« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Şub

2011

Hasan El-Benna’nın Siyasi Düşüncesi - A. Z. El-Abdin

01 Ocak 1970

BİR
Mısırda 1928 tarihinde Hasan el-Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin), 20. yüzyıldaki İslami hareketin yeniden canlanmasında en çok etkili olan ve bu harekette en önemli yeri tutan bir teşkilattır. Richard Mitchell'in çalışmasına göre, 1948'de Müslüman Kardeşler teşkilatının yarım milyon aktif üyesinin yanında, yarım milyon sempatizanı vardı.1 Hatta Hasan el-Benna hayatta iken Müslüman Kardeşler teşkilatının birçok şubesi Suriye, Ürdün, Sudan, Cezayir, Filistin ve Irak'ta açılmıştı. Şu anda İslam dünyasına yayılmış olan ve yeniden İslami bir diriliş için faaliyet gösteren birçok grup, dolaylı veya dolaysız Müslüman Kardeşler teşkilatının düşüncelerinden etkilenmişlerdir. Sudan'daki Milli İslami Cephe, Tunus'daki İslami Yöneliş Hareketi, Mısır'daki çeşitli İslami gruplar -ki burada birkaç tanesi zikredilmiştir- Hasan el-Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler'in yan teşkilatlarıdır. Şah rejimini yıkılmasındaki inanılmaz başarıyı gerçekleştiren İran'daki İslam devriminin, İslam dünyasında başlangıçta büyük bir rağbet görüp geniş bir yankı uyandırması, Müslüman Kardeşler'in etkisini gölgelememiştir. Irak'taki Şii gruplar hariç Lübnan ve Körfez'de Humeyni'nin İran'daki devriminden sonra kendi kendilerini yönlendiren bazı İslami teşkilatların bulunduğuna dair bazı deliller vardır. İranlılar'ın, özellikle Hasan el-Benna ve Seyyid Kutup tarafından yazılmış olan 50-60 kadar kitabın Farsça'ya çevrilmesinden bu yana, Müslüman Kardeşler'in düşüncelerinden etkilenip etkilenmedikleri tartışılabilir.

Müslüman Kardeşler teşkilatının en önemli karakteristik özelliği İslam'ın, hayatın bütün yönlerini içine alan bir bütün olarak aktarılmasında, faaliyetlerindeki geniş düzenliliğinde ve meşgul oldukları eğitim metodunda yatmaktadır. El-Benna, İslam anlayışını şöyle açıklamaktadır:

"İslam, hayatın bütün yönleriyle ilgilenen kapsamlı bir sistemdir. O, devlet-vatan, hükümet ve millet ilişkisini düzenler. O, ahlaki bir karakter ve güç, rahmet ve adalet; kültür ve kanun, bilim ve hukuktur. Çalışma ve zengin olma, müreffeh bir hayat yaşama durumudur, Cihad ve tebliğdir. Doğru bir akide ve kulluktur."2

Kur'an ve Hadisle delillendirilmesi hiç de güç olmayan İslam'ın bu şümullü anlayışı, İslam dünyasındaki dini düşünceyi geniş çapta etkilemiştir. Şeriatı uygulayan bir İslami devlet kurma yolundaki siyasi düşünce bugünkü İslami dirilişin odak noktasını oluşturmaktadır.3 Müslüman Kardeşler, birçok sahaya dağılarak çeşitli faaliyetlerde bulunmakla İslam'ın bu geniş anlayışını başarılı bir şekilde herkese göstermişlerdir. Dini vaazlar, siyasi faaliyetler, ekonomik çalışmalar, eğitim, vakıf çalışmaları, karakterli insan yetiştirme, askeri eğitim, spor faaliyetleri vs. El-Benna, hareketini insanlara duyururken bir propagandacı gibi olmamıştır. Onun meydana getirmiş olduğu hareket, muhafazakar bir dindarın daveti, sadece sünni metodun takipçisi, sufi tarikat, siyasi teşkilat, spor kulübü, ilmi ve kültürel faaliyet gösteren bir kuruluş, endüstriyel şirket ya da felsefe yapan bir akım değildir.4 Gayet açıktır ki İslam'ın bu yeni yorumu ve teşkilat tarafından ortaya konan faaliyetlerdeki çok çeşitliliğin bulunması, bir çok insan üzerinde özellikle gençler üzerinde çok büyük çekiciliğe sahipti, Müslüman Kardeşler Teşkilatı, doğuşunu ve gelişmesini, kurucusu olan ve 12 Şubat 1949'da suikaste maruz kalan teşkilatın liderliğini sürdüren Şeyh Hasan el-Benna'ya borçludur. Vazife ve sorumluluk duygusu ile dolu çok dindar bir kişi olan Hasan el-Benna, Hanbeli mezhebinin saygın alimlerinden olan babasından etkilenmişti. 13 yaşında ortaokul öğrencisi olduğundan bu yana bir çok dini teşkilata katılmış ve bunların içinde yetişmişti.5 Cesur ve aynı zamanda zeki olan el-Benna kendini tamamıyla İslam davasına adamıştı. Çok yakın arkadaşları onu şöyle tanımlamaktadır:

"Korkunç hafıza, tükenmeyen enerji, belagat dolu hitabe ve çarpıcı kişilik. Gerçekten o lider olarak doğmuştu."6

1940 yılında Hasan el-Benna, Hz. Peygamber'in doğumu münasebetiyle Maadi kışlasında bir konferans vermek için geldiğinde, Enver Sedat onunla ilk defa karşılaştığını söylerken o zamanı şöyle anlatıyordu:

"Konu seçimi mükemmel, dini anlayışı ve yorumlayışı derin ve konuşma tarzı ise çok etkileyici idi. Gerçekten o, her açıdan dini bir lider olarak ehliyetli bir kimseydi."7

Bu arada, 22 yaşında iken el-İsmailiyye'de Müslüman Kardeşler teşkilatını kurduğunu belirtmek önemlidir.

Müslüman Kardeşlerin özellikle 1939 ve 1946 yılları arasındaki hızlı yükselişi, o dönemde Mısır'da mevcut olan sosyal ve siyasi faktörlerin yardımları ile gerçekleşmiştir. II. Dünya Savaşı boyunca yükselen milliyetçi duygular, İngiliz devletinin Süveyş Kanalı'nın kapatılmasına karşı sert tepki gösterilmesi ile zayıflamıştı.8 Kısa ömürlü Mısır hükümetleri zayıf ve yetersiz oldukları gibi iktidarda kalarak İngilizler'le uyum içerisinde olabilmenin yollarını aramakla zihinleri doluydu. Hükümeti atama, anayasayı iptal etme ve meclisi feshetme gücüne sahip olan Kral Faruk'un, parlamentonun çoğunluğu tarafından onaylanan hükümeti nadiren ataması, parlamentonun bütün dönem boyunca çalışmasına hiç izin vermemesi, birçok defa anayasa maddelerini iptal etmesi ile anayasayı gülünç hale getirmişti. 1936 ile 1946 yılları arasında Kahire'de İngilizler'e baş vekilliği yapan Miles Lampson, Kral Faruk'u şöyle anlatmaktadır:

"Kültürsüz, tembel, doğru sözlü olmayan, kaprisli, sorumsuz ve kendini beğenmiş bir kimse."9

Savaştan sonraki ekonominin korkunç durumu, siyasi partiler arasında kavganın sürekli devam etmesi, siyaset adamlarının bozukluğu, nüfusun birçok kesiminde moral çöküntüsüne ve hayal kırıklığına sebep olmuştu. Siyasi arenada, Müslüman Kardeşler gibi karizmatik bir liderlik altında, dini, köktenci ve güven veren bir hareketle doldurulabilecek bir boşluk vardı.

Hasan e!-Benna'nın düşüncesi, Abbasi halifeliğinin yıkılıp İslam ümmetini parçalanmaya götürmesinden, 19. yüzyılda Avrupalılar'ın İslam ülkelerini sömürgeleri altına almalarındaki sebeplerin analizinden çok etkilenmiştir. 1930'lu yılların ortalarında yayınlanan risalelerinin bir tanesinde bunun sebeplerini şöyle zikretmektedir:10

1. Zengin olma ve iktidarı ele geçirme konusunda müslümanlar arasında ortaya çıkan siyasi farklılıklar ve sürtüşmeler.

2. Mezhepler arasındaki fikir çatışmaları. İslam'ın yapılmasını emrettiği tatbikatların terkedilmesi, böylece İslam'ın ruhunun ve hayati bir öneme sahip özünün yok olması.

3. Müslüman İdarecilerin lüks hayata ve kendi arzu ve heveslerine düşkün olması.

4. Siyasi gücün Araplar'dan, İslam'a yeni giren ve Kur'an'ın dilini anlamayan İranlılar'a ve Türkler'e geçmiş olması.

5. Felsefe gibi teorik şeyler ve faydasız çalışmalar için güç ve zaman kaybedilirken evrensel bilginin ve ameli uygulamanın terkedilmesi.

6. Müslümanların, hayal kırıklığına uğrayıncaya kadar, diğer milletlerin sosyal gelişme ve güçlenmelerine aldırış etmemeleri ve müslüman toplumların bir kısmını kendi güçleri altına almak için, kendi kendilerine bir takım düzenler kurmaya çalışmaları ve kendi kendilerini aldatmaları.

7. Müslümanların kendileri için zararlı olan tutum ve davranışlarda, hayatın birtakım yönlerinde gayr-i müslimlere benzemeye çalışmaları.

Oldukça basit bir şekle indirgenmiş olan bu analiz Hasan el-Benna için yeterliydi. O, tarihin karmaşık devirlerinin derinliklerine kadar inen sosyal bir tarihçi değildi. Halkını harekete geçirmek ve birliğe ulaştırmakla kendi kendini görevlendiren bir insandı. Müslümanların kendi kişiliklerinin yok edilmesine sebep olan Batı'nın maddeci kültürü, eğitimi ve ekonomik sisteminin sanat ve eğlence yoluyla İslam dünyasına girmesi el-Benna'yı endişelendirmekteydi. Burada, muhteşem mazisini inkar ederek müslüman bir devlet olmadığını ilan eden Türkiye örneğini vermektedir. Batı'nın maddeci kültürüne adapte olan buna benzer müslüman ülkelerin, medeniyetin güçlenmesinde katkısı olan bilim, endüstri ve diğer sistemler gibi faydalı yönleri alamadıklarından yakınmaktadır.11 Herhangi bir müslümanın kafasında, edebiyat, sanat, kumar oynama, içki içme, dans etme gibi nefse çekici gelen birtakım davranış şekilleri bulunmaktaydı. Oysa bir müslüman bunları ahlaken kötü bulur. El-Benna ahlaki çöküşü, bunun yanı sıra ekonominin iflası ve dine dayalı olmayan eğitimi, Avrupalı güçlerin İslam dünyasını zayıflatmak ve kendi hegemonyaları altına almak için kurdukları bir plan olarak görmekteydi. O şöyle diyor:

"Avrupalılar, müslüman ülkelere borç para vererek, daha sonra ekonomik yardım adı altında bu ülkelere kendi sermaye, banka ve şirketlerini doldurarak tuzak kurmuşlardır. O ülkenin ekonomisini istedikleri gibi biçimlendirmişler ve kendi avantajlarına göre zenginliklerini kullanmışlardır. Onlar aynı zamanda din ve vatan duygusunu hafife alan ve ateizm ve agnostisizm gibi düşünceleri yayan kültür kurumları ve okullar açmışlardır. Çünkü onlar, Batılıların yapmış olduğu şeylere hürmet eden fakat kendi din ve kültürüne yabancı eğitilmiş bir insan tipi istiyorlardı. Bu okulları ileride toplumun idarecileri ve yöneticileri olacak olan zenginler sınıfının çocukları için açmışlardı."12

Bununla beraber el-Benna'ya göre en önemli problem, Avrupalı sömürgecilerin parça parça yutmasını kolaylaştıran İslam dünyasının yüz kızartıcı zayıflığıydı. Buna misal olarak da Endonezya'dan Sovyetler Birliği'ndeki Türkistan'a ve Batı'da Fas'a kadar sömürge altına alınmış olan müslüman ülkeleri saymaktaydı. Arap milliyetçileri ile aynı tavır içinde olmayan el-Benna, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasından derin üzüntü duymaktaydı. Zamanında hiç bir Mısırlı siyaset adamının iştirak etmediği bir tavırla, bütün İslam ülkelerine karşı derin bir ilgi beslemekteydi. Bu ülkelerin bazılarında sömürgeci idareye karşı ayaklanan ve çeşitli yollarla kendi bağımsızlıklarına ulaşmayı başaran hata bağımsızlıklarını sadece milliyetçi temeller üzerinde de olsa elde eden ülkelerden mutluluk duymaktaydı.13 İşte bu sebepten dolayı el-Benna Müslüman Kardeşler teşkilatının temel hedefleri olarak şunları kabul etmektedir:

1. İslam dünyasının bütün yabancıların idaresi altından kurtarılması.

2. İslam dünyasında, İslam kanunlarını ve onun sosyal sistemini tatbik eden ve onun mesajını bütün insanlara tebliğ eden bir İslam devletinin kurulması.14

Hülasa el-Benna müslümanların kendi birliğinin bir sembolü olan ve aynı zamanda dini bir vazife olan halifeliği tekrar kuracaklarına inanmaktaydı. Böylece Müslüman Kardeşler, halifeliği gündemlerinde en üst seviyeye yerleştirmişlerdir. Bununla beraber el-Benna, aşağıdaki gibi bazı hazırlayıcı adımların atılabileceğini kabul etmektedir. Müslüman ülkeler arasında kültürel ve ekonomik birliğin oluşturulması, askeri anlaşmaların olması ve bir çok değişik sahada hem fikirliliğin sağlanması.15 Arkasında İngilizlerin olduğunu bilmesine rağmen Arap Birliği fikrini kabul emesi işte bu sebepten dolayıydı. Arap dünyasının daha sonra da bütün İslam dünyasının birleşmesi için bunun güzel bir başlangıç olduğunu düşünmekteydi.16

El-Benna, siyasi liderlerin ve aydın sınıfın anlayabileceği ve onların dikkatini celbedecek bir tarzda İslam'ın siyasi sisteminin genel özelliklerini açıklamaya çalışmıştı. O, İslam dünyasında sömürgeci güçler tarafından kurulan İslam devletlerindeki laiklik sisteminin İslamlaşma süreci içerisinde gerçek bir engel haline geldiğini farketmekteydi. El-Benna, her ne kadar İslam'ın siyasi sistemini cazip bulsa da onun temel niyeti dini emirlere itaat etmeyi temin etmekti. O, Allah'ın vahyine göre hükmün olması gerektiğini bildiren Kur'an-ı Kerim'de devlet konusundaki çeşitli ayetleri bildirerek yola çıkmıştı.

El-Benna, İslam devletinin dayandığı üç temel düsturu şöyle tayin etmektedir: İdarecinin sorumluluğu, ümmetin birliği ve ümmetin arzusunun gözönüne alınması. İdareci hem Allah'a ve hem de millete karşı sorumludur. O ümmetin hizmetçisidir ve onların isteklerini göz önünde bulundurmalıdır. Vazifesini yerine getirirken takınmış olduğu davranış ve tutuma göre mükafatlandırılabilir veya cezalandırılabilir. Ümmetin birliği, taraftarlığa, çekiş¬meye veya rnüslümanların birbirlerine karşı kin beslemelerine izin vermeyen İslam kardeşliği üzerine kurulmuştur. Bununla beraber, bu durum, onların birbirlerine karşı tavsiyelerde bulunmalarına veya fikir hürriyetlerine karşı herhangi bir engel teşkil etmez. Ümmetin iradesinin gözönüne alınması; kamuoyunu ilgilendiren herhangi bir durum olduğu ortaya çıkmaktadır. El-Benna, idarecilerin hükümlerinde faydalı maslahatlar gözetmeleri gerektiğini düşünmektedir. Bununla beraber, bu görüşlerin kabul edilmesini idarecilere dayamamaktadır. Kur'an ve Hadis'de herhangi bir nassa rastlanmadığı konularda, idarecinin vereceği kararın herkes için bağlayıcı olduğunu açıkça söylemektedir.17 Gerçekten de el-Benna, şuranın verdiği kararın idarecileri bağlayıcı olduğunu iddia eden avukat olan arkadaşı Abdulkadir Udeh'den daha az liberaldi.18

El-Benna'ya göre İslam devletinin bu temel esasları ilk dört halife ve Ömer bin Abdülaziz döneminde tam olarak uygulanmıştır. El-Benna, İslam toplumu içinde meydana gelen herhangi bir çekişme veya bölünme konusundaki sorulara karşı çok duyarlıdır. Bu konuda, ümmet içerisinde bölücülük yapanların şiddetli bir şekilde cezaya çarptırılacağını ikaz eden Hz. Peygamber'in birçok hadisini zikretmektedir. El-Benna'nın Mısır'daki siyasi partilere kesin bir şekilde karşı çıkmasının sebebi budur.

El-Benna, yukarıda zikredilen aynı esaslar üzerine kurulduğundan dolayı, İslam'ın getirmiş olduğu sisteme yakın olması sebebiyle, Mısır anayasası tarafından benimsenen milletvekilliği sistemini kabul etmektedir. Fakat bu sistemin temel unsurlarından olan parti taraftarlığını reddetmektedir. Bütün milleti temsil eden tek bir partinin bulunması gerektiğini teyid etmektedir. Buna da siyasi partiler tarafından uydurulan çeşitli entrika ve kavgaların sosyal bozukluklara götürmesi sonucunda Mısır halkının huzursuzluğunu ve bozukluğunu delil göstermekteydi. Partilerin bir amaçları ve programları olmadığı gibi gerçekten bir parti de değillerdi. Onlar, sadece kişisel farklılıklardan meydana gelmiş olan çeşitli gruplardı. Mısır gibi işgal altına alınmış olan ülkelerde bu tür faaliyetlere müsaade edilmemesi gerektiğini düşünmekteydi.19 Üç ana muhalefet patisinin Vefd Partisi'nden ayrılan gruplar olduğu gerçekten doğruydu. Bununla beraber El-Benna Vefd Partisi'ni altı ayrı parlamentonun her birinde % 70'den fazla büyük bir çoğunluğa sahip olmasına rağmen bütün milleti temsil eden bir parti olarak destekleme zorunluluğunu kendisinde hissetmemekteydi.20

El-Benna, prensipte Mısır anayasasını tasvip etmekle birlikte onun bazı maddelerinin müphem olduğu ve temel ilkelerinin açık bir şekilde beyan edilmediği noktasında birçok tenkid yapmıştı. Bundan başka, anayasanın birçok sahada uygulanabilir özelliğinin bulunmaması milletvekilliği sistemini bozmuş ve devamlı değişebilen bir duruma getirmişti. ABD'nin anayasasında olduğu gibi, devlet başkanının selahiyeti altında faaliyet gösteren yetki sahibi başkanlık sisteminin bulunmasını yeğlemekteydi. Bu görüşünü, oldukça suni bir görünüme sahip olan Abbasi halifeliğinin son dönemlerinde yaşamış olan Maverdi'nin eseriyle desteklemeye çalışmaktadır.21 El-Benna, devlet reisinin nasıl seçilmesi gerektiği konusundaki sorudan çekinmektedir. Hulefa-i Raşidin'in uygulamasına ters düşen ve bunun yanı sıra Mısır'da bir çok siyasi partiden daha üstün bir güce sahip olan Kral Faruk'un öfkesini üzerlerine çekmek Müslüman Kardeşler için akıllıca bir yol olmayacağından dolayı, el-Benna'nın babadan oğula geçen krallık sistemini savunması veya açıkça reddetmesi mümkün değildi.

Mısır anayasasının "Devletin dini İslam'dır" diye belirtmesine rağmen, el-Benna ülke kanunlarının bu ifadeyi yansıtmadığını gözlemlemişti. Kumar oynamaya, zinaya, sarhoş edici özelliklere sahip olan şeylerin içilmesine, faizin alıp-verilmesine ve buna benzer şeylere müsaade ettiğinden dolayı kanunlar İslam prensipleri ile bir çelişki içindeydi. Şeriat kanunlarının uygulanması ile ülke kanunları ve anayasa arasında bir uygunluk kurulmasını istemekteydi.22 Bununla beraber, 1923'de yapılan anayasada yer alan bu maddenin şeriat kanunlarının tatbik edilmesini kolaylaştıracağı anlamına gelmesi şüphelidir. İlk parlamentonun sandalye sayısının % 90'ına sahip olan Vefd Partisi anayasaya aynen sadık kalmış (1924) ve sağlam temeller üzerine kurulmuş olan laiklik sistemini devam ettirmiştir.

El-Benna, İslam'ın amaçları belirlediğini ve temel prensipler koyduğunu fakat en ince ayrıntılara kadar inen düzenlemeler getirmediğini ileri sürmektedir. Bu sebepler, İslam'ın sosyal değişikliğe ve gelişmeye açık olması ve aynı zamanda esnek bir yapıya sahip olması sebebiyle onun getirmiş olduğu kanunlardan ve usûllerden korkacak hiç bir sebepleri yoktur.23

Mısır Seçim Kanunu'nun halkı temsil edecek ehil kimselerin çekilmesi bakımından amaçlarını yerine getirmediğinden dolayı, el-Benna tarafından eleştirilmekteydi.24 El-Benna, daha iyi bir delil olarak da Mısır parlamentosunun almış olduğu kararların hiç bir zaman seçmenin % 20'sinden fazlasını temsil etmediği şeklindeki değerlendirmesini yapan anayasa uzmanı Dr. Seyyid Sabri'nin istatistiklerini ileri sürmekteydi. Bununla beraber, seçim kanununu iyileştirmek için El-Benna'nın yapmış olduğu beş maddelik plan, tatbik edilmesi çok zor ve genelde beğeni kazanması ise imkansızdı. Bu plan şunların üzerinde durmaktaydı:25

1. Adaylar için, muayyen bir program ve çalışmak istediği sahada siyaset dersi görmek gibi belirli niteliklerin tayin edilmesi. Bu bütün parti sisteminin ıslahıyla beraber yürütülmelidir.

2. Seçim propagandalarının kişisel durumlara veya aile hayatına dokunmadan, daha çok siyaset ve takip edilecek programlar hakkında olması gerektiği konusunda belirli sınırlamaların getirilmesi.

3. Seçim programını iyileştirmek (mesela seçilmek için ehliyetli olan herkese müsaade etmek) ve kimlik kartı uygulamasını yaygınlaştırmak.

4. Seçim süresi içerisinde meydana gelen her türlü rüşvet ve sahtekarlıklara karşı sert cezaları kanunlaştırmak.

5. Her seçim çevresine göre kişi tayin etme metodu yerine liste sisteminin benimsenmesi.

El-Benna, bu teklifleri Müslüman Kardeşler teşkilatına öncülük eden beş arkadaşıyla birlikte girdikleri 1945 seçimlerinde, önce İngilizler'in daha sonra da devletin oyunlarıyla yenilgiye uğratılmasından sonra yapmıştı.26 Muhtemelen El-Benna, seçimde liste sisteminin uygulanması için getirdiği teklifinin, şayet çok partili bir bünyede uygulandığında siyasi partileri güçlendirebileceğinin veya tek partili topluluklarda İslami kurumlardan olan "ehli hal ve'l-akd"ı kurmak için can atıyordu. Mamafih çağdaş milliyetçi bir devlet olan Mısır'da bu sistemin nasıl uygulanacağını bir türlü halledemedi. Öyle gözüküyor ki El-Benna Mısır anayasası hakkında fikir ileri sürmekten daha çok radikal, siyasi reformlar yapmayı tasavvur ediyordu. Ocak 1941 yılında Müslüman Kardeşlerin altıncı genel konferansında, yapmak istemiş olduğu reformun çok geniş ve eksiksiz olduğunu, halen mevcud olan siyasi kurumların tüm özelliklerini değiştirebileceğini ve bütün halk arasında bu ittifakı meydana getirebileceğini söylemişti.27

El-Benna'ya göre çözümlenmesi gereken ilk milli mesele Mısır ve Sudan'ı İngilizler'in kolonisi altında bulunmaktan kurtarmaktı. Resmiyette Mısır bir koloni değildi, fakat İngilizler'in 1882'de bu ülkeyi işgal etmelerinden sonra, Mısır fiilen İngiltere'nin bir parçası haline geldi. Mısırlılar'ın gözünde İngiliz idaresi, kötü ve çirkin bir idareydi.28 Pek çok Mısır siyaset adamı gibi el-Benna da, Sudan'ı tahakkumi veya sömürücü bir ilişki içerisinde olmamak kaydıyla Mısır'ın bir parçası olan bir bütün olarak görmekteydi. El-Benna, İngiltere ile yapılan ve yıllardan beri süregelen müzakerelerin hiç bir yere götürmediğine ve güvenlik konseyi kararlarının da hiç bir olumlu neticeyi çıkarmadığına dikkati çekmekteydi. Bundan dolayı Mısır için yapılacak tek şey, İngiltere'nin düşman olduğunu ilan etmek, onunla olan bütün anlaşmaları feshetmek ve bütün halkı cihad için seferber etmekti.29 El-Benna, Mısır halkının bu kaçınılmaz fedakarlığa hazır olduğunu fakat devletin zayıf ve kararsız olduğunu belirtmekteydi. Mısır'ın özgürlüğüne Kavuşmasını, Sudan, Libya, Filistin, Eritre gibi diğer müslüman ülkelerin takip edeceği bir başlangıç olarak kabul etmekteydi.

Ekonomi konusundaki sistematik düşünce el-Benna'nın siyasi ideolojisinde daha sonra yer almıştı. II. Dünya Savaşı'nın zorlu yıllarında El-Benna ve Müslüman Kardeşler esaslı bir şekilde ekonomik konulara önem vermişlerdi. Bu zaman zarfında halka rehberlik edenler İslam'ın ekonomik teorisi konusunda yedi kitap yazmışlardı.30 El-Benna İslam'ın ekonomik sistemini on prensip içerisinde özetlemişti.31

1. İyi sermaye, insanın geçim vasıtasının temelidir. Bundan dolayı uygun yerlerde yatırım yapılmalı ve iyi gözetilmelidir.

2. Çalışma, gücü yeten herkese imkan temin edilmelidir.

3. Tabii kaynaklar kullanılmalıdır.

4. Kumar oynama, faiz alıp-verme, çeşitli muamelelerde hile yapma vs. yollarla para kazanmak gibi zararlı şeyler yasaklanmalıdır.

5. Sınıflar arasındaki boşluk, refahın yayılmasına ve bu korkunç fakirliğin ortadan kalkmasına kadar kapatılmalıdır.

6. Her vatandaşın özellikle sakatların geçimi garanti altına alınması için sosyal güvenlik kurulmalıdır.

7. Hayır dernekleri (vakıf), sosyal dayanışma ve işbirliği meydana getirilmeli ve teşvik edilmelidir.

8. Malın mukaddesliği ve özel mülkiyetin doğruluğu, amme menfaati ile çelişmediği müddetçe muhafaza edilmelidir.

9. Parayla ilgili muameleler, amme menfaati ve halkın sahip olduğu hakların sınırı içerisinde düzenlenmelidir.

10. Ekonomik durumun muhafaza edilmesi ve bunun yanı sıra halkın parasının akıllıca ve adaletli bir şekilde harcanması devletin sorumluluklarındandır.

El-Benna, Mısır'ın zengin tabii kaynaklarının kullanılmamasından, ülkenin yabancı sömürüsünden büyük bir sıkıntı çekmesinden, gelir dağılımının düzensiz olmasından ve ekonominin bozukluğunun büyük ıstırap duymaktaydı. Çok sayıda yabancı şirketlerin elektrik, su ihtiyacının karşılama ve taşımacılık gibi önemli hizmetlerini tekellerine alarak ve endüstri, ticaret ve parayla ilgili kurumlan da kontrolleri altında bulundurarak korkunç bir kar elde ettiklerini belirtmekteydi. Mısır'da 320 yabancı şirket sadece 1939 yılında 3,5 milyon pound kar elde etmişlerdi. O yıllarda Mısır'ın yerli firmalarının sayısının onbiri aşamadığına istihza ile işaret etmekteydi.32 Bu şirketler de sömürgeci güçler tarafından himaye edilmekte ve sömürgecilerin hakir gördükleri Mısır halkının giderlerinden bir gelir elde etmeye çalışıyorlardı. Bundan dolayı, El-Benna yabancı şirketlerin özellikle onların kontrolleri altında olan kamu hizmetlerinin Mısırlılar'ın eline geçmesini istemekteydi.33 Gelirin adaletsiz bir şekilde dağılımı konusuna, dört milyon köylünün hayvanlardan da daha aşağı bir seviyede yaşadıkları anlamına gelen kişi başına ayda bir pound (cüneyh)dan daha az gelir elde ettiklerini belirtmekteydi.34 Sayıları yarım milyondan daha fazla olan işçiler işsizdi. Aynı zamanda salgın hastalıkların ve ülkenin her tarafına yayılmış olan okuma yazma bilmeyenlerin oranı hakkında da rakamlar vermekteydi. Bu durumun düzeltilmesi için de el-Benna, büyük arazi sahipliğinin küçültülme-sini, sahiplerine onun bedellerinin verilmesini ve gasbedilmiş olan bu arazilerin küçük köylülere dağıtılmasını savunmaktaydı. Fakirlere yardım edilmesi için zekat müessesesinin uygulanmaya başlaması ve zenginlerin daha yüksek derecede ödeme yapmaları için gelişmeye müsait bir vergi sisteminin gerekli olduğunu söylemekteydi. Mısır ekonomisinin korkunç harcamaları durdurmaları gerektiğini savunmaktaydı. Gayret ve çalışmanın, bozuk sosyal sistemin değişmesi için gerekli olduğu inancıyla beraber, El-Benna Arap ve müslüman ülkeler arasında ekonomik ittifakın da gerekli olduğunu bildirmekteydi.35

Söz-davranış uygunluğu içerisinde bir insan olan El-Benna, İslam ekonomisinin başarısını göstermek için bazı teşebbüslere girişmişti. Endüstri, ticaret ve basın sahasında faaliyet gösteren yedi tane şirket kurmuştu. 4.000 ile 60.000 mısır lirası arasında değişen şirketlerin sermayeleri, başlıca Müslüman Kardeşler teşkilatının üyelerinden yatırımda hissedar olmak üzere toplanmıştı.36 Bu şirketlerde çalışan işçiler hissedar olmaya teşvik ediliyorlardı. Şirketler başarı sinyalleri verdiler fakat 1948'de hükümet feshedildiği zaman yeni hükümet çok geçmeden bu şirketleri haczetmiş ve kamulaştırmıştı. El-Benna, üyelerin maaşlı istihdam yerine serbest yatırıma öncelik vermelerini, zengin olma şekli önemli olmaksızın ekonomik sahada yer tutmalarını ve İslam dünyasında üretilmiş olan mamulleri kullanmalarını Müslüman Kardeşler Teşkilatı nizamnamesinin bir düsturu haline getirdi.37

İslam dünyasında birçok fundamentalist (köktenci) grupları büyük zararlara sokan en ciddi problem, siyasi gücü elde etme vasıtaları konusundadır. El-Benna Müslüman Kardeşlerin ülkeyi tek başlarına idare etmeyi arzuladıklarını reddetmekte buna karşılık İslam düzenini uygulamaya hazır olan herhangi bir hükümeti de destekleyebileceklerini belirtmekteydi.38 Bu demek değil midir ki El-Benna kendi hareketini, İslami değişimi, hükümetler üzerine güçlü bir baskı ile gerçekleştiren sadece baskıcı bir grup olarak görmekteydi? El-Benna'nın bu doğrultuda hareket ettiğini gösteren birtakım işaretler bulunmaktadır. Başkanlara ve siyasi liderlere İslami siyasetin benimsenmesinin gerekliliği konusunda mektuplar yazması, 1945 yılına kadar seçimlerde yer almaktan kaçınması, Başbakan el-Nahhas'ın isteği üzerine 1942 seçimlerinde hükümetin sarhoş edici içkileri ve zinayı yasaklaması şartıyla adaylıktan çekilmeyi kabul etmesi örnek olarak verilebilir.39 Ayrıca, el-Benna kendi mesajının amacını gerçekleştirmek için en kısa yol olduğuna inandığı bir tavırla İslam davasına gönlünü celbetmek için Kral Faruk'a nazik jestler yapmıştı.40 Bununla beraber, el-Benna 1938'li yıllarda beşinci büyük konferansta kendi taraftarlarına çağımızdaki hükümet taraftarlarının İslam sistemini uygulamaya hazır olmadıklarını söylemişti. Bu durumda müslüman reformcuların vaaz etme veya öğüt verme ile yetinip siyasi iktidar talebinde bulunmamalarını yanlış bir tavır olarak değerlendirmekteydi.41 O halde El-Benna Mısır'da siyasi güç talebinde bulunurken nasıl hareket etmişti?

Müslüman Kardeşlerin görünen tavrı, siyaseti kendi amaçlarını gerçekleştirmek için bir vasıta kabul ederek herhangi bir siyasi partiymiş gibi hareket etmekti. Bu sebeple el-Benna kendi teşkilatını dini ve sosyal bir kurum olarak kaydettirebilmek için Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na başvurmuştu.42 Fakat bu da Müslüman Kardeşler için özlenen daha iyi bir korumayı sağlayamadı. Aksine, 1948 yılında tam bir çözülme ile sonuçlanan ve çeşitli hükümetler tarafından teşkilatın aktif siyasette bulundukları bahanesiyle haklı çıkartılmaya çalışılan birçok kısıtlayıcı tedbirler, Müslüman Kardeşler teşkilatına karşı uygulanmıştı.43 Müslüman Kardeşler siyasi faaliyetlerini, İslam'ın hayatın bütün yönlerini içine alan bir bütün olduğu ve din ile siyaset arasında bir ikilik tanımadığı temeli üzerinde savunmaktadırlar. Bununla beraber, otuzlu ve kırklı yılların Mısır devleti din ile siyaset arasında açık bir sınır koymuş olan laik bir devletti.



Notlar:

1. Mitchell, R. P., The Society of the Müslim Brothers, (Londra: Oxford Univ. Press, 1969), s. 328 bak. Safron, N. Egyt. in search of Political Communitiy (Cambrid-ge, Mass.: Harvard Univ. Press, 1961), s. 202; ve Muh. Şevki Zeki, El-İhvanü'l-Muslimin ve'l-Müçtema el-Mısri, (Kahire: Daru'l-Ensar, 2. baskı, 1980), s. 42.

2. Hasan el-Benna, Risalatu't-Ta'alim, in Mecmuatü't-Rasa'il el-İmam el-Şehid Hasan el-Benna, (MRISH), (Beyrut: Daru'd-Dalam, tarihsiz), s. 7.

3. Bkz.: Esposito, J. L, (der.), Voices of Resurgent İslam (Oxford: Oxford Univ. Press, 1983). [Türkçesi için bkz.: "Güçlenen İslam'ın Yankıları", Yöneliş Yay., İstanbul, 1989.]

4. El-Benna, El-Mutamas el-Hamis, in MRISH, s. 248-249.

5. Zeki, a. g. e., s. 13.

6. Karpat, K. H., (der.), Political and Social Thought in the Contemporary Middle East, (Londra: PalI Mail Press, 1968), s. 115.

7. Envar Sedat, in search of Identity (New York, Harper Colophan Books, 1979), s. 22.

8. Sekiz Hükümet, İngiliz sömürüsüne karşı takındıkları tavırdan dolayı iktidardan düşürülmüşler veya istifa etmeye zorlanmışlardı. Bkz.: Taria el-Bişri, el-Dimuqratiyyah ve Nizam, 23 Temmuz 1952-1970 (Beyrut: Mu'asasatü'l-Abhas el-Arabiyye, 1987) s. 11.

9. Hopwood, D., Egypt, Politics and Society 1945-1984, (Londra: Ailen ve Unwin, 2. Baskı, 1985), s.20.

10. El-Benna, Beyne'l-Ams ve'l-Yevm, in MRISH, s.209-217.

11. A. g. e., s. 220-223.

12. A. g. e., s. 220-221.

13. A. g. e., s. 216.

14. A. g. e., s. 225.

15. El-Benna, El-Mutamar el-Hamis, a. g. e., s. 284-285.

16. Müşkilatuna fi Da'va et-Nizam el-İslami in MRISH, s. 335-336. Mahmud Abdulhalim, El-İhvan el-Muslimun: Abdah Şona'at et-Tarih (İskenderiye: Daru'd-Dava, 1987), C. 1, s. 319.

17. Müşkilatuna..., a. g. e., s. 359-361.

18. Bkz.: El-İslam ve Avdauna es-Siyasiyye.

19. El-Benna, Müşkilatuna, a. g.e., s. 375-376.

20. Bkz.: El-Beşri. a. g. e., s. 16.

21. El-Benna, Müşkilatuna..., a. g.e., s. 368-369.

22. El-Benna, El-Mu'tamar el-Hamis, a. g. e., s. 276-278; Risalet Nahvu'n-Nur. in MRISH, s.192.

23. Müşkilatuna, a. g. e., s., s.342-343.

24. A. g. e., s., 378.

25. A. g. e., s., 379-380.

26. Zeki, a. g. e., s. 28; Abdulhalim, a. g. e., C. I, s. 326-328; Mitchell, a. g. e., s. 33.

27. El-Benna, Hasan el-Benna: Mabadi ve Usul fi Mu'tamarat Haş, (Kahire: El-Bu'assasah el-İslamiyye, 1980), s. 83.

28. Hopwaad, a. g. e., s. 12-13.

29. El-Benna, Muşküatuna, a. g.e., s. 346-349.

30. Zeki, a. g. e., s. 174-177.

31. El-Benna, Müşkilatuna, a. g.e., s. 391-392.

32. A. g. e., s. 388-389; Hasan el-Benna, s. 87.

33. A. g. e., s. 400.

34. Hasan el-Benna, s. 86.

35. El-Benna, Müşkilatuna, a. g.e., s. 408.

36. O dönemde bir Mısır cüneyhi bir sterlin de aynı değerdeydi. Daha fazla ayrıntılar için bkz.: Zekir.a. g. e., s. 208-212.

37. A. g. e., s. 208.

38. El-Benna, El-Mutamar el-Hamis, a. g. e., s. 273; Abdulhalim, a. g. e., C. I, s. 129.

39. Abdulhalirn, a. g. e., C. I, s.297.

40. A. g. e., s. 147-358; Mitchell, a. g. e., s. 41.

41. El-Benna, El-Mutamar el-Hamis, a. g. e., s. 272.

42. Mitchell, a. g. e., s. 36.

43. Salah Sadi, Safahat mine't-Tarih, Haşad el-Umr (Kuveyt Şarikatu'ş-Şua lilneşr, 1981), s. 340.

İKİ
El-Benna'nın kendi teşkilatını siyasi bir parti olarak aktif siyasette bulundurmamasını, üç temel düşünce üzerine dayandırmak mümkündür:

1. Siyasi faaliyetler için uygun demokratik ortamın yokluğu.

2. Siyasi partilerin ve taraftarların bölücü tabiatları.

3. Kendi teşkilatı ile alakalı olan riskler.

1923 anayasasına göre Mısır'da kurulmuş olan demokratik sistem, kendisine çok geniş selahiyetler verilmiş olan Kral tarafından ve aynı zamanda İngilizlerin de müdahalesi ile bozulmuştu. Anayasa birçok defa askıya alınmış, meclisin hizmet süresini tamamlamasına hiç bir zaman izin verilmemişti. Meclisin çoğunluğuna hakim olmayan bir hükümetin tayin edilmesi kral için doğal bir hale gelmişti. Sonuç tabii olarak siyasi istikrarsızlık oldu. 1924 ile 1952 yılları arasında Mısır'ı otuz sekiz hükümet idare etmişti. Bu hükümetlerden sekiz tanesi İngiliz işgaline karşı olan tutumlarından dolayı iktidardan düşürülmüşlerdi. (44) Sıkıyönetim, sık sık İngilizler'e ve azınlık hükümetine karşı olanların ezilip yok edileceği konusunda beyanatlar vermekteydi. Ayrıca, seçim sonuçlarını etkilemek için idare ile ilgili birtakım dokümanlarda oynamalar yapmak hükümetler için nadir olan bir şey değildi. Bundan dolayı Vefd Partisi 1931 ve 1945 yılında iki defa seçimleri boykot etmişti. Bu sebeple, Müslüman Kardeşler sıradan bir parti olmada az çok bir teminat görmemişlerdi. İkinci olarak, siyasi partilerin yaptıkları bölücülük ise Hasan el-Benna'nın tamamen karşısında olduğu bir durumdu. İslam katiyetle ümmetin birliği üzerinde durmaktadır. Bu da, özellikle işgal altında olan bir ülke için daha da önemli hale gelmektedir. Üçüncü olarak, ihtiyatlı bir kişi olan el-Benna, oy sandığında diğer siyasi partilere direkt meydan okuyarak onların düşmanlıklarını canlandırmayı veya milliyetçi fundamentalist bir partiyi güçlendirerek İngilizler'i ve Kral'ı ürkütmek istemiyordu.

Gerçekten el-Benna, bütün siyasi partilerin feshedilmesini ve İslam'ın temeli üzerine kurulmuş, halkın iyiliği için çalışan ve herkes tarafından sevilen bir teşkilat etrafında birleşme arzusunu yaymaya çalışmıştı. (45) Tek partili sistemi uygulayan bir çok ülkenin bulunmasından dolayı temsilcilik sisteminin bulunduğu bir ülkede siyasi partilerin gerekli olmadığını ileri sürmekteydi. Bu fikrine rağmen el-Benna, siyasi liderler ve hükümet bakanları ile mektuplaşma, irtibat subayları ve kişisel buluşmalarıyla temaslarını sürdürmüştü. Vefd Partisi ile temasını sürdürmek için ilk milletvekili olarak Ahmed el-Sukkari'yi seçmişti. (46) El-Benna, istikrarlı olmaya şiddetle ihtiyaç duyan mevcut siyasetten ve onun dokunaklı eleştirilerinden ve aynı zamanda toplumun faaliyetlerinden haberdardı. Bundan dolayı Müslüman Kardeşler belirli bir politika doğrultusunda bazı başkanları desteklemişlerdi: Ali Mahir (1939), et-Nahhas (1942), el-Nakraşi (1945), İsmail Sıdkı (1946). (47) II. Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında el-Benna, kendi teşkilatını, tam anlamıyla kuvvetlendirebilmek için, açık bir şekilde siyaset sahnesinde yer atmaktan kasıtlı olarak çekinmişti. (48) Bununla beraber 1941 yılından sonra el-Benna siyasi aktiviteye daha mutabık ve açık hale gelmişti. 1941'deki altıncı konferansta, Müslüman Kardeşler parlamento seçimlerine iştirak etmeyi kabul ettiler ve bunun neticesinde de el-Benna 1942 seçimlerinde kendi adaylığını ilan etti. Fakat el-Nahhas'ın isteği üzerine adaylıktan çekildi. El-Benna ve beş arkadaşı, hükümet tarafından onların hezimeti ile sonuçlanmak üzere hazırlanan 1945 seçimlerine katılmışlardı. (49) Sadist hükümet, 1945'in Nisan ayında, sosyal kuruluşların siyasi faaliyetlerde bulunmalarını engelleyen bir kanun çıkardı ki bu da tamamen Müslüman Kardeşler teşkilatına karşı alınmış bir karardı. El-Benna, teşkilatını ustaca bir şekilde iki gruba ayırdı: Birincisi Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bağlı özerk bir kurum olarak kurulan, sosyal hizmet ve hayır işleri ile uğraşan cemiyet ve ikincisi de siyaset, ekonomi ve dava ile ilgili konularla ilgilenen Müslüman Kardeşler'in Genel Teşkilatı. (50) (Hay'atu'l-lhvan el-Müslimini'l-Ammah). Müslüman Kardeşler'in bünyesinde iyileşmeyi amaç edinen bu karara rağmen siyasetle daha çok meşgul olunmaya başlandı. Kısa bir müddet sonra ikinci teşkilata siyasi bir parti demesine ihtiyaç kalmadı. Mamafih 1945'in sonlarına doğru el-Benna, teşkilatının tek veçhesi olarak siyasi parti terimini kullanmaya başladı. (51) Şayet siyasi bir parti olarak makul değildiyse, o zaman Müslüman Kardeşler'in yapmış oldukları bu şeyin anlamı neydi?

Müslüman Kardeşler, birçok kimse tarafından anayasal siyasi sistemi yıkmakla ve iktidarı şiddet yoluyla ele geçirmeyi amaçlamakla suçlandılar. Bu büyük ithamlar 1945 Kasım ayında Cemal Abdunnasır ve 1948 Aralık ayında da el-Nakraşi hükümeti tarafından teşkilatın yok edilmesini ve üyelerin teşkilattan menedilmesini haklı çıkarmak için üretilmişti. (52) Bu, adaletle yargılamadan daha çok düşmanlık kampanyasından başka bir şey değildi. 1948'de Müslüman Kardeşler'in durumunu araştırmak için kurulan Yüksek Mahkeme, Mart 1951'de devlet sistemini yıkmak hakkında onların aleyhine yapılan ithamların asılsız olduğu kararını vermişti. (53) 1954 yılında Müslüman Kardeşleri yargılayan Cemal Salim'in idare etmiş olduğu askeri mahkeme, Hür Subaylar devrimini destekleyen önemli bir tarihçiye göre, Mısır'daki askeri adliye tarihinin en kötülerinden bir tanesi olmuştu. Müslüman Kardeşler 1948'de kendi teşkilatlarını eritme hareketinin İngilizler'in baskısı sonucu ortaya çıktığına inanmışlar ve iddialarını kanıtlamak için mahkemede çeşitli deliller ortaya koymuşlardı. (54) Bununla beraber, suçlamalar tamamen yersiz de değildi.

El-Benna, 1938'deki beşinci konferansta yapmış olduğu hutbe güç ve kuvvetin İslam öğretisinin bir parçası olduğunu açıkça ifade etmişti. Çünkü Allah müminlere, düşmanlarını korkutmaları için kendi kendilerine güçle donatmalarını emretmektedir. Güç, farklı tabakalara ayrılır; iman, birlik ve fiziki kuvvet. Herhangi bir grup, gücün bütün bu formlarına sahip olmadığı müddetçe güçlü olarak tanımlanması mümkün değildir. El-Benna dinleyicilerine, manevi, ilmi ve fiziki açıdan çok iyi yetiştirilmiş üçyüz kişilik grupla bütün tehlikelerin üstesinden gelebileceğini vaad etmişti. Bu arada Hz. Peygamberin bir hadis-i şerifini nakleder: "Artık 12.000 kişi hiç bir zaman az sayıda olduğundan dolayı mağlup dilemez." (55) El-Benna temsilcilerini, önlerindeki halk kitlesi ne kadar çok olursa olsun çabalarını riske sokmamalarını veya başarılarına aldanarak tehlikeli teşebbüslere girişmemelerini ihtar etmekteydi. Çünkü söze sıra gelince bir kimse karşısında büyük bir halk kitlesi bulabilir, fakat sıra tatbik etmeye veya cihada çıkmaya gelince karşısında ancak çok az kimse bulabilirdi. Müslüman Kardeşler tam techizatlı bir şekilde hazır olduklarında, başka bir çarenin olmadığı bir durumla karşılaştıklarında fiili güce başvurabilirlerdi. Ama onlar, her şeyden önce halkı uymaya ve açık kalpli olmaya devam etmişlerdi. Mamafih, Müslüman Kardeşler, ne inkılap fikrine, ne de onun, Mısır tarihinin açıkça bir şekilde ortaya koyduğu gibi yararlı bir netice meydana getirdiğine inanıyorlardı. (56) El-Benna, başka çare kalmadığından güç kullanılması ile, kendilerine göre kabul edilmesi mümkün olmayan devrimle arasındaki farkı açıklamamıştı. Beşinci konferansı takip eden yedi yıl içerisindeki meşhur iki hitabesinde el-Benna, daha da ihtiyatlı davranmaya başlamıştı. 1941 yılındaki tamamen politik bir hitabeden başka bir şey değildi. Müslüman Kardeşler'in amaçlarını gerçekleştirmeleri için ve anayasal çıkmazların anlatılması. Müslüman Kardeşler zor bırakıldıkları takdirde ve başka çare de kalmayınca başka metodların kullanılabileceğini ve bulundukları konumu devamlı olarak temiz tutabilmeleri için de dürüst ve güvenilir olmaları gerektiğini bilmekteydiler. (57) 1945'in Eylül ayında ülkenin liderleri hakkında yapmış olduğu konuşmada el-Benna toplantının, teşkilatın yeni kanunlarla uygunluk içerisinde olması için nizamnamede yapılması gereken değişiklikler hakkında düzenlendiğini belirtmişti ve bu toplantıda zor kullanma veya başka metodlar hakkında herhangi bir şey zikredilmemişti. (58)

El-Benna'nın yapmış olduğu konuşmalardan daha çok Müslüman Kardeşlerin bazı faaliyetleri, devleti güç kullanarak yıkmaya teşebbüs ettikleri hakkındaki ithamlara daha kuvvetli delillerin meydana getirilmesine sebep olmuştu. El-Benna 1940 yılında, patlayıcı madde ve silah kullanarak eğitilen milis teşkilatı (en-Nizamü'l-hass)'nı kurdu. Bu özel timin kuruluşu Süveyş'teki İngiliz işgaline ve Filistin'deki Siyonist harekete karşı cihad etme temelleri üzerine dayandırılmıştı. (59) Müslüman Kardeşler'in bu hareket istisnai bir durum arz etmiyordu. Vefd Partisi, Milliyetçi Parti, Genç Müslümanlar Teşkilatı ve Genç Mısır Partisi gibi birçok siyasi partinin, Kahire caddelerinde silahlarla açıkça askeri yürüyüş yapan milis teşkilatları vardı. (60) Hükümet tarafından bunlara göz yumulmakta ve Arap Birliği tarafından da teşvik edilmekteydi. (61) Tabii olarak, bu özel grupların üyelerinin mahkeme edildiği Mart 1951'deki yüksek mahkeme onların faaliyetlerinde herhangi bir suç unsuru bulamamış, açıkça amaçlarının bütün İslam ülkelerinin ve Mısır'ın özgürlüğüne ulaşması için çalıştıklarına karar vermişti. (62) Müslüman Kardeşler birçok şiddet olaylarını yapmakla suçlanmıştı; İngilizlerin hedef alındığı yerlere ve Yahudi şirketlerine patlayıcı madde atılması, İngiliz askerlerine saldırmalarından dolayı halktan bazı kimselerin hakkında çok ağır kararlar veren Başbakan Mahmud el-Nakraşi'nin ve Hamid Cüdah'ın el-Nakraşi'nin yerine geçen ve Hasan el-Benna'nın öldürülmesinde parmağı olan Başbakan İbrahim Abdulhadi zannedilerek yanlışlıkla öldürülmesi. (63) Bu olayların sorumlusu olarak özel milis kuvvetlerinin üyeleri görülmüş ve onlardan bazıları mahkeme edilmiş ve bazıları da tutuklanmıştı. El-Benna, Müslüman Kardeşler teşkilatının liderlerinin asla bu tür olaylara müsaade etmediğini ve bu tür olayları işlemekle özellikle el-Nakraşi'nin öldürülmesini reddetmişti. İçişleri Bakanı'na yazmış olduğu mektupta, bu şiddet olaylarını yapan faillerin ne Müslüman Kardeşler teşkilatından ne de Müslüman halktan olabileceğini söylemekteydi. (64) Bu ifade kendi taraftarlarının birçoğu üzerinde hoşnutsuzluğa ve kızgınlığa sebep oldu. 1948'in Mart ayında el-Hazindar'ın öldürülmesinden sonra, el-Benna, artık özel milis kuvvetlerin daha uzun süre kontrol altında tutamayacağından yakınmaya başlamıştı. (65) Bunun sebebi, kısmen milis kuvvetlerinin liderleri tutuklandığı zaman el-Benna'nın teşkilat içerisinde hiyerarşik düzeni kaybetmesinden ve kısmen de milis kuvvetlerinin liderlerinin el-Benna'nın devlete karşı yumuşak bir tavır içerisine girdiği şeklindeki düşüncelerinden kaynaklanıyordu. El-Benna, milis kuvvetlerine yeni bir lider tayin ederek cesaret dolu bir adım attı. Mamafih, savaştan (II. Dünya Savaşı) sonraki yıllarda, siyasi şiddet ne Kahire'de nadirdi, ne de tek parti ile sınırlanmıştı. Ordu subaylarının hatta hükümetin bile bu politik şiddet olaylarında yer almış olduğunu belirtmek, durumun ne kadar vahim olduğunu izah etmeye yeterlidir. (66) Ağustos 1954'te dört polis, Hasan el-Benna'yı öldürdüklerinden dolayı uzun müddet hapiste kalma cezasına çarptırılmıştı. Katillerin arkasında başbakan ve kralın bulunduğunu gösteren deliller bulunmaktaydı. (67) Kral Faruk da ordudaki subayları vasıtasıyla el-Nahhas'ı öldürmeye iki defa teşebbüs etmişti. (68)

Şayet, özel milis kuvvetlerinin kuruluşu, Yahudiler'e ve İngilizler'e karsı girişilecek herhangi bir hareketi gerçekleştirmek için olduğu şeklinde haklı çıkartılmaya çalışırlarsa da ordu içerisinde ve aynı şekilde polis teşkilatı içerisinde bölünmelerin meydana gelişini açıklamak çok güçtür. Devlet sistemini yıkma maksadı, gayet makul bir açıklama haline gelir. El-Benna, polis memuru Salah Sadi'nin denetimi altında üyelerin eksikliklerini gidermek ve onları düzenli bir güç haline getirebilmek için özel askeri bir grup kurdu. Daha sonra ordu Binbaşı Mahmud Labib'in liderliği etrafında bölünmeye başladı. (69) Sedat, mevcud rejimi yıkmak için askeri bir teşkilat kurma teşebbüsünü el-Benna'ya anlattığı zaman el-Benna'nın bazı araştırmalar yaptıktan sonra güçlerini birleştirerek beraber çalışabileceklerini söylediğini belirtmekteydi. (70) Hür Subaylar'ın Temmuz 1952'de gerçekleştirmiş oldukları devrime kadar olan birçok yıl içerisinde olan şeyler bundan başka bir şey değildi. Aynı za¬manda el-Benna Şubat 1948'de Yemen'de İmam Yahya'ya karşı yapılan darbeyi, sonucunda İslami bir devlet kurulur ümidiyle tüm gücüyle desteklemişti. (71) Bu sebeple, el-Benna'nın bütün halkın desteğiyle birlikte askeri güç vasıtasıyla Mısır'da hakimiyeti eline geçirmek için çok dikkatli çalıştığı sonucuna varmak mümkündür. Bir konuşmasında şöyle demişti:

"Müslüman Kardeşler, halk bu durumda inlerken iktidar için adaylıklarını koymaktan çok daha zekice davranan kimselerdir. Onların kendi görüşlerinin bilinmesine ve yayılmasına ve halkın, amme menfaatinin kişisel menfaatlerden önce geldiğini öğreninceye kadar belli bir zamana ihtiyaçları vardır." (72)

Gerçekten el-Benna'nın, karşısına birçok aksiliklerin çıkmasına rağmen, amacını gerçekleştirmesi ve üstesinden gelmesi çok büyük bir başarıydı. Bununla beraber, el-Benna'nın başka seçeneklerinin olup olmadığı sorulabilir. Kararsız ve düzensiz olan Kral Faruk'un büyük bir anayasal güce sahip olmasından ve aynı zamanda ülkenin İngiliz sömürüsü altında bulunmasından dolayı, Mısır, radikal bir parti şöyle dursun, doğru dürüst demokratik bir yolla iktidara geçecek güvenilir bir siyasi parti ortaya çıkartamamıştır. El-Benna, mümkün olduğunda siyasi uyumu gözeten esnek yapılı bir lider olduğunu ve taraftarlarını aşırı hareketlerden geri tutmada tereddüt etmediğini göstermişti. Eğer Mısır'daki durum daha farklı olmuş olsaydı, o da daha farklı davranmış olurdu.


Dipnotlar:

44- Taria El-Bişri, el-Dimuqratiyyah ve Nizam, (Beyrut: Mu'asasatü'l-Abhas el-Arabiyye, 1987) s. 10-14.

45- El-Benna, Muşkilatuna, a. g. e., s.376.

46- El-Mutamar el-Hamis, a. g. e., s,288.

47- Abdulazim Ramazan, El-İhvanu'l-Müslimin ve't-Tanzime's-Sirri, (Kahire, 182), s. 34, 66-68; Abdulhalim, a. g. e., C. I, s. 296, 312, 355.

48- Abdulhalim, a. g. e., C. I, s. 220.

49- A. g. e., s., 326-327; Zeki, a. g. e., s. 28; Mitchell, a. g. e., s. 23.

50- Abdulhalim, a. g. e., C. II, s. 53, 196-197; Zeki, a. g.e.,s.29.

51- Hasan el-Benna, s. 16.

52- Bkz.: Sadi, a. g. e., a. 340; Ramazan, a. g. e., s. 13, 15; Mitchell, a. g.e., s. 58-59.

53- Mitchell, a. g. e., s. 78.

54- A. g. e., s. 77; Ramazan, a. g. e., s.15; Zeki, a. g. e., s. 38; Abdulhalim, a. g. e.,C. II, s. 35-41, 55.

55- El-Benna, El-Mutamar el-Hamis, a.g. e., s. 258, 269, 270. Hadis-i Şerif, Ebu Davud, İbn Mace ve İbn Hanbel tarafından rivayet edilmiştir.

56- A. g. e.,s. 270.

57- El-Benna, Hasan el-Benna, s. 90-91.

58- A. g. e., s. 94.

59- Sadi, a. g. e., s. 84; a. g. e., s. 76-77.

60- A. g.e., s. 60.

61- Abdulhalim, a. g. e., C. II, s. 53-54.

62- Mitchell, a. g.e,, s. 77.

63- A, g. e., s, 66-71; Abdulhalim, a. g.e.,C. II, s. 46.

64- Mitchell, a. g. e., s. 62-68; a. g. e., C.II, s. 46.

65- Mitchell, a. g. e., s. 62-68; Sadi, a. g.e., s. 94,

66- Mitchell, a. g. e., s. 60-63; Sadi, a, g.e., s. 58-64. Kral Faruk ordu içerisinde el-hasas el-hadidi adı altında muhalif siyasi partilere karşı gizli operasyonlar gerçekleştiren gizli istihbarat örgütüne sahipti. Sadi, a. g.e., s. 30,31,35,37.

67- Mitchell, a. g. e,, s. 71; Abdulhalim, a. g. e., C. II, s. 161-172.

68- Şahid, a. g. e.,s. 39-41.

69- A. g, e., s. 32; Sadaf, a. g. e., s. 23.

70- A. g.e., s. 24.

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 34507

ulkucudunya@ulkucudunya.com