Hazar’da Batmayan Güneş; BAHTİYAR VAHAPZADE
Salih Zeki Meriç 01 Ocak 1970
Şairler bir toplumun yükselen feryadı, ağlayan gözleri ve gülen yüzleridirler. Bir milletin var olan her değerine kastedebilir hatta yok edebilirsiniz. Ancak o milletin şairlerinin yükselen sesini, edebiyatını, sanatını hiçbir şekilde yok edemezsiniz. Şairler tarih sahnesinden zamanı geldikçe bedenen çekilseler de arkalarında bıraktıkları edebiyat mirası, ebediyete kadar devam edecektir.
İşte Bahtiyar Vahapzade, hem kendi milletine hem de tüm dünyaya bıraktığı edebi mirası ile gelecek nesillere sesini ulaştıran büyük bir şair,edebiyatçı, aydın ve bir halk aksakalı idi. Seksen dört yıllık ömrü boyunca milletinin özgürlüğü için çırpınmış ve bu ülküsü için varını yoğunu ortaya koymuştur. 2009 yılının bir şubat akşamında, Hazar’ın mavi sularında bir güneş batması gibi aramızdan ayrıldı Bahtiyar Vahapzade Yüzündeki derin çizgiler bir asra yakın hayatında, çektiği çilelerin izdüşümü gibiydi adeta. Gözleri hep nemliydi. Bir milletin özgürlük mücadelesinde sembolleşmişti Bahtiyar Vahapzade. ‘‘Türk’’ denilince onun için her şeyin manası değişiyordu. Sesi titrekti ama yıllarca milletine reva görülen esarete öfkeliydi aynı zamanda. Bir şubat akşamında doğunun yükselen manevi çınarlarından birisi daha devrilmişti. Belki Hazar’da yavaş yavaş bir güneş batıyordu ama arkada binlerce Vahapzade onu son yolculuğuna uğurlamak için gelmişlerdi Bakû Devlet Üniversitesinin Konferans salonuna.
Şair bir milletin şair oğlu ülkesinin sınırlarını çoktan aşmış ve Türk Dünyasının ortak değeri olmuştu. Daha dün kaybetmiştik Cengiz Aytmatovu. Ona ağlamıştı tüm edebiyat âşıkları ve özgürlük için kalbi çarpanlar. Belki kendi topraklarında özgürce doğan, özgürce büyüyen insanların bunu anlaması biraz zordu. Ama bir zamanlar dünyanın süper gücü olan Sovyetler birliğinin esaretinde ola ola kendi benliğini korumayı başarmak ve şiirlerinde, hikâyelerinde, romanlarında hep özgürlük temasını işlemek öyle her edebiyatçının harcı değildi. Zaten hem Cengiz Aytmatovu hem de Vahapzade’yi ötekilerden ayıran en önemli özellikleri bu idi.
Şair Mehmet Aslan, O’nu Üstat Necip Fazıla benzetiyordu. Gerçi O,‘‘Benim Çile adlı kitabım yok ama öyle hayatım bir çileden ibaret’’ diyordu.
Vahapzade, bir asra yakın ömrüne 70 den fazla şiir kitabı, 2 adet kendi hayatı ile ilgili kitabı, 11 adet fikir kitabı ve sayısız makalesinin yanında 20 den fazla tarihi meseleleri ele aldığı desatan şeklinde yazdığı eserleri mevcuttur. Vahapzade’nin eserleri dünyanın birçok diline tercüme edilmiş, içindeki özgürlük ateşini ve milletinin sesini eserleri sayesinde bütün dünyaya duyurmaya çalışmıştır.
Vahapzade’nin eserleri arasında en önemlilerinden birisi 1960 yılında yazdığı ve parçalanmış Azerbaycan halkının özgürlük mücadelesini anlattığı ‘‘Gülistan’’destanıdır. Bu eseri yüzünden 1962 yılında ‘’Milliyetçi’’damgası ile Azerbaycan Devlet Üniversitesinden uzaklaştırılmış, 2 yıl sonra tekrar işine geri dönmüştür. Kitaplarında, Sovyet rejiminde milli varlığı ayaklar altına alınan, her türlü mahrumiyetlere maruz kalan milletinin dertlerini muhtelif sembol ve edebi usullerle dile getirmiş, eserlerinde mekânları hep başka ülkeler göstererek kendi milletinin sıkıntılarını anlatmaya çalışmıştır. Direk Sovyet rejimini eleştiren eserlerini ise Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra ‘‘Sandıktan Sesler’’ adı ile yayınlamıştır.
50 yıl hocalık yaptığı Bakû devlet Üniversitesinin bahçesi hınca hınç dolu. Azerbaycan’ın her kesiminden insanlar burada. Devlet adamları, siyasiler, milletvekilleri, sanatçılar, öğrenciler, şairler, edebiyatçılar. Bu, Vahapzade’nin bir ‘’Aksakal’’ bir aydın olarak herkes tarafından kabul edildiğinin bir göstergesidir.
Bir gurup arkadaşımızla birlikte biz de Bakû Devlet Üniversitesinin bahçesine, büyük şairi son yolculuğuna uğurlamak için koştuk. Sağlığında defalarca kendisi ile telefonlaştık. Ancak son iki yıldır ağır hastalığı nedeniyle görüşememiştik. Bunun da buruk bir acısı vardı içimizde. Şairin tabutu önünden geçerken fatihalar okuduk içimizden. Dikkatimizi çeken bir husus onun Türk dünyasının ortak değeri olduğunu bir daha ortaya koyuyordu. ‘’Bir Millet İki Devlet’’ anlayışının müşahhaslaşmış halinin Vahapzade’nin hem Türk bayrağına hem de Azerbaycan bayrağına sarılı tabutunda görüyorduk. Evet, şairin tabutu ay yıldızlı bayrağımıza sarılı idi. Çünkü onun Bayrak adlı şiirinde bayrağın kutsallığını çok güzel bir şekilde dile getirmişti
Üç renkli bayrağın gölgesinde men
Kara toprağı vatan görmüşem.
Zafer güllerini devr-i kadimden
Bayrak ışığında biten görmüşem.
Bayrak benliğimdir, bayrak kimliğim,
Bayrak-öz yurduma öz hâkimliğim.
Belki vasiyeti öyleydi, belki sevenleri onu kardeş iki ülkenin bayraklarına sarmayı uygun görmüşlerdi. Kim bilir?
Kendisi şiirinde dile getirmişti Türk olduğunu ve Türk olmaktan gurur duyduğunu;
Aslımı, neslimi tanıyorum ben,
Karışık değilim, özümden ürkem.
Sen kimsen, sen neysen, özün bilersen,
Men ilk kaynağımdan türk oğlu türkem!
Vahapzade en zor şartlarda bile Türk olduğunu ifade etmekle beramer Müslümanlığını da ifade etmekten çekinmemiştir. Onun ‘‘Allah’’ adını verdiği şiirinde Yüce Rabbimizin büyüklüğünü ne güzel ifade etmeye çalışmıştır:
İdrakda yol açmış geceden gündüze Allah,
Güldürmesen öz gönlünü, gülmez yüze Allah.
Dünyaya şafaklar bibi tanrım sepelenmiş,
Kabin gözü yanmasa, görünmez göze Allah.
Allah! Bilirik cisim deyil, bes nedir Allah?
En yüksek olan hakta, hakikattir Allah.
Dondunsa tekamül ve gözellik karşısında,
Derk et bu, taaccüpte, bu hayrettedir Allah.
Cenaze merasiminin ertesi günü, defnedildiği Devlet Mezarlığına tekrar gidiyoruz. Şair, ebedi istirahatgahında. Mezarı güllerle, karanfillerle süslenmiş ve yine Azerbayan ve Türk bayrağı ile örtülmüş. Ölümü bile, Türk sevgisine vurgu yapıyordu Vahapzadenin. O, sağlığında Türkiye ile yakın alakalı ve özellikle ortak Türkçe oluşumunda önemli gayretleri olmuştu.
Hasılı, ‘‘Söz uçar yazı kalır’’ derler. Ama bir şairin dünyaya söyleyebileceği çok şeyi söyleyerek aramızdan ayrıldı Vahapzade. Sözlerini şiirleri ile, yazdığı onlarca kitabı ile ölümsüzleştirdi ve arkada kalanlara paha biçilmez bir kültür miras bıraktı.
Allah kendisine rahmet eylesin. Tüm edebiyat severlerin, tüm özgürlük sevdalılarının ve tüm Türk Dünyasının başı sağolsun.