« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Ara

2010

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ALİ ŞİR NEVÂÎ

Hüseyin ÖZCAN 01 Ocak 1970

Türk Dünyasının en önemli ortak sahsiyetlerinden olan Ali Sir Nevâî, Türk
dilinin ve edebiyatının gelismesinde önemli katkıları olmus büyük bir ediptir.
Ölümünün 500. yılında bütün Türk Dünyasında anılan Ali Sir Nevâi bütün Türk
Dünyası sair ve yazarlarını etkilemistir. Bu çalısmada Nevâî’nin Türk diline
hizmetleri ve edebi sahsiyeti üzerinde durulacaktır.

Çağatay Dili ve Edebiyatı, Çağatay Dönemi söyleyislerinde geçen “Çağatay”
sözcüğü Cengiz Han’ın ikinci oğlu Çağatay’ın ismine nispetle kullanılmaktadır.
Önceleri bu sözcük Çağatay Han’ın soyuna ve onun kurduğu devlete verilirken
sonraları Mâveraünnehir’deki bütün Türkler için kullanılmıs, “Timurlular zamanında
inkisaf eden edebî Türkçe ile bu lehçede meydana getirilen Orta Asya Türk
edebiyatına bu isim verilmistir.”1

Fuat Köprülü Çağatay sözcüğü ile “genis anlamda Moğol istilasından sonra
Cengiz’in çocukları tarafından kurulan Çağatay, Dlhanlı, Altınordu devletlerinin
medeni merkezlerinde XIII-XV. Yüzyıllarda inkisaf eden ve Timurlular devrinde
zengin bir edebiyat yaratan Orta Asya edebi lehçesi“nin kastedildiğini ifade ederek bu
lehçenin temelini XI. yüzyıla kadar götürür.2

Ali Sir Nevâî, Çağatay edebiyatının da önemli ismidir. Soyca bir Uygur
ailesinden gelen Nevâî, 17 Ramazan 844 (9 Subat 1441) tarihinde Herat’ta doğdu..
Babası Gıyasettin Kiçkine Bahadır (Kiçkine Bahsı) Timur’un torunlarının hizmetinde
bulunmus, sonra Ebu’l-Kasım, Bâbûr Sah’ın sarayında da önemli bir mevki sahibi
olmustu. Nevâî ile sonraları döneminin sultanı olacak olan Hüseyin Baykara birlikte
büyümüs ve okumuslardır. Heat sarayında mühürdarlık görevinde bulunan Nevâî,
Emîr ünvanı almıstır. Ölümünden hemen önce sehirden ayrılan hükümdar Hüseyin
Baykara onu yerine vekil bırakmıstır. 3 ocak 1501’de Herat sehrinde vefat etmistir.

* Bu çalısma Özbekistan’da düzenlenen “ Ölümünün 500. Yılında Ali Sir Nevâî ” adlı uluslar arası sempozyumunda yer almıstır.

1 W.bartold, “Çağatay Maddesi”, Dslam Ansiklopedisi, C.III, s. 266-270.
2 Fuat KÖPRÜLÜ, “Çağatay Edebiyatı Maddesi”, Dslam Ansiklopedisi, C.III, s.270-323.
Nevâî kullandığı dil Dslam medeniyetininin ortak dilidir. Arapça ve Farsçaya
da çok iyi derecede hakim olan Nevâî, bu dillerdedeki edebî söyleyisleri Türkçeye
uyarlayarak dilin zenginlesmesine katkıda bulunuyordu. Hayatı boyunca Türkçe’nin
Dran edebiyatı seviyesinde eserler verecek kadar zenginlesmesi için çalısmıstır
Türkçenin söyleyislerine uygun kullandığı sözcüklerle sonraları ”Nevâî dili” olarak
vasıflandırılacak olan özgün bir söyleyise sahipti. Ondaki Türkçe sevgisi milli suuru
eserlerinde görmek mümkündür. Edebiyatın temelini dil olusturur. Nevâî, Orta Asya
Türk Edebiyatına kullandığı dil ve edebi eserleriyle millilik vasfı kazandırmıstır.
“Farsçanın resmi dil olarak hüküm sürdüğü Fars edebiyatının Câmî ile zirveye
ulastığı ve münevverlerin Farsça öğrenip bu dille yazmayı meziyet saydıkları bir
devirde Nevâyî’nin Türkçe’nin Farsça’dan asağı kalmayacak bir dil olmadığını
müdafaa etmesi, Türkçe’yle de yüksek bir edebiyat vücuda getirmesinin mümkün
olacağını bizzat eserleriyle ispat etmesi ve yenilerin Türkçe yazmaları hususunda
tesvikte bulunması gözönüne alınırsa bu hizmetin derecesi ve önemi daha iyi
anlasılır.”3

Siir sanatından baska hat, resim , mûsiki ve mimari sanatlarıyla da ilgilenen
Nevâî bu sanat dallarında da eserler veren çok yönlü örnek bir sahsiyetti.
“Nevâî bütün bu ilim ve sanat çalısmalarıyla siire, resme ,musiki ve mimariye
hizmetleriyle aynı zamanda popüler bir söhret kazanmıs ve genis bir halk tarafından
devamlı surette sevilmisti. Devrinin ve çevresinin örnek adamı idi”4 Nevâî,”ilim
uğrunda bir çok emek sarfetmis, tarih ahlak kelam ve tasavvufa dair eserler vücuda
getirmis; edebiyatın nazari kısmında çalısmıs ve devrinin en büyük münekkidi
olmustur.”5 Nevâî “ vakit buldukça tarih de yazmıstır. “Tarih-i Mülûk-ı Acem” ile
“Tarih-i Enbiyâ ve Hükemâ “ gibi. Türk tarihinden bahseden bir de “Zübdetü’t-
Tevârih” vardır.”6 “Hadis-i Erbaîn, Sıratü’l-Müslimîn tasavvufî mesnevilerinde pek
güzel ruh selahiyetiyle terennüm etmistir.”7
3 Kemal ERASLAN, “Nevâî Maddesi”,Türk Klasikleri, C.III, Dstanbul 1986, s.108.
4 Nihat Sami BANARLI, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi I, s. 424.
5 Ali Nihat TARLAN : “Ali Sir Nevâyî”, Dstanbul 1942, s. 8.
6 Âgâh Sırrı LEVEND, “Ali Sir Nevâî” Türk Dili Dergisi, C.XV, S.173, Subat, 1966, s. 291.
7 Ali Nihat TARLAN: “Ali Sir Nevâi,Hayatı ve Eserleri, Dstanbul 1962, s. 2.
“Nevâî bütün eserlerini özel bir amaçla kaleme almıstır. Örneğin “Siracü’l-
Müslimin”, yurttaslarına Müslümanlığı iyice tanıtmak, onlara dini görevlerini
öğretmek için kaleme alınmıstır. Lisanu’t_Tayr tasavvûfî bir eserdir. Attar’ın
“Mantıkut’Tayr”ından esin alınarak yeni bastan yazılmıstır. Hikayelerin hepsi
baskadır. Mahbûbu’l-Kulûb” içinde bulunduğu toplumun aynasıdır. Ahlâkî bir
eserdir. Nesâyimü’l-Mahabbe” da Câmi’nin Nefâhat’ül-Üns’ünde eksik bıraktığı Türk
seyhlerini de almıstır. Muhakemetü’l-Lugateyn Türk dilinin haklı bir savunmasıdır.
Sair bu eserinde Türkçe ile Farsçayı karsılastırıyor. Türk dilinin daha zengin daha
üstün olduğunu kaydediyor.”8 “Sab’a-yı Seyyare’sinde kendi eserine hitaben “yoluna
kendi vatanında baslamasını ve halka inmesini ısrarla istemektedir. Halka inmek ise
ancak milli dil öz ana Türkçe ile kabil idi. Ali Sir’in de asıl aradığı bu idi.”9

“Mizânü’l-Evzân” adlı risalesiyle Türk nazım ve musiki sekillerini tanıttır.”10
Mecâlisü’n-Nefâis Türkçe yazılmıs güzel bir Türk Sairler Tezkiresidir.

“Ferhad ve sirin Türkçe manzum olarak bitirdiği (Hamse) kitabının bütününde öteki
sairlerin tersine kahramanlarını hep Türk yaratılıs ve ruhunda canlandırır. Sedd-i
Dskenderî’de Türklük duygularını ve davranıslarını canlandırır.”11 “Mizanü’l-
Evzân’da yalnız Türklere mahsus nazım sekilleri hakkında bilgi verir.”12

Klasik siirimizin bütün sekil ve türlerine de hâkim olan Nevâî bu edebiyatımızın gelisimine, verdiği örneklerle katkılarda bulunmus yeni konu, sekil ve sanat açısından farklılıklar getirerek kendisinden sonra gelenlere örnek olmustur.

“Nevâî’nin Divan siirinde tam bir tekamül seviyesine ulastırdığı milli nazım
sekilleri arasında tuyuğ gibi zarif bir sekil; milli zevke uyarak ve bilerek kullandığı
redif ve cinaslı kafiyeler ve aliterasyonlar vardı. Türkçe kök ve eklerin Arap ve Fars
kelimeleriyle de birleserek meydana getirdikleri yeni cinaslar, Nevâî’nin dilinde
Türkçe’yi alabildiğine zenginlestiren bir zevk unsuru seviyesine varmıstı.”13
8 a.g.m.,s.290.
9 Ahmet CAFEROĞLU: Türk Dili Dergisi, C. XV, S.173, Subat 1966, s.298.
10 Dbrahim KAFESOĞLU: “Ali Sir Nevâî Devri Tarihine Bir Bakıs”, Türkiye Harsî ve Dçtimâî
Arastırmalar Derneği, S.45,Dstanbul 1962, s.9.
11 M. Fahrettin KIRZIOĞLU: Türk Dili Dergisi, C. XV, S. 173, Subat 1966, s.309-310.
12 Fuat KÖPRÜLÜ:Edebiyat Arastırmaları 2, Dstanbul 1989,s. 434.
13 Nihat Sami BANARLI: a.g.e.,s. 425.

Türçenin cinas ve kafiye için uygun bir dil olduğunu örneklerle anlatan Nevâî,
Türk dilinin zenginliğine verdiği örneklerle sık sık isaret eder. Türkçenin Farsçadan
üstün olduğunu ifade ederken örnek olarak verdiği “ördek” sözcüğünü Farsça’da
aynı anlamda kullanılan “mürgâb” ile su sekilde mukayese eder; “Türkçede her
çesidinin baska adı olan “ördek”e Fâriside sadece mürgâb deniyor. Halbuki Türkçede
ördeğin erkeğine “suna”, disisine “burçin” denir. Ördeğin ayrıca “çörke, almabas,
çakırkanad, temürkanad, alapeke, bağçal” ve baska isimleri de vardır.”14 Bir baska
örnekte Türkçe yüz kelime ile “ağlama”nın ifade edildiğini belirterek bunun
karsılığında Farsçada sadece tek sözcükle bunun karsılandığını söyleyerek Türkçenin
zenginliğini dile getirir.

Yüzyıllardan beri sürüp gelen Fars-Türk kültür mücadelesi böylece (Ali Sir
Nevâî ile) Türklerin ve Türkçenin lehine doğru kaymakta idi. “Ali Sir Türkçede hem
Nizami, Attar, Sâdî, Hüsrev-i Dehlevî, Hâfız gibi Dran edebiyatının büyük üstadlarının
sanat mahsulleriyle boy ölçüsecek eserler meydana getirmis, hem de klasik siirin en
yüksek seviyesine çıkardığı Çağatay Dili vasıtasıyla Türkçenin mükemmel bir dil
olabileceğini ispat etmisti ve bu sebeple Çağatay Dili ve Edebiyatı Kasgar’dan
Kazan’a, Kırım’a Delhi’ye Tebriz’e ve Dstanbul’a kadar bütün Türk dünyasında 16.
Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar muazzam bir itibar kazanmıstır.”15

Nevâî Türk Dünyası Edebiyatının bilge bir abide sahsiyetidir. Türk
Edebiyatı’nda da Nevâî’nin büyük tesiri vardır. Özellikle klasik edebiyatımızda
sairler Nevâî’yi anlamak için Çağatayca öğrenme ihtiyacı hissetmislerdir. Onun
eserlerini okuyup ona nazireler yazmıslardır.

Nevâî’ye göre ”halka halkın dili ile” hitap edilmeli ve eserler verilmeliydi.
Gerçek bir Türk milliyetçisi olan Nevâî,Türklüğüyle gurur duyar, Türklerin yaratılıs,
anlayıs ve kavrayıs bakımından kimseye benzemediklerini ve bütün milletlerden
üstün olduklarını belirtir: “Yakîn kılmamıs halk sending kisi “ (Muhakkak ki Allah
14 Nihat sami BANARLI: a.g.e., s. 426-427.
15 Dbrahim KAFESOĞLU: a.g.m., s. 9-10.
senin gibi bir insan yaratmamıstır)16 diyerek Türk ırkını över. Eserlerinden bu duygu
ve düsüncelere sıkça rastlanır.

“Hamsesine giren eserlerin her birinde kahramanları ideal bir Türk kahramanı
kılığına sokmus, hikayelerine ulusal bir hava vermeye dikkat etmistir. Ferhâd u Sirin
mesnevisindeki Ferhât, karakter ve çizgileri belirsiz bir kisi değil, Türkle ilgili
özellikleri tasıyan bir kahramandır. Bu mesnevisine Harzem ve Hoten Türklerinin
hayatından alınmıs bir roman kimliği katmıstır. “Sedd-i Dskenderî” de böyledir; Türk
tarihiyle ilgili bir çok tablolar yer almıstır. Nevâî’de dil bilinci ve milliyetçilik
duygusu öylesine köklüdür ki, Türkçe konusup yazmayanları, Türk soyundan olsalar
bile Türk saymaz.”17

Hint’ten Rûm’a kadar bütün Türk Dünyasının fethine çıkan Nevâî ”Bütün
Türk halklarını, bütün ülkeler Türklerini yalnız basıma fetheden benim” diyerek
eserleriyle Orta Asya dil ve edebiyat dünyasında çığır açmıstır.18
Ferhad u Sirin mesnevisinin sonundaki siirinde söyleyisleri ile ideallerini
gerçeklestirdiğini ifade eder, haklı olarak kendisini över:

“Eger bir kavm ger yüz, yoksa meningdür
Muayyen Türk ulusu hod, meningdür
Alıp men taht-i fermanımga âsân
Çerig çekmey Hıta’dan ta Horasan
Horasan dimegil Siraz u Tebriz
Ki kılmıs devrini kilkim seker-rîz
Köngül bermis sözümge Türk, can hem
Ni yalguz Türk belkim Türkman hem
16 Ali Sir Nevâî; Hamse, Taskent 1905, Tasbasması,s. 380.
17 Hikmet DDZDAROĞLU: “Nevâî’de Dil Bilinci”, Türk Dili Dergisi, C.XV, S.173, Subat 1966, s.294.
18 a.g.m.,s.298.
Ni milk içre ki bir ferman yıbardım
Anıng zabtıga bir Divan yıbardım
Bu divan tuttı ol kisverni andak
Ki “Dîvân” tüzmegey “defter”ni andak

(Türk ulusu ister bir kavim isterse yüz hatta bin uyruk olsun gerçekte bunların hepsi
benimdir. Ben çeri, (ordu) çekmeden Hıta (Çin) ülkesinden Horasan’a varıncaya
kadar uzayan bölgelerdeki bütün Türkleri kendi buyruğumun altına aldım. Yalnız
Horasan değil Siraz (Dran), ile Tebriz (Azerbaycan=Akkoyunlu) Türkleri çağını da
benim kalemim seker dökerek tatlı kılmıstır. Türkler benim sözlerime (siirlerime)
gönlünü kaptırmıs, canını bile vermistir. Yalnız Türkler (Uygur, Çağataylı,
Altınordulu=Kazan, Kıpçak) değil Türkmenler (Akkoyunlu ve Osmanlılar) de benim
siirlerime gönlünü ve canını vermistir ve sözümü tutmustur. Ben bu ülkeleri ele
geçirmek için ferman göndermis değilim; ancak bir Dîvân (siirler) göndererek bu isi
yaptım. Bu dîvân (devlet sınırlarını tanımayarak) ülkeleri öylesine tuttu ki hiçbir
devletin idaresini düzenleyen Padisah ve vezirlerin toplu bulunduğu dîvân ile
defterleri böylece sağlam zaptedip, düzene koyamaz. Benim dîvânım Cihangir
padisahların divanından daha çok üstün bir gönül isteği ve gücüyle Türk ülkelerini
hükmü altına almıstır. 19

“Nevâî sistematik bir dilci olmamakla birlikte Türk dilinin gücünü tam olarak
kavramıs dil bilincini iyice sezmis bir yazardı Yaratılıstan sair olan bir yazardan
bundan fazlası beklenemezdi. Nevâî, bir yandan duyguya ve duygulandırmaya öbür
yandan da nesnel çözümlemeye dayanan bir dilci sayılabilir. Türkçenin anlatım
gücünü gösterecek daha bir çok noktaları sıralayabilir ve örnekler verebilirdi.”20
Türkçenin milli dil olmasında ve gelismesinde verdiği eserlerle büyük katkıları
olan Nevâî, Türkçeye büyük hizmet ve emek vermistir.

“Yabancı bir dilin edebiyat dili olarak kabul edildiği bir devir ve çevrede milli
duygu ve suurla ve imrenilecek bir cesaretle ortaya atılıp Türk Dilinin istiklâlini
savunan onun Farsça’dan üstün olduğunu savunan, onun Farsça’dan üstünlüğünü ispat
19 M.Fahrettin KDRZDOĞLU: a.g.m., s.313.
20 A.DDLAÇAR: Nevâî’nin Dil Anlayısı”, Türk Dili Dergisi, C. XV, S.173,Subat 1966, s.302.
eden ve çok değerli eserleriyle yeni bir edebi dil kuran Nevâî, Türk dili ve kültürüne
sonsuz hizmetlerde bulunmustur. O, Orhun yazıtlarından beri uyanık ve canlı
gördüğümüz milli duygu ve suurun Türklük ve Türkçülük ruhunun en büyük
temsilcilerinden biridir. Milli dil ve edebiyatın meydana gelmesinde sayısız emeği
geçen Türkçecilik davasının öncülerindendir.”21

Hayırsever bir kisiliğe sahip olan Ali Sir Nevâî çok zengindi. Servetini ilim
ve sanat için harcamıstır. “Horasan’da 370 parça hayrât insa etmisti. Bunlardan 90’ı
kervansaraydı. Bu hayrât içinde mescitler, camiler, tekkeler medreseler, köprüler
vardı.”22

Bir siirinde “Ey Nevâî kisige birme köngül/Eger ol hûrî durur yoksa peri” (Ey
Nevâî kimseye gönül verme, huri veya peri olsa bile) diyen Nevâî hiç evlenmemistir.
“XV: asrın son yarısından baslayarak Tanzimata kadar bütün Osmanlı sairleri
edebi kültürlerini tamamlamak için Çağatay lehçesini öğrenip Nevâî’nin eserlerini
okumuslar, aynı lehçe ile ona nazireler yazmıslardır. Hindistan sarayları ve Dran
Türkleri arasında olduğu gibi Anadolu ve Rumeli’de Nevâî’nin eserleri adeta ders
olarak okunduğu cihetle onun eserlerini iyice anlayabilmek için hususi lugat kitapları
yazılmıstır. Daha XVI., XVII asırlarda bazı müelliflerin Çağataycaya Nevâî dili adını
vermeleri de onun büyük bir edebi lehçeyi kendi ismiyle adlandıracak kadar muazzam
bir söhret kazandığına delil değil midir ? Fuzuli, Nedim, Seyh Galip gibi en büyük
sairlerimiz onu üstad olarak tanımıslardır.”23

Çağataycayı klasik bir siir ve nesir dili haline getiren Ali Sir Nevâî Türk
edebiyatına otuzdan fazla değerli eser kazandırmıstır. Devlet adamlığı yanında velûd
bir yazar olarak da adından sözettiren Nevâî’nin eserleri sunlardır: Garâibü’s-Sıgar,
Nevâdir’us-Sebâb, Bedâvi’u’l-Vasat, Fevâid’ül-Kiber, Farsça Dîvân, Hayretü’l-Ebrar,
Ferhad ü Sirin, Mecnun u Leylî, Seb’a-i Seyyare, Sedd-i Dskenderî, Çihil Hadis,
Vakfiyye, Nazmü’l-Cevâhir, Tarihi Enbiya ve Hükemâ,Tarih-i Müluk-ı
Acem,Dastân-ı Seyh San’ân, Hâlât-ı Seyyid Hasan Erdesir, Mecâlisü’n-Nefâis,
21 Faruk K. TDMURTAS: “Ali Sir Nevâîde Türklük Duygusu”, Türk Dili
Dergisi, C. XV, S.173, Subat 1966, s.304.
22 Ali Nihat TARLAN, a.g.e.,s.3.

Münse’ât, Risâle-i Muammâ, Hamsetü’l-Mütehayyirîn, Mîzân’ül-Evzân, Hâlât-ı
Pehlevan Muhammed, Nesâim’ül-Muhabbe Min Semâimi’l-Fütüvve, Lisanü’t-Tayr,
Muhakemetü’l-Lugateyn, Sirâcü’l-Müslimîn,Mahbûbu’l-Kulûb,Münâcât, Vakfiyye.
Fuzûlî’den Nedim’e kadar bir çok sairi etkileyen Ali Sir Nevâî üzerinde
doğulu ve batılı bir çok bilim adamı tarafından üzerinde arastırmalar yapılan
Nevâî’nin eserlerinin bir çok nüshası Türk Dünyası kütüphanelerinin ortak eserleri
arasında yerini alır. Türkiye Kitaplıkları’nda bulunan Nevâî yazmaları Agâh Sırrı
Levend tarafından yayınlanmıstır.24 Daha sonraki arastırmalarla bu eserlerin sayısının
daha fazla olduğu tespit edilmistir.25

“Türkiye’de Nevâî’nin tesiri Tanzimat’tan sonra da devam etmistir. Nevâinin
siirleri Ziya Pasa’nın “Harâbât”ında mühim bir yer almıs onun “Mahbûb’ul-Kulûb”u
Ahmet Vefik Pasa tarafından Dstanbul’da nesredilmistir.”26

Büyük sanatçı Nevâyî aradan geçen bes yüz yıla rağmen bugün hâlâ değerini
ve önemini korumaktadır. Onun Türk dili ve kültürüne yaptığı hizmetler hep
yâdedilecektir. O sanatçı kisiliği, Türk dili sevgisi ve duyarlılığıyla kendisinden
sonraki bütün Türk Dünyası sair ve yazarlarırnı etkilemistir. Nevâî külliyatının bütün
Türk Dünyasında anlasılacağı sekilde uyarlanması ve yeni nesillere tanıtılması
gereklidir.

23 Fuat KÖPRÜLÜ: a.g.e., s.436.
24 A.Sırrı LEVEND: “Türkiye Kitaplıklarındaki Nevâî Yazmaları”,TDAY Belleten,Ankara 1958.
25 Cihan OKUYUCU (Fatih Üniversitesi, Öğretim Üyesi,Prof.Dr.)tarafından yapılan çalısma ile
Türkiye’de bulunan Nevâî Yazmaları yeniden derlenmis ve A. Sırrı Levend’in çalısmasına ilavelerde
bulunulmustur. Çalısma, “Ölümünün 500. Yılında Nevâî” adlı Uluslar arası Nevâî Sempozyumunda
sunulmustur.
26 Nihat Sami BANARLI: a.g.e., s.434.

Ziyaret -> Toplam : 125,33 M - Bugn : 91450

ulkucudunya@ulkucudunya.com