yazı
gazi karabulut 22 Kasım 2010
TÜRK MİLLİYETÇİLERİ VE TÜRKİYE...
Ülkelerin ülkücüleri olması, o ülkeler için büyük bir umut ışığıdır. Çünkü ülküsüz ülkelerde, oportünizm ülküye dönüşür ve insanlar eyyamperest olurlar.
Türk milleti tarih boyunca nice ülkücüler yetiştirmiş ve tarihin sayfalarına altın harflerle geçmişlerdir.
Ancak cumhuriyet tarihinin son 60-70 yılında milli ülkülerimize iktidar sahiplerinin diş bilediğine şahit olmaktayız. Ve bunun sonucunda;
Türk Milleti, horlanmış, ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülmeye çalışılmıştır.
Türk Milleti, tarihine küstürülmüş, Cemil Meriç’in ifadesi ile; “Kendi tarihine, kendi geçmişine küfrettirilmiş” mazi-ati köprüsü kurulamadığı için geçmişinden şüphe eden, geleceğine güven duyamayan bir topluluk oluşturulmuştur.
Türk Milleti, midesinden esarete mahkum edilirken beyni idealsizliğe programlanmışlardır.
Türk Milleti, yokluğun, yoksulluğun, yolsuzluğun, açlığın, çaresizliğin pençesine düşürülmüştür.
Türk Milleti,, sevgisizliğe, vatan, millet duygusundan uzak bir hayata adeta şuuru yok edilmiş bir mankurtluğa itilmiştir.
Özellikle son yıllarda kimlik üzerinde yapılan, yaptırılan tartışmalar milletimizi psikolojik bir buhrana itmiş ve dengesiz bir saldırı ile milli değerler yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.
Nihayetinde Milletin değerlerine yabancı olan, ona garez duyguları besleyen, onu bölmeye çalışan anlayışların sorunlarımıza getireceği bakış ve çözümler yeni problemler türetmektedir. Taşeron fikirler ve bizi biz yapan değerlere karşı tavır içinde olanların düşünceleri fitneye sebep olmuş, ayrıştırıcı ve bölücü akımları yüreklendirmiştir.
Mevcut söz sahipleri, küreselleşme adı altında milli kimlikleri ve manevi değerleri görmezden gelmeye çalışsa da şu gerçek göz ardı edilemez.
Dün, “kim” olduğunu bilenlerin olmuştur. Bugün de kimlikleri yok etmeye çalışan küresel güç “kim” olduğunu iyi bilmektedir. Yarın da “kim” olduğunu bilenlerin olacaktır.
Daha önce de defalarca ifade ettiğimiz gibi; kimlikleri ve kim oldukları konusunda kafası karışık olanların hatta kim olduklarına karar vermemiş olanların yarınlarına da karar vermeleri mümkün değildir.
Maalesef günümüzün devşirme aydınları dün olduğu gibi bugün de Türk kimliğini tartışmaya açmış ve onu yozlaştırma gayreti içine girmiştir.
Türk milleti yaşadığı toprağa ait değil, diyen ve Kürdistan Telai Cemiyeti’nin fikir babalığını yapan devrin kalemşoru ile Avrupa’yı yeni kıble olarak sunup “bir milyon Ermeni ile otuz bin Kürt’ü katlettiğimizi” söyleyen yanaşmacı zihniyet arasında bir fark yoktur.
Dün Yunanlıların İzmir’i işgal etmesini “medeniyet gelecek” naraları ile alkışlayan aydıncıklar ile bugün “21. yüzyılda milli kimlik mi olurmuş?” diyen zihniyet aynı kafanın ürünüdür.
Bizim İngilizlerle birlik olmaktan başka çıkarımız yok diyen devrin edebiyatçısı ile “AB yolundan dönmemiz mümkün değildir, çünkü orası bizim kurtuluş yolumuzdur” diyen günümüz şakşakçısı arasında hiçbir fark yoktur.
Bütün bunlar kültürel bir devşirme yaşandığının ve bunun da kimliğimizi zedelediğinin göstergesidir. Bunalımın ürünü olarak dayatılan felsefeler Erzurum’u Brüksel’den, Diyarbakır’ı Kopenhag’dan kurtarmaya kalkmıştır.
Yani Türkiye’de ki kimlik bunalımının müsebbipleri, kökü ve damarları Türk toplumuna aykırı bir yapılanmanın içinde olan iktidar ve onların beslemesi sözde aydınlardır.
Ancak bütün bu meseleler çözümsüz değildir. Eğer, “aç hürler, tok köleler” yerine sırtı pek, karnı tok beyni ve vicdanı hür bir topluluk; içte ve dışta devletler muvazenesindeki yerini almış bir ülkeye kavuşmak istiyorsak elimize geçen fırsatı kaçırmama adına Türk Milliyetçilerine büyük bir görev düşmektedir.
Türkiye’den Türk dünyasına, koca bir insanlık ülkücüleri beklemektedir.