« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Ara

2010

Samuel Huntington

01 Ocak 1970

1929 yılında doğdu. Harvard Üniversitesi Politik Bilimler Akademisi Profesörü olan Samuel Huntington, aynı üniversitede Uluslararası İlişkiler Direktörü, Harvard Uluslararası ve Alan Çalışmaları Başkanı, 1986-1987 yıllarında Amerikan Politik Bilimler Birliği'nin başkanlığını, 1977-78 yıllarında Beyaz Saray'da Ulusal Güvenlik Konseyi ve Güvenlik Planlama bölümünün koordinatörlüğü görevlerini üstlendi.



Dış Politika dergisinin kurucusu olan Huntington'un Asker ve Devlet (The Soldier and The State), Asker-Sivil İlişkileri Politikaları ve Teorileri (The Theory and Politics of Civil-Military Relations, Ortak Savunma: Ulusal Politikalarda Stratejik Programlar, Değişen toplumlarda politik sistem (Political Order in Changing Societies), Amerikan Politikaları: Uyumsuzluk sözü (American Politics: The Promise of Disharmony), Üçüncü Dalga: 20. Yüzyılın Sonlarında Demokratikleşme ( The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century), Medeniyetler Çatışması ve Yeni Dünya Düzeni (The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order) ve Biz kimiz? Amerika'nın Ulusal Kimlik Arayışı (Who are we? The Challenges to America's National Identity) adlı kitapları bulunuyor. 24 Aralık 2008 tarihinde Massachusetts eyaletinde öldü.



x

Huntington'un özel ilgi alanları; ulusal güvenlik, strateji ve sivil-asker ilişkileri, az gelişmiş ülkelerdeki demokratikleşme ve politik - ekonomik gelişim, dünya politikasındaki kültürel faktörler ve Amerikan ulusal kimliği olarak tanımlanıyor.





HAKKINDA YAZILANLAR



Huntington haklı mı çıkıyor

Sefa KAPLAN



ABD'ye yönelik terör saldırıları, Amerikalı ünlü siyaset bilimci Samuel Huntington'un 21. yüzyıl için öngördüğü ‘‘medeniyetler çatışması’’ tezini yeniden gündeme getirdi. Ölümlere üzülmek yerine helva dağıtmayı tercih eden Filistinli kadınlar da, Amerika'da sokaklara ‘‘Araplar'a ölüm’’ diye yazanlar da Huntington'un haklı çıkabileceği endişelerini güçlendiriyor.



Amerika’nın New York ve Washington kentlerini hedef alan terörün gerisinde müslüman kimliğine mensup insanların bulunduğu iddiası, gözlerin yeniden ‘‘Medeniyetler Çatışması’’ tezine çevrilmesine sebep oldu. Ünlü Amerikalı siyaset bilimci ve Harvard Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Samuel Huntington, 1996 yılında kaleme aldığı ‘‘Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması’’ başlıklı kitabında, bu tezi ilk kez gündeme getirmiş ve dünya çapında büyük tartışmalara neden olmuştu. Öyle ki, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton bile duruma müdahale edip tehlikeli sularda dolaştığı için Huntington'u eleştirmek gereğini hissetmişti.



HİLÁL HAÇ KAVGASI



Huntington, SSCB ve Doğu Bloku'nun yıkılmasından sonra başgösteren bölgesel çatışmaları da aynı perspektiften değerlendiriyordu. Saraybosna'da, Kosova'da veya Çeçenistan'da yaşananlar ‘‘medeniyet çatışması’’nın somut göstergeleriydi. İslam medeniyeti ile Ortodoks-Slav medeniyetini birbirini boğazlıyordu ve bunun engellenmesi de mümkün değildi.



NEFRET BESLENİYOR



12. ve 13. yüzyılın ‘‘hilál-haç’’ savaşlarını anlatan bu tezlere karşı çıkılırken, sık sık, globalleşen dünyanın bu türden çatışmalara izin vermeyeceği vurgulanmıştı. Bu nedenle, New York ve Washinton'a yapılan terörist saldırıların ardından akla Samuel Huntington'un tezlerinin gelmesi hiç de şaşırtıcı değil. Bilhassa, başta yeni Başkan George W. Bush, eski Başkan Bill Clinton ve aklı başında hemen herkesin yaptığı ‘‘sükûnet’’ çağrılarının çok fazla rağbet görmemesi, ‘‘medeniyetler çatışması’’ tezine yönelik endişeleri besliyor.



ABD'de başlayıp Kanada, İngiltere, Almanya, İtalya ve Fransa'ya sıçrayan ve giderek genişleme eğilimi gösteren müslüman aleyhtarı eylemler, bu nedenle insanları tedirgin ediyor. Aynı şekilde, ikiz kuleler yanarken ve bütün dünya acı içindeyken, Filistin, Irak, Afganistan gibi ülkelerde sergilenen sevinç gösterileri de Huntington'ın tezlerini doğrulayan görüntüler olarak zihinlere yerleşiyor. Burada önemli olan ve dikkat edilmesi gereken nokta, silahlı eylemcilerin değil, sivil halkın nefretini gösterme biçimiydi. Helva dağıtan Filistinli kadın görüntülerinin Batılı başkentlerde ve özellikle ABD'deki kurbanların yakınları arasında ne türden bir infiale sebep olacağını tahayyül etmek zor değil. Benzer bir biçimde, Amerika ve Avrupa'da camilere atılan bombalar, sokaklara yazılan ‘‘Araplar'a ölüm’’ sloganları, kimliğinde müslüman yazanlara yönelik saldırılar da nefretin karşılıksız olmadığının ipuçlarını veriyor. Ne yazık ki, Samuel Huntington'un söylediği de bundan farklı bir şey değildi zaten.



Amerika’nın en ünlü stratejisti



Harvard Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı, Amerikan Milli Güvenlik Kurulu Strateji Direktörü, Amerikan Siyasal Bilimler Derneği Başkanı, Foreign Affairs Dergisi'nin kurucusu ve editörü. Bunlar, Amerikalı ünlü bilim adamı Prof. Samuel Huntington'un uluslararası kamuoyuna malomuş sıfatlarından yalnızca birkaçı. Ancak, Huntington asıl ününü 1993 yılında Foreign Affairs'te yayımladığı ‘‘Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması’’ makalesi ile kazandı. Huntington, daha sonra makalesini genişleterek kitap haline getirdi.



KİTAPTA YER ALAN TEZLERDEN BAZILARI



Huntington, ‘‘Medeniyetler Çatışması’’ adlı kitabında bütün dünyayı kızdıran şu görüşleri savundu:



21’inci yüzyılda medeniyetler çatışacak



Dünya tarihini farklı bir gözle okumak gerekir. 19. yüzyıl, ulus-devletlerin birbiriyle yaptığı savaşlara sahne oldu, bu da imparatorlukların yıkılmasıyla sonuçlandı. 20. yüzyıl ise ideolojiler çağıydı. 20. yüzyıl boyunca, SSCB ve Çin'in temsil ettiği komünizm ile ABD ve Batılı ülkelerin temsil ettiği kapitalizmin ‘‘soğuk savaşı’’na tanık olundu. 21. yüzyıl ise artık ulus-devletlerin veya ideolojilerin değil, bunlardan daha kapsamlı bir şemsiye oluşturan medeniyetlerin çatışmasına sahne olacak.



Dünya globalleşmiyor, bölgeselleşiyor



Dünya Batı, Konfüçyüs, Japon, İslam, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve Afrika medeniyet bölgelerinden oluşuyor. Asıl çatışma ise Batı ve İslam medeniyeti ile Çin'de anlamını bulan Konfüçyüs uygarlığı arasında patlayacak. Sanılanın aksine dünya globalleşmeyip bölgeselleşiyor. Aynı medeniyeti paylaşan ülkelerin oluşturacağı bölgesel güçler arasında medeniyet savaşları çıkacak.



Türkiye’nin yeri İslam dünyası, Batı’da işi yok



Huntington'un söz konusu kitabında Türkiye'nin de özel bir yeri ve önemi var. Türkiye'ye İslam dünyasının liderliğini uygun gören Huntington, İslam ve Batı medeniyeti arasında bocalayan bir ülke olduğumuzu ifade ediyor. Hatırlanacağı gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde yeri olmadığına ilişkin tezler, Huntington'un Türkiye'yi Batı Bloku'ndan dışlamasından sonra gündeme getirilmişti.



Müslüman Türkiye, NATO’da olmamalı



Türkiye'nin NATO üyesi olması tarihsel bir hata. Bir başka tarihsel hata da, Ortodoks-Slav kültürünün temsilcisi olan Yunanistan'ın NATO üyesi olması. Zaten 18 Nisan 1994'de Saraybosna'ya giren müttefik güçler, Birleşmiş Milletler, NATO veya ABD bayrakları yerine Suudi Arabistan ve Türkiye bayrakları ile karşılandılar. Dolayısıyla, Boşnaklar ‘‘Müslüman kardeşleriyle’’ aynı safta olduklarını vurguladılar.

X



Ya biz kimiz?

Güneri Civaoğlu

Milliyet 25 Mayıs 2005



Kürsüdeki tarihçi, "Ermeni olan karım da benim gibi İstanbul'da olmanın heyecanını hissediyor" dedi.

Medeniyetler çatışması" teorisiyle küresel çapta tartışmayı başlatan Profesör Samuel P. Huntington, böyle bir girişe neden gerek duymuştu?

Dün İstanbul Swissotel'in Fuji Salonu'nu onu dinlemek için dolduranlar, bu sorunun cevabı için çeşitli olasılıkları konuştular.

Galiba en doğrusu şuydu:

"Eşinin Ermeni olduğunu kendisi dile getirmeseydi, ilerleyen dakikalarda, soru/cevap bölümünde bu gerçek zaten önüne konulacaktı. İslamla Batı arasında uygarlıklar çatışması tezi oluşumunda eşinin Ermeni olduğu gerçeğinin katkısı sorgulanacaktı. Huntington bu özelliği, kendisi vitrinine koydu."

Diplomaside bir söylem vardır: "İtiraf edilen şey, yarı yarıya hoşgörülmüş sayılır..." (Faute avouÈe est ç demi pardonnÈ.) Huntington da bunu yaptı.

Her neyse... Böyle ilişkiler gene de etkili olabiliyor.

..........................

Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri olan Harvard'da tarih bölümü başkanlığı önemlidir. Teorileri ve görüşleri "eşi Ermeni'dir" söylemiyle devalüe edilemez.

Ama... Onun, konuşmasına başlarken uyguladığı yöntemi, ben de yazımın başında uyguladım. Nedeni sonraki satırlarda...

..........................

Huntington, bundan önceki kitabında "uygarlıklar çatışmasının kaçınılmaz olduğunu ve 21. yüzyılı belirleyeceğini" savunuyordu.

11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı, kimilerine göre Profesör Huntington'ın öngörüsünü doğrulayan kanıt oldu. Onlar, "Bunu diğer dramatik örnekler izleyecek" görüşündeler.

"Eksilerden artı üretmek isteyen iyi niyetliler" ise, 11 Eylül'ü bir uyarı, Huntington'ı ise provokatör olarak gördüler.

Huntington'ın "medeniyetler çatışması" etkisinden "medeniyetler uzlaşması zorunluğu" tepkisini ürettiler.

Türkiye bundan kazançlı çıktı.

Özellikle AB yolunda Türkiye'nin üyeliği "medeniyetler uzlaşması zorunluğu" için bir "simge" gibi görüldü.

İslam nüfusu, dünya nüfusunun sadece beşte biri ama son 5 yılda savaşan toplumların dörtte üçünde İslam, bir şekilde taraf. Sözgelişi... 2000 yılında 32 büyük çatışma sürmekteymiş, bunlardan 23'ü -kabaca üçte ikisi- Müslümanları içeriyormuş. Terör olaylarında da İslam kökenliler açık arayla önde.

11 Eylül'den sonra bu verilerin ışığında dünya, bir kavşakta bulmuştur kendini:

"Ya Huntington'ın öngördüğü gibi medeniyetler arası çatışma... Ya da İslam toplumlarıyla medeniyetler arası uzlaşma..."

Aklın yolu ikincisini göstermiştir.

Türkiye'nin Soğuk Savaş sürecinden sonra ABD ve Batı nezdinde hızla yitirdiği değeri, revalüe edilmiştir. Türkiye, kendine özgü demokrasilere dönüştürülmek istenen İslam toplumları ve ülkeleri için örnek olarak seçilmiştir.

Tıpkı II. Dünya Savaşı sonrası Güney Kore ve Batı Almanya'nın ışığını yitirmiş komünist bloklara karşı parlatılması gibi bir projenin taslağı çizilmiştir.

ABD ve Batı, desteğini bu iki ülkeye yoğunlaştırmış, demokrasi ve ekonomi boyutlarında Avrupa'da Batı Almanya, Asya'da ise Güney Kore komünist rejimlere karşı "cazibe ve mesaj coğrafyaları" oluşturmuştur.

Türkiye'ye de ansızın AB'ye tam üyelik adaylığı için yıllardır kapalı duran kapıların aralanması, bu projenin bir uzantısıydı.

.........................

Küresel pandül, 11 Eylül'le birlikte "medeniyetler çatışması"ndan kopup "medeniyetler uzlaşması"na doğru yol aldı.

Ama... Kendine özgü demokratikleşmenin ilk denemesi olan Irak'ta, her gün oluk oluk kan akıyor. Yeni örneklere heves azaldı. Pandül yeniden geriye dönüş yapmakta.

Dün kürsüden izlediğim ince yapılı, gözlüklü Harvard'lı yaşlı Profesör, biraz da haklı çıkmak keyfiyle bunu anlatmaya çalışıyordu.

Ve Türkiye'ye de AB üyeliğini unutmasını, zaten bunun bir hayal olduğunu, Atatürk'ün laisizm ilkelerini iyice gevşetmesini, İslam dünyasının ihtiyacı olduğu liderliğe oynamasını öneriyordu.

Bir de yorumu vardı:

"Atatürk sağ olsaymış iradesi bu doğrultuda olurmuş."

Bence yanlış.

Satır aralarında da "zaten gidişin bu olduğu" mesajı okunuyordu. Bence ne tam doğru ne tam yanlış.

...........................

Huntington'ın son kitabının adı "Biz Kimiz?" ABD'yi böyle sorguluyor. 2005 yılı Türkiye'sinde bu sorgulama bizim için de yaşamsal önemde.

Ziyaret -> Toplam : 125,33 M - Bugn : 87663

ulkucudunya@ulkucudunya.com