« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Ara

2010

Şeyh Galip ve İlahi Aşk Yaklaşımı

Ahmed D. Bahadır 01 Ocak 1970

Galib Dede olarak da bilinen Şeyh Galib divan edebiyatının son büyük temsilcisi kabul edilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün dorukta olduğu zamanlarda Payitaht İstanbul’da 1757’de doğan Galib Dede, tasavvuf geleneğinin en önemli temsilcilerindendir. Babası Mustafa Reşit efendi devlet kademesinde görevli olup, Şeyh Galib’in dedesi Mehmet efendi gibi tasavvufa gönül vermiş, şiirle uğraşan bir aydındı. İlk divanını 24 yaşında bitiren Galib Dede, Türk edebiyatının da en önemli eserlerinden kabul edilen Hüsn-ü Aşk’ı altı aydan daha kısa bir zamanda bitirmiştir.

Şeyh Galib, eserin bitiminden sonra bir Mevlevi şeyhi olmak için Konya’ya Mevlana’nın dergâhına gider ve çile dönemini burda geçirmek ister. Fakat babası Mustafa Reşit efendi oğluna çok düşkündür ve İstanbul’a dönmesi konusunda çok ısrar eder. Çile, tasavvufta çok önemli bir aşama olup, bu dönemde derviş bedenini arzulardan arındırır ve ruhunu olgunlaştırır (1). Şeyh Galib, İstanbul’a dönüşünden sonra çile dönemini ve tasavvufî eğitimini Galata Mevlevihanesi’nde üç yılda bitirir ve “Dede” makamına erer. Genç şair’in namı İstanbul’da Hüsn-ü Aşk’tan sonra daha da yayılmış ve Sultan III. Selim kendisine yakın dostluk göstererek kendisini Galata Mevlevihanesi şeyhi olarak atamıştır.

Şeyh Galib önceleri devlet kademesinde bir makam ile birlikte tasavvuf yolunu devam ettirmek istemişse de sonrasında kendisini tamamen ruhi hayatına adamıştır. Bunda devrin güçlü şairi kabul edilen Sultan III.Selim’le olan yakın dostlukları ve Sultan’ın Galib’in şiirlerine olan takdir ve teveccühü de etkilidir. Sultan III. Selim’i ruhi yönden derinden etkileyen, bir çok öğrenci ve derviş yetiştiren Dede, 1799 yılında genç denebilecek bir yaşta vefat etmiştir. Kabri ve türbesi Galata Mevlevihanesi’nde hamuşan (Sükut etmişlerin mekanı) kısmındadır (2).

Bir Ruhun Manevi Yolculuğu : HÜSN-Ü AŞK

Divan edebiyatı içeriği, anlam zenginliği kazandıran ve şiiri derinlik olarak zenginleştiren semboller ve imgelerle doludur. Bu semboller ve imgelerin kelime anlamı bilinir belki, fakat araştırmacılar asıl kast edilen üzerinde çözebildikleri anlamları belirtirler. Semboller ve imgeler bazen tekrar edilerek çağlar boyunca zenginleşmiş ve genişlemiş, kelimelerdeki anlamları yoğunlaştırıp derinleştirerek şiiri zenginleştirmiş, böylece şiirin orjinalliği, kalitesi ve öneminin göstergesi olmuşlardır. Divan şairi az söylerek çoğu anlatmak ister, bu da şiiri gizemli ve okuyanın kendi hayal ve düsüncelerini bulduğu bir ayna haline getirir(3).

Galib Dede’nin şiiri imgeler ve semboller bakımından son derece zengindir ve kendisinden sonra gelen birçok şair tarafindan örnek kabul edilmiştir. En yüksek mertebeye eren bir dervişin bu mertebeye erene kadar karşılaştığı ve geçtiği imtihanları semboller ve karakterlerle anlatan Hüsn-ü Aşk, Türk edebiyatının başyapıtlarından sayılmış ve buna çok güzel bir örnek olmuştur. Aslında Hüsn-ü Aşk, bir insanın kendi iç dünyasına bir keşif seyahatidir. İnsan bu yolculukta kendisini aramaktadır ve kendi iç dünyasını yansıtarak aslında ruhu göstermektedir okuyana. Galib Dede’nin bu eseri yazarken Mesnevi’den esinlendiği söylenir. Kendisi de bunu “Esrârını Mesnevî'den aldım; çaldımsa da mîri malı çaldım” diyerek tasdik etmektedir, zira kendisine göre Mesnevi şahsa değil halka aittir.

Hüsn ve Aşk bir çöl kabilesinde aynı gün doğmuşlardır. Hikayeye göre Hüsn güzellik abidesi ay gibi parlaktır ve bütün güzelliği temsil eder. Aşk cesur, dürüst, yakışıklı ve güzele ulaşmak için gerekli tüm aşkı ve çabayı temsil eder. Hüsn ve Aşk çok uyumlulardır öyle ki sanki birbirleri için yaratılmışlardır, fakat Aşk için Hüsn’e ulaşmak o kadar kolay değildir, ona layık olduğunu ıspatlamak için birçok imtihanı ve engeli aşması gerekmektedir (4).

Engeller ve imtihanlar derviş için çile’yi temsil etmektedir, veya ahiret yurduna erişmeye çalışan insanlar için dünya hayatında yaşadıklarımızdır. Hüsn Allah’a temsildir, en merhametli ve en güzel olan, bu dünyada ve ölüm ötesi hayatta tüm güzelliği temsil eden. Aşk ise her zaman güzelliği arzulayan, her anında, ruhunda ve şuuraltında onu arayan insanı temsil eder. Bu da doğaldır, zira Allah insanı kendisi için yaratmıştır ki insan bilerek veya bilmeyerek sürekli sonsuz olanı ve sonsuzluğu aramaktadır. Tasavvufa göre insan yaratılışının asıl amacını bulmadan iç dünyasında huzura eremez. Bu nedenle insan sürekli gerçek nedeni aramaktadır. Kur’an-ı Kerim’de bu; “İyi bilin ki gönüller ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Rad 13:28)(5) şeklinde belirtilir.

Aşk bir yolculuğa çıkmalıdır ve bu yolculuk sırasında bir çok imtihanla karşılaşacaktır, bu imtihanları verilen zamanda tam olarak başarıyla geçmelidir. Galib bu imtihanları safha safha anlatmış ve remz etmiştir:

Hüsn'ü almak için çok bedel ödemek, çok çalışmak gerek. Onun için önce kimyayı bulman gerek, kimya herşeyi altına çeviren bir tılsımdır. Bu tılsım kalp(gönül) ülkesinde bulunur. Kalp ülkesinde bin başlı ejderhalar göreceksin. Onlardan kurtulursan yolun ateş denizine düşecek. Sahilde mumdan bir kayık vardır. Bu mumdan kayıkla ateş denizini geçmen gerekir. Denizi aştıktan sonra seni bir cadı bekler. Saçının her teli bir beladır. Yolun sonra bir çöl'e çıkacar. Orada aslanlar, devler, her türlü vahşi hayvan seni bekleyecek… Haykırışı gök gürültüsüne benzeyen gulyabaniler üzerine atılacaklar.. Bu çöle daima ateş gibi yağmur yağar. Sağ salim geçebilirsen eğer bu çöl'ü, kalp ülkesine ulaşabilirsin nihayet. Orda kimyayı bulup aynı yoldan geri dön. Hayat dediğin tarfet-il ayndır (göz açıp kapama), eğer Hüsn'e kavuşmak istiyorsan elini çabuk tutmalısın (6) !..

Bahsi geçen imtihanlar ve engeller çoğunlukla insanın iki düşmanı olan nefs ve şeytanı temsil etmektedir. Eğer bir imtihanda başarısız olunursa, insan mutlak güzele ulaşamayacak veya ulaşması gecikecektir. Hüsn’ün Gayret adında bir hocası vardır ve bu zorlu yolculuğa Hüsn ile beraber gidecektir. Şeyh Galib dünyaya Hüsn-ü Aşk’ı yazmak icin geldiğini belirtir ve hikayeyi tavsiyelerle bitirir. Buna göre insanlar güzel olan hiç bir şeye ona aşkla ve tutkuyla bağlanmadan ulaşamazlar. Bazen dev gibi problemlerle karşılaşacaksın, bazen ateş çöllerinde yürür gibi hissedeceksin, ve bazen dert kuyularına düşeceksin, fakat hepsinden Allah’ın ipini temsil eden Kuran’a ve imana sımsıkı sarılarak kurtulacaksın (Ali Imran 3:103). İnsan her anında umutlu ve gayretli olmalıdır. Önümüzde engeller, tuzaklar ve imtihanlar olabilir, bazen de bunları geçemeyebiliriz. Fakat hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadan yolumuza umutla ve gayretle devam etmeliyiz. Herşeyi altına çeviren kimya sevgidir, onu bulduğunda herşeyi farklı göreceksin.

İmana adanmış bir ömür

Tasavvufa göre gerçek aşk, bütün güzelliğin sahibi ve herşeyden önce aşkı ve saygıyı hak eden Allah’a olan aşktır. Galib Dede’nin eserleri de Allah aşkını gösteren zengin örnekler ve anlamları barındırır. Söz direk olarak Yaradanı işaret etmese de gerçek anlam sembollerde gizlenmiştir.

Aşk bir şem'-i ilâhîdir benim pervânesi
Şevk bir zencîrdir gönlüm anın dîvânesi

Bir şu’lesi varki şem-i canın
Fân’usuna sığmaz âsm’anın
Bu sine-i berk âşiyânın
Sina dahi görmemiş nişânın
Efrûhte-i inâyetindir

Şaire göre, Allah’ın sevgisi ve rızasını kazanmak herşeyden daha değerli, sonsuz bir hazinedir. Bir derviş’in yaşamına ve yaşam tarzına temel oluşturan ve anlamamızı sağlayan da bu yaklaşımdır. Derviş sadece Hakk’ın rızası ve sevgisini ister, ve bunu kazanmak için hayatını düzenler. Zenginlik, güc, yakışıklılık gibi şeyler bu süreçte önemini yitirmektedir zira bu araçlar ilahi aşka giden yolda çok önemli değildir.

Divan şairlerinin önemli bir kısmı bir gelenek olarak Peygamber Efendimiz (SAV)’e adanmış naatlar yazmışlardır. Galib Dede’nin naati bu alanda yazılmış, O’na bağlılığını ve adanmışlığını gösteren en güzel naatlardan kabul edilir. Bu şiirde şair, Efendimiz (SAV)’in özelliklerini ve güzelliklerini belirterek onu över ve şefaatini ister.

Sultân-ı rüsûl, şâh-ı mümeccedsin Efendim
Bîçârelere devlet-i sermedsin Efendim
Dîvân-ı İlâhîde ser-âmedsin Efendim
Menşûr-ı le’amrüke mü’eyyedsin Efendim
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim
Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin Efendim (7).



Kemâl-i zâtının na’tı anılmaz yâ Rasûlallah!
Kalır levh ü kalem mislin yazılmaz yâ Rasûlallah!
Senin medhinde şirket eylesem Mevlâ’ya ma’dûmum
Bu babda cürm ü isyâna bakılmaz yâ Rasûlallah!
Ne hâkim ben ki nâ-şüste kalam deryâyı cûdunda
Habâb-ı nün felak hîçe sayılmaz yâ Rasûlallah!

Aynı zamanda ashab-ı kiramdan ve büyük sahabilerden de bahsedilerek, herkesin yardım ve merhamet arayacağı kıyamet gününde makamları hakkında Peygamberimizin belirttiği rivayetlerden bahsedilir. Şair, tevazu ve mahviyet içinde yalnız kendisi için değil tüm inananlar için şefaatde bulunur. Bu anlayış Peygamber Efendimiz (SAV) ne kadar hatırlanıp salavat getirilirse şefaata ve rahmete o kadar çok nail olunacağı inancına dayanmaktadır.

Sonuç

Tasavvuf ve etkileri klasik divan şiirimizin önemli öğelerini oluşturur. Zengin semboller ve anlatım üzerine kurulu geleneksel kültür, şairlere geniş bir alanda edebi bir yol izleyerek yeni anlamları ve manaları daha da zenginleştirerek sunma şansını vermiştir. Şeyh Galip insanda ezelde verilmiş bir aşk ve muhabbet hissi bulunduğunu ve insanın bu ilahi aşkla doğduğunu belirtir. Aşk aslında insanın ruhunda ve kalbinde asl’ında var olagelmiştir, sonradan ortaya çıkan değildir. Bu nedenle aşk bir bitiş değil bir başlangıçtır. Galip Dede insanî aşktan ilahi aşka gidiş yolunu izlemek yerine, direk olarak ilahi aşkı anlatmaktadır. Eğer kişi insanî aşktan sıyrılabilir ve ilahi aşkı bulabilirse, ateşten denizleri mumdan kayıklarla geçebilir, devleri, şeytanları, cadıları yenebilir ve kendi sınırlarını aşabilir.


* Bu yazı ingilizce olarak Fountain dergisinde Mart-Nisan, 2008 sayı:62’de yayınlanmıştır.

Notes
1. Çile tüm dünyevi zevk ve arzuları terketmeyi belirtir. Çile aynı zamanda kırk gün boyunca hayvani gıdalardan uzak durup, ibadetle meşgul olmak için çekilmeyi de ifade etmek için kullanılmıstır. Bu zaman diliminde bedeni ihtiyaçlar en az derecede karşılanır, uyku, yemek yeme, içme ve konuşma en az sekilde yapılarak ibadete yönelinir.
2. Ayvazoğlu, B., Kuğunun Son Şarkisi, Kapı Yayınları, İstanbul, 2006
3. Capan, P., “On Seyh Galib’s Image of Fire,” University of Muğla. Faculty of Arts and Sciences. Department of Turkish Language and Literature. Muðla, 2005.
4. Holbrook, V. R., Beauty and Love (“Hüsn ü Ask”), Mla Texts and Translations, 2006.
5. Unal, Ali, The Qur’an: An Annotated Interpretation in Modern English, The Light, Inc, NJ: 2008, p. 505.
6. Holbrook, 2006
7. Pala, I., Şeyh Galib Divanı, Kapı yayınları, Istanbul, 2005.

Ziyaret -> Toplam : 125,33 M - Bugn : 94929

ulkucudunya@ulkucudunya.com