PROF. DR. HİKMET TANYU (1918 - 1992)HAYATI, ESERLERİ VE FİKİRLERİ
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK 01 Ocak 1970
Türkiye’de Dinler Tarihi bir ekoldür, bu ekol de Rahmetli Hocamız Hikmet Tanyu’nun adı ile özdeşleşmiş “Hikmet Tanyu Ekolü”dür. Hocamızın Türkiye’nin her tarafında arkadaşları, dostları, sevenleri vardı. Öğrencileri tarafından da, zannediyorum, en çok sevilen hocalardan biriydi. Hocamın 42 yıl devlet hizmeti olmuştu. Bu 42 yılın 37 yılını -3 yılı Dekanlık olmak üzere- İlâhiyat Fakültesi’nde geçirmişti. Bundan dolayı Fakülte’ye büyük hizmetleri olmuştu ve oldukça çok talebe yetiştirmişti.
Hocamın 1918 yılında başlayan ve 1992 yılında Rahmet-i Rahmana kavuştuğu güne kadarki hayatına kısaca temas edeceğim. Allah tekrar rahmet etsin, makamı cennet olsun diyorum. Hocamızın hayatının ilk yılları; yani, lise yıllarından itibaren okuma yazmaya başlamış, mücadeleyle başlamış, ilmî çalışma azmiyle başlamış, kariyer yapma, bir şeyler yazma mücadelesi içerisinde geçmiştir.
Hayatı ve Şahsiyeti
Hocam Merhum Prof. Dr. Hikmet Tanyu, 9 Ocak 1918’de Ankara’da doğmuştur. Babası Kayserili Çivicioğullarından emekli subay Mehmet Nuri; annesi Kafkasyalı Fahriye Hanım’dir. Gazi İlkokulu’nu ve Gazi Lisesi’ni bitirdikten sonra, babasının vefatı üzerine, liseden sonraki tahsiline bir süre ara vermiş ve kısa bir süre Gazete yazarlığı yapmıştır. Daha sonra İçişleri Bakanlığı’nda Fen ve Arşiv memurluğu görevinde bulunmuş, “Meskun Mahalleler Kılavuzu”nun hazırlanmasında görev almıştır. Askerlik görevini, üç yıl, Yedek Subay olarak yerine getirmiştir.
Merhum Hikmet Tanyu, 1944’de bir grup arkadaşıyla birlikte “Turancılık” yaptıkları iddiasıyla tutuklanmış; “Tabutluk” işkencelerine maruz tutulmuştur. Yapılan mahkeme sonunda, arkadaşlarına işkence yapanlar hakkında Danıştay’da dâva açmış; işkence yapan ve buna alet olanların Yüce Divan’da yargılanmaları nı ve sanık sandalyesine oturmalarını sağlamış; ancak 1950 yılında çıkarılan Af Kanunu ile sanık durumunda olanlar, mahkum olmaktan kurtulmuşlardı r.
Prof.,Dr. Hikmet Tanyu, 1947-1948 öğretim yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’nden mezun olmuştur. Ona, Felsefe öğretmeni olarak görev verilmemiş, Pınarbaşı ve Kayseri Mustafa Özgür İlkokullarında ilkokul öğretmeni, daha sonra Osmaniye Ortaokulu’nda ortaokul öğretmeni olarak görevlendirilmiş tir. Arifiye Köy Enstitüsü ve Öğretmen Okulunda meslek dersleri, Çocuk Edebiyatı ve Din Bilgisi öğretmenlikleri de yapmıştır.
Okumaya, araştırmaya olan tutkusu, ilk gençlik yıllarında kendini göstermiş, makale ve kitap yazmıştır. İlim yapma azmi ve kararlılığı için de Tanyu, 1955 yılında, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Dinler Tarihi asistanı olmuştur. O, “Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri” adlı tezi ile 1959’da Türkiye’de ilk Dinler Tarihi Doktoru unvanını almıştır. 1960 yılında Fakültece bir müddet Almanya’ya; 1962-1963 yıllarında ise İsrail’e gönderilmiştir. “Türkler’de Taşla İlgili İnançlar” adlı tezi ile, 1966 yılında, Doçent olmuştur. 1968 yılından 1982 yılına kadar Dinler Tarihi Kürsüsü Başkanlığı görevini yürütmüştür. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki görevi yanında, 1966-1996 yılları arasında, Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nde Mukayeseli Dinler Tarihi dersi vermiştir. 1971-1972 yıllarında Almanya, İngiltere ve Fransa’da sahasıyla ilgili inceleme ve araştırmalarda bulunmuştur. “Yehova Şahitleri” isimli çalışması ile 1973 yılında Profesör olmuştur.
Prof. Dr. Hikmet Tanyu, 1977-1980 yılları arasında, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dekanlığı görevini yürütmüştür. Dekanlığı sırasında Fakülte’den bir grup arkadaşı ile birlikte 1979 yılında Rusya ve Türk Cumhuriyetlerine araştırma inceleme seyahati yapmıştır. 1982 yılında, Dinler Tarihi Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yaparken, yaş haddinden emekliye ayrılmıştır.
Almanca, İngilizce ve İbranice bilen Tanyu, Fakülte’den emekli olduktan sonra da bilimsel çalışmalar ile alâkasını kesmemiş; “Nuh’un Gemisi (Ağrı Dağı) Ermeniler- Bütün Olayların İçyüzü” ile “İslâm Dininin Düşmanları ve Allah’a İnananlar” adlı iki kitabı yayına sunmuş, altı cilt olarak düşündüğü Dinler Tarihi kitabı için çalışmalarını sürdürmüştür. Bu arada haftalık Yeni Düşünce gazetesinde de makaleler yazmış ve rahmetli olduktan iki gün sonra son makalesi yayınlanmıştır. Hocam Tanyu, 11 Şubat 1992 tarihinde kalp rahatsızlığı sonucu, 77 yaşında, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
İlim ve fikir dünyamızın bu büyük insanı, sıkıntı ve meşakkatler ile dolu hayatının tamamını Türk Milletine, Türkiye’ye, Türk Dünyasına ve İslâm Dini’ne hizmete harcamıştır. O, Milliyetçiliği, milletine hizmet olarak benimsemiş; çok genç yaşlardan itibaren, çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya başlamış; ilmî ve fikrî birçok esere imzasını atmıştır.
Bir Türk Beyefendisi, insan sarrafı ve bir mücadele adamı olan Hikmet Tanyu Hocamız; düşmanları karşısında çok sert, dostlarına ve kendine yakın olanlara karşı çok yumuşaktı. Hayatında hep başı dik, alnı açık olmuş ve kimsenin karşısında eğilmemişti. Şahsı ile ilgili meselelerde çok yumuşak, millî meselelerde çok sert ve tavizsizdi.
Merhum Hikmet Tanyu, yaptıklarının ve yazdıklarının neticesine de katlanırdı. Millî dava bildiği konuda yaptıkları ve yazdıklarından pişmanlık duymazdı. 1944 yılında “Irkçılık-Turancı lık” adı ile meşhur olmuş olaylarda tutuklanması, Özlük Dosyasına da işlenmişti. Bunun hem Emniyetteki hem Rektörlük’teki dosyasından çıkarılması istendiğinde şiddetle muhalefet etmiş ve “O benim için bir şereftir” demişti. Emekli olduğu zaman, Emekli Sandığı’na yazılan sicil özetinde de “Turancılık Davası’nda tutuklanmıştır” gibi ifadenin yer aldığını hatırlamaktayı m.
Hocam dostlarından, kararlılık, kuvvetli bir şahsiyet ve güvenirlilik beklerdi. Asistan olarak almak ve yanında doktora yaptırmak istediklerinden şu özellikleri arardı: 1- Şahsiyet. 2- Hayat tecrübesi, gerçekleri görebilmek ve gerçek hayatı bilmek. 3- Çalışkanlık. Hocam, bu dört özelliğe sahip olan insanın, diğer bilgi ve ilmî eksikleri çalışma ile halledeceğine inanmakta idi. O, insan sarrafıydı. İnsanları, bir bakışta tanıma yeteneğine sahipti. Çok az yanıldığını söylerdi. Herkese referans olmazdı, yakinen tanımadıkça kimse hakkında müspet ve menfi şey söylemezdi. İlmî konularda, ilmî ahlâka bağlıydı. Nereden bir şey almışsa, onu mutlaka zikrederdi. Bilgiye önem verirdi, metodu ikinci planda görürdü. Daha sonra o konuda çalışanların daha iyisini yapacağı inancını taşırdı.
Hikmet Tanyu, mütevazı, dürüst ve namuslu bir hayat sürmüştür. Hiç kimseye ismi ile hitap ettiğine rastlanmamıştır. Mevkisi, makamı ne olursa olsun herkese, hep isminin başına, “Bey”, “Efendi” ekleyerek hitap etmiştir. Şahsî münasebetlerinde bu kadar hoşgörülü, çok müşfik ve yumuşak görünüşlü olan Hocam; Türk Milleti’nin millî meselelerinde, İslâm ve Türklükle ilgili konularında tavizsizdir. Bu konularda zararlı gördüğü fikir ve eylem karşısında, tabir caizse, “Aslan misali” kükremiştir. Bu kararlığını, hayatında uyguladığı gibi, yazdıklarında, yanında doktora yapanlara tavsiye ettiği konularda da göstermiştir. Onun, yıllar önce, önemli görüp tez olarak verdiği konular, günümüzde önemli konulardan olmuştur (Hazarlar, Gagauzlar, Dönmeler, Ortodoks Patrikhanesi, Birunî, Reddiyeler vb...)
İslâmî ve Millî konulardaki tavizsizliğini ve hassaslığını emekli olduktan sonra da göstermiştir. İslâmî konulardaki hassasiyetine örnek, İslâm’a bilerek veya bilmeyerek zararlı olan görüş ve düşüncelere cevap veren “İslâm Dininin Düşmanları ve Allah’a İnananlar” kitabıdır. Millî hassasiyetini de “Nuh’un Gemisi -Ağrı Dağı- Ermeniler. Bütün Olayların İçyüzü” adlı eseri ile göstermiştir. Bu eserde; Ağrı Dağı efsanesinin, Ermeni olaylarının, “Van Tatil Köyü” hadisesinin arka planına, Türk Devleti ve Milleti üzerine oynanmak istenen oyunlara dikkat çekmiş ve ışık tutmuştur.
Eserleri
1- Türkçülük ve Gerçek Demokrasi, İstanbul 1945. 2-Türk Gençliğinin Kükreyişi (Türk Milliyetçilerinin Davası ve Hedefleri, Komünizmin ve Komünistlerin Tahlil ve Tenkidi), Ankara 1947 3- Türkçülük Davası ve Türkiye’de İşkenceler, Kayseri 1952. 4- Ziya Gökalp, Yeni Türkiye’nin Hedefleri, Ankara 1958. 5- Niçin Komünist Oluyorlar? (İkinci Basım), Ankara 1958, 6- Atatürk ve Türk Milliyetçiliği (Birinci Basım,) Ankara 1961; (İlaveli İkinci Basım) Ankara 1981. 7- (H. Fethi Gözler ile birlikte) Ortaokullar İçin Türkçemiz I-III. Cilt, İstanbul 1971. 8- Ziya Gökalp ve Türk Milliyetçiliği, İstanbul 962. 9- Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara 1967. 10- Türkler’de Taşla İlgili İnançlar, Ankara 1968 (İkinci Baskı, kültür Bakanlığınca yayınlandı, Ankara 1987). 11- Tevfik Fikret ve Din, İstanbul 1972. 12- Yehova Şahitleri, Ankara 1973. 13- Dinler Tarihi Araştırmaları, Ankara 1973. 14- Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler, I-II, İstanbul 1976, (Genişletilmiş İkinci Basım 1979). 15- Ziya Gökalp: Kızılelma, Hazırlayan: Hikmet Tanyu, Ankara 1976. 16- Türkler’in Dinî Tarihçesi, İstanbul 1978. 17- İnsan ve Dünya (Şiirleri), Ankara 1978. 18- İslâmlıktan Önce Türkler’de Tek Tanrı İnancı, Ankara 1980. 19- Cihan İçinde Bir Cihan (Şiirler), İstanbul 1980. 20- Ziya Gökalp’in Kronolojisi, Ankara 1981. 21- Atatürk İçin Şiirler, Ankara 1981. 22- Nuh’un Gemisi Ağrı Dağı-Ermeniler- Bütün Olayların İçyüzü, İstanbul 1989. 23- İslâm Dininin Düşmanları ve Allah’a İnananlar, İstanbul 1989.
Kitap olarak yayınlanmış bu eserlerin yanında, çeşitli konularda yazılmış 300’den fazla makalesi bulunmaktadır. Makaleler, genel olarak Dinler tarihi, Din Fenomenolojisi, Etnoloji, Türk Dini ve Kültürü, Türk Halk İnanışları (Dinî Folklör) ve Türk Dünyası ile ilgilidir.
Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Türk Milletinin yetiştirdiği değerlerden biridir. O; kimseden bir şey talep etmemiş, hiç kimsenin hatırı için de doğru bildiklerinden taviz vermemiş, 50 yıllık hizmet hayatını hep alnının teri ve hakkı ile elde etmiştir. 70’i aşkın yaşına rağmen, ülküsünden, azminden ve çalışma şevkinden bir şey kaybetmemiştir. Emekli olduktan sonra, kitapları kapatıp bir köşeye çekilmemiş; her güne yeni bir şevk ve azim ile başlamıştır.
Hikmet Tanyu, Türkiye’de Dinler Tarihi sahasında doktora yapan ilk akademisyendir. Dinler Tarihi’nin ilmî esaslara uygun gerçek ve saygın bir bilim dalı haline gelmesinde emeği büyüktür. O, Batı’da yapılmış çalışmaların çoğunda görülen dinin menşeini belli nazariyelere dayandırma şartlanmışlığına ve taklitçiliğine kapılmamış; bu nazariyeleri reddederek dinin menşeinin ilâhî olduğunu ve “Tek tanrı” esasına dayandığını savunmuş; bu konuda derin ve kapsamlı çalışmalar yapmayı önermiştir.
Hocam, ilmî çalışmaları dinine, vatanına ve milletine bir hizmet vasıtası olarak görmüştür. Bu nedenle o, çalışmalarını genel dinler alanından özele kaydırmış; Türkiye, Türk Milleti ve İslâm Dini’ni ilgilendiren meseleleri öncelikli olarak çalışmayı esas almıştır. Nitekim kendi yaptığı ve yanında çalışanlara yaptırdığı araştırmaların/ tezlerin hemen tamamında bu esaslara bağlı kalmıştır.
Halk inanışları ve Türkler’in eski dinine yönelik çalışmaları neticesinde Tanyu, o zamana kadar farklı bilinen bir gerçeği de ortaya çıkarmıştır. O; Türkler’in eski dinine dair Abdülkadir İnan’ın “Şamanizm” ve Ziya Gökalp’in “Toyunizm” iddialarını reddetmiş, eski Türk dininin “Tek Tanrıcı Bir Din” olduğunu ortaya koymuştur. Bu tespiti ile Hikmet Tanyu, bugün Batı’da da, Türkiye’de de kabul gören bir gerçeği su yüzüne çıkarmış, böylece Türk Kültür Tarihine ve Dinler Tarihine büyük bir katkı sağlamıştır.
Millî ve Dinî meselelerde oldukça hassas olan Tanyu, Yahudilik, Siyonizm ve Masonluk üzerinde durmuş: Yehova Şahitleri ve Bahaîler gibi grupların Türkiye’ye yönelik misyonerlik faaliyetlerine dikkat çekmiştir. O Yehova Şahitleri’nin Yahudilikten büyük oranda etkilenmiş ve Hıristiyan mezhebi olduğunu, İslâm düşmanlığı yanında, millet ve devlet düşmanlığı da yaptığını kitabında açıklamıştır. Bahailik’in de, emperyalist güçlerce ortaya çıkarıldığını Hıristiyan ve Yahudilerce İslâm’a karşı kullanılan yıkıcı bir hareket olduğunu belirtmiştir.
Hocam, Ağrı Dağı’nda Nuh’un Gemisini arama faaliyetinin arkasındaki Ermeni tez ve fikirlerini destekleme çabasını ortaya koyarak, bu hususa, dikkat çekmiştir. Bu çalışma ile millî konulardaki hassasiyetini, milliyetçiliğini ve vatanperverliğ ini göstermiştir. Tanyu Hocam, Karabağ Meselesi ve bugünkü bölücülük hadiselerine dikkat çekmiş; Ermenilerin “Kürtçülüğü” kullanmaya çalıştığına ve Yunanlılar’ın bunu böyle istediğine yer vermiştir.
Genç yaşlardan itibaren Türklük’e, Türk Milliyetçiliği davasına gönül bağlamış ve bu uğurda birçok sıkıntıya göğüs germiştir. O, milliyetçiliği, insanlığın tabiî bir tutumu, kişinin kendi vatanını, milletini sevmesi ve devletini yaşatıp yüceltmesi duygusu olarak görmüştür. Türk Milliyetçiliğinin ise Türk Milletini, Türklüğü yaşatmak, yüceltmek düşünce ve ülküsü, bu idealle toplumsal adalete, refaha sahip çıkmak ve hakimiyeti gerçek anlamda millete vermek olduğunu ifade etmiştir. Milliyetçilikte, başta Türk Dili, İslâm Dini ve Türk Tarihinin geldiğini belirtmiştir. O, milliyetçiliğin birçok manevî dinamiğinin İslâm’dan kaynaklandığını ve bu nedenle milliyetçiliğe düşman olanların bilmeden İslâm düşmanlığı yaptıklarını dile getirmiştir.
Kendisiyle yapılan bir röportajda Tanyu, İslâmî temele dayalı bir Türk Milliyetçiliği’ nin şer güçlerin korkulu rüyası olduğunu vurgulamış; bu nedenle de gençlerin “İslâmcı” ve “Milliyetçi” gibi sun’i ayrımlara götürüldüğünden şikâyet etmiştir. Ona göre bu iki unsur birbirine zıt şeyler olmayıp aksine birbirinin mütemmimidir. Nitekim o, “Türk Milliyetçiliği derken, bunun içinde İslâm dininin esaslarıyla birlikte, manevi, ahlâkî yönüyle kaynaşmış, bütünleşmiş bir milliyetçilik anlıyorum. Yoksa Batılı, materyalist, kozmopolitik bir milliyetçilik anlayışının bizim milliyetçiliğimizle alâkası yoktur.” demiştir. Bütün bunlara rağmen o, Türk olmayan veya yabancı güçlerce aldatılan bazı kimselerin, Türk Milliyetçiliğini İslâm’a aykırıymış gibi gördüklerini ve bunu da İslâm’ı savunuyor tavrıyla yaptıklarını belirtmiştir.
Hikmet Tanyu, Milliyetçiği’nin tabiî bir sonucu olarak, Türk Kültürü ve Türk Dili konusunda son derece hassastır. Bugünkü resmî iletişim vasıtalarının arzulanan kültür politikasından oldukça uzak olduğunu ve gençliği yozlaştırdığını ifade etmiştir. O, millî, kültür, sanat ve estetiğin genç nesillere tanıtılıp sevdirilmesine büyük önem vermiştir. Kültür ve estetiğin iletilmesinde en önemli unsur olan dilin, yıllar süren hoyratça tutumlardan dolayı, can çekişir hale getirildiğinden yakınmıştır. Türklük âleminde, çok eski zamanlardan beri, özellikle yöneticilerde, dil konusunda bir zaaf olduğuna, bunların ya özenti ya da bilgiçlik olsun diye yabancı dil, kelime ve hatta gramer değiştirme teşebbüslerinde bulunduğuna işaret etmiştir. Günümüzde de elli-altmış yıldan beri süren öz Türkçe gibi manasız bu tutumla birçok kelimenin dilimizden sökülüp atıldığı, Batılı kavram ve kelimelerin ise hiçbir denetime tabi tutulmadan Türkçe’ye sokulduğu çelişkisine dikkati çekmiştir.
Tanyu Hocam, Türkiye üzerinde oynanan oyunların bitmediğini, Türk Milletinin kaderi ve geleceği üzerinde tuzaklar kurulduğunu, bölünmesi için çalışıldığını, dört taraftan kuşatıldığını belirtmiş ve bunlardan kurtulmak için öneriler ileri sürmüştür. Bu öneriler arasında; yıkıcı ve bölücü örgütlere, derneklere ve çalışmalara karşı tedbir alınması; bunların tanıtılması; hukukî, iktisadî ve kültürel tedbirler yanında, millî ve manevî eğitime önem verilmesi bulunmaktadır.
Hikmet Tanyu, ilk gençlik yıllarından itibaren, dış Türkler ve Türkistan’ın bağımsızlığı meselesiyle çok yakından ilgilenmiştir. Bu haklı meseledeki düşüncelerinden dolayı, dönemin siyasîleri tarafından, arkadaşlarıyla birlikte, “Irkçılık-Turancı lık” yaptıkları iddiasıyla cezalandırılmıştı r. O, bütün zorluklara rağmen, düşüncelerinden en ufak bir taviz vermemiş ve maalesef zaman kendisini haklı çıkarmıştır. Ömrünün son yıllarında, Sovyetlerin hâkimiyetindeki Batı Türkistan coğrafyasındaki Türk devletlerinin peş peşe bağımsızlıklarını ilân ettiklerini görme mutluluğuna ulaşmıştır. Hocam, bu defa, hemen herkesin dikkatinden kaçan Doğu Türkistan meselesine yazılarında yer vermeye başlamıştır. Vefatından önce gazetedeki köşesinde yazdığı son yazılarında Doğu Türkistan’da yapılan zulümlere kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışmış ve buradaki Türkler’in bağımsızlıklarını kazanması için yapılması gereken işleri belirtmiştir. Doğu Türkistan’daki Türkler’in dil ve dinlerini daha fazla muhafaza etmiş olmalarına rağmen, sürekli bir Çin zulüm ve asimilasyonuna maruz kaldıklarını, aralarına nifak sokularak birlik çabalarının engellendiğini belirtmiştir.
Tanyu, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kazanması için tüm dünyadaki Türkler’e ve Batı Türkistan devletlerine yükümlülükler düştüğünü belirtmiştir. Batılı devletlerin de Sovyetlerin çöküşü ile Batı Türkistan’da Çin lehine bozulan güç dengesini göz önünde bulundurarak, yeni kurulan Türk devletlerini ve Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kazanmasını desteklemesi gerektiğini ifade etmiştir. Bunların yapılabilmesi için de Batı Türkistan’daki devletlerin bir federasyon birliği oluşturmalarını n gerektiği, dünyanın her bölgesindeki Türkleri’in dernekler ve benzeri kuruluşlar oluşturarak, Doğu Türkistan meselesini dünya kamuoyuna çok iyi bir biçimde anlatmalarının şart olduğunu ifade etmiştir. Yeni Düşünce Gazetesi’ndeki “Doğu Türkistan’ın İstiklâl ve Hürriyet Yolunda İlk Adımlar - 2”[13] başlıklı son yazısında Hocam, boynu bükük “Doğu Türkistan Meselesi”nin takibini, yazısının son cümlesinde “Şimdi her Türk’ün görevini bilmesi gerekiyor.” ifadesiyle vasiyet olarak bizlere bırakmıştır. Tanyu, bir “Ekol”dü ve onun etrafında Türkiye’de “Türkiye Dinler Tarihi Ekolü” oluşmuştur.
Hocam, yetmiş yıllık hayatını Türk-İslâm davasının yerleşmesi ve yaygınlaşması yolunda harcamış, en zor şartlarda bunları dile getirmiş ve çizgisinden zerre kadar sapmamış, fikirlerinden taviz vermemiştir. O, 1944’lerde başlayan çizgisinde zik zaka rastlanmayan, İslâm’ı temel alan, Türk Milliyetçiliğinin temsilciliğini yapan bir fikir, düşünce ve ilim adamı olmuştur.
İslâm’ın müdafii de olan Hocam, Türklük konusunda da İslâmî ölçüler içerisinde kalmış; yazdıklarında İslâm’a aykırı bir şey bulunmamasına çok dikkat etmiştir. Başkalarının yazdıklarında da bu ölçüyü aramış; yanında doktora yapanlara verdiği tez konularında da İslâm’a ve Türk Milletine faydayı esas kabul etmiştir.
İnanç, irade timsali ve örnek bir insan Hikmet Tanyu; sadece ilmî eserler vermekle kalmamış, dinlenme saatlerini de şiir yazmakla değerlendirmiş tir. Üç tane şiir kitabı bulunmaktadır. Duygu ve düşüncelerini şiirlerde de göstermiştir. “İnanmak Meselesi” başlıklı şiirinde Âhiret’i hatırlamakta ve hatırlatmaktadır. Bir şiirinde şöyle demektedir:
“Ahirette bulunsaydım,
Ve deselerdi ki:
Şu günahkârların ızdırap ülkesi,
Şu iyilerin saadet bahçesi,
Şunlar melek, şunlar,
Dünya’da inanılmayanlar! ...
Nihayet Ahiret’teki Hakk’a,
Cennetine, cehennemine
İnanırım Tanrım....”[İnsan ve Dünya]
“İki Âlem ve Allah” şiirinde de dünyayı garip, ahireti gerçek sayıyordu:
“İki âlemi gördüm uyanık, açık ve parlak,
Bir ayağım dünya üzerinde, yuvarlak,
Bir ayağım yıldızlardan ötelerde, enginlerde apak.
Birden kâinatın sırrını anlayarak,
Birden secdeye vardım Allah’ı anarak.
Bir garip Dünya, bir gerçek Ahiret var.
Gözlerde, gönüllerde, akılda parlar...”[İnsan ve Dünya]
Merhum Prof. Dr. Tanyu, çeşitli marşlar da yazmıştır. 1978 yılında yazdığı “İlâhiyatçıyız Biz” başlıklı marş şöyledir:
“Allah’ın nurunda parlar gerçeğe yürürüz biz.
Halk yolunda ilerleriz. İslâmcıyız, Türküz biz,
Ahlakçıyız, imanlıyız, iyilikte hürüz biz.
Doğru yolda, şanlı yolda fedaiyiz, eriz Biz.
Yürü, zulmetin üstüne, yürü, durma ileri.
İnançla aydınlat yurdu, yürü, yılma ileri.
Kur’an’la huzur getir, milletin gülsün yüzü,
Karanlıklar kalksın yerden, ver özlenen gündüzü.
İlahiyatçıyız, elde Ayyıldızlı bayrakla.
Milletin umuduyuz biz, Şehit dolu toprakla,
Yürürüz bilgi ve nurla, bir tekbirle Bismillah,
Dilimizde, gönlümüzde, ufkumuzda bir Allah.”[İnsan ve Dünya]
Yukarıda sadece özelliklerinin bir kısmına işaret ettiğimiz inanç ve ideal timsali, büyük âlim ve mütefekkir insan Prof. Dr. Hikmet Tanyu, 11 Şubat 1992 Salı günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuş ve ebedî hayata intikal etmiştir. Hayatı tam bir “derviş” edası içinde geçmiş, gösterişten ve yaldızlı övgülerden kaçınmış, kişilerin takdirini değil, hasbî olmayı, Allah’ın rızasını kazanmayı düşünmüş; mevki-makam peşinde koşmamış, kimseye yaranmak için inanç ve ideallerinde tavize gitmemiş örnek bir insandır. Türkiye Cumhuriyeti döneminde yetişmiş, ilmiyle amil, memleket gerçeklerini bilen, milletiyle bütünleşen önder akademisyenlerden biridir. O, geriye eser ve nesiller bırakmayı hedef edinmiştir.
Bir Türk Beyefendisi, âlim, fâzıl ve mütevazı Hocamız Hikmet Tanyu’nun hayatından, çalışma azminden ve iradesinin sağlamlığından alınacak çok dersler vardır. Bana göre onun ölümü, “bir yıldızın kayması”dır. Ruhu şad ve mekânı cennet olsun. Allah rahmet eylesin.