklerin dışına çıktığını ve fonksiyonlarını yerine 78 Karaosmanoğlu, Anamın Kitabı, s.155-156.79Bektaşî tekkesine girmesiyle ilgili olarak bkz., Karaosmanoğlu, Gençlik ve E-debiyatHatıraları, s.127.80 Bu husuta geniş bilgi araştırmamızın giriş bölümünde verilmiştir.81 Müellifimiz “Akdeniz Mucizesi” fikrini “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”da şöyle ifadeeder. “Bugünkü medeniyet ilk ışıklarını bu denizin kıyılarında açmaya başlamış; insan veinsanlık tam ölçüsünü, tam değerini ilk defa burada bulmuştur. Garplılar bu hadiseye ‘YunanMucizesi’ adını veriyorlar. Halbuki, bu-na bir ‘Akdeniz Mucizesi’ demek daha doğru olur. Zira,Yunanlılara mal edilen fikir, sanat ve medeniyet unsurlarında, Mısırlılar başta olmak üzere,Akdeniz kı-yılarında yerleşmiş bütün milletlerin payı vardır. Nitekim, Yunan mitolojisinde yeralmış bazı tanrıların Âsur’dan, Gildan’dan, Hindistan’dan göçüp gelme olduklarını bizzat eskiYunanlı tarihçiler itiraf ederler. Ancak şu var ki, birer ‘monstre’ şeklindeki o Tanrılar Akdenizikliminde insani biçimlere girmiştir. Bunun gibi, Küçük-Asya denilen Anadolu’dan veMısır’dan sızan medeniyet un-surları da yine burada tam ifadesini bulmuştur...İnsanî değerlerdedik; zaten Yunaniyatın bir adı da hümanizm, yani insaniyat değil midir?” der. Bkz. Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, s.116.82 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.116-117.83 Tevrat’tan alıntılarla ilgili olarak bkz., Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, s. 23, 25, 40, 51,65, 76, 86, 97, 113, 137, 152, 185, 201, 244, 276, 296, 330, 350.

getiremediğini ifade etmiştir.84 Toplumda birlik ve bütünlüğü sağlamaya çalışan dinîkurumların dejenerasyonu nedeniyle topluma yarardan çok zarar getirdiğinisöyleyebiliriz. Tekkelerin üstlendikleri işlevi lâyıkıyla yerine getirememesi sonucudoğan boşluk başka bir kurum tarafından üstlenilemediğinden toplumda bazıbuhranların yaşandığını ifade edebiliriz. Batı değerlerinin topluma hakim olmasıylabirlikte, dinî çözülmenin yaşanması sonucu müellif; “ ...yeni yetişen nesil ne mânen,ne fikren hiçbir nizama ve hiçbir töreye bağlı değildir. Bu yüzden gayet anarşik birmanzara göstermektedir”85 diyor. Yazar, Anadolu’nun işgal edildiği yıllarda, düşman kuvvetlerinin yaptığı dinîpropagandayı, bunlara inanan bir kısım halkın cehaletini ve bilinçsizliğini“Yaban”da şöyle anlatır:“Bu gelenler öyle düşman ordular filan değilmiş. Avrupa adlı birkraliçenin bizi çetelerin elinden kurtarmak için gönderdiği yeşil sarıklı evliyalarmış.Bu kraliçe, bizi kurtardıktan sonra İslâm olacakmış... yeşil sarıklı evliyalarne tüfek kullanırmış, ne top. Bir okuyup üflediler mi, önleri dümdüz olup, yürürlermiş.”86Müellifin, yukarıda ifade etmeye çalıştığı tutuculuğun ve gericiliğin kaynağıolduğuna inandığı Anadolu’yu şöyle değerlendirir:“Anadolu ...düşmana akıl öğreten müftülerin, düşmana yol gös terenköyağalarının, ...asker kaçağını koynunda saklayan kadınların, frengiden burnu çökmüşsahte sofuların, cami avlusunda oğlan kovalayan softaların türediği yer burasıdır. Burada,bıyıklarını makasla kırptı diye nice fikir ve ümit dolu Türk gencinin kafası taşaltında ezildi. Burada, yüzü düşmana dönük nice vatan mücahitleri savunduklarıkimselerin eliyle arkadan vuruldu...”87Yazarın bu ve benzeri değerlendirmeleri günümüzde dahi eleştiri-84 Karaosmanoğlu, Nur Baba, s.23-24.85 Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.37-38.86 Karaosmanoğlu, Yaban, s.141.87 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.129-130.

lere uğramıştır. Bunun sebebi, bir yanda vatanı kurtaranlar bir yanda da bu anlayışındışında kalanların anlatılmasıdır. Keza, Anadolu’nun sadece olumsuz yönlerininifadesi ancak Karaosmanoğlu’nun ideolojisinin bir gereği olabilir. “Yaban”gerçekAnadolu’yu temsil etmekten çok, 1930’ lardaki yönetici sınıftan bir aydın bürokratınkafasındaki Anadolu simgesi olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, bu iddiaların tümAnadolu için genelleştirilmesi bize göre amacını bir hayli aşmıştır. Karaosmanoğlu,“Sodom ve Gomore” adlı eserinde İstanbul’da yaşanmış veya yaşanması muhtemelgibi görülen yozlaşmayı tüm İstanbul geneline atfetmesinin gerçeği yansıtmadığınıifade edebiliriz. Yine de bu eserlerde seçilen insanların hayat tarzını ve münferit bazıörnekleri genelleştirilmesi müellifin, edebî bir tarzı da olabileceğini düşünebiliriz.Zira, edebî eserler sübjektif değerler taşıyabilmektedir. Bunun yanındaunutulmamalıdır ki, 1932’lerin Karaosmanoğlu’su, “Kadro Dergisi”nin imtiyazsahibi olarak, Kadrocular’ın görüşlerini paylaşır. “Kadro Dergisi”nin mensuplarıotoriter bir yönetimle devrimlerin sürdürülmesine, derinleştirilmesine ve yeni birulus meydana getirilmesine inanmışlardır.88 Bu gayretle Vedat Nedim Tör, “ KadroDergisi”nde Anadolu insanının nasıl yenileşeceğini şöyle söylüyor:“Ona teknik aşısı yapacağız... İleri tekniğin olgun yemişlerini elleriyle toplayan, gözleriyle gören köylü, artık yobazların ve softaların safsatalarına kulak asar mı? İnkılâpçı aklın an’ane ve görenek karşısındaüstünlüğünü gören köylü artık ileri münevvere “yaban” diyebilir mi?”89Tör de, Karaosmanoğlu gibi, bir tarafta vatanı kurtaran inkılâpçılar veonların karşısında Anadolu değerlendirmesi yapmıştır. Keza, halka rağmen halkiçin yapılanların, belli bir zümrenin tekelinde bulundurulan ve halkın dahiledilmediği böyle bir inkılâpçılık anlayışının halk-aydın arasındaki uçurumu ortayakoyduğu düşüncesindeyiz.88 Moran, Berna, Türk Romanına Eleştirel Bakış 1, 4.b.İletişim Y., İst.1991 s.165.89 Tör, Vedat, Nedim, “İşte bir roman:Yaban”, Kadro, Nisan, S.16, Ank.1933, s.49.



Müellifimize göre, din kurumlarındaki çeşitli zaaflar; dinin dar kalıplarçerçevesinde algılanması ve böylece yaşanmaya çalışılması sonucu dinin toplumdakietkisini azalttığı söylenebilir. Müellifin eserleri incelendiğinde, din, genel anlamdabu çözülüşle karşımıza çıkmaktadır.Toplumların hayat tarzını şekillendirebilen din faktörünü incelemeyeçalışacağız.



B- TOPLUMUN HAYAT TARZINI BELİRLEMEDE DİNİN ROLÜ



1- Ailede Dinî SosyalleşmeAilede dinî sosyalleşmeyi incelemeden önce, sosyalleşme ve dinî sosyalleşmetanımları verilmeye çalışılacak. Daha sonra müellifin eserlerinde, sosyalleşmeninboyutlarını araştırmaya gayret edeceğiz.Her toplum kendi kültür mirasını, öğrenme yoluyla gelecek kuşaklaraaktarır. Buna sosyoloji literatüründe sosyalleşme (socializa-tion) adı verilir.90Müellifimiz, “Anamın Kitabı” adlı eserinde kendisinin, Ramazan ayında yaşadığıdinî bir sosyalleşmeyi şöyle ifade eder:“... daha küçük camiler ve hele kendimizi evimizde gibi hissettiğimizRufaî dergâhının mescidi bizim neyimize yetmezdi. Hem, buna mescit deyipde geçivermeyelim: Burası, bazı günler Selâtin camilerinden daha çok cemaat çekenbir ibadet merkezi halini alırdı. Bazı geceler ise, teravih namazlarından sonra, iştarikat âyinlerine döküldü mü, iğne atsan yere düşmez sözüne tam misal teşkil edenbir kalabalıkla kaynaşırdı. Öyle bir kalabalık ki, içinde beyinden, efendisinden tutunda serserisine, dilencisine hatta meczubuna kadar her çeşit insan vardır. O Rufaîdergâhının mescidinin neden bu kadar rağbette olduğunu sorarsanız, şimdiki aklıma göre size bu sebebi göstere-bilirim. Burası, gündüzleri cami, geceleri tekke şekline girmek suretiyle bir yandanham sofular, öbür yanda tasavvuf erbabı bir araya toplamak çaresini bulduğu içindirki, böyle bir rağbet ve itibara ermiştir.”91Görüldüğü gibi, bazı tekke ve mescitlere giden müellif, bu din kurumlarındaibadet yaparken, dindar insanların oluşturdukları sosyal ortamdanetkilendiğini90 Dönmezer, a.g.e., s.98; Tolan, Toplum Bilimlerine Giriş, s.347.

söyleyebiliriz. Böylece tekke ve mescit gibi dinî mekânlara duyulan bu ilgi ve alâkadinî sosyalleşmeyi ortaya koymaktadır.Fertler ancak sosyalleşme ile din, ahlâk gibi moral değerleri ilk olarak aileortamında öğrenir. Ferdin, toplumun değerler sistemini öğrenebilmesi, üzerine düşenrolü iyi oynayabilmesi ve sağlıklı ilişkiler ağı geliştirebilmesi için sosyalleşmegereklidir.İnsanın tarihi kadar eskiye dayanan dinler, toplumlarda çeşitli yollarlaöğrenilir, benimsenir ve yayılır. İnsanın varlığı ile ortaya çıktığına inanılan aileortamında, din öğrenilir ve yaşanır. Nitekim, “Panorama”da Hacı Emin Efendi’ninevinde besleme olan Fatma; bir gün ev işi yaparken tesettüre riayet etmemesiüzerine ona, büyüklerinin yanında gereğince örtünmesi gerektiğini, aksi halde bununharam olduğunu söyler.92Burada dinin öngördüğü tesettür anlayışı verilmeyeçalışılması dinî sosyalleşme noktasında değerlendirilebilir. Müellifin babasıçocukluğunda ona bir mevlevîhaneyi gezdirerek, “bir cuma, seni getireyim de görbak, içeride dervişler nasıl döner”93diyerek oradaki dervişleri över ve ona buhususta telkinlerde bulunur. Böylece bazı dinî motifler öğretilmeye çalışılır. Yinemüellifin, “Bir Serencam” adlı eserinde geçtiği üzere, Necdet on iki yaşında birçocuk iken babası kendisine sarık sarıp, cübbe giydireceğini söyler. Buna razı olupolmadığını sorar ve olumlu cevap alır.94Böylece Necdet’in bu yönüyle dinîsosyalleşmeye maruz kaldığını söyleyebiliriz.Ailede gerçekleştirilen dinî sosyalleşme her zaman başarılı olamayabilir.Yazara babası, derbeder bir vaziyette keramet hikâyeleri anlatırken kendisinin onusadece yadırgadığını anlatır.95Yine “Ankara”da kızının evlenmesiyle ilgili olarakkendisine kafa tutan kızına ah-lâk ve vicdan dersi vermeye çalışan babanın evlâdıtarafından alaya alınması, başarısız bir dinî sosyalleşme girişimidir.9691 Karaosmanoğlu, Anamın Kitabı, s.146-147.92 Bkz., Karaosmanoğlu, Panorama, s.160.93 Karaosmanoğlu, Anamın Kitabı, s.45.94 Bkz., Karaosmanoğlu, Bir Serencam, s.130; Dinî sosyalleşme ile ilgili örnekler için bkz.,Karaosmanoğlu, Anamın Kitabı, s.142, 146-147.95 Karaosmanoğlu, Anamın Kitabı, s.75.96 Karaosmanoğlu, Ankara, s.203.; Bu konu ile ilgili diğer örnekler için bkz., Karaosmanoğlu,Kiralık Konak, 40, 49-55.



Karaosmanoğlu, “Ankara” adlı eserinde, bir kısım gençliğin sürekli yalansöylediğini, sıradan bir eğlenceyi günah işlemeden yapamadığını söyler. Ayrıca kötükitap, sinema ve kötü danslar daha “çiçeği burnunda” gençleri karanlık birmaneviyata sürüklediğini ifade etmektedir.97Müellife göre, gençlerin başarılı dinîsosyalleşme süreci geçiremedikleri söylenebilir. Sosyalleşme ile rolünü yanlış öğrenmiş olan bireyler yenidensosyalleşerekyanlış ortadan kaldırılabilir.98Ailede dinî sosyalleşme gerçekleşirken sosyal baskı ve sosyal etkileşim99yardımıyla da bu süreç desteklenir. Sosyal baskı, “Bir Seren-cam”da görüldüğüüzere dul bir bayan olan Esma’nın evinde zina yap-ması üzerine komşularınınbaskınına uğraması anlatılmıştır.100Görüldüğü gibi, burada toplumun fizikî birbaskısı söz konusudur. Bir de etkileşim yoluyla dinî sosyalleşme gündeme gelebilmektedir. Müellif,kendi ailesinde yaşadığı dinî sosyalleşmeyi şöyle anlatır:“Ben Ramazanı yalnız yarı bir tatil ayı olduğu için değil, ben Ramazanı yalnız buram buram simit ve pide kokan akşamları için değil; ben Ramazanı yalnız iftar sofraları, sahur, hoşafları, davulu, topu, Ka-ragöz oyunları ve sabaha kadar ışıl ışıl ışıldayan minareleri için değil, bana büyükler arasına karışmak fırsatını veren vaazları ve teravih na-mazları için de severim. Bunu haketmek gayretiyle çok defa büyüklerleoruç tuttuğum, bazen de birtakım “şer’i hileler”e başvurup oruçlu görün-düğüm olurdu. Sahur yemeklerini hiç sektirmezdim...Sabahın epeyce ileri bir saatinde uyandığım vakit evi tam bir sessizlik içinde bulurdum. Zira, kız kardeşimle benden başka bütün evhalkı yataklarına sabah namazından sonra girmiştir. Annemden aşçıya, hizmetçiye kadar herkes uyuyordur. Benim için Ramazan günlerinin yal-nız bu vakti tatsızdır.”10197 Karaosmanoğlu, Ankara, s.225.98 Dönmezer, a.g.e., s.105.99 Karaosmanoğlu’nun “Kiralık Konak” adlı eserinde Seniha, Lehistanlı dadı-sının anlattığıAvrupaî hayatı özler ve anlatılan hikâyelerin etkisinde kalır. Bkz., Karaosmanoğlu, a.g.e., s.46,47, 48, 49. 100 Bkz., Karaosmanoğlu, Bir Serencam, s.79.;101 Karaosmanoğlu, Anamın Kitabı, s.142.



Burada aile bireylerinin Ramazan ayında oruç tutmalarını, yazar, çocuklukyıllarında doğal olarak örnek almış olacak ki, kendisi de oruç tutmaktadır. Demekki, ailenin dinî vecibelerini yerine getirmesiyle birlikte, dini yaşama noktasındaçocuklara örnek teşkil ederek etkilediğini söyleyebiliriz.Ailede dinî sosyalleşmenin özellikle küçük yaşlarda doğru ve sağ-lıklı bir şekilde gerçekleşebildiği ölçüde sağlam bir toplum yapısından söz etmekmümkündür.1022- Tarikat ve Toplum Tarikat, “Allah’a ve Allah’ın rızasına erişmek için tutulması gereken yol; usulve erkân üzere kurulmuş tasavvuf yolu”103 şeklinde tanımlanabilir. Bu yolun icra edildiği mekânlara da tekke adı verilir.İslâm medeniyetini derinden etkileyen tarikatlar ve tekkeler, tarih boyuncaetkin bir rol üstlenerek toplumun hayat tarzını ve kültürünü derinden etkilemişlerdir.“Nur Baba”daki şu sözler halkın nazarında büyük önemi bulunan tekkelerin yerinigözler önüne serer; “Başını okutmak isteyenler, bir adağı olanlar, yazın nasip almağavakit bula-mayanlar... kime nereye başvursunlar.”104 Onların, ilimden iktisada, sosyalilişkilerden askerî hayata ve hatta sanata kadar derin tesirleri söz konusudur.Karaosmanoğlu’na göre ruhen ve şeklen dinin özünden ve geleneklerden uzaklaşantekkeler, toplumu menfi yönde etkilemişlerdir.105 Dinin, dolayısıyla tarikat ve tekkelerin de çeşitli nedenlerleetkinliğini yitirmesi ve zayıflaması toplumda yoğun bunalımlara ve sosyal çözülmeyeneden olmuştur. Osmanlı toplum coğrafyasında, ilim alanında tarikatların ve dolayısıylatekkelerin etkin rol üstlendiğini görüyoruz. Şöyle ki, tekkeler ilmin öğrenildiğimedreselerle irtibat halindedir. Gerektiğinde kendi ufuklarını kavrayamayanları 102 Dönmezer, a.g.e., s.105.103 Doğan, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, 4.b., Beyan Y., İst.1983, s.1060. 104 Karaosmanoğlu, Nur Baba, s.159.105 Karaosmanoğlu, Nur Baba, s.23.

medreselere gönderirler.106 Erol Güngör, medresenin şeklî ve müsamahasızyaklaşımı yanında tekkeler öze önem vererek müsamahagöstermesiniTürkinsanından takdir topladığını belirtir.107Niyazi Berkes ise medresenin hukuk dilini kullandığını, oysa halkın tekke vezaviyelerde tarikat diliyle, alt seviyede Bektaşîlik diliyle yaşadığını ifade eder.108Görülüyor ki, tekkeler halkın her tabakasına inmeyi başarırken, etkisizkaldığı durumlarda medreselere ihtiyaç duymuş ve birbirlerini tamamlayarak ilmî vemanevî bir bütünlük oluşturmuşlardır.İslâm ahlâkı ile iktisadî hayatın içinde yer alan tekkeler, ahilik ve loncateşkilatlarıyla birlikte vakıf desteğinde üretime katılmışlar ve bu şekilde varlıklarınısürdürmüşlerdir.109Askerî alanda tekkeler, Osmanlı Devleti’nin kurulmasında, gelişmesinde orduve medrese ile etkin bir rol oynamıştır. Özellikle Yeni- çeri Ocağı’nda BektaşîDergâhı’nın etkisi görülür.110 Ayrıca Kurtuluş Savaşı yıllarında tekkeler özelliklelojistik destek vermiş, hatta ü-yeleri bizzat savaşa katılmışlardır.111Tarikatların vücut bulduğu tekkeler, dinsel ağırlıklı faaliyetlerin merkezi vekoruyucusu olmuştur.112Nitekim, hattat olan, beste yapan, şiir yazan devletadamından, el sanatlarıyla ilgilenen köylüsüne kadar her tabakada sanat yönü ağırbasan tarikat erbabı vardır. Şiir alanında Mevlâna, Yunus gibi daha birçok şahsiyeti,musikide Itrî, Dede Efendi gibi değerli isimleri Türk sanatına kazandırmıştır.Özellikle Mevlevîler, Türk musikisini etkisi altına almıştır.113Nihad SamiBanarlı’ya göre, tekkeler İslâm irfanının, tasavvuf, kültür ve inanışının gelişmesinehizmet etmiş, bilgisi, mimarisi, musikîsi, adap, erkân, kıyafet ve dekorasyonlarıylageniş ölçüde etkili olmuştur.114106 Kara, Mustafa, Tekkeler ve Zaviyeler, 3.b., Dergâh Y. İst.1990, s.88.107 Güngör, Erol, Türk Edebiyat Dergisi, S.22, İst.1974., s.14-115.108 Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, (?), İst.1973, s.226.109 Geniş bilgi için bkz., Kara, a.g.e., s.119, 141.110 Kara, a.g.e., s.161.111 Geniş bilgi için bkz., Kara, a.g.e., s.212, 219.112 Kara, a.g.e., s.229.113 Kara, a.g.e., s.256114 Banarlı, Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.I, İst.1971, s.105.



Tarikatların içinde bulunduğu toplumun kültürüne sirayet ederek, toplumubirlik, beraberlik ve huzur içinde kaynaştırdığını söyleye-biliriz. Osmanlı’nın sondönemindeki bir kısım aydınlar, duraklama ve gerileme sırasında toplumun içindebulunduğu buhranları aşmak istemişlerdir. Böylece aydınlarımız teknik ilerlemeözlemiyle Batılı değerleri yaşamaya ve yaşatmaya girişmişlerdir. Batı değerleriözellikle Osmanlı’nın gerileme döneminde dinî hayatı etkilemiştir. Bu etki sonucu,tarikatlar başarıyla yürüttükleri fonksiyonlarını hakkıyla yerine getiremezler. İyinin,güzelin ve doğrunun simgesi olan tekkeler artık çürümeye ve yıkılmaya yüztutmuştur. Karaosmanoğlu, tekkelerin çözülüşüne bir örnek olarak “Nur Baba”yıkabul eder. Ona göre, tekkeler gerek ruhen gerekse tasavvuf düzeni açısındangeleneklerin dışına çıkmış ve tanınmaz bir hale sokulmuştur. Buralarda bir çok âdetliyakatsiz mürşitlerin elinde, ruhundan ve özünden ayrılmıştır. 115Peki, bu çürüyüşün ve yıkılışın sebepleri nedir? Bu soruya cevap aramayaçalışalım.Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde tekkelerin maddî ihtiyaçları vakıflartarafından karşılanmıştır. Böylece devlet ve tarikat arasında yakınlaşma sağlanmıştır.Fakat zaman zaman bu yakınlaşma tekkelerin fikri bağımsızlığına gölgedüşürmüştür.116 Dinî hizmetleri, gayri resmî yollardan yürüten ve halkı yoğun etkisialtına alan tekkelerin bu yolla devlet tarafından kontrol edildiğini ifade edebiliriz.Fakat bu yapı zaman içerisinde amacını aşarak tekkelerin çöküşünü hazırlayan bir unsur olarak karşımıza çıkar. Nitekim, tekkelere bağlanan vakıfların, maddî imkânlarını başkasına kaptırmamak için şeyhlik babadan oğula geçer hale gelmiştir.Müellif, “Nur Baba”da böyle bir mirasla posta oturan (şeyh olan) Nuri’yi hikâyeetmiştir.117Zamanla bazı tekkeler, tembeller ve miskinler yuvası halini almıştır.118Tabi ki, babadan oğula intikal eden şeyhlik; kabiliyetsiz, ehliyetsiz ve samimîolmayan insanların eline geçmiştir. Yazar, “Nur Baba”da beceriksizliği veliyâkatsizliği ile kimi üyelerini tekkeden kaçıran şeyhi anlatır.119 Aynı eserde, tekkedeeski kuşağa mensup Celile Bacı, bir ayin sırasında karşılaşılan keşmekeşliği şöyle115 Karaosmanoğlu, Nur Baba, s.23-24.116 Kara, a.g.e., s.162-163.117 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.50.118 Kara, a.g.e., s.163.119 Karaosmanoğlu, Ankara, s.32, 36, 57.

anlatır; “ Baba (şeyh) kendinden geç miş, evlâtlar her istediğini yapar. Rapt yok, zaptyok, lokma zamanı ise hiç belli değil. Bunun sonu neye varır böyle?”120 Yinemüellif, “Ankara” adlı eserinde, Cumhuriyet’in ilânından önce aşırı mutaassıp olanŞeyh Emin Efendi’ninsaloneğlencelerindençıkmadığınıvurgular.121Karaosmanoğlu, “Nur Baba”da, evli bir şeyhin nüfuzunu kullanarak tekkesine bağlıkadınlarla yaptığı aşkları anlatır. Şöyle ki; iki çocuk annesi olan Nigâr Hanım’la,İstanbul’un mesire yerlerinde şeyhin yaşadığı yasak aşk hikâye edilir.122 Yine aynışeyh, kışın vazifelerini tatil ederek dul bir kadının konağına yerleşir. Aralarındagayri meşru ilişkinin varlığı123 şeyhin karısı ve tekkenin ileri gelenleri tarafındaneleştirilir. Fakat değişen bir şey olmaz.124Görüldüğü gibi, bir kısım tekkelerehliyetsiz şeyhlerin eline geçerek özünden uzaklaşmıştır. Ayrıca bu durum üst kuşağamensup tekke üyeleri tarafından tenkit edildiği de ortaya çıkmaktadır.Tekkelerdeki sosyal çözülme, maddî sömürüyü de beraberinde getirmiştir.“Nur Baba”da Ziba Hanım’ın bütün ziynet eşyalarından mallarına kadar her şeyiniNur Baba’ya bağışlayarak tekkeye kabul edilişi anlatılmıştır.125 Aynı eserde, birâyinden sonra Macid, şeyhin minderinin altına para bırakır.126 Müellife göre, dinîinançlarında samimî olan Anadolu insanının yanılgısı; “Anadolu’da tekkeler, sapıkibadetçilerle doludur. Bu yüzden orada bütün dilenciler ve bütün serseriler ya hızırya evliya zanolunur”127 sözleriyle dile getirilir. Müellife göre, söz konusu sosyalçözülme, halkın dinî inançlarındaki eksik ve yanlış anlayışlara ve bir takım dinîkurumların fonksiyonlarını icra edememesin-den kaynaklanmıştır.3- Savaş-İşgal Karşısında Sosyal Hayat ve Din120 Karaosmanoğlu, Nur Baba, s.36.121 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.148-149.122 Karaosmanoğlu, Nur Baba, s.140-150.123 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.158.124 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.159.125 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.55-56; Yine “Yaban”da Şeyh Yusuf Efendi’nin soh-bete geldiğiköylüleri nasıl sömürdüğü anlatılarak eleştirilir. Bkz., Karaosman-oğlu, a.g.e., s.65.126 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.119.127 Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.17.



İnsanoğlunun varoluşuyla başlayan çeşitli mücadeleler, günümüzde de devametmektedir. Şüphesiz savaşlar, “aralarındaki anlaşmazlığın, arabuluculuk veyamüzakere gibi barışçı yöntemlerle çözülmesi mümkün olmayan grup veya devletlerarasında, karşılıklı fiziksel güç ve silâh kullanımına dayalı mücadele”128 şeklindetanımlanabilir.16 Mart 1920’ de çeşitli nedenlerle Osmanlı Devleti’nin başkentiolan İstanbul, İtilâf Devletleri tarafından işgal edilince askeri bir yönetim tesisedilerek, sıkı yönetim ilân edilmiştir.129Türkler sonunda Avrupa topraklarındanatılmıştır. Gerek demokrat, gerekse sosyalist rejime dayalı devletler ve bunların ilerigelenleri Anadolu’dan binlerce insanın sökülüşünü desteklemişlerdir. Bu devletleregöre, yeryüzünde sadece onların hakları, vatanları ve hatta onların tanrıları vardır. 1301911 yılından beri süregelen Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı’ndan askerve sivil yaklaşık 3 milyon insan kaybedilmiş; geri kalan 11 milyon nüfusun çoğuzatûrre, frengi, sıtma, kuduz, uyuz ve diğer bulaşıcı hastalıkların tesirindekalmıştır.131Ordu, ağırlaşan hayat şartları ve zaferden ümidini kestiği içinmaneviyatı bozulmuştur. Bu ve benzeri sebeplerle asker kaçakları türemiştir. Müellifbu hususta, “Yaban”da asker kaçağı bir gencin köyde nasıl saklandığınıanlatmaktadır.132Bunlar köy ve kasabalarda baskınlar düzenleyip, yiyecek veambarlar yağmalanmıştır.133 Zamanla terhis edilen Türk ordusunun, bir çok ordumensubunun İstanbul’a gelmesiyle zaten sıkışık olan şehrin iaşe durumu bir kat dahaartmıştır134 Bolşevikler’ den kaçarak İstanbul’a sığınan Beyaz Ruslar; bar,pastane, lokanta, müzik ve kumarhane gibi küçük hizmet sektörünü135 ele geçirirler.Böylece İstanbul’da var olan işsizlik, 128 Demir-Acar, a.g.e., s.312-313.129 Aybars, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, T.C.K.B.,Y., Ank.1995, s.159.130 Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Atatürk, İletişim Y., 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İst. 1991., s.25131Geniş bilgi için bkz., Temel, Mehmet, İşgal Yıllarında İstanbul’un Sosyal Du-rumu,T.C.K.B.,Y., Ank.1998, s.224, 279.132 Bkz., Karaosmanoğlu,Yaban, s.74. 133 Eldem, Vedat, Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Eko-nomisi, T.T.K.,Y., Ank.1994, s.130.134 Boratav, Korkut, Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Y., (?), 1993, s.19.135 Örnek olarak bkz., Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, s.210.

iç ve dış göçlerle136korkunç boyutlara ulaşmıştır.137İstanbul’a değişik din vekültürlerden insanların göç ve işgal yoluyla gelmeleri sonucu, ahlâksızlık, rüşvet,vurgun, fuhuş138 ve beraberinde bir çok zührevi hastalıklar yaşanmıştır. Bu hususta,Clarence Richard Johnson’un 1917 ve 1920 yıllarını kapsayan araştırmasında,İstanbul’da zührevi hastalıklardan dolayı Şişli Emrâz-ı Zühreviye Hastahanesi’netedavi için getirilen toplam 11863 kadının, 5106’sı Hristiyan, 6757’si Müslüman139olduğu görülmektedir.Ayrıca akla gelebilecek her türlü suç oranları artmıştır.140 Keza, şehirde yaygınolarak işlenen suçlar hakkında, bilgi edinebilmek mümkündür. Amerikalı araştırmaheyetinin, İstanbul’da ziyaret ettiği ceza-evlerinden derlediği bilgilere göre Haziran1919-Mart 1921 arası 21 aylık dönemdeki tutuklama olayları toplam 22385 kişidir.Bu tutuklamalar içinde özellikle saldırı 6300, çeşitli hırsızlıklar 8640, tecavüz vezina 136, polise karşı gelme 707141 gibi suçların fazla oluşu, İstanbul’da sosyal birbuhran yaşandığının açık belirtisidir.İşgal altındaki İstanbul, yaşadığı bu problemler nedeniyle baskı, zulüm veçaresizlik içinde çırpınmıştır. Müellif, “Atatürk” adlı eserinde, Anadolu’nun işgaledilmesi ile birlikte hislerini şöyle ifade eder:“Ben, yalnız, evsiz barksız, anasız babasız bir serseri değilim.Yurdu yâd ellere geçmiş, bayrağı yırtılmış, milleti perişan olmuş, yeryü-zünde ne idiği belirsiz, bir garip insan, bir lânetleme idim. Şu anda, ba-bamın mezarı düşman ayakları altında çiğnenirken benim millî şerefim, benim insanî gururum bu yabancı şehrin içinde türlü türlü tahrikler, tez-yifler ve tecavüzlerle hırpalanıp eziliyordu.”1421361856 Kırım, 1877-78 Osmanlı-Rus, BalkanSavaşlarından sonra BalkanlarveRumeli’nden İstanbul ve Anadolu’ya yönelik göçler için bkz., Halaçoğlu, Ah-met, BalkanHarbi Sırasında Rumeli’nden Türk Göçleri (1912-1913), Türk Tarih Kurulu, Y., Ank.1994.;Eren, Ahmet Cevat, Türkiye’de Göç ve Göçmen Mesele-leri, Nurgök Mat., İst.1966. 137 Himmetoğlu, Hüsnü, Kurtuluş Savaşlarında İstanbul ve Yardımları, c.II., İst. 1975, s.147-149.138 Karaosmanoğlu’nun “Sodom ve Gomore” adlı eserinde işgal altındaki İstan-bul’un yaşadığıahlâksızlığı, çıkarcılığı ve fuhşun boyutları karamsarlık içinde anlatılır. 139 Johnson, Clarence, Richard, İstanbul 1920, (çev.Sönmez Taner), Tarih Vakfı Yurt Y.,İst.1995, s.314.140 Geniş bilgi için bkz., Temel, a.g.e., s.184-185, 221-223.141 Johnson, a.g.e., s.304-305, 295, 299.142 Karaosmanoğlu, Atatürk, s.33-34.



Görüldüğü üzere o, Anadolu’nun işgalinin acısını derinden duy-maktadır.İstanbul’da yaşayan zenginler ve özellikle büyük bir kısım aydınlar, işgalsonrasında birlik ve bütünlüğünü kaybetmiştir. Ayrıca kendi özbenliğinden, manevîdeğerlerinden kopmuş, Batı hayranı bir gençlik143 türemiştir. Yazar, işgal altındabulunan İstanbul’da bir kısım gençlerin düşman subaylarına özendiklerini veAvrupaî hayat sürmenin özlemi içinde olduğunu söyler. Bu özlem, gençleri, nişanlısıya da kocasını düşman subaylarıyla aldatmaktan sapık cinsel ilişkilere kadar vardıranahlâk yoksulu bir gençlik haline getirmiştir.144 Özellikle, Rus mültecilerin İstanbul’adolmasıyla birlikte fuhuş, korkunç boyutlara ulaşmış145ve toplumun maneviyatızedelenmiştir. İşgal kuvvetlerinin subaylarıyla çıkar ilişkilerine girerek146 yozlaşmışTürk aileleri147 vardır. Karaborsa148alabildiğince varlığını hissettirmiştir. “Sodom ve Gomore”de işgal altındabulunan İstanbul’da yaşanan yozlaşmış hayatı; evlilerin birbirlerini aldatması,kadınların düşman subaylarıyla flört için yarıştıkları, sapık cinsel münasebetlerianlatılır.143 Geniş bilgi için bkz., Temel, a.g.e., s.253-257.144 Bkz.,Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, s.43-44, 99-100, 134-150, 188-190.145 Fuhuş ile geniş bilgi için bkz., Rasim, Ahmet, Fuhş-ı Atik, Arba Y., İst.1987, s.246.146 Atıf Bey, kumarhane işletebilmek için düşman kuvvetlerine rüşvet verir. Bkz.,Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, s.301.147 İçin bkz.Karaosmanoğlu, a.g.e., s.43-44, 99-100, 301.148 Savaş yıllarında dış ticaret azaldığı için Anadolu’dan İstanbul’a hububat getirmek kârlı birfaaliyet halini almıştır. Tüccarlar İstanbul’a getirdiği gıda maddelerini spekülatif kârlarlasatıyorlardı. Bkz., Boratav, a.g.e., s.20.; Gıda sı-kıntısı ve vurgunculukla ilgili geniş bilgi içinbkz., Temel, a.g.e., s.37-97.



Hiç bir dinin ve özellikle İslâm’ın tasvip etmediği bu hayat tarzı, Anadoluköyleri, kasabaları ve büyük bir kısım şehirleri olmasa bile başkent İstanbul ve bazıçevre illeri etkisi altına almıştır. İzmir ve İstanbul’dan sonra, diğer Anadolu toprakları işgal al-tına alınıncahalkın maneviyatı bozulmuştur ve çeşitli cephelerden gelen haberler iç açıcı değildir.Memleketin her köşesinde perişanlık, sökülüş ve büyük bir çöküş söz konusudur.149İşgalle birlikte Anadolu’da yapılan zulümler artık tahammül sınırlarınıaşmıştır. Köyler yakılıp yıkılırken, kasabalar da baskın ve yağ-malar başlamıştır.150İşgal yıllarında yaşanan baskı ve zulüm Anadolu’yu “için için kaynayan kazan”açevirmiştir.151 Yazar bu durumu şöyle tasvir eder:“Mondros Mütarekesinden sonra yenilmiş milletlerden hiç bi-rine reva görülmeyen bir sürü hakaretlere, tehditlere hedef olduk; taraftaraf işgallere ve istilâlara uğradık. Her işgal ve her istilâ mala, cana,ırza ve namusa tecavüzlerle yapılıyor, Müslüman kanı bu parçalanan bir tek İslâm Devleti’nin her köşesinden din düşmanlarımızın bağrına şifaveren bir sebilin suları gibi akıyor.”152Millî Mücadele’nin ilk dönemlerinde Anadolu’nun durumu iç açıcı değildir.Halk yıllar süren savaşların yorgunluğu, ümitsizliği, bık-kınlığı ve moral bozukluğu içindedir. Bunun yanında yoğun siyasî buhranlar, askerî yetersizlik ve ekonomiksıkıntılar içindedir. Buna rağmen yazar mücadelenin sürdürülmesini ister:“Mütarekeden sonra ne olacağımızı bilmiyoruz. Fakat dinimiz bize ölümle son dakikaya kadar pençeleşmeyi ve can Allah’ın emaneti olduğu için onu hasseten katillere karşı dişimiz ve tırnağımızla müdafaa etmeyi amirdir.”153149 Karaosmanoğlu, Atatürk, s.28.150 Karaosmanoğlu, Vatan Yolunda, s.40.151 İşgal yıllarında Anadolu halkının yaşadıklarını için bkz., Karaosmanoğlu, Mil-lîSavaşHikâyeleri, 5.b., İletişim Y., İst.1997, s.43-44 vd.; Karaosmanoğlu, Va-tan Yolunda, 2.b.,Birikim Y., haz.Atilla Özkırımlı, İst.1980., s.40, 86.; Karaos-manoğlu, Yaban, s.204.152 Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.124.153 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.235.



Bir çok aydın gibi din adamları (ulema) da Anadolu’nun her köşesinde halkınmaneviyatını ve psikolojisini yükseltmek için harekete geçip önderlik etmişlerdir.Milleti, inanç birliği etrafında toplayan en ö-nemli güç din adamlarıydı. AmerikaBaşkanı Wilson’un emriyle kurulan Yakındoğu ülkelerinin haritasının yeniden tespitedilmesi hakkındaki heyete başkanlık eden General James Harbord hazırladığıraporda bu konuda şöyle der: “Türkler’de dinî şahsiyetlere karşı olan rabıta, dünyevî hisle-rin fevkinde ve daha derin ve ruhî idi. Türk din adamlarının bir çoğu i-le temas ettik... Müslümanlar, vatan ve istiklâl için harpte ölenlerin cen-nete gittiği inancında idiler ve cihat mukaddes vazife idi. Bu telkini de çoğu zaman okuma bilmeyen Türk köylüsüne ancak bu din adamları ya-pabilirlerdi Nitekim, bize ülkeleri için hak ve müsavat talep eden heyet-lerin içinde bu hocalar çokluk idiler ve onların fikirleri esas arzular o-larak izah ediliyordu. Sivas’da Mustafa Kemal Paşa ile yaptığımız müla-lakatta yanında yedi şahsiyetten dördü bu sarıklı ve yaşlı din adamlarıidi.154Görüldüğü gibi, Millî Mücadele’nin esas gücü, halkın millî ve manevîdeğerlere olan bağlılığından geçmektedir. Savaşta yaralanan askerlerin “hiç birindene bir pişmanlık, ne bir azap, ne de bir korku emaresi vardı. Hepsinin yüzündeokunan şey, yalnız azim, yalnız meta-netti.”155Bu nedenle millet din adamlarındanher hangi bir teşvik ve teşebbüs görmeseydi, Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanması mümkün olmayabilirdi. Yine konuyla ilgili olarak Fransız tarihçisi M.Larcher, şunları ifade eder:“ ...Türkler, tarihi şaşırtmış olan her hareketlerinde, bir manevî istinada mazhar olmuşlardır. Bu neticeleri de din ulemâsı temsil etmiş-mişlerdir. Eğer,bilhassa,Türk köylüsünün,çiftçi sınıfının ve kasabada- ki mütevazi hayat şartları içindeki halkın üzerinde ruhî ve manevî te-siri ve nufuzu temsil eden ulema sınıfı, devletin siyasî mevcudiyetininnihayet bulmakta, müstakil devletin devamı için son bir mücadele za-ruretini şeklî imkânsızlıkların fevkinde haysiyet ve şeref mevzu olarak telkin ve kabul ettirilebilirse; nâdir milletlerin tarihlerinde gördüğü-154 Kutay, Cemal, Kurtuluşun ve Cumhuriyet’in Manevi Mimarları, D.İ.B., Y., Ank.1973, s.41.155 Karaosmanoğlu, Ankara, s.94.

müz müstesna hareketlerden birisine şahit olma beklenebilir.”156Millî Mücadele yıllarını anlatan bir kısım romanlarda, Millî Mücadeletaraftarı gibi görünen vatan hainleri, çıkarcı ve yobazlardan da söz edilmekle157birlikte, bu dönemde düşmanların gözünü korkutan din adamlarının varlığıTürkiye’nin kurtuluşunun müjdecileri olsa gerek. Konu ile ilgili olarak, Çorlu Metropoliti milleti bilinçlendiren din adamlarından duyduğu endişeyi Atina,Londra, Paris ve Washington’a gönderdiği muhtırada şöyle der:“...Alınacak tedbirlerle Türkiye milletinin bir daha müstakil dev- let kurabilmesine yol gösterecek şahsiyet ve müesseseleri tasfiye etmek lâzımdır. Bunun yollarını da siyasîler bilmez. Biz, asırlarca Türkler’le beraber yaşamış ve onların manevî selâbetini yakından görmüş olanlar biliriz ve maneviyatlarına derin bağlarla merbut olan Türkler, çılgınlık addedilse dahi,eğer aklın reddettiği hâdiselere başvuracak olurlarsa bu maceraya dinî şahsiyetler tarafından sürükleneceklerdir. Bu din adamla- her Türk köyünde mevcuttur. Türkler’in asıl mahrum bırakılmaları şartolan istinatgâhları bu manevî teşkilattır.158Türk milletiyle ilgili bu tür sosyal hadiseler incelendiğinde, toplumun sosyalhayatının her alanında İslâm dininin etkileri inkâr edilemez.4- Toplumda Sosyal Çözülme ve DinÖncelikle sosyal çözülmenin karşıtı olan sosyal bütünleşmeyi incelediktensonra sosyal çözülme üzerinde durmaya çalışacağız.Sosyal bütünleşmeyi, “Bir toplumdaki bütün grupları ve sosyal yapının tümunsurları ile maddî ve manevî kültür unsurlarının bir araya gelerek, işleyen bir bütünmeydana getirecek şekilde birbirlerini tamamlamalarına ve birbirleriyle156 Kutay, a.g.e., s.28.157 Halide Edip Adıvar’ın “Vurun Kahpeye” adlı roman kahramanlarından Ha-cı FettahEfendi ve Kantarcılar’ın Uzun Hüseyin Efendi’nin Yunan kuvvet-leriyle yaptıkları işbirliği anlatılır. Bkz., Adıvar, Halide Edip, Vurun Kahpeye, Remzi Kitapevi, İst.1984, s.19, 40, 45,56-57, 61, 84, 107, 111, 133-135.; Reşat Nuri Güntekin’in “Yeşil Gece” adlı romanında yineEyüp Hoca’nın Yunan kuv-vetleriyle yaptığı iş birliği anlatılır. Bkz., Güntekin, Reşat Nuri,Yeşil Gece, 10. b., İnkılâp Kitabevi, İst.1986, s.100-101, 220, 232.



kaynaşmaları”159 şeklinde tanımlayabiliriz. Biz burada, Amerikalı ve İngiliz sosyalbilimcilerin kullandığı gibi “kültürel bütünleşme” konusuna dikkat çekmek istiyoruz.Parsons’un bütünleşme teorisine göre:“... her toplum sürekli, istikrarlı ve dengeli yapı unsurlarından meydana gelmiştir. Sosyal yapıdaki her unsurun varlığı bir görev içindir ve sistemi çalıştırmaktadır ve dolayısıyla bütünleşmeyi gerçekleştirmek-tedir. Ayrıca, her fonksiyonel yapı, üyeleri arasındaki fikir birliğine (Con-sensus) dayanır.”160Bireylerin birbirleriyle yakınlaşması, genelde kültür değerleri ü-zerineyoğunlaşırken, savaş ve benzeri hadiselerde de aynı durum geçerlidir. Moraldeğerlerin toplumdaki bireylere yüklediği roller yerine getirildiği ölçüde161 toplumlarsistemleşir ve bütünleşir. Müellifimiz, “Kiralık Konak”ta, Naim Efendi’nin kızıylayaptığı sohbette, toplumun aynası kabul edebileceğimiz ailenin sosyal çözülüşünütorunlarının aldığı terbiye doğrultusunda şöyle ifade eder:“ Seniha on sekizine bastı, fakat hâlâ sekiz yaşında bir çocuk gibi hoppa ve yaramazdır. Cemil daha yirmisine girmedi. Fakat otuz yaşında bir gencin hayatını sürüyor. O yemekten sonra sizin önünüzde ayak ayak158 Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyet’in Manevî Mimarları, s.38,; Türk din adam-ları ile ilgiligeniş bilgi için bkz., Kutay, a.g.e., s.42, 154, 203, 274, 281.159 Er, İzzet, Sosyal Bilimler Ansk., “Sosyal Bütünleşme” mad., c.III, Risale Y., İst.1990,s.452.160 Erkal, Mustafa E., Sosyoloji, 3.b., Filiz Kitabevi, İst.1987, s. 268. 161 Karaosmanoğlu, “Kiralık Konak” ta Hakkı Celis, “Ankara”da Selma Hanım ve NeşetSabit, işgalden kurtuluşun tek yolunun savaşmaktan geçtiğine inanan roman kahramanlarıdır.Müellif, bu inancı taşıyan tiplemelerle halkın genelinin savaş noktasında birleşip, bütünleştiğiimajını verir.



üstüne atıp sigara içmeler nedir? O eve istediği saatte girip çıkmalar ne-dir? Ne babasını dinliyor, ne seni... Ben ise, doğrusu her şeyi görmezlik-ten geliyorum... maazallah, bana karşı da bir itaatsizlik ederler, bir terscevap verirler diye korkuyorum...”162Görüldüğü gibi, ailenin çocuklarını kendi kültürel değerlerinin dışındasosyalleştirmesiyle birlikte topluma, ahlâk değerlerine ve dinine yabancı nesillertüremiştir. Böylece üst kuşaklarla yaşanabilecek değer karmaşaları ailenin vedolayısıyla toplumun bütünlüğünü tehdit etmiştir. Sosyal çözülme; “...bir toplumu meydana getiren sosyal ilişkilerin bütünlüğübozacak biçimde gevşemesidir.” Bu taktirde toplum, işleyen bir bütün olma özelliğini kaybeder.163 Karaosmanoğlu’nun bir kısım eserlerinde halk kendisindengörmediği aydınlarına “yaban” diye hitap etmektedir.164Bu adlandırma, halk-aydınarasındaki mesafeyi ortaya koyarken, birlik ve bütünlüğün zedelendiğinin de birişareti olsa gerek. Nitekim yazar, bu sosyal çözülüşün sorumlusu olarak kabul ettiğiaydını “Yaban”da şöyle konuşturur:“Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yok-sul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını em-dikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi degelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası v ardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin . Onu, hayvan î duyguların, cehâletin , yok-sulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasın da bir yabani ot gibi bitti. Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin.Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabiî a-yaklarına batacak...Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, se-nin kendi eserindir.”165Müellif; “Gün geçtikçe daha iyi anlıyorum: Türk “entelektül”i, Türk aydını,Türk ülkesi denilen bu engin ve ıssız dünya içinde bir garip yalnız kişidir.”166sözüyleaydınını toplumda yalnızlaşan ve yabancılaşan kimliğini ortaya koyar.162 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.34.163 Er, a.g.e., “Sosyal Çözülme” mad., s.454-455.164 Karaosmanoğlu, Yaban, s.52.; Karaosmanoğlu, Ankara, s.54.



Bir toplumda, sosyal çözülme öncelikle bireyler arası çözülme ile başlayabilir.Genelde, toplumun sosyokültürel yapısındaki değişimleri benimsemeyen fertlerde butür bir çözülmeden söz edilebilir. “Kiralık Konak”ta, Selma Hanım, Batı tarzıhayat sürme gayretinde olan yeğenlerini ve buna müsaade eden dedeleri NaimEfendi’yi şöyle eleştirir:“ ...bir gece sabaha kadar Nedim Paşanın kızı Memduha’nın e- vinde kalışlar larına ne dersiniz? ...Bütün komşular o gece sabaha kadar gürültüden, ahengten uyuyamamışlar. Bizimkiler, kadın-erkek hep oradaimişler. Bir zaman gelmiş ki, mahallenin bekçisi kapıyı vurup, susunuzbu kadarı da fazla, diyecek olmuş. Zaten komşular, bu hal bir daha te-kerrür ederse karakola şikâyet edeceğiz, diyorlarmış.”167Özellikle Selma Hanım, değişen eğlence kültürünü benimsemediğinden gerekNaim Efendi, gerekse yeğenleriyle ters düşer.168 Bu yönüyle bireyler arası birçözülmenin olduğunu söyleyebiliriz.Toplumu oluşturan çeşitli sosyal grupların ortak bazı değerler-denuzaklaşması zamanla toplumun birlik ve beraberliğini tehdit eder.169 Yazar, yıllarsonra gittiği İstanbul’da, toplumun ortak değerlerden, birlik ve beraberliktenuzaklaşmasına şahit olmuştur:“...İstanbul, hiç eski bildiğim yer değil; ne çehreler eski çehre-lere, ne fikirler, eski fikirlere, ne hisler, eski hislere benziyor. Burada,hayat, tepeden tırnağa başka şekle girmiş... ne dostlarda bildiğim sami-miyet, ne kadınlarımızda, gördüğüm vefa, kalmış.... Kalpler soğuk; göz-ler tamah ve ihtiras ile yanıyor. Bir zamanlar burada ne temiz, ne sade,ne mütevazi yaşayanlar vardı.Şimdi en ücra Müslüman mahallelerinde bile ihtilâçlı; girintiliçıkıntılı; gıllı gışlı bir yaşayış var.”170165 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.130.166 Karaosmanoğlu, Yaban, s.53.167 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.54-55.168 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.53, 56.169 Selma Hanım ev sahibinin hanımıyla yaptıkları sohbette, modaya göre saç kes-tirmeningerekliliğindensöz etmesi üzerine yaşlı kadın böyle davranışları “ya-ban” nitelemesi yaptığıinsanlara mahsus olduğunu söyler ve tepkisini koyar. Bkz. Karaosmanoğlu, Ankara, s.54.170Karaosmanoğlu, Millî Savaş Hikâyeleri, s.151-152.; Diğer bir örnek için bkz.,Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.10.



Demek ki , toplumda var olan manevî ve fikrî beraberlik işgal ile birlikteyok olmuş, toplum katmanlarında toplumsal çözülme emareleri başlamıştır.Bireyler üyesi oldukları grupların kabul ettiği kültürel değerlerisosyalizasyon ile öğrenir ve kendisine biçilen rolleri yerine getirir. Fakat değişensosyal yapının grup tarafından tasvip edilmemesi, değişi-mi özümsemiş fert ile gruparasında çözülmeye sebebiyet verebilir.171Sosyal çözülme, değişimin yoğun olarak gerçekleştiği toplumlar-da sıkçagörülür. “...sosyal ihtiyaçlar her geçen gün artıyor, zamanında ve herkesinortaklaşa benimseyebildikleri tarzda karşılanmıyorsa, toplumsal hayatın gereğiolarak tesis edilmiş kurumlar arası ilişkiler de yavaş yavaş çözülmeye başlar.”172Cumhuriyet ilân edildikten sonra Anka-ra’da düzenlenen, noel ve yılbaşı balosuiçin bir zümre, aylar öncesin-den hazırlık yaparken, halk bu eğlenceleri muammaolarak görür ve hay-retle uzaktan izler.173 Zengin bir zümre ile halk arasındaki buuçurum sosyal kurumları ister istemez etkilemiştir. Sonuçta bu ve benzerideğişimler halktan rağbet görmediği gibi zaten var olan halk-aydın çatışmasınıbaşka boyutlara taşımıştır. Diğer bir boyutuyla halk-aydı n kopukluğu, “Yaban”da, Millî Mücadeleyıllarında düşman uçaklarının propaganda amaçlı attığı kağıtlarda Anadoluhalkına seslendiği “...Adım adım bütün şehirleri, kasabaları zaptettik. Şimdi Ankaraüzerine yürüyoruz. Sakın bize düşmanca harekete kalkışmayınız. Biz sizi, halifetarafından kurtarmaya geliyoruz”174 sözleri karşısında köylünün sevincini köydeyaşayan bir aydın şöyle yadırgar: “Ne halifeyi, ne de peygamberi bildikleri var. Fakat, “kurtar-mağa geliyoruz” sözü, bilmeksizin pek hoşlarına gidiyor. Kurtarmak! Sizi, kim kurtarabilir? Sizi gökten melekler inse kurtaramaz. Çünkü, sizi evvelâ sizden, kendinizden kurtarmak lazımdır.” 175171 “Kiralık Konak”ta Hakkı Celis, içinde bulunduğu arkadaş grubunda yaşanan Batı tarzıhayatı tasvip etmez, bu düşüncelerle o gruptan ayrılır ve orduya katı lır. Bkz., Karaosmanoğlu,Kiralık Konak, s.192, 218-219172 Er, a.g.e., “Sosyal Çözülme”, mad., s.455.173 Karaosmanoğlu, Ankara, 115-118.174 Karaosmanoğlu, Yaban, s.170.175 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.170.



Dinin özünde yer alan birleştirici ve bütünleştirici fonksiyon-larını idrakedemeyen zümrelerin toplumun maddî ve manevî varlığını cehaletleriyle tehlikeyeatabileceğini söyleyebiliriz.



C- DİNİN AİLE HAYATINA ETKİSİ

Genel olarak din kurumu ile toplum arasında karşılıklı etki söz konusudur.Dinin, hiç şüphesiz, bireylerin psikolojik hayatından, sosyal ilişkilerine kadar sirayeteden özelliği mevcuttur. Aynı zamanda, din ya da geleneksel din anlayışı, bireylerinhayat tarzını belirleyici rol oyna-yabilmektedir. “Ankara” adlı romanda MuratBey’in, bahçede misafirleri ile otururken yaklaşan Şeyh Emin ve Nuri Hoca’yıgörünce bayan misafirlerini haremliğe davet etmesi,176 bunun göstergesidir.Ayrıca din, sosyal müesseseleri ve onların üyelerini kaynaştırırken feragat,ümit, mücadele gibi duyguları güçlendirebilir. Nitekim müellifimiz, din duygusuyladüşmanlarıyla mücadele azmini “Ergenekon” adlı eserinde şöyle ifade eder:“Enkazımızın her parçasından bir devlet çıkaran komşu milletlerinmünevver gençliğine nazaran Türk gençliğinin vaziyeti o derece aşağıdırki, bu hal karşısında her vicdanlı Müslüman âdeta millî haysiyetinin ren-cide olduğunu hisseder ve kendinde ne düşmanlarına tânetmek, ne de felâ- kete uğrayan di ndaşlarının yüzüne bakmak cesaretini bulabilir.”177Dinin aile kurumu üzerindeki evrensel etkisi, getirdiği ensest (aile-içievlilik) yasağıdır.178Ailenin kuruluşundaki bu kısıtlama dinin aile üzerindekietkilerinden bir tanesidir.179İslâmiyet aileye özel bir ilgi göstererek evlenme şekli, boşanma, karşılıklıhaklar ve ödevler, yönetim, miras gibi konularda düzenle-melerle aileyibiçimlendirmiştir.176 Karaosmanoğlu, Ankara, s.50-51.177 Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.231.178 Ensest ile ilgili olarak bkz., Nisa (4), 23.



Toplumda zaman zaman dinî anlayışın, toplum veya aile üyeleri üzerindeolumsuz etkileri olabilir. Böylece, “insanın Tanrı ile ilişkisi, icabında onun dünya ileolan ilişkisini gölgelemekte ve hatta kesmektedir.”180 Bu konuda yazar, “Ankara”da,şapka giyinme zorunluluğuna tepki olarak acil bir durum olmadıkça evinden dışarıyaçıkmayan Hacı Emin Efendi, tiplemesini canlandırır.181Bir başka etki de, dinî hayatın derinleştirilmesi ve taassup duygusuyla ferdinkendisinden beklenen hoşgörüyü gösterememesine bağlı olarak toplulukta iletişimzorluğunun yaşanmasıdır.182 “Yaban”da, şey-hin ziyaret ettiği köyde bulunan biraydın, köylüleri çok etkileyen bu şeyhi tanımak ister ve ona merhaba diyerek selâmvermesi üzerine şöyle cevap alır:“ -Merhaba, merhametten gelir. Sen kim oluyorsun ki, bana mer-hamet edeceksin?Hemen, Muhtar söze karıştı:Kusura bakma; yabanın biridir, dedi.”183Örnekte de görüldüğü üzere, dinde aşırı taassup ve hoşgörüsüzlüğe bağlıolarak iletişim bozuklukları bireyleri ve zümreleri birbirinden uzaklaştırdığınısöyleyebiliriz. Anadolu halkı, aydınını bu veya başka sebeplerle “yaban”abenzetmiştir.Dinin, toplum üzerindeki otoritesini, etkinlik alanını kaybetmesi ve hattaanlamında olabilecek kaymalar dinî çözülmeye yol açabilmektedir. Bu durumda dinin,kontrolünde tuttuğu toplum kurumlarında alternatif bir yapılanma görülmezsedindeki çözülme artık toplumun çözülmesine yol açabilir.184Dinin toplum üzerinde etkisinin azalması ile aile kurumunda moda değerlereaşırı özenme, taklit ve sonuçta kuşak çatışmalarını gündeme getirmektedir. Böylecetoplumun birlik ve beraberliği zedelenmektedir.179 Aydın Mustafa, Kurumlar Sosyolojisi, Vadi Y., Ank.1997, s.134.180 Wach, Din Sosyolojisine Giriş, s.9.181 Karaosmanoğlu, Ankara, s.152.182 Wach, Din Sosyolojisine Giriş, s.9.183 Karaosmanoğlu, Yaban, s.64-65.184 Geniş bilgi için bkz., Kara, Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviye-ler, s.359 vd.



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM



YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’N DA AİLE

Tanzimat’la birlikte somutlaşan Batılılaşma hareketleri sonucu II.Meşrutiyet’in ilân edilmesiyle Türk toplumunda geleneksel yapı, büyük ölçüdeçözülmeye başlamış; değerler, ahlâk, hayat tarzı büyük bir değişim sürecinegirmiştir. Böylece toplumun iki önemli kurumu olan aile ve dinî kurumlar önemlitahribatlara uğramıştır. Karaosmanoğlu, “Kiralık Konak”ta değer yargılarının alt üst olduğuözellikle ailede Batı özentisiyle yaşanan moda, özenti, taklit ve kuşaklar arasıçatışma ile ailenin çözülüşünü işlemeye çalışmıştır. Tan-zimat’tan Meşrutiyet’egelinceye kadar toplumu yazar İstanbulin ve Redingot*dönemleri olarak ikiye ayırmıştır. Bu ayrımdan yola çıkarak giyim kuşam ve kültür değişimini ortayakoymaya çalışır. Adülmecit döneminde İstanbulin tarzı giyiniş, ölçülü, zarif, namuslu, kibar konak reisi ve aile babası olan İstanbulin Efendisi tasviredil-miştir. Bu, yerini daha sonra, II. Abdülhamit döneminin Redingotlu, yarı uşak, yarımemur, ikiyüzlü insanına bırakmış ve böylece görkemli konak hayatı, köşk hayatınadönüşmüştür. Nihayet ne yaşayışın, ne düşünüşün, ne giyinişin kendine özgülüğükalmış; her şey geleneğin dışına çıkmıştır.185Toplumda hayat tarzınınhazmedilemeyecek hızda değişimi, II. Meşrutiyet’ten sonra özellikle ailede vedolayısıyla toplumda kuşak çatışmalarına neden olmuştur.Müellif, adı geçen eserde “Frenklerin asır sonu” diye niteledikleri, geçmişve şimdiyle bağlarını kopararak geleceğin akımlarına bağlanan Seniha tiplemesiyapmıştır. Bu genç kız, okuduğu yabancı dergilerde, tiyatro oyunlarında, romanlardatanıdığı tipleri hayata geçir-meye çalışmaktadır.186 Seniha, değil dedesinin, babasıServet Bey’in düşüncelerini, davranışlarını bile ilkel, sakat ve şaşırtıcıbulur.187*Avrupaî teşrifat icabı giyilen, uzun etekli, arkası yırtmaçlı alafranga ceket.185 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.24-26.186 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.32-33.187 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.47.

Boğulacak gibi olduğu konaktan ve ülkeden kaçmak kurtulmak ister.188 Batılılaşmagayretleri nedeniyle ailede yaşanan kuşaklar arası çatışma bu önemli kurumuçözülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Yazar, o dönemde yaşanan konakhayatını ve geniş ailenin çözülüşünü şöyle özetler; Seniha hayalindeki Avrupa’yakaçmıştır.189 Babası Servet Bey, içgüvey olduğu bu konaktan, Fransız tarzındadöşettiği apartman dairesine taşınmıştır.190 Eski kuşağı temsil eden Naim Efendi iseoturduğu konağı satmaktansa kiraya vermeye razı olur.191 Müellifimiz, önceleri genişaileyi konakta yaşatırken, sosyal yapıda yaşanan değişim sonucu, geniş aile, çekirdekaileye dönüşürken, konağın ise yerini lüks apartman dairelerine bıraktığınısöyleyebiliriz.Ailenin genel durumu hakkında bilgi verdikten sonra, Karaosmanoğlu’nagöre, ailenin oluşumu ve evlenme konusuna geçebiliriz.1.Ailenin Oluşumu ve EvlenmeToplumun düzeni ve sosyal barışın yerleşmesi açısından aile mü-essesesiönemli bir ihtiyaçtır. Aile, toplumu derinden etkileyebilen dinlerin, onaylayıp, kurulmasını tavsiye ettikleri önemli bir sosyal kurumdur. Toplumun küçük bir aynasıolan aile müessesesinin en önemli fonksiyonlarından192 birisi, ferdi, toplum ve kurallarına hazırlamasıdır. Bu sos-yal sürece de sosyalleşme denilmektedir.193Toplumun temel kurumu olan aile, acaba o dönemde nasıl oluşuyordu, bunuincelemeye çalışacağız.188 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.143.189 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.161.190 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.179-180.191 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.203.192 Ailenin fonksiyonları ile ilgili geniş bilgi araştırmamızın 1.Bölümünde veril-miştir.193 Nirun, Nihat, Sistematik Sosyoloji Yönünden Sosyal Dinamik Bünye Analizi, T.Y.K., Y.,Ank.1991, s.69.



Aile kurulurken, evlenme engeli bulunmayan tarafların194hür iradeleri sözkonusudur. Böyle bir sözleşme, özü itibari ile kadın ve erkeğin rızasına bağlıdır.195Tabi burada ailelerin de mutabakatı arzu edilegelmiştir. Fakat aileler çocuklarınınevlilikleri üzerindeki etkileriyle nerede ise kadın veya erkeğin hür iradesine ambargokoyabilmişlerdir. “Hep O Şarkı”da Münire adlı genç kız ile Cemil Bey’inbirbirlerini sevmelerine rağmen evlenme isteklerinin kızın babası tarafından nasılgeri çevrildiği anlatılır.196Osmanlı geleneği büyük ölçüde toplumda devam ettiği için genellikle görücüusulü ile evlilikler gerçekleştirilmiş ve yuvalar kurul-muştur. Zaman zaman aileler,evlenmek istemeyen kızlarını baskıyla görücüye çıkarabilmişlerdir. Nitekim, “Hep OŞarkı”da baskıyla görücüye çıkan Münire yaşadıklarını şöyle anlatır:“...Hatırım sorulunca terbiyeli terbiyeli “Allah ömürler versin e-fendim!” derdim. Kahve çıkarıldığı sırada kalkıp tepsiyi kendi elimle do- laştırırdım ve işin en ağırı dişlerimi görmek kastiyle, sözde tuhaf bir lâf söyleyerek, beni güldürmek isteyişlerinde zoraki bir tebessümle gülümsemeyi veya çehremin yandan görünüşü hakkında bir fikir edinmek için kul landıkları bazı hileler üzerine başımı sağa sola çevirmeği bir nezaket borcu bilirdim.”197Anlaşılacağı üzere aile baskısıyla, arzu etmediği halde görücüye çıkan gençkızın belirli rolleri oynaması sağlıklı eş seçimini engellerken, evliliklerin sağ lamtemellere kurulmasını da tehlikeye düşürmüştür. Münire arzu etmemesine rağmenailesinin isteği ile Rüknettin Bey ile evlendirilir,198 fakat mutlu olamaz, çünküCemil Bey’i sevmektedir.199194 Evlenme engelleri için bkz.,Bakara (2), 221, 235; Nisa (4), 22, 24; Mâide (5), 5.195 Shact, Joseph, İslâm Hukukuna Giriş, (çev.Mehmet Dağ, Abdülkadir Şener), A.Ü.İ.F. Y.,Ank.1997, s.167.196 Bkz., Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.28-29.197 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.49.198 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.49.199 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.70-91.

Nihayet yuvasını dağıtarak Rüknettin Bey’i terk eder.200Görücü usulünün yanında bir kısım gençler de flört ile birbirlerini tanıyarakve severek evlenmişlerdir. Fakat genelde ailelerden habersiz yaşanan flörtler, evlilik dışı cinsel ilişkileri gündeme getirebilmiştir. “Kiralık Konak”ta, Senihave Cemil Bey’in uzun bir flört döneminden sonra birlikte yaşadıkları yasak ilişkianlatılır.201 Bu durumda gerek aile düzeninin ve gerekse toplum düzenininzedelendiğini söyleyebiliriz. Çünkü bu yasak ilişki, kızın ve erkeğin arz usuyla,evlilikle sonuçlanmamış-tır.202 Aynı eserde, üst kuşağı temsil eden Naim Efendi’yiyazar, görücü usulü dışında, flörtle gerçekleştirilen evlilikler ve nikâh hususundaşöyle konuşturur:“ “Kızla erkek, birbirlerini bulup tanışacaklar, görüşecekler, sevi- şecekler, aralarında evlenmeye karar verecekler. Neden sonra bu karar, a-na babaya tebliğ olunacak ve nikâh aktedilecek! Kim bilir, kimi intihap eder!” diyordu. Hususiyle, bütün o tanışıp sevişmelerinden sonraki ni-kâh, ona, gayri tabiî ve fuzuli bir merasim gibi geliyordu. Şüphesiz her şey bu nikâhtan evvel, kimsenin haberi yokken, kendiliğinden olup biti-veriyor ve bu hal, izdivaçtaki meşruiyeti, ahlâkiyeti ta esasından mahve-diyordu. Oğlan ve kız, karı koca olmazdan evvel, ana ve babadan gizli a-şık ve mâşuka, yani “zâni” ve “zâniye” oluyorlardı.Bir zevk ve huzur yuvası olmaktan ziyade, analık ve babalık gi-bi kutsî ve insanî birtakım vezaifin menbaı olan mübarek aile ocağına, evvelce tanışıp sevişmiş bu genç çift, müşterek bir günahın lekesiyle kir-lenmiş olarak girecekti.”203Günümüzde; kadın ve erkek arasında nikâhsız yaşanan uzun süreliberaberlikler bir kısım gençler arasında evliliğin yerini almıştır. Bu eğilime karşılıkçeşitli Batılı ülkeler, aileye yeniden dönüş projeleri uygulamaktadır. Bu noktadaroman kahramanlarından birini konuşturan Karaosmanoğlu’nun nikâh konusundakitespitinin pek yersiz olmadığına hükmetmek kehanet olmasa gerek. 200 Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.99.201 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.94-99.202 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.132.203 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.64-65.



Aile oluşumunu evlenme akdi ile nihayete erdirir. Evlenme akdi, karı-kocaarasında beraber yaşamaya ve yararlanmaya imkân doğuran ve taraflara karşılıklı hakve görevler yükleyen rızaî bir akittir.204 Bu sözleşme dinî bir akit değil, bilakis ikişahit huzurunda tarafların irade beyanlarıyla oluşabilen medenî bir akittir.205Müellifimiz, “Hep O Şarkı”da genç bir kızın kendi arzusu sorulmadanbabasının baskısıyla evlendirilmesi206ve annesinin bu durumu kabullenmesindenkadının o dönemde geniş aile yapısı içinde pek söz hakkı olmadığı şeklindeyorumlanabilir. Keza geniş aile yapısında evin mutlak reisi baba olup nihaî söz hakkıona aittir. Fakat bu gelenekten ötürü Osmanlı ailesinin ataerkil olduğu dasöylenemez. Çünkü o dönemde kadın mülk sahibi olmuş ve dilediği gibi tasarruftabulunabilmiştir. Ayrıca mahkemelerde hakkını da arayabilmiş207 olan kadının bu-lunduğu aileyi ataerkil kalıplarına sıkıştırmak yersiz olsa gerek.Yüzyıllarca kadının iradesi ortaya koyularak gerçekleştirilen görücü usulü ileevlenme, bu yönüyle günümüzde dahi varlığını sürdürebilmektedir. Batılılaşmakarşısında değişen toplum yapısı, kadının evlenmede iradesine ambargo uygulayanailelerin varlığı karşısında flörtü gündeme getirmiştir. Batılı gibi hayat sürmefelsefesinin özellikle gençler arasında benimsenmesi evliliklerin flört ile meydanagelmesine ya da çoğunlukla ilişkinin bitmesine neden olmuştur. “Kiralık Konak”ta,Faik Bey ile Seniha uzun süren flörtlerinin ardından evlilik öncesinde cinselilişkiye girerler. Fakat evlenmekte istememeleri iki gencin aileleri arasında facialarasebep olmuştur.208 Hatta flört bir moda şeklinde algılanmış olacak ki, evlilik niyetiolmaksızın kadınlar kendilerini erkeklere sunabilmişledir. Yazar, “Sodom veGomore”de nişanlı olan Leylâ, sırf çevresine sükse yapmak ve revaçta kalabilmekmaksadıyla bir İngiliz subayı ile flört etmesi anlatılır. 209 Leylâ’nın bu flörtlerinden204 Cin, Halil-Akgündüz, Ahmet, Türk İslâm Hukuk Tarihi, Timaş Y., c.II, İst. 1990, s.70.205 Cin-Akgündüz, a.g.e., c.II, s.71.206 Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.49.207 Kurt, Abdurrahman, Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876), Ulu-dağ Üni., B.,Bursa, 1998, s.95.208 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.130-147.209 Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, s.116.

etkilenen Nermin, “Beni keşfedecek adama kayıtsız, şartsız teslim olacağım!” 210demektedir. Karaosmanoğlu’nun, k adın iradesinin önemsenmediği görücü usullerini,genelde evlilikle bitmeyen ve özentiyle yapılan flörtleri, sağ-lam aile yapısını tehditettiği için eleştirdiğini söyleyebiliriz.Bilindiği gibi Türkiye’de Cumhuriyet öncesinde dinî içerikli i-mam nikâhıkıyılarak evlilikler gerçekleştirilmiştir. Yazarımızın eserle-rinde211 de imam nikâhı ileevliliklerin yapıldığını söyleyebiliriz.212Ayrıca, müellifin eserleri incelendiğindeCumhuriyet öncesi ve sonrasın-da213 genelde tek eşli evlilikler yaygındır.214 ZatenCumhuriyet sonrası Medenî Kanun’un kabulü ile tek eşli evlilik ve resmî nikâhzorunlu kılınmıştır. Bu dönemde resmî nikâh ve imam nikâhını bir arada kıyanlarolabilmiştir. Nitekim “Panorama”da, şapka giyme zorunluluğuna muhâllifolduğundan, evinin dışına çıkmayan Hacı Emin Efendi, nüfuzunu kullanarak resmînikâhını evinde kıydırır. Nikâh memuru evi terk ettiğinde kendi inandığı imamnikâhını kıydırır.215 Nikâhını evlendirme dairesinde kıydırmayan Emin Efendi, Halil Ramiz’in şiddetli eleştirisi-ne uğrarken Namık Ahmet’in “Aman birader, bu küçükformalite eksikliği yüzünden bu kadar heyecana düşme”, “ Lâik Cumhuriyetrejiminde köylülerimizin imam nikâhıyla hâlâ dört karı aldıklarından haberin yokmu?”216sözü Cumhuriyet’in ilk yıllarında kabul edilen medenî hukukun getirdiğiresmî nikâh zorunluluğunun özellikle şehirlerde uygulandığını göstermektedir.Geleneklerini büyük ölçüde koruyan halk, kendi inançlarına uygun düştüğüneinandığı dinî nikâh ile yuvalarını kurduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyet’in özellikleilk yıllarında resmî nikâh ile dinî nikâh hususunda bocalayan halk; hem resmî ve hemde dinî nikâh kıyarak evlenebilmişlerdir. Tabii ki, bu durum halk ile aydınbürokratlar arasında çeşitli tartışmaları da beraberinde getirdiğini söyleyebiliriz. 210 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.118.211 Bir kısmı Cumhuriyet sonrasını anlatan “Ankara” ve “Panorama” adlı eser-leri hariç.212 Bkz., Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.49.; Karaosmanoğlu, Yaban, s.109.; Ka-raosmanoğlu,Panorama, s.271.213 Poligami için Bkz., Karaosmanoğlu, Ankara, s.31.; Bkz., Karaosmanoğlu, Pa-norama, s.271.;Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, 66.214 Bkz., Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.49.; Karaosmanoğlu, Yaban, s.109.; Ka-raosmanoğlu,Panorama, s.271.; Karaosmanoğlu, Ankara, s.103.215 Karaosmanoğlu, Panorama, s.270-271.216 Karaosmanoğlu, Panorama, s.271. 542.



Ailede Eşlerin Durumu3 Kasım 1839’da Tanzimat Hatt-ı Hümâyûn’un ilânından sonra Batı dünyasıhemen her alanda olduğu gibi Osmanlı ailesinde de kadının konumunu etkilemiştir.Biz burada, Karaosmanoğlu’na göre ailenin tarihi gelişim sürecinde eşlerin durumuve özellikle de kadını incelenmeye çalışacağız. Ayrıca bu süreçte kadın haklarınınnasıl kullanıldığı üzerinde duracağız.Tanzimat’la başlayan Batılılaşma hareketleri kadına özellikle eğitim ve hukukalanında bir çok haklar tanımıştır.217Müellifimiz, kadının bu hakları gereğincekullanamadığı inancıyla olsa gerek, eserlerinde, toplumda fonksiyonlarınıalgılayamamış, batı hayranı ve salon eğlencelerinden çıkmayan bir kısım şehirli kadıntiplemeleri yapar. “Tiyatro Eserleri”nde, evini Batılı gibi döşeyen ve kocasını buhayat tarzının gereklerini yerine getirebilmek için ihmal eden gelinini kayınvalidesisöyle uyarır; “... Kızım bak aklını başına devşir!.. İki çocuğun anasısın, fakat beşyıldan beri Lütfi’ye hâlâ karılık etmesini öğrenemedin...”218diyerek uyarıyor.Görüldüğü gibi Batı öykünmeciliği karşısında bozulan aile düzeni, üst kuşağamensup kayınvalide tarafından düzeltilmeye çalışıl-maktadır. Bu noktada aile düzenive saadeti için üst kuşağa mensup in-sanların yaptığı bu tür müdahaleler dinî yöndende desteklenmiştir.Yazar, kadının asli vazifelerinden olan çocuk yetiştirmeyi beceremeyen hattaçocuklarını ve kocasını ihmal eden anne modeli çizmiş-tir. “Nur Baba”da evli veçocukları bulunan Nasib Hanım, aşığı Rauf Bey ile buluşabilmek için alev ateşyatan iki çocuğunu yeni bakıcıya bırakabilecektir.219 “Nur Baba”da yine yaşadığıyasak aşk sebebiyle kocasını, anasını ve çocuklarını ihmal eden Nigâr Hanım’ınuyuşturucu batağına nasıl düştüğü anlatılır.220 Tanzimat’tan Cumhuriyet yıllarınakadar Batı tarzı kıyafetlerle, balo ve davet gibi eğlencelerde kendisini bir süs gibigösteren kadınlar vardır.221 Bu olaylardan, eşler arasında aile bütünlüğünü zedeleyen217 Tanzimattan sonra kadına tanınan eğitim ve hukukî düzenlemeler için bkz., Kurnaz, Şefika,Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını, Milli Eğitim B., İst.1997, s.17-56.218 Eşlerin anlaşmazlığı halinde hakem için bkz. 4/ 35.219 Karaosmanoğlu, Nur Baba, s.109.220 Karaosmanoğlu, a,g,e, s.196-197.221 Karaosmanoğlu, Ankara, s.111-112, 115-116.

davranışların olduğu sonucu çıkmaktadır. “Ankara” romanında kadın, üretim veülkenin kalkınması için toplum hayatına atılır. Bu düşüncelerle, Türk kadını çarşafve peçelerini daha kolay olur diye çıkarıp atmıştır. Fakat bu hürriyetini saloneğlencelerine katılmak, dans etmek, tırnaklarını boyamak ve erkeklerin esiri, süslübir kukla olmak için sarf etmiştir.222 Tanzimat’tan Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınatanınan haklardan kadınların yararlandığını fakat bunun ülke kalkınmasına ve üretimebir fayda getirmediğini söyleyebiliriz. Hatta bu hakları gerçek manasıylakullanamayan bir kısım kadınların aileyi tahrip ettiğini de ifade edebiliriz. Keza,Karaosmanoğlu’nun çizdiği bu kadın portrelerinden, aile bağlarının zayıfladığı vetoplumun temeli olan bu kurumun nasıl çözüldüğü görülmektedir. Bu hususta,müellifin şu tespitiyle konuyu noktalayabiliriz; “İktisadî, içtimaî ve ahlâki buhranher türlü tarifin üstündedir... Aile bağlarımız gittikçe daha ziyade çürüyor. Batıyaşayışını yalnız bir tarzda benimsemenin kötü itiyatları ruhumuzu gittikçe dahaziyade zehirliyor”223 der.3. Toplumda Moda, Özenti, Taklit Toplumda, fertlerin davranış ve hareketlerini belirleyebilen moda ve kurallarıtoplumun hayat tarzını etkileyen önemli bir değişme biçimidir.Moda; örf, adetler ve gündelik hayatta sosyal bakımdan onaylanan geçicideğişiklikler olarak tanımlanabilir.224 Moda, özü gereği sos-yal değişiminyoğunolarak yaşandığı toplumlarda daha çok itibar görür. Değişim sebebiyle farklı kültürdeğerlerine özenme, taklit ve doğal sonucu olarak da moda doğar. Farklı kültürlerle,çeşitli yollar vasıtasıyla özenti, taklit ve moda meydana gelir. Bu hususta yazar“Panorama”da, özenti ve taklit içindeki genç bir kızı şöyle anlatır:“ ...genç kız, bu dünyaya yalnız Hollywood’un selüloit şeritle-riyle bağlıydı... sinemada görmediği ve sinemadan öğrenmediği hiçbirharekette bulunmak, hiçbir iş yapmak istemezdi. Bu gün tenis dersi al-maya başlamışsa, bunun başlıca sebebi, ekran üstünde pek hoşuna gidenbirkaç film yıldızının bu top oyunlarındaki zarafetlerine hayran kalmış 222 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.141-142.223 Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.36.224 Doğan, a.g.e., s.787.

olmasıydı.225Kendi toplum değerlerinden uzak kalan gençliğin, kitle iletişim araçlarınında etkisiyle farklı bir hayat anlayışı ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Kültürü biçimlendiren fikir, inanç, giyinme, süslenme, mobilya,konuşmadili, müzik, edebiyat, sanat gibi alanlarda moda kendisini gösterebilme kabiliyetinesahiptir. Nitekim, “Kiralık Konak”ta Servet Bey’in moda anlayışı şöyledir:“Nasılsa küçükten beri Fransızca bilmek, bir müddet GalatasarayMektebin’de bulunmak, bir müddet Beyoğlu muhitinde tatlı su Frenk-leriyle düşüp kalkmış olmak ona bir softa evinde, çıplak kadın resimle- rinden, dizi dizi Fransızca kitaplardan, vazolardan, biblolardan müte-şekkil bir hal vet yapmak ve bu halvetle şezlonga uzanıp,gözleri tavan-da, ayakları hava da, bir taraftan Hollanda sigarasını emerek, diğer ta-raftan yabani ve peri şan bir sesle bir takım opera parçaları terennüm e-derek saatlerce vakit geçirmek hakkını vermiştir.226Psikolojik izah tarzı, modayı hakim ve nüfuzlu sınıflara karşı is-yanduygusunun bir ifadesi olarak görür.227 Kendisini topluma kabul ettirme gayretindeolan gençler, bekledikleri ilgiyi bulamadığı zaman özellikle üst sınıflara başkaldırabilir. Onlardan kendilerini ayırt edebilecekleri her unsuru kullanabilir.“Kiralık Konak”taki, Servet Bey, silindir şapkası ve içtiği Hollanda sigarasıylakendisini toplumda böyle ifade etmeye çalışır.228Açık sınıf esasına dayalı toplumlarda elit zümrenin ayırt edilmek içinkullandığı belli bir moda anlayışı vardır. Yazar, “Ankara”romanında eski MillîMücadeleciler’den bazılarını bu konuda şöyle eleştirir:“... Hakkı Bey içinde kıyafet değişiminden sonra millî dâva âdetaböyle bir mondenlik (şıklık) iddiası şekline girmişti... Avrupalı gibi yaşa-yıp eğlenmek ve hele bu iddiada Avrupalılar nezdinde, Avrupalılar arasın-da muvaffak olmak bunlara büyük bir zafer kazanmak kadar ehem miyetli görünüyordu.”229225 Karaosmanoğlu, Panorama, s.30.226 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.29-30.227 Dönmezer, a.g.e., s.195.228 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.30.229 Karaosmanoğlu, Ankara, s.112.



Bunlar da taklit edildikçe yerine yenileri koyulur.230 Toplumları yönlendirebilenbu tür sınıflar her seferinde değişik moda ölçüleri belirleyerek modayı sürekli canlıtutarlar. Müellifimiz, “Ankara”da bu sınıfların birbirleriyle olan moda yarışını şöyleifade eder:“Her biri öbürünün esvabını, mücevherlerini veya mobilyasınıkıskanmak ve tenkit etmekle meşguldü. Hele kocalarını her arzularınıyerine getiremeyecek kadar zengin bulmayanların veyahut Murat Bey gi-bi zengin olup bir türlü monden itibara erişemeyenlerin huysuzluğu, hır-çınlığı âdeta bir hastalık bir histeri haline girmekte idi. Bunlar, etraf-larına mütemadiyen zehir saçmakta ve kendi kuruntularını ancak birta-kım garip snopluklarla avutmaya çalışmaktadır.231Modanın hızla yayılma kabiliyetini kazanmasında, sosyal sınıf yapısındakikarakter değişmesinin büyük etkisi olmuş tur. Yazar, Cumhuriyet’in ilânından sonrayaşanan değişimle ilgili şu tespitlerde bulunur:“Herkes şapka giyiyor, sakal ve bıyıklar tıraş edilmiştir, ka-dınlar peçelerini sıyırmışlardır; soirée’ler soirée’leri, balolar balolarıtakip ediyor, okullarda kızlar oğlanlarla bir sırada ders okuyor, spor meydanlarında yarı giyimli yarı çıplak birbirleriyle boy ölçüşüyor... Evet, bunların hepsi gerçektir. Fakat birer tarihi vakıa olarak bunların kıymeti nedir? Festen şapkaya geçmenin, kavuğu atıp fesi giy-mekten daha büyük bir ehemmiyeti mi vardır? Tanzimatçı dedelerimiz detepeden tırnağa kıyafet değiştirmişlerdi...”232Gerçekten de, Tanzimat döneminde başlayan Batılılaşma sevdasıCumhuriyet’in ilânından sonra da toplum yapısında hızlı bir değişime sebebiyetvermiştir. Bu dönemde de modernlik iddiasıyla giyim kuşam yarışı, halk-aydınkopukluğu ve lüks bir eşya yerine geçen kadın an-layışları göze çarpar.Karaosmanoğlu’na göre; “...Aile bağlarımız git-tikçe daha ziyade çürüyor. Batıyaşayışını yalnız bir tarzda benimse-menin kötü itiyatları ruhumuzu gittikçe dahaziyade zehirliyor.”233 Anlaşılıyor ki müellifimiz, kılık-kıyafet değişikliğinin toplumungelişmesini sağladığı şöyle dursun, bu durumun, toplum katmanlarındadejenerasyona sebebiyet verdiği inancındadır. 230 Dönmezer, a.g.e., s.195.231 Karaosmanoğlu, Ankara, s.155.232 Karaosmanoğlu, Panorama, s.44.

Moda, fertlerin birbirlerine benzeme duygusunu tahrik ettiği için özelliklegrup içinde birleşmeyi sağlayarak234 bireylerin, örf ve âdetlerin baskısından meşrubir şekilde sıyrılmasını sağlamaktadır. “Kiralık Konak”ta Seniha’nın arkadaşçevresinin bu duygular içinde pazartesi günleri çay partisiyle bir araya gelmelerianlatılır. Bu grup içinde bazı çekişmeler olsa da onları birbirlerine bağlayan yegânesebep Batılı gibi yaşama hevesidir.235 Moda, cinsel ilgilerin saklı bir şekilde ifadesinisağlarken elit sınıfın ayrılmasını mümkün kılar.236 Yazar, “Ankara”da bir Anadolukadınını şöyle konuşturur:“Arasıra şundan bundan işitiyoruz, Çankaya’da kısa fistanlı, ço- rapsız karılar,saçı başı açık dolaşırlarmış. Hepsinin de kolları bacaklarıçıplakmış. Havuzun içinde çıplak kadınlar varmış...”237Moda, hareket halindeki toplumlarda örf ve adetlerin fonksiyonunu yerinegetirir ve belirli bir tek şekle herkesin katılmasını zorla-yarak kaosu engelleyebilir.238Ancak bu şekildeki bir baskı her zaman beklenen sonucu vermeyebilir.“Panaroma”da, umumî müfettişin halkı Avrupaî yaşama alıştırmak için, misafirlerinismokinle kabul etmesi; lise müdürünün ise, mektepte ökçesiz terliklerle dolaşmasınımüellif; “...biri yeni sosyal nizamı kurmak, öbürü kafaları işlemek gibi iki çetinvazifeyi üzerlerine almış bulunan bu adamların her ikisi de bence, başka başkabakımlardan inkılâp metodumuzdaki hatanın kurbanıdırlar”239 diyerek kınamaktadır.Toplumların değişim sürecini yoğun bir şekilde yaşadığı dönemlerde, başka kültür değerlerine özenme ve taklit sonucu moda oluşuyor diyebiliriz. Toplumdasosyal değişmenin hızının yüksek oluşu ile birlikte, modanın örf, âdet ve ahlâkyerine geçme gayretleri toplumun önemli bir kısmından onay almamıştır. Bununsonucunda birlik ve beraberlik zedelenirken toplumda kaos ve kuşaklar arası çatışmasosyal düzeni tahrip etmiştir.233 Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.36.234 Dönmezer, a.g.e., s.196.235 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.37-52. 236 Dönmezer, a.g.e., s.196.237 Karaosmanoğlu, Ankara, s.56.238 Dönmezer, a.g.e., s.196.239 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.109, 110. 594.

Ailede Kuşak Çatışmaları Batılılar gibi hayat sürme gayretleri, toplumun sosyo-kültürel yapısını büyükölçüde değiştirmiştir. Toplumsal değişmenin hız kazanması sonucu, kuşakçatışmasının yoğunlaşmasıyla, çeşitli sorunlar sosyal düzeni tehdit etmeyebaşlamıştır. Özellikle fertlerin sosyalleştiği yer olan ailede, yaşanan kuşakçatışmaları doğal olarak toplum dokusunu da tahrip etmiştir. Çatışma; İki ya da daha fazla kişinin ya da grubun birbirlerininreddetmelerini ifade eder. Bunun en ilkel ve temel biçimi savaştır.240 Çatışma yokedici olmayabilir. Fertler ve kuşaklar arasında her toplumda rastlanan beşeri birilişkidir. Genelde incitici sözler, hareketler ve jestlerle kendisini ifade edebilir.241Çatışma kavramında daha çok anlaşmazlık niteliği ağır basmaktadır. Bizdearaştırmamızda, kuşak çatışmasını, kuşaklar arası anlaşmazlıklar ya da birbirine tersdüşme olarak inceleyeceğiz.Doğal bir eğitim kurumu olan aile, kuşak çatışmasının en belirgin ve yoğunolduğu yerdir. Özellikle sosyal değişimin hazmedilemeyecek hızda gerçekleşmesi,ailede fertler arasında kuşak çatışmasına sebebiyet verebilir. Çatışmanın ferdî ve sosyal boyutu vardır. Fert açısında çatış-manın ikisebebi vardır. İlkinde, gencin kendi kişiliğini kabul ettirme gayretleridir.242



“KiralıkKonak”ta ise Seniha ile Faik Bey, ileri derecede flört ederler ve bu durum kızındedesi tarafından öğrenilmesi üzerine Faik Bey’in babasına giderek gençlerinevlenmesini ister. Fakat bunu büyük bir hakaret kabul eden Seniha dedesine şöyle der:“ ...bu hareketiniz için çirkin ve acayip sıfatlardan başka kelime bulamıyorum; vakıa bundan daha adi, daha zelil ne olabilir? ...Bu, sizce 240Tezcan, Mahmut, Gençlik Sosyolojisi Yazıları, Gündoğan Y., Ank.1991, s.31. (Fichter,Joseph, Sociology, U.S.A., 1966, s.230’dan naklen.) 241 Tezcan, Mahmut, Kuşaklar Çatışması, Kadıoğlu Mat., Ank.1981, s.24. (Fich-ter, Joseph,Sociology, U.S.A., 1966, s.231’den naklen.)242 Karaosmanoğlu’nun “Sodom ve Gomore”de genç bir kız olan Nermin, çevresi tarafındanönemsenmez ve çocuk yerine konulduğundan çevresine karşı hırçındır.Bkz., Karaosmanoğlu, a.g.e., s.118, 119.

belki böyle değildir, her şeyde olduğu gibi bu meselede de belki siz baş-ka türlü düşünüyorsunuz, ben başka türlü düşünüyorum. Fakat rica ede-rim; durup dururken ne hakla, ne selahiyetle benim ismimi, benim hay-siyetimi, hiç haberim olmaksızın, yalnız kendi kendinize makul buldu-ğunuz bir zaruret veya bir sebep için yerden yere sürüklemek zahmeti-ne katlandınız?”“İhtiyar adam, eğile eğile iki kat olmuştu; genç kızın gözleri artık onu görmüyordu:”243Torunun dedesiyle girdiği bu çatışma iki kuşak arasındaki uçurumun birhabercisi olsa gerek. Keza, Seniha’yı çok seven Naim Efendi hayal kırıklığı veşaşkınlıkla kalp krizi geçirerek hastalanır ve yatağa düşer.244Diğer çatışma nedeni ise gencin farklı kültürlerle ilişki kur-masıyla birlikteana-babaların kuşağından farklı kuşağa mensup olma duygusunu taşımasıdır.245“Kiralık Konak”ta farklı kuşağa mensup olma duygusuyla Servet Bey’in, Fransızkültürünün etkisi ve Fransız gibi giyinmek, konuşmak, eğlenmek vb. davranışlarıanlatılır.246Bunların dışında çatışmayı arttıran, kuşaklar arasındaki mevcut ayrılığıdaha da büyüten başka sosyokültürel etkenler de önem arzetmektedir. Bunları şöylesıralayabiliz:1. Kuşakları birbirinden uzaklaştıran çeşitli olayların sıklığı çatışmanedenleri arasında gösterilmektedir.247 Nitekim, savaşlar ve siya-sal istikrarsızlık gibiaileyi derinden etkileyen olaylar, sosyal değerleri sarsmakta ve çatışmaya sebebiyetvermektedir. İstanbul’un işgalinden sonra, düşman subaylarıyla flört etmek, bir kısımTürk gençliği tarafından meziyetmiş gibi görünür.248 Bu gençliğin değer yargıları da243 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.141-142.244 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.147.245 Onur, Bekir, Orta Öğretimde Ahlâk Eğitimi, Ahlâk Eğitimi Açısından Lise Son SınıflardaÖğrenci-Eğitimci İlişkilerini Belirleyen Koşulların Araştırılması, A. Ü. Eğitim Fakültesi Y.Ank.1976, s.163.246 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.29, 30.; Aynı eserde Seniha, babası Servet Bey gibi günlükhayatını tanzim ediyor. Bkz., Karaosmanoğlu, a.g.e., s.32, 33. 247 Bekir, a.g.e., s.164.248 Leyla, düşman subaylarıyla yaptığı flörtleri bir şeref, bir meziyetmiş gibi çevre

halkın kabul edemeyeceği tarzdadır. Karaosmanoğlu, bu değer yozlaşmasını “So-domve Gomore”de şöyle ifade eder:“İki bacağı kesilmiş bir Türk askeri kendisine sığınacak tenhabir köşe bulmak için kalabalığın içinde bin zahmetle sürünerek tramvay ın önsahanlığına geçmeye çalışıyor. Tam bu sırada, bir durakta, o taraf- tan içeriye doğru şuh, fıkırdak bir kız girdi; yanında bir İngiliz zabitivardı. Oturmak için yer aradılar. İngiliz zabiti kırbacının ucuyla önden üçüncü sırada oturan iki kişiye kalkmalarını işaret etti. Kız, gülerek a-lan yere doğru yürürken kısık bir feryat koptu. Bu yerde sürünen zavallı kütürüm askerin sesiydi. Kız iskarpinlerinin sivri topuklarıyla bununtek dayanağı olan ellerinden birine basmıştı. Lakin utanmaz kız bu hare-ketinden hiç sıkılmadı ve deminki sırnaşık yüzü sert bir ifade alarak di- bindeki hazin insan kalıntısına baktı:_Ne acayip! –diye söylendi-. Bu haldeki adam da tramvaya biner-mi?”2492. Gençliğin, ortaklaşa bir bilinç kazanması kuşak çatışmasının önemlinedenleri arasındadır. Müellifimiz, “Ergenekon”da, yeni neslin ortak bilinçanlayışlarını şöyle anlatır:“Yeni yetişen nesil ne mânen, ne fikren hiçbir nizama ve hiçbirtöreye bağlı değildir. Bu yüzden gayet anarşik bir manzara göstermekte-dir. Zira, bu nesil henüz yeni hayat ile eski hayatın ortasında, bir ârâfve değişim devresi geçirmektedir...resine anlatarak övünür. Bkz., Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, s.48.249Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, s.316.

Gençlikte maziye, geleneklerimize ve şimdiye kadar mukaddes bildiğimiz şeylere karşı saygı ve sevgi kalmamıştır.”2503. Gençlikten yetişkinliğe geçiş süresinin uzaması, “düşüncelerdekararsızlığın ve gerçeğe uymayan düş dünyasında yaşama eğilimine yol açar.”251Uzatılmış gençlik dönemi, gençleri yetişkin gibi yaşamanın bir takım ayrıcalık ve sorumluluğundan yoksun bırakmaktadır.252 “Kiralık Konak”ta içinde yaşadığıtoplumun değerlerine aldırmaksızın alafranga hayat yaşama arzusunda olan ServetBey tasvir edilir:“ ...Müslümanlık’tan ve Türklük’ten nefret eden bir kazasker oğ-ludur. Aldığı terbiye ile yaşadığı muhit birbirinin aksi olan her insan gibi Servet Bey de daimî bir ihtilâç, (çırpınma) daimi bir isyan içinde yaşar. Pederi Sadri Molla’nın konağında alafrangalığı kendi odasının eşiğinden dışarı çıkmazdı...Şapkalı, seyahat kostümleriyle veya suare kıyafetinde hâlâ birçok resimleri vardır. Ve bu resimler, hâlâ gençlik odasının duvarlarınısüsleyen çıplak kadın resimlerinin yanında asılıdır.”253Toplumda var olan değer yargılarının değişmesi halinde, ailede de değerçatışmaları görülebilir. Değişen değerler, toplumun genelinden onay olamazsa kuşaklar arasında çatışma görülebilir.254Müellif, “Ankara”da, Ömer Efendi’nin annesinin, yeni değerleribenimsemediğini şu olayla anlatır. İmamın kızı saçlarını İstanbul modası kesmek istemesi üzerine, imam, “Hele bir kes, kafanı da bıçakla ben keserim!”255 diyerekkızını tehdit eder. Bunun üzerine, Selma Hanım’ın saç kestirmenin günaholmayacağını söylemesi ihtiyar kadına dokunur ve şöyle der:“Sus kızım, Allah göstermesin... biz böyle şey bilmeyiz. Yabanlar, istediğini yapsın. Onlar bugün burada ise yarın orada... Her memleketin kendine göre bir tutumu var. Bak kaç yıldır, ne bet ne bereket kaldı. Düş- man aha şuracığa kadar geldi, çattı.” 256250 Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.37-38.251 Hicte, Marcel, “Öfkeli Gençlik”, Görüş Dergisi, S.6, İst.1973, s.2-4.252 Tezcan, Kuşaklar Çatışması, s.41.253 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.29-30.254 Tezcan, Gençlik Sosyolojisi Yazıları, s.39-40.255 Karaosmanoğlu, Ankara, s.54.256 Karaosmanoğlu, Ankara, s.54.

Yine, “Sodom ve Gomore”de kuşaklar arasında çatışma ihtirashalinegelen yabancı hayranlığı ile bunun karşısında kültürel ve insanîdeğerlerdenmeydana gelen millî hayat tarzının çatışması işlenir. Leyla işgal kuvvetlerinin subaylarıyla flört etmeye can atan Türk kızların-dandır. Fakat Necdet koyu birİngiliz düşmanıdır. “Bir İngiliz’e uzak-tan selâm vermek, bir İngiliz’leahbaplıketmek, bir İngiliz’in bulunduğu meclise girmek...” onun için dayanılmaz bir azaptır.Bu nedenle nişanlısı Leyla’nın bu durumunu hiç beğenmez.257Gerek toplum gerekse ailede, mevcut değerlerin gelişme kaydetmesitopluma dinamizm kazandırır. Fakat yeni değerlerin toplum ta-rafından onaylanmaması kuşak çatışmasını beraberinde getirir. Bununyanında,eski değerlerini kaybetmiş toplumlar, yerine yenilerini koyamamışlarsa gençler bocalarve kuşak çatışmaları kaçınılmaz bir hal alır. Kuşak çatışmaları, sosyal ahenginbozulmaması açısın-dan, özellikle ailede arzu edilmez. Çünkü ailelerin alabileceğiyaralar toplumu direk olarak etkileyecektir.Ailenin bir realitesi de çözülmedir. Şimdi ailenin çözülmesi ve dinin bukonuya bakışını incelemeye çalışalım.5. Ailede Çözülme ve DinEvlenme akdiyle kurulan aile, boşanma ile sona erer. Evliliği sona erdiren diğer bir sebep de eşlerden birinin ölümüdür. Ailenin nesli devam ettirme, çocukyetiştirme ve sosyalize etme fonksiyonlarına zarar verdiğinden gerek toplum gereksedin tarafından boşanmaların kısıtlandığı görülmektedir. Hatta Hinduizm veKatoliklik boşanmayı yasaklamıştır.258İslâmiyet ise zaruret halinde boşanmayı bir hak olarak görmüş ve bu konuda bazı usuller tahsis257 Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, s.18-21. 258 Bottomore,T.B., Toplum Bilim,2.b., (çev.Ünsal Oskay),Beta Y.,İst.1984, s.185.

etmiştir.259Gerek toplumun ve gerekse dinin sıcak bakmadığı ve ailenin çözülmesineneden olan boşanmaların sebebi nedir? Hemen ifade edelim ki, ailede boşanmalarınbir çok sebebi mevcuttur. Ancak biz Karaosmanoğlu’nun eserlerinde yer alan birkısım boşanma nedenleri üzerinde durmaya çalışacağız.Zaman zaman toplum yapısındaki sosyo-kültürel değişimler ailelerin çözülmesine sebebiyet verebilmiştir. “Ankara”da Millî Mücadeleci olarak tanınan Hakkı Bey’in, Cumhuriyet sonrası Batılı bir hayat yaşamaya özenip yabancı hanımlarla olan flörtlerini bir marifetmiş gibi teşhir edince eşi Selma Hanım’ırencide etmesini müellif şu sözleriyle anlatır:“ Bari, Hakkı Bey’in bu münasebeti bir Türk hanımıyla olsaydı.Genç kadın, gurur ve haysiyetinin bu kadar kırılışına, bu kadar ayaklar altına alınıp çiğnenişine, belki boyun eğecekti. Fakat kocasının bir ec-nebi kadınla bu alâkası, ona karşı iki katlı bir ihanetti. Ona hem cinsi-yetinde, hem milliyetinde yaralıyordu.”260Bu olay üzerine Selma Hanım’ın isteğiyle boşanırlar.261Diğer bir boşanma sebebi ise eşlerin birbirlerini başkalarıyla aldatmalarıdır. Nitekim “Yaban”da, Süleyman’ın kendisini başka bir erkeklealdattığı için talak (kocanın tek taraflı olarak eşini boşaması) yetkisiyle eşiniboşaması anlatılır.262 Yine, “Bir Serencam”da gayri meşru çocuk sahibi olan karısını, talak yetkisiyle boşayan kocanın hikâyesi şöyle anlatılır:“ “Bana iki erkek çağırın!” diye mırıldandı. Onlar gelir gelmez sabık, Liva müftüsü ayağa kalktı; dik, amir bir sesle: “Efendiler,” dedi,“zevcemi talak-ı selâse ile tatlik ediyorum. Bu çocuk da benden değil!”Evi hayretler ve feryatlar dolaştı.”263Bu olaydan da anlaşılacağı üzere, eşlerin birbirlerini başkalarıylaaldatmaları boşanma ile sonuçlanabilmiştir. Boşanma için iki şahit aranarak onlar259 Bakara (2), 227.; Nisâ (4), 130.; Mümtehine (60), 10, 11.; Talâk (65), 1,2.260 Karaosmanoğlu, Ankara, s.160-161.261 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.164.262 Karaosmanoğlu, Yaban, s.109.263 Karaosmanoğlu, Bir Serencam, s.132.

huzurunda gerçekleştirildiğini ifade edebiliriz. Talak yetkisinin, daha çok kadınınkocasını başka erkeklerle aldattığı durumlarda kullanıldığını görüyoruz.Tabi ki, erkeklerin de başka kadınlarla eşlerini aldatması, aileninçözülmesine sebep olabilmiştir. Keza “Hep O Şarkı”da Münire, kocası RüknettinBey’in kendisini evin hizmetçisiyle aldattığını öğrenince evi terk eder ve kendiisteği ile boşanırlar.264Ailede karı ve kocanın başkasıyla zina yapması boşanmalara sebepolduğunu gördük. Bu noktada İslâm’ın getirdiği zina yasağının aileyiçözülmetehlikesinden koruduğunu söyleyebiliriz. Aile içindeki zaaflar ve ailenin çözülmesisonuçta toplumun birlik ve bütünlüğünü bozabileceğinden Müslüman toplumun,zaruret dışında boşanmalara pek sıcak bakmadığını ifade edebiliriz.6. Aileye Dışarıdan Katılan UnsurlarCumhuriyet’ten önce Türk ailesine dışarıdan katılan ve kendileriylesosyal ilişkilerde bulunulan bazı unsurlar vardır. Bunlar köle, cariye, vekil harçkethüda, dadı, hizmetçi, mürebbiye, geçici evlâtlık ve besleme şeklindesıralanabilir. Fakat Karaosmanoğlu’nun eserlerinde sadece cariye, dadı, hizmetçi,mürebbiye ve besleme yer almaktadır. Aileye dışarıdan katılan unsurların en eskisi köle*ve cariyelerdir.*Bukölelerin çoğu orta ve yüksek sınıflardaki ailelerde hizmet etmekteydiler.265 Cariyesahibi erkek, onu nikâhsız olarak istifraş etme (yatağına alma) hakkı vardı. Ancakkocalarını her hangi bir kadınla paylaşmak istemeyen hanımlar tarafından böyle birdurum kabul edilemezdi.266Müellifimizin eserlerinde de böyle bir durumarastlanmamakla birlikte efendileriyle evlenen azat edilmiş cariyeden sözedilmektedir.



Fakat cariyelere hürriyetleri tanınarak efendileriyle evlenebilmişlerdir.267264 Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.98-104.*Köle, hür olmayan, başkasına bağlı olan esir.*Cariye, parayla satın alınan kız veya kadın köle, hizmetçi, halayık.265 Bkz., Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.28-29, 241.; Hep O Şarkı, s.44-45, 48, 66.266 Kurt, a.g.e., s.49.267 Efendisiyle evlenen cariyeye örnek olarak bkz., Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, s.66.

Diğer bir unsur dadı ve hizmetçilerdir. Çocuğun doğumuyla birlikteannenin baş yardımcısı dadılar olmuştur. Dadılar anne şefkati ve sevgisiyle baktığıçocukları ya da gençleri her konuda etkilemiş ve onların terbiye edebilmişlerdir.“Hep O Şarkı”da ki Münire’nin dadısı da böyle biridir. Dadının, görücüye çıkmakistemeyen Münire’ye söy-lediği şu sözler, aslında bir dadı ile ilgilendiği genç kızınsamimi ilişkisini yansıtır:“ “_Elmasım, Allah aşkına, şu güzel kaşlarını çatma. Şu tatlı ağ-zını burkup çarpıtma. Her misafir gelişte bir acayip haldir takınıyorsun.Bunu yeni âdet ettin. Ettin amma, hiç yakışmıyor sana. Annen de çok ü-zülüyor bu haline doğrusu... Kendine acımazsan, bari bize acı, anneci-ğine acı.”“_Bana acıyan var mı ki bu evde?.”Bu sözüm üzerine dadımın parmakları titreyip bir birine dolaşmaya baş-maya başlar... ne eyleyeceğini şaşırıp kalırdı. Çok defa, böyle konuşurkenikimizin birden ağladığımız da olurdu. O vakit zavallı dadıcığım, hem benim acımı arttırmaktan, hem de annemin çıkagelmesinden korkarak e-linin tersiyle göz yaşlarını siler ve:“_Kısmet bu, elmasım. Kısmete karşı gelinmez.”268Ailedeki hizmetçiler ve dadılar bakmakla yükümlü oldukları kişilerinevlenmesinden sonra da gelin gidilen evde hizmetlerine devam ettiklerigörülmektedir.269 Yine dadılar gibi hizmetçilerle de özellikle çocuklar arasında iyiilişkiler hakim olabiliyordu.270Bu samimî ilişkilerle birlikte hizmetçiler zaman zaman cinselsuistimâllere maruz kalmışlardır. Hatta,“HepOŞarkı”da kendi karısıylageçimsizliği271 olan Rüknettin Bey, konağın hizmetçisine tecavüz eder ve onu hamilebırakır. Bu durum, kimseye duyurulmadan hizmetçi kız konaktan kovulur.272Araştırmamızda aileye katılan unsurlar arasında besleme*debulunmaktadır. Genellikle kimsesiz olan bu çocuklar ailede hizmet işlerini görürken,268 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.48.269 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.70.270 Bkz., Karaosmanoğlu, a.g.e., s.70.271 Geçimsizlikle ilgili olarak bkz., Karaosmanoğlu, a.g.e., s.51.272 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.97-98.*Besleme, evlâtlık, küçük hizmetçi kız.

terbiyeleriyle de ilgilenilmiştir. Evin içinde tesettüre riayet etmeyen beslemelerdenevin büyükleri tarafından uyarılanlar da olmuştur.273Aileye dışarıdan katılan bu unsurlarla birlikte özellikle son yıllardaAvrupa’dan mürebbiyeler*getirilmiştir. Teknolojik gelişmeler karşısında yönünüBatı’ya çeviren yeni nesil Osmanlı aileleri, çocuklarını Batılılar gibi yetiştirmek ve odönemin moda dili olan Fransızca’yı öğretmek istemişlerdir.274 “Kiralık Konak”taLehli mürebbiye, yeni nesle mensup Seniha’yı sürekli Batılı hayata özendirdiğigörülmektedir. 275Böylece kuşaklar arasında oluşan kültür farklılıkları, telâfisi imkânsızsosyal buhranları beraberinde getirmiştir. Nitekim kendi toplumunu ve değerlerinireddeden ve onlarla yabancılaşan bir nesil türer. Aynı nesil, kuşak çatışmalarınaneden olurken, kendi kültür değerlerini geriliğin tek sorumlusu kabul ederek darağacına asar.276Bu duruma seyirci kalamayan ve üst kuşağa mensup büyükler hiç şüphesiztepkiler gösterir.277 Fakat çocukları toplumsallaşma işlevini Avrupa’dan ithal edilenmürebbiyelere veren bir kısım Türk ailelerinin, kendi bindikleri dalı keserek,geleceklerini ipotek altına aldığı söylenebilir.B-



AİLENİN DİNÎ HAYATA ETKİSİ

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki; toplumunprototipiolarakadlandırılabilecek ailenin en önemli fonksiyonu fertleri sosyalleştirme-sidir. Din veAllah inancı ilk olarak sosyalleşme ile ailede öğrenilir. Örneğin, müellifimize babasıKur’an-ı Kerim okumasını öğretiyor,278dinî hikayeler anlatıyor,279 tekke ve273 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.160. *Mürebbiye, kadın, çocuk terbiyecisi. (özel öğretmen)274 Bu hususta örnek için bkz., Karaosmanoğlu, Ankara, s.113.275 “Avrupa’nın muhtelif yerlerindeki şato eğlencelerine, Çar sarayının merasimi-ne, at üstündesürgün avlarına, Almanya’nın, İsviçre’nin “kür” yerlerindeki palas hayatına, Fransa’nın cenup sahillerindeki gazino safalarına ve nihayet Paris’in salonlarına, kahvelerine, tiyatrolarına dairbir çok şeyler biliyordu. Seniha bütün bunları dinlerken kendinden geçerdi ve gözlerinde birhumma ateşiyle:“Madam, söyleyin, bu hayata karışmak için ne lâzım?” diye sorardı.Madam Kronski; şeytani bir tebessümle gülerdi:“Oh, çok zengin olmalı, çok zengin;” derdi. Bkz., Karaosmanoğlu, Kiralık Ko-nak, s.47-48.276 Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, s.143-144.277 Karaosmanoğlu, a.g.e.,, s.34.278 Karaosmanoğlu, Anamın Kitabı, s.76.

camileri gezdirerek280 dinî mekânları tanıtmaya çalışıyor. Karaosmanoğlu, “AnamınKitabı”nda, kendisinin Mevlevî tekkesine girdiğini ve ayinlerine katıldığını anlatır.Fakat bu gizli tarikatçılığını sezen ve üzülen annesi onu derviş kıyafetiyle görünce,“kaşlarını çatmış, dudağını bükmüştü.” Bunun üzerine müellif, “... yapıp ettiklerimebin pişman olarak, yüreğimi hâlâ kavurmakta devam eden aşka rağmen Mevlevîtekkesinden yavaş yavaş elimi eteğimi çekmeye başlamıştım”281 diyerek, annesininetkisiyle Mevlevî tekkesinden ayrılmıştır.Osmanlı da Batılılaşma hareketi ile zaten zayıflamış282olan bazı dinîkurumlar (tekke, zaviye vb.) üstlendikleri vazifeleri hakkıyla yerine getirememiştir.283Böylece dinin etkinlik alanı daralmış ve toplumun önemli bir kısmına hizmetgetirememiştir. Fertler ve aileler dinî kurumlardan uzaklaşmıştır. Tabi bu durumun,fertlerin sosyalizasyon sürecini etkilemesi ve dinin etki alanlarının daralmasına hattaanlamında kaymalara sebebiyet vermiştir. Bu da dinin arzu etmediği bir durum olsagerek.Topluma hakim olan ve ağırlığını koyabilecek konumda bulunan sosyalgruplar ve ya sosyal tabakalar toplumun din anlayışına da dam-gasını vurabilir.Tanzimat Fermanıyla başlayan Batılılaşma hare-ketleri zamanla moda, özenti vetaklit sonucunda; kendi kültür değer-lerine yabancılaşmış ve batılı gibi bir hayatsürmekten başka bir hedefi bulunmayan bir nesil doğmuştur.284Böyle bir neslinahlâk ve dini öğrenme ve öğretme adına hiç bir iddiası bulunamazdı. Nihayet öyle deolmuştur. Bu zümrenin hayat tarzı moda halini alınca, dine yabancılaşma ve manevideğerlere saldırma marifet sayılmıştır. Yazar “Kiralık Konak”ta, Müslümanlık’tanve Türklük’ten nefret eden Servet Bey tiplemesini yapmıştır.285 Bu zihniyetinyetiştirdiği “yeni nesil ne mânen, ne fikren hiçbir nizama ve hiçbir töreye bağlı279 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.46.280 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.45-46.281 Karaosmanoğlu, a.g.e., s.155-156.282 Batılılaşma hareketi ve tekkelerin zayıflaması ile ilgili olarak bkz., Kara, a.g.e., s.265-356;Tekkelerin gerilemesi ve fonksiyonlarını yerin getirememesinin nedenleri ile ilgili geniş bilgiiçin bkz., Kara, a.g.e., s.359.283 Bu durum araştırmamızın 2. Bölümde “Tarikat ve Toplum” alt başlığında in-celenmeyeçalışılmıştır.284 Karaosmanoğlu, ”Kiralık Konak”ta Servet Bey, Seniha, Cemil, Faik Bey; “Sodom veGomore”de Leylâ, Nermin; “Ankara”da Hakkı Bey tiplemeleriyle, Batılılar gibi hayat sürmegayretinde olan genç kuşaklar anlatılır.285 Karaosmanoğlu Kiralık Konak, s.30. değildir... Gençlikte maziye, geleneklerimize ve şimdiye kadar mukaddes bildiğimizşeylere karşı saygı ve sevgi kalmamıştır.286Karaosmanoğlu’ na göre, zamanla ailelerdinî sosyalleşme açısından zayıf kalırlar. Şüphesiz bu durum da dini derinden etkiler. Böylece, aile ve dinin birbirlerini etkiledikleri söylenebilir.



SONUÇ

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun eserlerinde din ve ailenin top-lumdakietkinlik alanlarını ve değişimi sosyolojik bir yaklaşımla ince-lemeye çalıştık. Din veaile kurumları toplumda bütünlüğü koruma, kontrol ve sosyalleşme yoluyla sosyaldüzeni sağlamaktadır. Bu araş-tırmanın sonunda, din ve ailenin fonksiyonlarınıyerine getirememesi durumunda sosyal dokunun zarar gördüğü ve toplumun çözülmetehlikesiyle karşı karşıya kaldığı ortaya çıkmıştır.Osmanlı’da, Batılılaşma hareketiyle zaten zayıflamış olan bazı dinîmüesseseler (tekke, zaviye vb.) üstlendiği vazifeleri hakkıyla yeri-ne getirememiştir.Bu boşluğu, yoğun bir değişim yaşayan toplum ancak Batılı değerlerle doldurmuştur.Böylece dinin etkinlik alanları daralmış hatta anlamındaki kaymalarla, özellikle Batıkültürüyle ilişkide bulunan üst sınıfa hizmet getirememiştir. Bu durum tabii ki aileyide olumsuz etkilemiştir. Toplumda sosyo-kültürel yapısına göre fertlerisosyalleştirme fonksiyonu bulunan aileler, geleneksel hayat ile modern hayatarasında bocalamıştır. Bu boşluk, kendi değerlerine yabancılaşma, moda, özenti,taklit ve kuşak çatışmalarının doğurduğu boşluk, aileyi ve toplumu örselemiştir.Sonuçta aile, fertleri, sosyalleştirme fonksiyonunu, hakkıyla yerine getirememiştir.Dinde ve ailede yaşanan bu problemler geleceğin teminatı olan gençleri de şüphesizetkilemiştir. Geleneksel hayat ile Batılı hayat arasında bocalayan ve kendi kültürdeğerlerine uzak nesiller türemiştir. Kalkınmanın ve modernleş-menin yolunu Batılıbir hayat sürme şeklinde telâkki eden gençlik Osmanlı’nın son dönemlerinde iyiceköksüzleşmiştir. Takriben 600 yıl varlığını sürdürmüş olan Osmanlı’nın sonçırpınışlarının hiç bir şey de-ğiştirmediği söylenebilir.286 Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.37.



Üst sınıftan ve bir kısım aydınından böyle bir gençlik mirası devralanAnadolu insanı, maddî sorunların yanında büyük bir manevi moral bozukluğuyaşamıştır. Ancak Anadolu’nun her köşesinde halkın maneviyatını ve psikolojisiniyükselterek inanç birliğini sağlayan güç, din adamları olmuştur. Halk dinadamlarından teşvik ve teşebbüs gör-meseydi Millî Mücadele’nin zaferlesonuçlanması mümkün olmayabilirdi. Din kurumunun bu şekilde yenidenhareketlenmesi, topluma birlik, bütünlük ve mücadele azmi kazandırmıştır. Buyönüyle tarihinden ders almayan toplumlar, aynı dersi defalarca almak zorundadırlar.Netice itibariyle, dinde ve ailede meydana gelebilecek sosyal buhranlartoplum açısından telâfisi imkansız sonuçları doğurabilmektedir.



BİBLİYOGRAFYA

ADIVAR, Halide Edip;Vurun Kahpeye, Remzi Kitapevi, İst.1984. ARON, Raymond;Sanayi Toplumu, (çev.E. Gürsoy), Dergâh Y., İst.1978.AYBARS, Ergün;Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, T.C.K.B.,Y., Ank.1995.AYDA, Âdile;“Yakup Kadri İle Mülâkat”, Türk Edebiyatı Aylık Fikir-Sanat Dergisi, c.3,S.32.,İst.1974., s.27-30AYDIN, Mustafa; Kurumlar Sosyolojisi, Vadi Y., Ank.1997.BANARLI, Nihat Sami;Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.I, İst.1971.Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.II, M.E.B., İst.1997.BERKES, Niyazi;Türkiye’de Çağdaşlaşma, (?), İst.1973.BORATOV, Korkut;Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Y., (?), 1993.BOTTOMORE, T.B.;Toplum Bilim, 2.b., (çev.Ünsal Oskay), Beta Y., İst.1984.CİN, Halil-AKGÜNDÜZ, Ahmet; Türk-İslâm Hukuk Tarihi, c.II, Timaş Y., İst.1990.DEMİR, Ömer-ACAR, Mustafa; Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Y., İst.1992. DOĞAN, D.Mehmet;Büyük Türkçe Sözlük, 4.b., Beyan Y., İst.1983. DÖNMEZER, Sulhi;Sosyoloji, Hüsnütabiat Mat., 5.b., İst.1974.ER, İzzet;Sosyal Bilimler Ansk., “Sosyal Bütünleşme” mad., c.III, RisaleY., İst.1990.EREN, Ahmet Cevat;Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri, Nurgök Mat., İst.1966.ELDEM, Vedat;Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Eko-nomisi, T.T.K., Y., Ank.1994.ERKAL, Mustafa E.;Sosyoloji (Toplum Bilim), Der Y., İst.1995.Sosyoloji, 3.b., Filiz Kitabevi, İst.1987.GÖKBERK, Macit;Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İst.1980. GÜNAY, Ünver;Din Sosyolojisi Dersleri, Erciyes Üni. Y., Kayseri, 1993.GÜNGÖR, Erol; Türk Edebiyat Dergisi, S.22, İst.1974.,14-18.GÜNTEKİN, Reşat Nuri;Yeşil Gece, 10.b., İnkılâp Kitabevi, İst.1986.HALAÇOĞLU, Ahmet;Balkan Harbi Sırasında Rumeli’nden Türk Göçleri (1912-1913), T.T.K., Y., Ank.1994. HİCTE, Marcel;“Öfkeli Gençlik”, Görüş Dergisi, S.6., İst.1973., s.2-4.HÖKELEKLİ, Hayati; Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Y., Ank.1993.HİMMETOĞLU, Hüsnü;Kurtuluş Savaşlarında İstanbul ve Yardımları, c.II., İst.1975.İLERİ, Selim;“Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nda Konak”, Türk Dili Dergisi, c.XXXI, S.28, İst.1975, s.281-282.JOHNSON, Clarence Richard;İstanbul 1920, (çev.Sönmez Taner),Tarih Vakfı Yurt Y., İst.1995.KABAKLI, Ahmet;Büyük Eserler Dizisi 1, 9.b., c.III, T.E.V.,Y., İst.1997.KARA, Mustafa;Tekkeler ve Zaviyeler, 3.b., Dergâh Y. İst.1990.KARAOSMANOĞLU, Yakup Kadri;Ahmet Haşim, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1981. Anamın Kitabı, 4.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1983. Ankara, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1996. Atatürk, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1991.Bir Serencam, 4.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1990.Bir Sürgün, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1987.Erenlerin Bağından, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1980.Ergenekon, 2.b., Kültür Bakanlığı Y., Ank.1990.Gençlik ve Edebiyat Hatıraları,2.b.,haz.Atila Özkırımlı İletişim Y., İst.1990.Hep O Şarkı, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1980.Hüküm Gecesi, 2.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y. İst.1998.Kiralık Konak, 15.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1990. Millî Savaş Hikâyeleri, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1997.Nur Baba, 7.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1987.Okun Ucundan, , 2.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1980.Panorama, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1987.Politikada 45 Yıl, 2.b.,haz.Atila Özkırımlı, İletişim Y., İst.1984.Sodom ve Gomore, 7.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst. 1990.Rahmet, 7.b., haz.Atillâ Özkırımlı, İletişim Y., İst.1983.Vatan Yolunda, 2.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1980.Yaban, 16.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1983.Zoraki Diplomat, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1984.KEHRER, G.-ROBERTSON, R. & DURKHEİM, E.;Din Sosyolojisi, (çev.M.Emin Köktaş ve Abdullah Topçuoğlu), Vadi Y., Ank.1996.KUR’AN-I KERİMKURNAZ, Şefika;Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını, Milli Eğitim B., İst.1997.KURT, Abdurrahman;Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876), Uludağ Üni. Basımevi, Bursa, 1998.KURTKAN, Âmiran; Sosyoloji Açısından Tasavvuf ve Lâiklik, Kutsun Y., 2.b., İst. 1977.KUTAY, Cemal;Kurtuluşun ve Cumhuriyet’in Manevi Mimarları, D.İ.B., Y., Ank. 1973. MACDONALD, D.B.; İslâm Ansiklopedisi, “Din” mad., c.III., s.590-591.MORAN, Berna,

Türk Romanına Eleştirel Bakış 1, 4.b., İletişim Y., İst.1991MARDİN, Şerif;Din ve İdeoloji, İletişim Y., 4.b., İst.1990.MENEMENCİOĞLU, Mehmet;“Yakup Kadri Karaosmanoğlu Anlatıyor”, Varlık, S.525, İst.1960.s.27-34.MERİÇ, Cemil;Sosyoloji Notları ve Konferansları, İletişim Y., İst.1993.NİRUN, Nihat;Sistematik Sosyoloji Yönünden Sosyal Dinamik Bünye Analizi, T.Y.K., Y., Ank.1991.ONUR, Bekir; Orta Öğretimde Ahlâk Eğitimi, Ahlâk Eğitimi Açısından Lise Son Sınıflarda Öğrenci-Eğitimci İlişkilerini Belirleyen Koşulla-rın Araştırılması, A.Ü. Eğitim Fakültesi Y., Ank.1976.RASİM, Ahmet;Fuhş-ı Atik, Arba Y., İst.1987.SAYIN, Önal;Aile Sosyolojisi, Ailenin Toplumdaki Yeri, Ege Üni. B., İzmir1990.SEZAL, İhsan; Aile Nedir?, A.A.K., Y., Ank.1992.SEZEN, Yümni;Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bilgiler ve Tartışmalar, M.Ü.İ.F.V.Y., İst.1990.

7SHACT, Joseph;İslâm Hukukuna Giriş, (çev.Mehmet Dağ), Abdülkadir Şener, A.Ü.İ.F. Y., Ank.1997.TAPLAMACIOĞLU, Mehmet; Din Sosyolojisi, A.Ü.İ.F. Y., Ank.1986.TEMEL, Mehmet;İşgal Yıllarında İstanbul’un Sosyal Durumu, T.C.K.B.,Y., Ank. 1998. TEZCAN, Mahmut;Gençlik Sosyolojisi Yazıları, Gündoğan Y. Ank.1991.Kuşaklar Çatışması, Kadıoğlu Mat., Ank.1981.Türkiye Aile Yıllığı, A.A.K. Y., Ank.1990.TOLAN, Barlas;Toplum Bilimlerine Giriş, 3.b., Savaş Y., Ank.1983.TÖR, Vedat, Nedim;“İşte bir roman: Yaban”, Kadro, Nisan, S.16, Ank.1933., s.49.ÜLKEN, Hilmi Ziya;Felsefeye Giriş, c.II, Ajans-Türk Mat., Ank.1957.WACH, Joachim;Din Sosyolojisine Giriş, (çev.Battal İnandı), A.Ü.İ.F.,Y., Ank. 1987.ZİMMERMAN, Carle, C.;Yeni Sosyoloji Dersleri, (çev.Amiran Kurtkan), İktisat Fakültesi Neşriyatı Fakülteler Mat., İst.1964.



7BİBLİYOGRAFYA

KİTAPLARAdıvar, Halide Edip;Vurun Kahpeye, Remzi Kitapevi, İst.1984. Aybars, Ergün;Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, T.C.K.B.,Y., Ank.1995.Ayda Âdile;Yakup Kadri İle Mülâkat,Türk Edebiyatı Aylık Fikir-Sanat Dergisi, c.III, S.32.Aydın, M.Akif;İslâm-Osmanlı Aile Hukuku, M.Ü.İ.F.Y., İst.1985.Aydın Mustafa; Kurumlar Sosyolojisi, Vadi Y., Ank.1997.Banarlı, Nihat Sami;Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.I, İst.1971.Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.II, M.E.B., İst.1997.Berkes, Niyazi;Türkiye’de Çağdaşlaşma, (?), İst.1973.Boratav, Korkut;Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Y., (?), 1993Bottomore, T.B.;Toplum Bilim, 2.b., çev.Ünsal Oskay, Beta Y., İst.1984Cin, Halil-Akgündüz, Ahmet; Türk-İslâm Hukuk Tarihi, c.II, Timaş Y., İst.1990.D.P.T.;Milli Kültür Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ank.1983.Demir, Ömer-Acar, Mustafa; Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Y., İst.1992.Doğan, D.Mehmet;Büyük Türkçe Sözlük, 4.b., Beyan Y., İst.1983. Dönmezer, Sulhi;Sosyoloji, Hüsnütabiat Mat., 5.b., İst.1974.Er, İzzet;Sosyal Bilimler Ansk., “Sosyal Bütünleşme” md., c.III, RisaleY., İst.1990.Eren, Ahmet Cevat;Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri, Nurgök Mat., İst.1966.Eldem, Vedat;Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Eko-nomisi, T.T.K., Y., Ank.1994.Erkal Mustafa E.;Sosyoloji (Toplum Bilim), Der Y., İst.1995.Sosyoloji (Toplumbilimi), 3.b., Filiz Kitabevi, İst.1987.Gökalp Ziya;Türkçülüğün Esasları, 3.b., Varlık Y., İst.1958.Gökberk, Macit; Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İst.1980. Günay, Ünver;Din Sosyolojisi Dersleri, Erciyes Üni. Y., Kayseri, 1993.Güngör Erol;İslâmın Bugünkü Meseleleri, Ötüken, Y., İst.1986.Güngör, Erol; Türk Edebiyat Dergisi, Mart 1974.Güntekin, Reşat Nuri;Yeşil Gece, 10.b., İnkılâp Kitabevi, İst. 1986.Halaçoğlu, Ahmet;Balkan Harbi Sırasında Rumeli’nden Türk Göçleri (1912-1913), T.T.K., Y., Ank. 1994. Hicte, Marcel;Öfkeli Gençlik, Görüş Dergisi, Haziran 1973Hökelekli, Hayati; Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Y., Ank.1993.Hüsnü Himmetoğlu;Kurtuluş Savaşlarında İstanbul ve Yardımları, c.II., İst. 1975.İleri Selim;Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nda Konak, Türk Dili Dergisi, c.XXXI, S.28, 1975.Joachim, Wach;Din Sosyolojisine Giriş, çev.Battal İnandı, A.Ü.İ.F.,Y., Ank. 1987.Johnson, Clarence Richard;İstanbul 1920, çev.Sönmez Taner, Tarih Vakfı Yurt Y., İst.1995.Kabaklı, Ahmet;Büyük Eserler Dizisi 1, 9.b., c.III, T.E.V.,Y., İst.1997.Kara, Mustafa;Tekkeler ve Zaviyeler, 3.b., Dergâh Y. İst.1990.Karaman Hayrettin;İslâm Hukukunda İçtihat, D.İ.B., Y., Ank.1971.Karaosmanoğlu, Yakup Kadri; Anamın Kitabı, 4.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1983. Ankara, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst. 1996. Atatürk, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1991.Bir Serencam, 4.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1990.Ergenekon, 2.b., Kültür Bakanlığı Y., Ank.1990.Gençlik ve Edebiyat Hatıraları,2.b.,haz.Atila Özkırımlı İletişim Y., İst.1990.Hep O Şarkı, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1980.Hüküm Gecesi, 2.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y. İst.1998.Kiralık Konak, 15.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1990.Millî Savaş Hikâyeleri, 5.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1997.Nur Baba, 7.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1987.Panorama, 3.b., haz.Atilla Özkırımlı, İletişim Y., İst.1987.Politikada 45 Yıl, 2.b.,haz.Atila Özkırımlı, İletişim Y., İst.1984.Sodom ve Gomore, 7.b., haz.Atilla Özkırımlı İletişim Y., İst. 1990.PDF created with pdfFactory trial version

Vatan Yolunda, 2.b., haz.Atilla Özkırımlı, Birikim Y., İst.1980.Kehrer, G.-Robertson, R. & Durkheim, E.;Din Sosyolojisi, çev.M.Emin Köktaş ve Abdullah Topçuoğlu, Vadi Y., Ank.1996.Kışlalı, Ahmet Taner;Öğrenci Ayaklanmaları, Bilgi Y., Ank.1974.Kurt, Abdurrahman;Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876), Uludağ Üni. Basımevi, Bursa, 1998.Kurtkan, Âmiran; Sosyoloji Açısından Tasavvuf ve Lâiklik, Kutsun Y., 2.b., İst. 1977.Kutay, Cemal;Kurtuluşun ve Cumhuriyet’in Manevi Mimarları, D.İ.B., Y., Ank. 1973. Macdonald, D.B.; İslâm Ansiklopedisi, “Din” md., c.III.Mardin, Şerif;Din ve İdeoloji, İletişim Y., 4.b., İst.1990.Menemencioğlu, Mehmet;“Yakup Kadri Karaosmanoğlu Anlatıyor”, Varlık, S.525, 1960.Meriç, Cemil;Sosyoloji Notları ve Konferansları, İletişim Y., İst.1993.Nirun, Nihat;Sistematik Sosyoloji Yönünden Sosyal Dinamik Bünye Analizi, A.K.D.T.Y.K., Y., Ank.1991.Onur, Bekir; Orta Öğretimde Ahlâk Eğitimi, Ahlâk Eğitimi Açısından Lise Son Sınıflarda Öğrenci-Eğitimci İlişkilerini Belirleyen Koşulla-rın Araştırılması, A.Ü. Eğitim Fakültesi Y., Ank.1976.Özsoy Osman; Şer’iyye Sicillerinin Türk Kültür Tarihindeki Yeri Ve Konunun 1342 Tarihli İstanbul Kadılığına Ait Defterde Analiz ve Değer-lendirilmesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Bursa 1990.Rasim, Ahmet;Fuhş-ı Atik, Arba Y., İst.1987.Raymond, Aron;Sanayi Toplumu, çev.E.Gürsoy, Dergâh Y., İst.1978.Sayın Önal;Aile Sosyolojisi, Ailenin Toplumdaki Yeri, Ege Üni. B., İzmir1990.Sezal,İhsan; Aile Nedir?, A.A.K., Ank.1992.Sezen, Yümni;Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bilgiler ve Tartışmalar, M.Ü.İ.F.V.Y., İst.1990.Shact, Joseph;İslâm Hukukuna Giriş, çev.Mehmet Dağ, Abdülkadir Şener, A.Ü. İ.F. Y., Ank.1997.

Taplamacıoğlu, Mehmet; Din Sosyolojisi, A.Ü.İ.F. Y., Ank.1986.Temel, Mehmet;İşgal Yıllarında İstanbul’un Sosyal Durumu, T.C.K.B.,Y., Ank. 1998. Tezcan, Mahmut;Gençlik Sosyolojisi Yazıları, Gündoğan Y. Ank.1991.Tezcan, Mahmut; Kuşaklar Çatışması, Kadıoğlu Matb., Ank.1981.Tezcan, Mahmut;Türkiye Aile Yıllığı, A.A.K. Y., Ank.1990.Tolan, Barlas;Toplum Bilimlerine Giriş, 3.b., Savaş Y., Ank.1983.Ülken, Hilmi Ziya;Felsefeye Giriş, c.II, Ajans-Türk Mat., Ank.1957.Yurt Ansiklopedisi, c.II, İst.1981.Zimmerman, Carle C.;Yeni Sosyoloji Dersleri, çev.Amiran Kurtkan, İktisat Fakültesi NeşriyatıFakülteler Mat., İst.1964.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 79785

ulkucudunya@ulkucudunya.com