OĞLU EMİN AKİF ERSOY’UN ANLATIMLARIYLA MEHMET AKİF ERSOY’UN MİLLÎ MÜCADELEYE KATILMASI VE BAZI HUSUS
Osman AKANDERE 01 Ocak 1970
ÖZET
İstiklâl Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından 16 Mart
1920 de işgal edilmesi üzerine Anadolu’ya geçmeye karar vermiştir. Mustafa Kemal Paşa
önderliğinde başlatılan Türk Millî Mücadele hareketine katılmak amacı taşıyan bu geçişte yanında
oğlu Emin Akif Ersoy’da yer almıştır.
Mehmet Akif’in oğlu Emin Akif o tarihlerde 13(on üç) yaşındadır. İstiklâl mücadelesine
katılmak için babasıyla birlikte Anadolu’ya geçmiş ve zafere kadar da yanında kalmıştır. Bilahare
de birlikte Mısır’a gitmişlerdir.
Daha sonra Türkiye’ye dönen Emin Akif Ersoy, Milli şairimiz Mehmet Akif’in bilinmeyen
taraflarını ortaya koyan hatıralarını anlatmıştır.
Emin Akif Ersoy, Millî Mücadele yıllarında babası Mehmet Akif tarafından “büyük bir gaza”
olarak telakki edilen bu savaşa babası ile hangi şartlar altında katıldığını, Anadolu’ya geçtikleri ilk
günlerde neler yaptıklarını anlatmıştır. Bu anlatımları arasında özellikle de babası Mehmet Akif’in
az bilinen hususiyetlerini belirtmeye çalışmış, bu hususiyetlerle ilgili çarpıcı örnekler vermiştir.
GİRİŞ
İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un tek oğlu olan Emin Akif Ersoy,
daha on üç yaşında iken, Millî Mücadele’ye katılmak amacıyla Anadolu’ya geçen
babasının yanında bulunmuş ve zafere kadar babasının yanında kalmıştır. Emin
Akif Ersoy, bilahare 1923 Eylül ayında babası Mehmet Akif ile birlikte Mısır’a
gitmişti.
1948 yılında İstanbul’a geldiğinde o tarihte Cemal Kutay tarafından çıkartılan
Millet Mecmuası, onunla bir röportaj yapmıştı. Bu röportajda Emin Akif Ersoy,
babasının Anadolu’ya geçişini, Ankara’da geçen günlerini, Millî Mücadele
içerisindeki hizmet ve faaliyetlerini anlatmıştır. Emin Akif Ersoy’un babası
Mehmet Akif ile ilgili hatıralarını anlattığı bu röportaj bilahare bir yazı dizisi
olarak Millet Mecmuası’nda yayınlanmıştı.
Emin Akif Ersoy’un anlatımlarında Ankara’nın ilk günlerini, zaferi, zaferden
sonraki Mehmet Akif’i bulmak mümkündür.
Nitekim Emin Akif Ersoy röportajının başında anlattıklarıyla ilgili olarak
şunları söylemektedir:
“Millî Mücadele yıllarında Mehmet Akif’in büyük bir gaza telâkki ettiği bu savaşa
nasıl iştirak ettiğini bugün benim kadar yakından bilen kimse yoktur; çünkü ben onun
yegâne oğlu olduğum kadar, Yunan harbinin cereyan ettiği zamanlarda, bidayetten nihayete
yine onun yegâne can yoldaşı ve yol arkadaşı idim”1
Biz bu tebliğimizde oğlunun anlattıklarına sadık kalarak, Millî şairimiz
Mehmet Akif Ersoy’un Millî Mücadeleye katılmak amacıyla İstanbul’dan Anadolu’ya geçişini ve bazı hususiyetlerini belirtmeye çalışacağız. Mehmet Akif Ersoy’un Ankara’ya
geldikten sonraki faaliyetleri ve Millî Mücadele lehine yaptığı hizmetler ele
alınmayacaktır.
Mehmet Akif’in Millî Mücadeleye Katılmak Amacıyla Anadolu’ya
Geçmesi
İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından resmen işgal edildiği 16 Mart 1920
günü ve sonrası günlerde İstanbul’da bulunan Mehmet Akif o hazin ve kara
günlere yakından şahit oluyordu. Mehmet Akif, işgal edilmiş olan İstanbul’daki
olayları izlerken büyük bir ızdırap çekiyordu. Hele bazı kişilerin Anadolu’da
başlamış olan Millî Mücadele’ye saldırmalarına hiç tahammül edemiyor ve bu
kanaatte olanlara ciddi tepkiler duyuyordu. Bir defasında Sebilürreşad
idarehanesinde bir sohbet esnasında orada bulunanlardan birinin “Millî
Mücadele hareketinin bir İttihatçılık eseri olduğunu” söylemesine büyük tepki
göstermiş ve bu sözü söyleyene dönerek “Hayır; artık buna da İttihatçılık denemez.
Bu memleket meselesidir. Buna herkes elbirliği ile sarılmalıdır” demişti2
Mehmet Akif’in İstanbul’da bulunduğu süre içinde en çok canını sıkan
konulardan biri de hiç şüphesiz bazı basının ve aydın zümrenin “Mandaterlik”
istemesidir. Onun endişesi mandaterliğin gerçekleşeceği düşüncesinden değil
fakat bu tür fikirlerin Anadolu’da başlamış olan Millî mukavemeti kıracağı
1 “Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 12 Şubat 1948, sayı: 106, s.16.
2 Eşref Edip Fergan, Mehmet Akif, Hayatı ve Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları, c.1,İstanbul
1938, s.675. ayrıca bkz. M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmet Akif Ersoy, Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara 1996, s.251.
korkusundandır3. Bu endişe iledir ki Mehmet Akif “...Türklerin 25 asırdan beri
istiklâllerini muhafaza etmiş oldukları tarihen müspet bir hakikattir. Halbuki Avrupa’da
bile mebde-i istiklâli bu kadar eski zamandan başlayan bir millet yoktur. Türk için
istiklâlsiz hayat müstahîldir. Tarih de gösteriyor ki Türk, istiklâlsiz yaşayamamıştır”
diyecektir4
Yine Mehmet Akif, Anadolu’ya geçmeden önce Balıkesir’de “Ses” adında
haftalık bir gazete çıkaran yakın dostu Hasan Basri(Çantay) Bey’in daveti
üzerine 1920 Ocak ayının sonlarında Balıkesir’e gitmiş ve orada şehrin en büyük
camii olan Zağanos Paşa Camisinde halka bir vaaz vermişti. Caminin içerisini ve
dışarısını dolduracak kadar kalabalık bir cemaate verdiği vaazının sonlarında
Mehmet Akif, Müslümanların ayrılık ve bölücülük çıkarabilecek en ufak söz ve
davranıştan kaçınmalarını, fırkacılık ve komitacılığın artık ortadan kalkması ve
elbirliği ile vatanın savunulması gerektiğini belirtmiş ve devamla “Emin olunuz ki,
canla başla çalışarak aradaki ayrılık sebeplerini kaldıracak olursak, vatanı da, dinimizi de
kurtarırız” demiştir. Bu şekilde İstanbul’da Kuvayı Milliye hareketinin bir
ittihatçılık hareketi olduğunu iddia edenleri uyaran Mehmet Akif, yaptıkları
propagandanın doğru olmadığını vurguladıktan sonra halkı şu şekilde vatanın
savunması doğrultusunda bir araya gelmeye çağırdı:
“Bu hareketin, bu hizmetin sadece din ve vatan savunmasına yönelik olduğu, dost ve
düşman tarafından tamamen anlaşılmalıdır. Yani bu mücadelenin herhangi bir çıkar için
yapılmadığını, en yakınımızdaki ile en uzaktaki dahi bilmelidir. Bu görünümü sarsacak en
ufak bir söz veya davranış hoş karşılanmamalıdır. Çünkü hepimizin amacı birdir ve
bellidir. Amacı, hedefinden saptırma yolunda yapılacak bir girişim, -Allah korusunbirliğimizi
zedeleyebilir.
Hepimizin bir vatan borcu, bir dini borcumuz vardır ki, onu ifa etme hususunda ufacık
bir ihmal bile caiz değildir. Bu konuda hiçbirimiz köşemize çekilip seyirci kalamayız.
Çünkü düşman kapıya dayanmış ve namusumuzu çiğnemek istiyor. Bu namert saldırıya
karşı koymak, kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-yaşlı her fert için farz-ı ayn olduğu, bir an
bile unutulmamalıdır.
Bugün herkes varını yoğunu ortaya koymak zorundadır. Allah’in yüce olan ismini
yüceltmek için Karesi’nin (Balıkesir) kahraman evlatları, vaktiyle ne büyük kahramanlık
göstermişlerdi, bunu hepimiz biliyoruz.
Rumeli’yi baştanbaşa fethedenler hep bu topraklarda yetişen yiğitlerdi. Bugün sizler o
kahraman ecdadın torunları olduğunuzu ispatlamaktasınız. Anadolu’yu savunmak için,
3 “O, kendi kendisine şöyle düşünmüş olsa gerek. “İngiliz Muhibleri” adıyla kurulan ve bizi bu
milletin kötülüğüne teslim etmek isteyen adamların hain ve kötü kişiler olduğunu Türk halkı
hemen anlayacaktır. Fransız mandasını isteyenler ise, beş, on züppeden ibaret. Bunların tesirleri
hiç olmayacaktır. Halbuki Amerikan mandaterliği isteği öyle değil. Osmanlı İmparatorluğu
Amerika’ya harp ilân etmediği için onlar memleketimiz hakkında kimseyi kesmemişler ve böylece
halk arasında kin toplamamışlardır. İstanbul’da bu tezi savunan gazetelerde vardır. Bunların
arasında memleketi sevdiklerine şüphe edilmeyecek olanlar da mevcuttur. Ya onlar Anadolu’da
başlayan mukavemet hareketini kırarlarsa... Halimiz ne olur” Bu anlatımlar için bkz. M. Emin
Erişirgil, Mehmet Akif- İslamcı Bir Şairin Romanı, Ankara 1956. s.402.
4 “Manda Meselesi”, Sebilürreşad, 21 Ağustos 1335 (1919), No 437-438.
diğer vilâyetlere öncülük etme şerefini de siz almıştınız. İnşallah vatanın bağımsızlığı,
mutluluk ve refahı, dünyalar durdukça duracaktır.,”5
Mehmet Akif herhangi bir resmi izin almadan Balıkesir’e gittiği ve orada
Anadolu’da yeni başlayan Millî Mücadele hareketi lehinde vaaz verdiği için 3
Mayıs 1920 tarihinde baş katibi bulunduğu Darül Hikmet-ül İslamiye’deki
görevine son verilir6. Mehmed Akif, İstanbul’da iken son Osmanlı Meclis-i
Mebusan-ı 16 Mart 1920’de İngilizler tarafından basılarak dağıtıldı. Artık
İstanbul fiilen de işgal edilmiş, şehir karamsar bir havaya büründü ve işgal kısa
zamanda dayanılmaz bir hal aldı. İstanbul’da bu gelişmeler olurken 23 Nisan
1920 günü Ankara’da o dönemde sahip olduğumuz 66 vilâyetten gelen
milletvekilleri ile işgal altındaki İstanbul’dan kaçabilen bir kısım milletvekilinin
katılımıyla Büyük Millet Meclisi açılmıştı. Büyük Millet Meclisi adına Meclis
Reisi Mustafa Kemal Paşa tarafından bütün Türk milletine hitaben yayınlanan
beyannamede birlik ve beraberlik konusu üzerinde durulmuş ve Allah’ın rahmet
ve yardımı talep edilmişti7.
Bu gelişmeler olurken Mehmet Akif’de artık İstanbul’da kalmanın millî birlik
ve beraberliğe bir yarar sağlamayacağı kanaatine vararak Anadolu’ya geçmeye
karar verdi.
İşte Mehmet Akif Anadolu’ya geçmeyi düşündüğü bu günlerde Ankara’dan
yani Mustafa Kemal Paşa’dan bir davet almıştı. Mustafa Kemal Paşa, Milli
hareketin manevî cephesini güçlendireceği düşüncesiyle Sebilürreşad’ın
Ankara’da yayınlanmasını istemiş ve bu isteğini Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey
vasıtasıyla Mehmet Akif’e iletmişti8.
5 Akif’in 6 Şubat 1920 tarihinde Zağanos Paşa Camii’nde verdiği bu mev’ızenin tam metni için
bak. Sebilürreşad, cilt 18, sayı 458, 12 Şubat 1336 (1920) s. 183-186. Ayrıca bak. Hasan
Boşnakoğlu, İstiklâl Marşı Şairimizin İstiklâl Harbindeki Vaazları, İstanbul 1981, s.71-80;
Neşreden Bahar Yayınevi, Mehmet Akif, İstiklâl Savaşı Hitabeleri-Manastırlı İsmail Hakkı,
Vaizler, İstanbul 1983, s.475-487; Erişirgil, a.g.e., s.403-406.
6 Abdullah Uçman, “Mehmet Akif ve Millî Mücadele” Ölümünün 50. Yılında Mehmet Akif
Ersoy, Marmara Üniv. Yay. No.439, İstanbul 1986, s. 17-18; Mustafa Varlı-Necati Yağan-İsmail
L. Çakan ve diğerleri. Gençliğin Kaleminden Üç Cephesiyle Akif. İslam Medeniyeti Yayınları,
İstanbul 1968, s.49; Nejat Birinci, “Akif’in Hayatı ve Eserleri” Türk Edebiyatı Mehmed Akif
Anıt Sayısı, Aralık 1986, s.73. Akif’in görevden alınma kararnamesi 3 Mayıs 1920 tarihini taşıyorsa
da bununla ilgili işlemler O, daha İstanbul’da iken yapılmış olmalıdır. Eşref Edip’in naklettiği bir
konuşma bu ihtimali doğruluyor. “Bir gün Fatih Hoca ile görüştükleri sırada Üstad gülerek dedi
ki: - Doğrusu böyle yapmakla yerden göğe kadar hakları var. Hem bir din müessesesinde baş
katiplik et, hem de Balıkesir’e git, vatanlarını çiğnemek isteyen düşmanlara karşı halkı harekata
teşvik et... İşte bu olmadı.” Aktaran Zeki Sarıhan., Mehmet Akif, Kaynak Yay., İstanbul 1996,
s.100.
7 Hakimiyet-i Millîye, 23 Nisan 1336 (1920), No.24.
8 Eşref Edip 37 yıl sonra 1957 de bu olaya açıklık getirerek şöyle hadiseyi nakletmektedir. 1920
Nisan ayı içinde, Ankara’da Büyük Millet Meclisi için son hazırlıklar yapılırken Sebilürreşad
idarehanesine Ali Şükrü Bey gelmiş;18
- “Haydi, hazırlanınız, gidiyoruz!” demiştir.
- “Nereye?” diye sorulduğunda. Ali Şükrü şu cevabı verir:
- “Ankara’ya. Oradan sizi çağırıyorlar. Paşa (Mustafa Kemal) sizi istiyor. Sebilurreşad’ın
Ankara’da neşrini istiyor. Sebilürreşad’ın Ankara’da intişarı Millî hareketin manevî cephesini
kuvvetlendirecektir. Bkz. (Yeni) Sebilürreşad, C. 10, sayı 237, Ocak 1957, s.184.
Ankara’dan aldığı davet üzerine Anadolu’ya geçmeye karar veren Mehmet
Akif, bu düşüncesini yakın arkadaşı Eşref edip’e şu sözlerle açıklamıştır: “Artık
burada duracak zaman değildir. Gidip çalışmak lâzım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire
ihtiyaç varmış. Çağırıyorlar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara’ya hareket ediyorum.
Hiç kimsenin haberi olmasın. Sende idarehanenin işlerini derle topla Sebilürreşad klişesini al
arkamdan gel. Meşihattakilerle de temas et, Harekât-ı Millîye aleyhinde bir halt
etmesinler.”9
Emin Akif Ersoy, 1920 yılının Mayıs ayında bir sabah babasının kendisini
çok erkenden uyandırdığını, ev halkıyla yaptıkları vedalaşmadan sonra gün
doğmadan Üsküdar’a doğru yola çıktıklarını belirtmektedir. Mehmet Akif ve
oğlu Çengelköy ile Karacaahmet arasındaki mesafeyi hızlı bir şekilde katederek
güneşin ilk ışıklarıyla beraber Karacaahmet mezarlığına gelmişler ve orada bir
faytonla kendilerini beklemekte olan Ali Şükrü Bey’le buluşmuşlardı. Bilahare
yola koyulmuşlar ve Kısıklı üzerinden Alemdağı arkalarındaki bir çiftlik evine
gelmişlerdi. Geldikleri bu çiftlik Emin Akif Ersoy’a göre Kuvayı Milliyecilerin
bir karargahıydı. Nitekim gözlemlerini şöyle anlatmaktadır: “Çiftlikte pürsilâh
heybetli insanlar dikkatimi çekti. Bunların bazıları göğüslerine çapraz fişeklikler asmışlar,
başlarına da İzmir zeybeklerinkine benzeyen başlıklar dolamışlar idi. İşte bu kahramanlar
o muazzam savaşın ilk günlerinde düşmanlara karşı cephe tutan Kuvayı Milliyenin serhad
fedaileri oluyorlardı”10
Geldikleri bu çiftlikte bir süre istirahat eden Mehmet Akif ve
beraberindekiler, bilahare tekrar yola koyulmuşlar ve bir süvarinin yol
göstericiliğinde atlarla o civardaki bir köye gelmişler ve köyün muhtarın misafiri
olarak geceyi orada geçirmişlerdi.
Ertesi günü sabah erken saatlerde yola koyulan kafile bütün gün boyunca yol
alarak İzmit ile Adapazarı arasındaki bir köye ulaşmışlardı. Bu köy Kuvayı
Milliye çetelerinin kontrolü altındaydı. Mehmet Akif ve beraberindekiler burada
Kuva-yı Milliyeye cephane götüren kalabalık bir kafileyle karşılaşmışlar ve onlara
katılmışlardı. Bilahare kafile Geyve boğazı yakınlarındaki bir köye konaklamak
amacıyla gelmişti.
Emin Akif Ersoy’un anlattığına göre Mehmet Akif bu köyde Kuşcubaşı
Eşref ile buluşmuştu. Birinci Dünya Harbi yıllarında birlikte Necid çöllerine
yapılan seyahat esnasında Mehmet Akif, Kuşcubaşı Eşref ile iyi ve samimi bir
dostluk kurmuştu. Nitekim Emin Akif Ersoy anlatımlarında Kuşcubaşı Eşref
için “Bu zat Mehmet Akif’in dostlarından ve sevdiği arkadaşlarındandır” diyerek bu
dostluğa ve arkadaşlığa işaret etmiştir11. Kuşcubaşı Eşref’in yanında bir
zamanlar Enver Paşa’nın yaveri Binbaşı Yenibahçeli Şükrü Bey de vardı. Türk
ordusunda nişancılığı ile meşhur olan Yenibahçeli Şükrü Bey’de Mehmet Akif’in
sevgisini kazananlardan birisiydi.
Aralarında Mehmet Akif ve Kuşcubaşı Eşref’in de bulunduğu ve Kuvayı
Milliye’ye cephane taşıyan bu kafileye karşı o bölgede bulunan ve başlattığı isyan
9 Eşref Edip. Mehmet Akif, Hayatı-Eserleri, 1938 bs. s..56; 1962 bs. s. 139.
10 “Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 12 Şubat 1948, sayı: 106, s.16.
11 “Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 12 Şubat 1948, sayı: 106, s.16.
hareketi ile Millî Mücadele’ye büyük zararları dokunmuş olan Aznavur Ahmet
kuvvetlerinin saldırıda bulunacağı beklenmişse de, bilahare isyancılar buna
cesaret edememişlerdi.
Bir süre sonra aralarında Mehmet Akif, Kuşçubaşı Eşref ve Binbaşı
Yenibahçeli Şükrü ile Mehmet Akif’in oğlunun da bulunduğu grup, Kuva-yı
Milliye’ye silah sevk eden kafileden ayrılmışlardı. Bu ekip, tren yolu üzerinde
bulunan bir dekovile binmişler ve böylece daha hızlı ve kısa sürede Eskişehir’e
ulaşmışlardı. Buradan da yine Tren ile Nisan ayının son haftası içinde12
Ankara’ya gelmişlerdi13.
Mehmet Akif’in oğlu Emin Akif Ersoy Ankara’ya girişlerini ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin önünde Mustafa Kemal Paşa ile Mehmet Akif’in
karşılaşmalarını şöyle anlatıyor:
“Tren öğleye doğru Ankara’ya vasıl oldu. Ali Şükrü Bey, peder ve ben yaylı bir
arabadan Millet Meclisinin önünde indik. Babam bana sen burada otur diyerek, Meclisin
bahçesini gösteriyordu. İşte o sırada Gazi başındaki siyah kalpağı ile gözüktü. Yanında
Erzurum mebusu Gözübüyük zade Ziya Hoca var idi, daha tanımadığım iki üç kişi var
idi. Evvela Ali Şükrü Bey’in elini sıkarak hoş geldiniz diyen Atatürk oldu; bilahare şaire
iltifat etti.”- sizi bekliyorum efendim, tam zamanında geldiniz, şimdi görüşme kabil
olmayacak ben size gelirim” dedi.”
Mehmet Akif’in Ankara’ya gelişini Hakimiyet-i Milliye gazetesi
okuyucularına şu sözleri ile duyurmuştur:
“Pek hassas ve ulvî İslâm şairi Mehmet Akif Bey dahi İstanbul’dan çıkarak birkaç gün
evvel Ankara’ya muvassalat eylemiştir. İlhamât-i şâiranesinin menba-ı asîli bilhassa
hakimiyet-i diniyye ve gayret-i vatananiyyesinde olan bu güzide İslam Şairi, aynı zamanda
erbab-ı ilim ve hikmetin en ileri gelenlerinden bir şahsiyet-i mümtazdırlar da. Milletin
giriştiği mücadele-i vatanperverâne İslâm şâiri Mehmet Akif Beyin himmet-i
hamiyyetkârından pek çok feyiz ve kuvvet alacaktır. Şâir-i hakîm-i İslâm’ın önümüzdeki
Cuma günü halka bir mev’ıza irad buyuracağını memnuniyetle haber aldık.”14
Mehmet Akif’in İstanbul’dan Ankara’ya geldiği günlerde İstanbul’da
dördüncü defa iktidara gelmiş olan Damat Ferit ve Hükümeti’nin Kuva-yı
Milliye aleyhindeki propagandaları had safhaya varmış, yayınlanan hükümet
beyannamesi ile Şeyhülislam Dürri Zade Abdullah’ın yayınladığı fetvada,
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Halife ve Sultan’a isyan etmiş oldukları
ilan edilmiş ve bu durum Anadolu’da Millî Mücadele’ye destek veren ve vermek
isteyenlerde tereddüt yaratmıştı. Halkın bu hususta ciddi şekilde telkine ve
aydınlatılmaya ihtiyacı vardı.
İşte böyle bir ortamda Mehmet Akif hiç vakit geçirmeden kendisinden
beklenen hizmeti yerine getirmeye ve vaazları ile halkı aydınlatmaya başladı.
Onları Millî Mücadele etrafında birleşmeye çağırdı.
12 M. Ertuğrul Düzdağ, Akif’in Ankara’ya geliş tarihini 24 Nisan 1920 olarak vermektedir.
Düzdağ, a.g.e., s.80, 90-93. Abdullah Uçman ise bu tarihin Mayıs ayı başları olduğunu yazar,
a.g.m., s.19. Abdullah Uçman, “Mehmet Akif’in Millî Mücadele Yıllarındaki Mev’izeleri”, Millî
Kültür, Mehmet Akif Özel Sayısı, Aralık 1986, s.51-56 bilhassa 53.
13 “Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 12 Şubat 1948, sayı: 106, s.16.
14 “İslam Şâiri Akif Bey”, Hakimiyet-i Millîye, 28 Nisan 1336 (1920), No 25.
Mehmet Akif bu vazifeyi sadece Ankara’da değil, Ankara merkez olmak
üzere bütün iç Anadolu vilayetlerinde yerine getirdi. Bu cümleden olmak üzere
Mehmet Akif, henüz işgal edilmemiş vatan topraklarında seyahate başladı. Bu
seyahatler sırasıyla Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Antalya ve çıkabilecek bir
isyanın önüne geçmek için, Konya halkına nasihatlerde bulunmak amacıyla
Konya’ya olmuştu. Bu seyahatleri esnasında oğlu Emin Akif Ersoy’da Akif’in
yanındaydı. Mehmet Akif bilahare Türkiye Büyük Milet Meclisi’ne hem
Burdur’dan hem de Biga’dan milletvekilliğine seçilmişti. Ancak sadece bir
yerden milletvekili olabileceği Meclis Başkanlığı tarafından kendisine bildirilince
Mehmet Akif 17 Temmuz 1920’de Meclis başkanlığına verdiği cevabi yazıda;
Burdur sancağı azalığını tercih ettiğini ve bu nedenle Biga azalığından istifa
ettiğini bildirmiştir. Akif’in Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği bu yazı
şöyledir:
“Büyük Millet Meclisi Riyaset-i celilesine
14-VII-1336 tarih ve 270 numaralı emirname-i riyâsetpenâhileri cevâbıdır. Evvelce
Burdur Livasından intihâb edilmiş ve livâ-yı mezkûre giderek müntehib ve müvekkillerime
temasta bulunmuş olduğumdan, Burdur livası âzâlığını tercihan Biga âzâlığından istifa
ettiğimi arz ile te’yid-i hürmet eylerim efendim.
17 Temmuz 1336
B.M.M. Burdur livası azasından
Mehmed Akif”15
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Burdur milletvekili olarak katılan Mehmet
Akif, milletvekili olduktan sonra da Millî Mücadele içerisindeki hizmetlerine
devam etmiştir. Nitekim onun Kastamonu Nasrullah Camii’nde verdiği vaaz
ülkenin dört bir tarafında derin yankılar uyandırmıştır. Mehmet Akif
Kastamonu’da iken Eşref Edip ile birlikte Sebilürreşad’ı çıkartmaya başlamıştır.
Bilahare Ankara’ya dönmüş ve yine Eşref Edip ile burada da Sebilürreşad’ı
çıkartmaya başlamıştır16.
Mehmet Akif Ersoy’un milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine
girmesinden Büyük Zafer’e kadarki hizmet ve faaliyetlerine bu tebliğimizde yer
vermeyeceğimizden, konuyu burada noktalamak istiyorum17.
Şimdi de oğlu Emin Akif Ersoy’un babasının bazı hususiyetlerini anlattığı
satırlara yer vermek istiyorum.
15 TBMM ZC, Devre 1. C.2, s.335; Ayrıca bak, Sarıhan ,a.g.e, 15; Düzdağ, a.g.e, s.95; Mehmet
Doğan, Camideki Şair Mehmed Akif, İstanbul 1998, s.46
16 Mustafa Kemal Paşanın da övgüsünü kazanmış olan Sebilürreşad 3 Şubat 1921 tarihli 467.
sayısı ile Ankara’da çıkmaya başladı. Ankara’da yayınlanan ilk nüshada Akif’in Kastamonu ve
ilçelerinde yaptığı konuşmalardan derlenen bir yazı yayınlandı. 17 Şubat 1337-9 Cemaziyelahır
1339 (1921) tarihinde yayınlanan 468. sayısında ise Akif’in Türk milletine armağan ettiği en büyük
eseri “İstiklâl Marşı” yayınlandı. Bkz. Yaşar Semiz, Osman Akandere, “Millî Mücadele’de Mehmet
Akif Ersoy Bey’in Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi(ATAM), Cilt:XVIII,
Kasım 2002, Sayı:54, s.930-931.
17 Mehmet Akif Ersoy’un Millî Mücadele2deki hizmet ve faaliyetlerinin ele alındığı ayrıntılı bir
çalışma için bkz. Yaşar Semiz, Osman Akandere, a.g..m., s.903-952
B) Mehmet Akif’in Bazı Hususiyetleri
Mehmet Akif’in Anadolu’ya geçerken beraberinde getirdiği oğlu Emin Akif
Ersoy, Millet mecmuasında tefrika olarak verilen hatıralarının bir kısmında
babası Mehmet Akif’in bazı hususiyetlerine yer vermiştir.
Emin Akif Ersoy bu hususiyetleri belirttiği anlatımlarının başında “Safahat
şairinin bazı hususiyetlerini söylemekte hiçbir mahzur görmüyorum; pek yakınlarından
başka kimsenin bilmediği itiyatları, içyüzü, kendisinin hoşlandığı veyahut sevmediği şeyler
içerisinde aleyhine fikir yürütülecek hiçbir ahlâkı yoktur.” Diyerek babasının bazı
hususiyetlerini şöyle belirtmektedir:
“Temizliği çok severdi. Vücudu, eli, ayağı het zaman nazarı dikkatini celpedecek
derecede temizdi. Dişlerini misvak ile fırçalar, nezafetine itina ederdi. Tırnaklarımı
zamanında kesmeyerek temiz tutmamaklığım hayatta babamdan müteaddit defalar azar
işitmeme sebep olmuştur. Sabahları gayet erken kalkar, mevsimlerin soğukluğunu nazarı
itibara almayarak yaz kış soğuk su ile duş yapardı. Yatağa girer iken ayak yıkamak bu da
peder ile bir arada geçen yıllar imtidadınca çarnaçar mecbur olduğum bir keyfiyet idi. Bu
yüzden de şairin ağır olan laflarına ihtarlarına hedef oldum”.18
Emin Akif Ersoy anlatımlarının devamında da babasının hususiyetleri
konusunda şunları söylemektedir:
“Mehmet Akif’in şıklık ile hiçbir alâkası mevcut değildi. Hele erkeğin tuvalet ve süse
kıymet vermesini hiç kabul etmiyordu. Gençlerin cinsiyetine yakışır bir şekilde giyinmelerine
muarız değildi. O tırnaklarını manikür yapan zülüflerini acayip bir şekilde uzatan,
yürüyüşüne gayri tabiî bir reşakat ilâve etmeye kalkışan kimselere fena halde kızardı.
Ecnebileri taklit etmek, bunu kabul ediyorum, derdi. Ancak Frenklerde taklit edilecek
manikürden, danstan, tuvaletten daha mühim işler dururken ikinci hatta üçüncü derecede
kalan fuzulî fantaziyelere özenenleri sevmiyorum. Baştanbaşa katılaşmağa, erkekleşmeğe
muhtaç olduğumuz şu günlerde Levantenlik çok yersiz, aynı zamanda pek tehlikeli bir şey.
Mehmet Akif Millî Mücadele yıllarında böyle düşünüyordu”.19
SONUÇ
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan Mondros Mütarekesi ile ayakta
kalan son Türk-İslâm Devleti’nin de tehlikeye düştüğünü gören Millî şair
Mehmet Akif, hem İstanbul’da bulunduğu süre içinde, hem de Anadolu’ya
geçtikten sonra büyük bir gayretle vatanın her türlü işgal ve baskıdan
kurtarılması için çalışmıştır. Bu gaye ile Mustafa Kemal Paşanın talepleri
doğrultusunda Anadolu’nun çeşitli vilâyetlerinde büyük bir coşku ile milletimize
vaaz ve nasihatlerde bulunmuş; art niyetlilerin oyunlarına gelmemeleri, tefrikaya
düşmemeleri ve başarılı olmak için daima birlik ve beraberlik içinde olmalarını
istemiştir.
Geri kalan zamanlarında da boş durmayan Mehmet Akif, Burdur
Milletvekili sıfatı ile I. Meclisin çalışmalarına katkıda bulunmuş; başyazarlığını da
18 Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 11 Mart 1948, sayı: 110, s.16.
19 Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 11 Mart 1948, sayı: 110, s.16.
yaptığı Sebilürreşad Gazetesi’nde yazdığı şiir ve makaleleri ile Millî Mücadele’ye
tam destek vermiştir
KAYNAKLAR
Resmi Yayınlar
Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi(TBMM ZC), Devre 1. C.2.
Gazete ve Mecmualar
Hakimiyet-i Millîye,
Millet
Sebilürreşad
(Yeni) Sebilürreşad
Kitaplar:
BOŞNAKOĞLU, Hasan, İstiklâl Marşı Şairimizin İstiklâl Harbindeki
Vaazları, İstanbul 1981.
DOĞAN, Mehmet, Camideki Şair Mehmed Akif, İstanbul 1998.
DÜZDAĞ, M. Ertuğrul, Mehmet Akif Ersoy, Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara 1996.
EDİP, Eşref, Mehmet Akif, Hayatı-Eserleri, 1938 .
ERİŞİRGİL, M. Emin, Mehmet Akif- İslamcı Bir Şairin Romanı, Ankara
1956.
FERGAN, Eşref Edip, Mehmet Akif, Hayatı ve Eserleri ve 70
Muharririn Yazıları, c.1,İstanbul 1938.
Neşreden Bahar Yayınevi, Mehmet Akif, İstiklâl Savaşı Hitabeleri-
Manastırlı İsmail Hakkı, Vaizler, İstanbul 1983.
SARIHAN, Zeki Mehmet Akif, Kaynak Yay., İstanbul 1996.
UÇMAN, Abdullah, “Mehmet Akif ve Millî Mücadele” Ölümünün 50.
Yılında Mehmet Akif Ersoy, Marmara Üniv. Yay. No.439, İstanbul 1986,.
VARLI, Mustafa – Yağan, Necati – Çakan, İsmail L. ve diğerleri. Gençliğin
Kaleminden Üç Cephesiyle Akif. İslam Medeniyeti Yayınları, İstanbul 1968.
Makaleler
Abdullah Uçman, “Mehmet Akif’in Millî Mücadele Yıllarındaki Mev’izeleri”,
Millî Kültür, Mehmet Akif Özel Sayısı, Aralık 1986.
Nejat Birinci, “Akif’in Hayatı ve Eserleri” Türk Edebiyatı Mehmed Akif
Anıt Sayısı, Aralık 1986, C. 10, sayı 237, Ocak 1957.
Yaşar Semiz, Osman Akandere, “Millî Mücadele’de Mehmet Akif Ersoy
Bey’in Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi(ATAM), Cilt:XVIII,
Kasım 2002, Sayı:54.