« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Ara

2010

OĞLU EMİN AKİF ERSOY’UN ANLATIMLARIYLA MEHMET AKİF ERSOY’UN MİLLÎ MÜCADELEYE KATILMASI VE BAZI HUSUS

Osman AKANDERE 01 Ocak 1970

ÖZET

İstiklâl Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından 16 Mart

1920 de işgal edilmesi üzerine Anadolu’ya geçmeye karar vermiştir. Mustafa Kemal Paşa

önderliğinde başlatılan Türk Millî Mücadele hareketine katılmak amacı taşıyan bu geçişte yanında

oğlu Emin Akif Ersoy’da yer almıştır.

Mehmet Akif’in oğlu Emin Akif o tarihlerde 13(on üç) yaşındadır. İstiklâl mücadelesine

katılmak için babasıyla birlikte Anadolu’ya geçmiş ve zafere kadar da yanında kalmıştır. Bilahare

de birlikte Mısır’a gitmişlerdir.

Daha sonra Türkiye’ye dönen Emin Akif Ersoy, Milli şairimiz Mehmet Akif’in bilinmeyen

taraflarını ortaya koyan hatıralarını anlatmıştır.

Emin Akif Ersoy, Millî Mücadele yıllarında babası Mehmet Akif tarafından “büyük bir gaza”

olarak telakki edilen bu savaşa babası ile hangi şartlar altında katıldığını, Anadolu’ya geçtikleri ilk

günlerde neler yaptıklarını anlatmıştır. Bu anlatımları arasında özellikle de babası Mehmet Akif’in

az bilinen hususiyetlerini belirtmeye çalışmış, bu hususiyetlerle ilgili çarpıcı örnekler vermiştir.



GİRİŞ

İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un tek oğlu olan Emin Akif Ersoy,

daha on üç yaşında iken, Millî Mücadele’ye katılmak amacıyla Anadolu’ya geçen

babasının yanında bulunmuş ve zafere kadar babasının yanında kalmıştır. Emin

Akif Ersoy, bilahare 1923 Eylül ayında babası Mehmet Akif ile birlikte Mısır’a

gitmişti.



1948 yılında İstanbul’a geldiğinde o tarihte Cemal Kutay tarafından çıkartılan

Millet Mecmuası, onunla bir röportaj yapmıştı. Bu röportajda Emin Akif Ersoy,

babasının Anadolu’ya geçişini, Ankara’da geçen günlerini, Millî Mücadele

içerisindeki hizmet ve faaliyetlerini anlatmıştır. Emin Akif Ersoy’un babası

Mehmet Akif ile ilgili hatıralarını anlattığı bu röportaj bilahare bir yazı dizisi

olarak Millet Mecmuası’nda yayınlanmıştı.



Emin Akif Ersoy’un anlatımlarında Ankara’nın ilk günlerini, zaferi, zaferden

sonraki Mehmet Akif’i bulmak mümkündür.

Nitekim Emin Akif Ersoy röportajının başında anlattıklarıyla ilgili olarak

şunları söylemektedir:

“Millî Mücadele yıllarında Mehmet Akif’in büyük bir gaza telâkki ettiği bu savaşa

nasıl iştirak ettiğini bugün benim kadar yakından bilen kimse yoktur; çünkü ben onun

yegâne oğlu olduğum kadar, Yunan harbinin cereyan ettiği zamanlarda, bidayetten nihayete

yine onun yegâne can yoldaşı ve yol arkadaşı idim”1



Biz bu tebliğimizde oğlunun anlattıklarına sadık kalarak, Millî şairimiz

Mehmet Akif Ersoy’un Millî Mücadeleye katılmak amacıyla İstanbul’dan Anadolu’ya geçişini ve bazı hususiyetlerini belirtmeye çalışacağız. Mehmet Akif Ersoy’un Ankara’ya

geldikten sonraki faaliyetleri ve Millî Mücadele lehine yaptığı hizmetler ele

alınmayacaktır.



Mehmet Akif’in Millî Mücadeleye Katılmak Amacıyla Anadolu’ya

Geçmesi



İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından resmen işgal edildiği 16 Mart 1920

günü ve sonrası günlerde İstanbul’da bulunan Mehmet Akif o hazin ve kara

günlere yakından şahit oluyordu. Mehmet Akif, işgal edilmiş olan İstanbul’daki

olayları izlerken büyük bir ızdırap çekiyordu. Hele bazı kişilerin Anadolu’da

başlamış olan Millî Mücadele’ye saldırmalarına hiç tahammül edemiyor ve bu

kanaatte olanlara ciddi tepkiler duyuyordu. Bir defasında Sebilürreşad

idarehanesinde bir sohbet esnasında orada bulunanlardan birinin “Millî

Mücadele hareketinin bir İttihatçılık eseri olduğunu” söylemesine büyük tepki

göstermiş ve bu sözü söyleyene dönerek “Hayır; artık buna da İttihatçılık denemez.

Bu memleket meselesidir. Buna herkes elbirliği ile sarılmalıdır” demişti2

Mehmet Akif’in İstanbul’da bulunduğu süre içinde en çok canını sıkan

konulardan biri de hiç şüphesiz bazı basının ve aydın zümrenin “Mandaterlik”

istemesidir. Onun endişesi mandaterliğin gerçekleşeceği düşüncesinden değil

fakat bu tür fikirlerin Anadolu’da başlamış olan Millî mukavemeti kıracağı

1 “Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 12 Şubat 1948, sayı: 106, s.16.

2 Eşref Edip Fergan, Mehmet Akif, Hayatı ve Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları, c.1,İstanbul

1938, s.675. ayrıca bkz. M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmet Akif Ersoy, Kültür Bakanlığı Yay.,

Ankara 1996, s.251.

korkusundandır3. Bu endişe iledir ki Mehmet Akif “...Türklerin 25 asırdan beri

istiklâllerini muhafaza etmiş oldukları tarihen müspet bir hakikattir. Halbuki Avrupa’da

bile mebde-i istiklâli bu kadar eski zamandan başlayan bir millet yoktur. Türk için

istiklâlsiz hayat müstahîldir. Tarih de gösteriyor ki Türk, istiklâlsiz yaşayamamıştır”

diyecektir4



Yine Mehmet Akif, Anadolu’ya geçmeden önce Balıkesir’de “Ses” adında

haftalık bir gazete çıkaran yakın dostu Hasan Basri(Çantay) Bey’in daveti

üzerine 1920 Ocak ayının sonlarında Balıkesir’e gitmiş ve orada şehrin en büyük

camii olan Zağanos Paşa Camisinde halka bir vaaz vermişti. Caminin içerisini ve

dışarısını dolduracak kadar kalabalık bir cemaate verdiği vaazının sonlarında

Mehmet Akif, Müslümanların ayrılık ve bölücülük çıkarabilecek en ufak söz ve

davranıştan kaçınmalarını, fırkacılık ve komitacılığın artık ortadan kalkması ve

elbirliği ile vatanın savunulması gerektiğini belirtmiş ve devamla “Emin olunuz ki,

canla başla çalışarak aradaki ayrılık sebeplerini kaldıracak olursak, vatanı da, dinimizi de

kurtarırız” demiştir. Bu şekilde İstanbul’da Kuvayı Milliye hareketinin bir

ittihatçılık hareketi olduğunu iddia edenleri uyaran Mehmet Akif, yaptıkları

propagandanın doğru olmadığını vurguladıktan sonra halkı şu şekilde vatanın

savunması doğrultusunda bir araya gelmeye çağırdı:

“Bu hareketin, bu hizmetin sadece din ve vatan savunmasına yönelik olduğu, dost ve

düşman tarafından tamamen anlaşılmalıdır. Yani bu mücadelenin herhangi bir çıkar için

yapılmadığını, en yakınımızdaki ile en uzaktaki dahi bilmelidir. Bu görünümü sarsacak en

ufak bir söz veya davranış hoş karşılanmamalıdır. Çünkü hepimizin amacı birdir ve

bellidir. Amacı, hedefinden saptırma yolunda yapılacak bir girişim, -Allah korusunbirliğimizi

zedeleyebilir.



Hepimizin bir vatan borcu, bir dini borcumuz vardır ki, onu ifa etme hususunda ufacık

bir ihmal bile caiz değildir. Bu konuda hiçbirimiz köşemize çekilip seyirci kalamayız.

Çünkü düşman kapıya dayanmış ve namusumuzu çiğnemek istiyor. Bu namert saldırıya

karşı koymak, kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-yaşlı her fert için farz-ı ayn olduğu, bir an

bile unutulmamalıdır.



Bugün herkes varını yoğunu ortaya koymak zorundadır. Allah’in yüce olan ismini

yüceltmek için Karesi’nin (Balıkesir) kahraman evlatları, vaktiyle ne büyük kahramanlık

göstermişlerdi, bunu hepimiz biliyoruz.



Rumeli’yi baştanbaşa fethedenler hep bu topraklarda yetişen yiğitlerdi. Bugün sizler o

kahraman ecdadın torunları olduğunuzu ispatlamaktasınız. Anadolu’yu savunmak için,

3 “O, kendi kendisine şöyle düşünmüş olsa gerek. “İngiliz Muhibleri” adıyla kurulan ve bizi bu

milletin kötülüğüne teslim etmek isteyen adamların hain ve kötü kişiler olduğunu Türk halkı

hemen anlayacaktır. Fransız mandasını isteyenler ise, beş, on züppeden ibaret. Bunların tesirleri

hiç olmayacaktır. Halbuki Amerikan mandaterliği isteği öyle değil. Osmanlı İmparatorluğu

Amerika’ya harp ilân etmediği için onlar memleketimiz hakkında kimseyi kesmemişler ve böylece

halk arasında kin toplamamışlardır. İstanbul’da bu tezi savunan gazetelerde vardır. Bunların

arasında memleketi sevdiklerine şüphe edilmeyecek olanlar da mevcuttur. Ya onlar Anadolu’da

başlayan mukavemet hareketini kırarlarsa... Halimiz ne olur” Bu anlatımlar için bkz. M. Emin

Erişirgil, Mehmet Akif- İslamcı Bir Şairin Romanı, Ankara 1956. s.402.

4 “Manda Meselesi”, Sebilürreşad, 21 Ağustos 1335 (1919), No 437-438.

diğer vilâyetlere öncülük etme şerefini de siz almıştınız. İnşallah vatanın bağımsızlığı,

mutluluk ve refahı, dünyalar durdukça duracaktır.,”5



Mehmet Akif herhangi bir resmi izin almadan Balıkesir’e gittiği ve orada

Anadolu’da yeni başlayan Millî Mücadele hareketi lehinde vaaz verdiği için 3

Mayıs 1920 tarihinde baş katibi bulunduğu Darül Hikmet-ül İslamiye’deki

görevine son verilir6. Mehmed Akif, İstanbul’da iken son Osmanlı Meclis-i

Mebusan-ı 16 Mart 1920’de İngilizler tarafından basılarak dağıtıldı. Artık

İstanbul fiilen de işgal edilmiş, şehir karamsar bir havaya büründü ve işgal kısa

zamanda dayanılmaz bir hal aldı. İstanbul’da bu gelişmeler olurken 23 Nisan

1920 günü Ankara’da o dönemde sahip olduğumuz 66 vilâyetten gelen

milletvekilleri ile işgal altındaki İstanbul’dan kaçabilen bir kısım milletvekilinin

katılımıyla Büyük Millet Meclisi açılmıştı. Büyük Millet Meclisi adına Meclis

Reisi Mustafa Kemal Paşa tarafından bütün Türk milletine hitaben yayınlanan

beyannamede birlik ve beraberlik konusu üzerinde durulmuş ve Allah’ın rahmet

ve yardımı talep edilmişti7.



Bu gelişmeler olurken Mehmet Akif’de artık İstanbul’da kalmanın millî birlik

ve beraberliğe bir yarar sağlamayacağı kanaatine vararak Anadolu’ya geçmeye

karar verdi.



İşte Mehmet Akif Anadolu’ya geçmeyi düşündüğü bu günlerde Ankara’dan

yani Mustafa Kemal Paşa’dan bir davet almıştı. Mustafa Kemal Paşa, Milli

hareketin manevî cephesini güçlendireceği düşüncesiyle Sebilürreşad’ın

Ankara’da yayınlanmasını istemiş ve bu isteğini Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey

vasıtasıyla Mehmet Akif’e iletmişti8.



5 Akif’in 6 Şubat 1920 tarihinde Zağanos Paşa Camii’nde verdiği bu mev’ızenin tam metni için

bak. Sebilürreşad, cilt 18, sayı 458, 12 Şubat 1336 (1920) s. 183-186. Ayrıca bak. Hasan

Boşnakoğlu, İstiklâl Marşı Şairimizin İstiklâl Harbindeki Vaazları, İstanbul 1981, s.71-80;

Neşreden Bahar Yayınevi, Mehmet Akif, İstiklâl Savaşı Hitabeleri-Manastırlı İsmail Hakkı,

Vaizler, İstanbul 1983, s.475-487; Erişirgil, a.g.e., s.403-406.

6 Abdullah Uçman, “Mehmet Akif ve Millî Mücadele” Ölümünün 50. Yılında Mehmet Akif

Ersoy, Marmara Üniv. Yay. No.439, İstanbul 1986, s. 17-18; Mustafa Varlı-Necati Yağan-İsmail

L. Çakan ve diğerleri. Gençliğin Kaleminden Üç Cephesiyle Akif. İslam Medeniyeti Yayınları,

İstanbul 1968, s.49; Nejat Birinci, “Akif’in Hayatı ve Eserleri” Türk Edebiyatı Mehmed Akif

Anıt Sayısı, Aralık 1986, s.73. Akif’in görevden alınma kararnamesi 3 Mayıs 1920 tarihini taşıyorsa

da bununla ilgili işlemler O, daha İstanbul’da iken yapılmış olmalıdır. Eşref Edip’in naklettiği bir

konuşma bu ihtimali doğruluyor. “Bir gün Fatih Hoca ile görüştükleri sırada Üstad gülerek dedi

ki: - Doğrusu böyle yapmakla yerden göğe kadar hakları var. Hem bir din müessesesinde baş

katiplik et, hem de Balıkesir’e git, vatanlarını çiğnemek isteyen düşmanlara karşı halkı harekata

teşvik et... İşte bu olmadı.” Aktaran Zeki Sarıhan., Mehmet Akif, Kaynak Yay., İstanbul 1996,

s.100.

7 Hakimiyet-i Millîye, 23 Nisan 1336 (1920), No.24.

8 Eşref Edip 37 yıl sonra 1957 de bu olaya açıklık getirerek şöyle hadiseyi nakletmektedir. 1920



Nisan ayı içinde, Ankara’da Büyük Millet Meclisi için son hazırlıklar yapılırken Sebilürreşad

idarehanesine Ali Şükrü Bey gelmiş;18

- “Haydi, hazırlanınız, gidiyoruz!” demiştir.

- “Nereye?” diye sorulduğunda. Ali Şükrü şu cevabı verir:

- “Ankara’ya. Oradan sizi çağırıyorlar. Paşa (Mustafa Kemal) sizi istiyor. Sebilurreşad’ın

Ankara’da neşrini istiyor. Sebilürreşad’ın Ankara’da intişarı Millî hareketin manevî cephesini

kuvvetlendirecektir. Bkz. (Yeni) Sebilürreşad, C. 10, sayı 237, Ocak 1957, s.184.



Ankara’dan aldığı davet üzerine Anadolu’ya geçmeye karar veren Mehmet

Akif, bu düşüncesini yakın arkadaşı Eşref edip’e şu sözlerle açıklamıştır: “Artık

burada duracak zaman değildir. Gidip çalışmak lâzım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire

ihtiyaç varmış. Çağırıyorlar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara’ya hareket ediyorum.

Hiç kimsenin haberi olmasın. Sende idarehanenin işlerini derle topla Sebilürreşad klişesini al

arkamdan gel. Meşihattakilerle de temas et, Harekât-ı Millîye aleyhinde bir halt

etmesinler.”9



Emin Akif Ersoy, 1920 yılının Mayıs ayında bir sabah babasının kendisini

çok erkenden uyandırdığını, ev halkıyla yaptıkları vedalaşmadan sonra gün

doğmadan Üsküdar’a doğru yola çıktıklarını belirtmektedir. Mehmet Akif ve

oğlu Çengelköy ile Karacaahmet arasındaki mesafeyi hızlı bir şekilde katederek

güneşin ilk ışıklarıyla beraber Karacaahmet mezarlığına gelmişler ve orada bir

faytonla kendilerini beklemekte olan Ali Şükrü Bey’le buluşmuşlardı. Bilahare

yola koyulmuşlar ve Kısıklı üzerinden Alemdağı arkalarındaki bir çiftlik evine

gelmişlerdi. Geldikleri bu çiftlik Emin Akif Ersoy’a göre Kuvayı Milliyecilerin

bir karargahıydı. Nitekim gözlemlerini şöyle anlatmaktadır: “Çiftlikte pürsilâh

heybetli insanlar dikkatimi çekti. Bunların bazıları göğüslerine çapraz fişeklikler asmışlar,

başlarına da İzmir zeybeklerinkine benzeyen başlıklar dolamışlar idi. İşte bu kahramanlar

o muazzam savaşın ilk günlerinde düşmanlara karşı cephe tutan Kuvayı Milliyenin serhad

fedaileri oluyorlardı”10



Geldikleri bu çiftlikte bir süre istirahat eden Mehmet Akif ve

beraberindekiler, bilahare tekrar yola koyulmuşlar ve bir süvarinin yol

göstericiliğinde atlarla o civardaki bir köye gelmişler ve köyün muhtarın misafiri

olarak geceyi orada geçirmişlerdi.



Ertesi günü sabah erken saatlerde yola koyulan kafile bütün gün boyunca yol

alarak İzmit ile Adapazarı arasındaki bir köye ulaşmışlardı. Bu köy Kuvayı

Milliye çetelerinin kontrolü altındaydı. Mehmet Akif ve beraberindekiler burada

Kuva-yı Milliyeye cephane götüren kalabalık bir kafileyle karşılaşmışlar ve onlara

katılmışlardı. Bilahare kafile Geyve boğazı yakınlarındaki bir köye konaklamak

amacıyla gelmişti.



Emin Akif Ersoy’un anlattığına göre Mehmet Akif bu köyde Kuşcubaşı

Eşref ile buluşmuştu. Birinci Dünya Harbi yıllarında birlikte Necid çöllerine

yapılan seyahat esnasında Mehmet Akif, Kuşcubaşı Eşref ile iyi ve samimi bir

dostluk kurmuştu. Nitekim Emin Akif Ersoy anlatımlarında Kuşcubaşı Eşref

için “Bu zat Mehmet Akif’in dostlarından ve sevdiği arkadaşlarındandır” diyerek bu

dostluğa ve arkadaşlığa işaret etmiştir11. Kuşcubaşı Eşref’in yanında bir

zamanlar Enver Paşa’nın yaveri Binbaşı Yenibahçeli Şükrü Bey de vardı. Türk

ordusunda nişancılığı ile meşhur olan Yenibahçeli Şükrü Bey’de Mehmet Akif’in

sevgisini kazananlardan birisiydi.



Aralarında Mehmet Akif ve Kuşcubaşı Eşref’in de bulunduğu ve Kuvayı

Milliye’ye cephane taşıyan bu kafileye karşı o bölgede bulunan ve başlattığı isyan

9 Eşref Edip. Mehmet Akif, Hayatı-Eserleri, 1938 bs. s..56; 1962 bs. s. 139.

10 “Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 12 Şubat 1948, sayı: 106, s.16.

11 “Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 12 Şubat 1948, sayı: 106, s.16.

hareketi ile Millî Mücadele’ye büyük zararları dokunmuş olan Aznavur Ahmet

kuvvetlerinin saldırıda bulunacağı beklenmişse de, bilahare isyancılar buna

cesaret edememişlerdi.



Bir süre sonra aralarında Mehmet Akif, Kuşçubaşı Eşref ve Binbaşı

Yenibahçeli Şükrü ile Mehmet Akif’in oğlunun da bulunduğu grup, Kuva-yı

Milliye’ye silah sevk eden kafileden ayrılmışlardı. Bu ekip, tren yolu üzerinde

bulunan bir dekovile binmişler ve böylece daha hızlı ve kısa sürede Eskişehir’e

ulaşmışlardı. Buradan da yine Tren ile Nisan ayının son haftası içinde12

Ankara’ya gelmişlerdi13.



Mehmet Akif’in oğlu Emin Akif Ersoy Ankara’ya girişlerini ve Türkiye

Büyük Millet Meclisi’nin önünde Mustafa Kemal Paşa ile Mehmet Akif’in

karşılaşmalarını şöyle anlatıyor:

“Tren öğleye doğru Ankara’ya vasıl oldu. Ali Şükrü Bey, peder ve ben yaylı bir

arabadan Millet Meclisinin önünde indik. Babam bana sen burada otur diyerek, Meclisin

bahçesini gösteriyordu. İşte o sırada Gazi başındaki siyah kalpağı ile gözüktü. Yanında

Erzurum mebusu Gözübüyük zade Ziya Hoca var idi, daha tanımadığım iki üç kişi var

idi. Evvela Ali Şükrü Bey’in elini sıkarak hoş geldiniz diyen Atatürk oldu; bilahare şaire

iltifat etti.”- sizi bekliyorum efendim, tam zamanında geldiniz, şimdi görüşme kabil

olmayacak ben size gelirim” dedi.”



Mehmet Akif’in Ankara’ya gelişini Hakimiyet-i Milliye gazetesi

okuyucularına şu sözleri ile duyurmuştur:

“Pek hassas ve ulvî İslâm şairi Mehmet Akif Bey dahi İstanbul’dan çıkarak birkaç gün

evvel Ankara’ya muvassalat eylemiştir. İlhamât-i şâiranesinin menba-ı asîli bilhassa

hakimiyet-i diniyye ve gayret-i vatananiyyesinde olan bu güzide İslam Şairi, aynı zamanda

erbab-ı ilim ve hikmetin en ileri gelenlerinden bir şahsiyet-i mümtazdırlar da. Milletin

giriştiği mücadele-i vatanperverâne İslâm şâiri Mehmet Akif Beyin himmet-i

hamiyyetkârından pek çok feyiz ve kuvvet alacaktır. Şâir-i hakîm-i İslâm’ın önümüzdeki

Cuma günü halka bir mev’ıza irad buyuracağını memnuniyetle haber aldık.”14

Mehmet Akif’in İstanbul’dan Ankara’ya geldiği günlerde İstanbul’da

dördüncü defa iktidara gelmiş olan Damat Ferit ve Hükümeti’nin Kuva-yı

Milliye aleyhindeki propagandaları had safhaya varmış, yayınlanan hükümet

beyannamesi ile Şeyhülislam Dürri Zade Abdullah’ın yayınladığı fetvada,

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Halife ve Sultan’a isyan etmiş oldukları

ilan edilmiş ve bu durum Anadolu’da Millî Mücadele’ye destek veren ve vermek

isteyenlerde tereddüt yaratmıştı. Halkın bu hususta ciddi şekilde telkine ve

aydınlatılmaya ihtiyacı vardı.



İşte böyle bir ortamda Mehmet Akif hiç vakit geçirmeden kendisinden

beklenen hizmeti yerine getirmeye ve vaazları ile halkı aydınlatmaya başladı.

Onları Millî Mücadele etrafında birleşmeye çağırdı.

12 M. Ertuğrul Düzdağ, Akif’in Ankara’ya geliş tarihini 24 Nisan 1920 olarak vermektedir.

Düzdağ, a.g.e., s.80, 90-93. Abdullah Uçman ise bu tarihin Mayıs ayı başları olduğunu yazar,

a.g.m., s.19. Abdullah Uçman, “Mehmet Akif’in Millî Mücadele Yıllarındaki Mev’izeleri”, Millî

Kültür, Mehmet Akif Özel Sayısı, Aralık 1986, s.51-56 bilhassa 53.

13 “Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 12 Şubat 1948, sayı: 106, s.16.

14 “İslam Şâiri Akif Bey”, Hakimiyet-i Millîye, 28 Nisan 1336 (1920), No 25.

Mehmet Akif bu vazifeyi sadece Ankara’da değil, Ankara merkez olmak

üzere bütün iç Anadolu vilayetlerinde yerine getirdi. Bu cümleden olmak üzere

Mehmet Akif, henüz işgal edilmemiş vatan topraklarında seyahate başladı. Bu

seyahatler sırasıyla Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Antalya ve çıkabilecek bir

isyanın önüne geçmek için, Konya halkına nasihatlerde bulunmak amacıyla

Konya’ya olmuştu. Bu seyahatleri esnasında oğlu Emin Akif Ersoy’da Akif’in

yanındaydı. Mehmet Akif bilahare Türkiye Büyük Milet Meclisi’ne hem

Burdur’dan hem de Biga’dan milletvekilliğine seçilmişti. Ancak sadece bir

yerden milletvekili olabileceği Meclis Başkanlığı tarafından kendisine bildirilince

Mehmet Akif 17 Temmuz 1920’de Meclis başkanlığına verdiği cevabi yazıda;

Burdur sancağı azalığını tercih ettiğini ve bu nedenle Biga azalığından istifa

ettiğini bildirmiştir. Akif’in Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği bu yazı

şöyledir:

“Büyük Millet Meclisi Riyaset-i celilesine

14-VII-1336 tarih ve 270 numaralı emirname-i riyâsetpenâhileri cevâbıdır. Evvelce

Burdur Livasından intihâb edilmiş ve livâ-yı mezkûre giderek müntehib ve müvekkillerime

temasta bulunmuş olduğumdan, Burdur livası âzâlığını tercihan Biga âzâlığından istifa

ettiğimi arz ile te’yid-i hürmet eylerim efendim.

17 Temmuz 1336

B.M.M. Burdur livası azasından

Mehmed Akif”15



Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Burdur milletvekili olarak katılan Mehmet

Akif, milletvekili olduktan sonra da Millî Mücadele içerisindeki hizmetlerine

devam etmiştir. Nitekim onun Kastamonu Nasrullah Camii’nde verdiği vaaz

ülkenin dört bir tarafında derin yankılar uyandırmıştır. Mehmet Akif

Kastamonu’da iken Eşref Edip ile birlikte Sebilürreşad’ı çıkartmaya başlamıştır.

Bilahare Ankara’ya dönmüş ve yine Eşref Edip ile burada da Sebilürreşad’ı

çıkartmaya başlamıştır16.



Mehmet Akif Ersoy’un milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine

girmesinden Büyük Zafer’e kadarki hizmet ve faaliyetlerine bu tebliğimizde yer

vermeyeceğimizden, konuyu burada noktalamak istiyorum17.



Şimdi de oğlu Emin Akif Ersoy’un babasının bazı hususiyetlerini anlattığı

satırlara yer vermek istiyorum.

15 TBMM ZC, Devre 1. C.2, s.335; Ayrıca bak, Sarıhan ,a.g.e, 15; Düzdağ, a.g.e, s.95; Mehmet

Doğan, Camideki Şair Mehmed Akif, İstanbul 1998, s.46

16 Mustafa Kemal Paşanın da övgüsünü kazanmış olan Sebilürreşad 3 Şubat 1921 tarihli 467.

sayısı ile Ankara’da çıkmaya başladı. Ankara’da yayınlanan ilk nüshada Akif’in Kastamonu ve

ilçelerinde yaptığı konuşmalardan derlenen bir yazı yayınlandı. 17 Şubat 1337-9 Cemaziyelahır

1339 (1921) tarihinde yayınlanan 468. sayısında ise Akif’in Türk milletine armağan ettiği en büyük

eseri “İstiklâl Marşı” yayınlandı. Bkz. Yaşar Semiz, Osman Akandere, “Millî Mücadele’de Mehmet

Akif Ersoy Bey’in Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi(ATAM), Cilt:XVIII,

Kasım 2002, Sayı:54, s.930-931.

17 Mehmet Akif Ersoy’un Millî Mücadele2deki hizmet ve faaliyetlerinin ele alındığı ayrıntılı bir

çalışma için bkz. Yaşar Semiz, Osman Akandere, a.g..m., s.903-952



B) Mehmet Akif’in Bazı Hususiyetleri

Mehmet Akif’in Anadolu’ya geçerken beraberinde getirdiği oğlu Emin Akif

Ersoy, Millet mecmuasında tefrika olarak verilen hatıralarının bir kısmında

babası Mehmet Akif’in bazı hususiyetlerine yer vermiştir.



Emin Akif Ersoy bu hususiyetleri belirttiği anlatımlarının başında “Safahat

şairinin bazı hususiyetlerini söylemekte hiçbir mahzur görmüyorum; pek yakınlarından

başka kimsenin bilmediği itiyatları, içyüzü, kendisinin hoşlandığı veyahut sevmediği şeyler

içerisinde aleyhine fikir yürütülecek hiçbir ahlâkı yoktur.” Diyerek babasının bazı

hususiyetlerini şöyle belirtmektedir:

“Temizliği çok severdi. Vücudu, eli, ayağı het zaman nazarı dikkatini celpedecek

derecede temizdi. Dişlerini misvak ile fırçalar, nezafetine itina ederdi. Tırnaklarımı

zamanında kesmeyerek temiz tutmamaklığım hayatta babamdan müteaddit defalar azar

işitmeme sebep olmuştur. Sabahları gayet erken kalkar, mevsimlerin soğukluğunu nazarı

itibara almayarak yaz kış soğuk su ile duş yapardı. Yatağa girer iken ayak yıkamak bu da

peder ile bir arada geçen yıllar imtidadınca çarnaçar mecbur olduğum bir keyfiyet idi. Bu

yüzden de şairin ağır olan laflarına ihtarlarına hedef oldum”.18



Emin Akif Ersoy anlatımlarının devamında da babasının hususiyetleri

konusunda şunları söylemektedir:

“Mehmet Akif’in şıklık ile hiçbir alâkası mevcut değildi. Hele erkeğin tuvalet ve süse

kıymet vermesini hiç kabul etmiyordu. Gençlerin cinsiyetine yakışır bir şekilde giyinmelerine

muarız değildi. O tırnaklarını manikür yapan zülüflerini acayip bir şekilde uzatan,

yürüyüşüne gayri tabiî bir reşakat ilâve etmeye kalkışan kimselere fena halde kızardı.

Ecnebileri taklit etmek, bunu kabul ediyorum, derdi. Ancak Frenklerde taklit edilecek

manikürden, danstan, tuvaletten daha mühim işler dururken ikinci hatta üçüncü derecede

kalan fuzulî fantaziyelere özenenleri sevmiyorum. Baştanbaşa katılaşmağa, erkekleşmeğe

muhtaç olduğumuz şu günlerde Levantenlik çok yersiz, aynı zamanda pek tehlikeli bir şey.

Mehmet Akif Millî Mücadele yıllarında böyle düşünüyordu”.19



SONUÇ

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan Mondros Mütarekesi ile ayakta

kalan son Türk-İslâm Devleti’nin de tehlikeye düştüğünü gören Millî şair

Mehmet Akif, hem İstanbul’da bulunduğu süre içinde, hem de Anadolu’ya

geçtikten sonra büyük bir gayretle vatanın her türlü işgal ve baskıdan

kurtarılması için çalışmıştır. Bu gaye ile Mustafa Kemal Paşanın talepleri

doğrultusunda Anadolu’nun çeşitli vilâyetlerinde büyük bir coşku ile milletimize

vaaz ve nasihatlerde bulunmuş; art niyetlilerin oyunlarına gelmemeleri, tefrikaya

düşmemeleri ve başarılı olmak için daima birlik ve beraberlik içinde olmalarını

istemiştir.



Geri kalan zamanlarında da boş durmayan Mehmet Akif, Burdur

Milletvekili sıfatı ile I. Meclisin çalışmalarına katkıda bulunmuş; başyazarlığını da

18 Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 11 Mart 1948, sayı: 110, s.16.

19 Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz” Millet, 11 Mart 1948, sayı: 110, s.16.

yaptığı Sebilürreşad Gazetesi’nde yazdığı şiir ve makaleleri ile Millî Mücadele’ye

tam destek vermiştir



KAYNAKLAR

Resmi Yayınlar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi(TBMM ZC), Devre 1. C.2.

Gazete ve Mecmualar

Hakimiyet-i Millîye,

Millet

Sebilürreşad

(Yeni) Sebilürreşad



Kitaplar:

BOŞNAKOĞLU, Hasan, İstiklâl Marşı Şairimizin İstiklâl Harbindeki

Vaazları, İstanbul 1981.

DOĞAN, Mehmet, Camideki Şair Mehmed Akif, İstanbul 1998.

DÜZDAĞ, M. Ertuğrul, Mehmet Akif Ersoy, Kültür Bakanlığı Yay.,

Ankara 1996.

EDİP, Eşref, Mehmet Akif, Hayatı-Eserleri, 1938 .

ERİŞİRGİL, M. Emin, Mehmet Akif- İslamcı Bir Şairin Romanı, Ankara

1956.

FERGAN, Eşref Edip, Mehmet Akif, Hayatı ve Eserleri ve 70

Muharririn Yazıları, c.1,İstanbul 1938.

Neşreden Bahar Yayınevi, Mehmet Akif, İstiklâl Savaşı Hitabeleri-

Manastırlı İsmail Hakkı, Vaizler, İstanbul 1983.

SARIHAN, Zeki Mehmet Akif, Kaynak Yay., İstanbul 1996.

UÇMAN, Abdullah, “Mehmet Akif ve Millî Mücadele” Ölümünün 50.

Yılında Mehmet Akif Ersoy, Marmara Üniv. Yay. No.439, İstanbul 1986,.

VARLI, Mustafa – Yağan, Necati – Çakan, İsmail L. ve diğerleri. Gençliğin

Kaleminden Üç Cephesiyle Akif. İslam Medeniyeti Yayınları, İstanbul 1968.

Makaleler

Abdullah Uçman, “Mehmet Akif’in Millî Mücadele Yıllarındaki Mev’izeleri”,

Millî Kültür, Mehmet Akif Özel Sayısı, Aralık 1986.

Nejat Birinci, “Akif’in Hayatı ve Eserleri” Türk Edebiyatı Mehmed Akif

Anıt Sayısı, Aralık 1986, C. 10, sayı 237, Ocak 1957.

Yaşar Semiz, Osman Akandere, “Millî Mücadele’de Mehmet Akif Ersoy

Bey’in Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi(ATAM), Cilt:XVIII,

Kasım 2002, Sayı:54.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 78807

ulkucudunya@ulkucudunya.com