MURAD IV (ö. 1049/1640)
01 Ocak 1970
Osmanlı padişahı (1623-1640).
28 Cemâziyelevve! 1021'de (27 Temmuz 1612) İstanbul'da doğdu. I. Ahmed ile Mâh-peyker (Kösem) Sultan'ın oğludur. Şehza¬delik hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur. II. Osman olayından sonra Sad¬razam Dâvud Paşa'nın tertibiyle kardeşle¬riyle beraber Üsküdar'a götürülmek üzere sarayın bahçesine çıkarıldığı sırada kapı ağalarından biri tarafından öldürülmek istendiği ve diğer ağaların müdahalesiyle kurtulduğu rivayet edilir.
Amcası I. Mustafa'nın aklî dengesi ye¬rinde olmadığından devlet idaresinde be¬liren karışıklığı gidermek için başta Sad¬razam Kemankeş Ali Paşa ile Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahya Efendi bulunduğu halde ileri gelenler tarafından 1. Mustafa'¬nın tahttan indirilmesine karar verildiğin¬de küçük yaşta olmasına rağmen muhte¬melen annesi Kösem Sultan'ın tesiriyle tahta çıkarıldı.[621] Ertesi gün Eyüp Sultan Türbesi'n-de Aziz Mahmud Hüdâyî eliyle kılıç kuşan¬dı ve beş gün sonra sünnet edildi. Salta¬natının ilk yıllarında idare daha çok anne¬sinin etkisi altındaki devlet adamlarının elinde kaldı. 1041'e (1632) kadar devam eden bu dokuz yıllık süre boyunca devrin olaylarında herhangi bir tesiri olmadı. Yö¬netimi tam anlamıyla. Sadrazam Receb Paşa'yı bertaraf edip zorbaları ortadan kaldırdığı Şevval 1041'den (Mayıs 1632) itibaren ele aldı.
Saltanatının ilk yıllarında Sadrazam Ke¬mankeş Ali Paşa devlet işlerinde söz sa¬hibiydi. Devrin kaynaklan bu sırada devle¬tin oldukça sıkıntılı bir dönem geçirdiğin¬de müttefiktir. Özellikle İstanbul'daki otorite boşluğu taşradaki idarecilerin kendi başlarına hareket etmesine yol açıyordu. Katledilen Sultan Osman'ın kanını dava etme iddiasıyla ortaya çıkıp Erzurum ve civarını hâkimiyeti altına afan, etrafta bul¬duğu yeniçerileri öldüren ve Ankara üze¬rine yürüyen Abaza Paşa ile Bağdat'taki Bekir Subaşı'nın faaliyetleri ciddi problem oluşturdu. Bağdat, gelişen hadiseler sonu¬cunda Safevîler'in eline geçti (1033/1624). Bu arada Gürcistan'da da bazı olaylar çik-tı (1034/1625). Ancak Bağdat'ın geri alın¬ması işine öncelik verildi ve IV. Murad, Ha¬fız Ahmed Paşa'yı Bağdat'a gönderdi, an¬cak çarpışmalardan bir netice elde edile¬medi (1035/1626). Diğer taraftan Abaza Paşa uzun uğraşılar sonucu teslim oldu ve padişahtan aman diledi. IV. Murad, hu¬zuruna getirilen Abaza Paşa ile yakından ilgilendi ve onu Bosna beylerbeyiliğine ta¬yin etti.
18 Şevval 1038'de (10 Haziran 1629) Hemedan ve Bağdat seferine çıkan Hüsrev Paşa, Abaza'nın eski adamlarından Genç Osman vasıtasıyla Kerbelâ, Necef ve Hille gibi yerleri zaptetti. Şehrizol Kalesi'ni Gülanber tamir ettirdi, bölgedeki aşiretleri itaat altına aldı. Mihriban Kalesi'ni de ele geçirdikten sonra 22 Ramazan 1039'da (5 Mayıs 1630) bu kale yakınında Hân-ı Hânân Zeynel'in ordusuna ağır kayıplar verdirdi ve IV. Murad'm emriyle Bağdat üzerine yöneldi. 28 Safer 1040'ta (6 Ekim 1630) başlayan Bağdat'ın bu ikinci muhasarasından da bir netice alınamadı. Bu ba¬şarısızlık, Hüsrev Paşa'nin azline ve yeri¬ne ikinci defa Hafız Ahmed Paşa'nın geti¬rilmesine yol açtı.
IV. Murad'm saltanatının bu döneminde Avrupa Otuzyil savaşlarının buhranı için¬deydi ve mezhep problemleri Osmanlı top¬raklarında da kendini gösteriyordu. Kato¬lik devlet elçileriyle Calvin'in mezhebini ka¬bul eden devlet elçilerinin siyasî mücade¬lesine sahne olan İstanbul'da Fransızlar'm Katolikliğe üstün bir mevki sağlamak ve Cizvit faaliyetini geliştirmek yolundaki gay¬retlerine Hollanda ve İngiltere, Protestan mezhebini yaymaya çalışmak suretiyle kar¬şılık veriyordu. Fransız sefiri M. le Comte de Cezy'nin Protestanlığın kötülük ve ita¬atsizlik telkin ettiğine dair ithamlarına kar¬şı Hollandalılar, Cizvitler'! padişahın haya¬tı ve memleketin asayişi bakımından teh¬likeli göstererek onların faaliyetini baltala¬maya çalışıyorlardı. Bu çerçevede Osman¬lı hükümeti, Cizvitler tarafından Katolikli¬ği yaymak için kurulan matbaayı kapata¬rak onları Sakız'a sürmüştü. Erdel'de ise Bethlen Gâbor İngiltere, Venedik, Hollanda gibi devletlerle anlaşıp Alman İmpara-torluğu'na karşı Protestan prenslerine yar¬dımda bulunuyordu. Bethlen, Murtaza Pa¬şa'nın yardımıyla Almanya topraklarında askerî hareketler yaparken İstanbul'da da teşebbüslerde bulunarak Kırım kuvvetle¬rinin Lehistan'a girmesini temine çalıştı ve Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında ye¬nilenecek anlaşmaya kendisinin de dahil edilmesi için ferman almayı başardı. Da¬ha önceki devirlerde olduğu gibi IV. Mu¬rad zamanında da Zitvatoruk Muahedesi yenilendi. 11 Ramazan 1036'da (26 Mayıs 1627) Gyarmath'ta yapılan anlaşmadan sonra Murtaza Paşa ile Kont von Althan arasında sıkı görüşmelerin ardından 13 Eylül 1627'de Szöny'de [622] esas itibariyle daha evvel¬ki ahidnâmeleri teyit edip yenileyen yirmi beş yıllık bir muahede imzalandı.
Bu dönemde IV. Murad İstanbul'daki askerin zorbalığı, bunu kendi menfaatle¬rine alet eden devlet adamlarının tahak¬kümü ve eyalet isyanları gibi gailelerle ba¬şa çıkacak durumda değildi. Cülusundan sonra birbiri ardı sıra ayaklanmalar oldu. Defterdar Yahni-Kapan Abdülkerim Efen¬di, ertesi yıl Topal Receb Paşa'nın tahri¬kiyle eski sadrazam Vezir Gürcü Mehmed Paşa öldürüldü. Balıkesir'de Cennetoğlu hükümet kuvvetlerini dağıtacak kadar gü¬ce ulaştıktan ve devleti altı ay kadar uğ¬raştırdıktan sonra Manisa'da mağlûp edi¬lerek Denizli'de yakalandı ve Birgi'de idam edildi.[623] Bu zorlu yıllarda IV. Murad'a yaşı ilerledikçe işleri Kızlar Ağası Mustafa Ağa'nın yardımıyla yürüten annesinin vesayeti ağır gel¬meye başlamıştı. Kuvvetli bir iradeye sa¬hip olduğunu ispat eden, ara sıra kıyafet değiştirip şehirde dolaşarak her şeyin as¬lını öğrenmeye çalışan padişah devletin idaresini ele almaya hazırlanıyordu. Kösem Sultan'in ise oğlunda gördüğü bu tema¬yülden çekinip onu eğlenceye sevkettiği, hediye ve şenliklerle oyalamaya çalıştığı belirtilir.
IV. Murad'm yönetimi tam anlamıyla eline geçirmesinin başlangıç noktasını, Hüsrev Paşa'nın azli ve ona taraftar olan askerlerin ve zorbaların vezîriâzam olmak isteyen kaymakam Topal Receb Paşa ta¬rafından Hafız Ahmed Paşa aleyhine kış¬kırtılması sonucu çıkan isyan hareketi teş¬kil eder. Zorbalar, 16 Receb 1041'de (7 Şubat 1632) Atmeydanfnda toplanıp üç gün arka arkaya saraya giderek Hüsrev Paşa'nın azline sebep olan Sadrazam Hâ-fiz Ahmed Paşa, Şeyhülislâm Zekeriyyâ-zâde Yahya Efendi, Yeniçeri Ağası Hasan Halîfe ve Musâhib Mûsâ Çelebi dal mak üzere padişahın en yakın adam dan on yedi kişinin başlarını istedile Murad, önce soğuk kanlı davranıp ( oyaladıysa da tahttan indirilme tehc ve Topal Receb Paşa'nin ısrarları so durumun vehametini anlayarak âsiler teklerini kabul etmek zorunda kaldı fiz Paşa'nın zorbalar tarafından ka şahit olunca da intikam almaya ahd ağlayarak dairesine çekildi.[624]
Olaylar sonucu Receb Paşa sadrazar du. Azledilen Yahya Efendi'nin yerine şihata Ahîzâde Hüseyin Efendi geçti, dîşahın bu olayda rolü bulunduğun şüphelendiği, o sırada Tokat'ta olan I rev Paşa'yı öldürtmesi Receb Paşa'yı m nun ettiyse de gazabından korktuğu dişahın etrafındaki adamları bertaraf mek ve böylece rakipsiz kalmak için ; baları yine harekete geçirdi. 19 Şâbar (11 Mart) Hüsrev Paşa'nın başının gel< haberi yayılınca ertesi gün yeni bir is; başladı. Atmeydanı'nda toplanıp sar; yürüyerek padişaha ayak divanı yaptıı ve burada Yeniçeri Ağası Hasan Hali Musâhib Mûsâ Çelebi ile Başdefterc Mustafa Paşa'nın öldürülmesini istej zorbalar, bu defa padişaha itimatları k madiğini söyleyip şehzadeleri [625] görmek ü; re Bâbüssaâde önüne çıkarttılar. Şeh2 de Bayezid ile Süleyman'ın, bu hareketi rinin kendi hayatları için tehlike arzetti yolundaki sözleri hiçbir tesir yapmadı. kIeri tatmin için Receb Paşa ile Ahîzâde şel zadelere kefil olduklarını açıkladılar. Anc; karışıklıklar sürdü. Sonunda Hasan Hal fe. Defterdar Mustafa Paşa, hayatının bağışlanması hususunda padişahın Rece Paşa'ya emanet ettiği ve Kaptanıdery Canbolatzâde Mustafa Paşa'nın da kef olduğu Musâhib Mûsâ Çelebi saklandıkla rı yerlerde bulunup öldürülerek Atmeyda nfndaki ağaca asıldı. Âsiler bu olayların pa¬dişah üzerindeki etkisini hesaba katarak onun bir gün intikam alacağını, bu padişah zamanında artık kendilerine hayat hakkı olmadığını anlayıp onu tahttan indirerek yerine şehzadelerden birini çıkarmayı dö¬şündüler. Fakat aralarında ihtilâf çıktı. Elebaşılardan Rum Mehmed daha fazla ileri gidilmemesi fikrindeydi. Yeniçeri ağa¬lığına getirilen Köse Mehmed Ağa ise dı¬şarıdaki hadiseleri ve Receb ile Canbola-toğlu Mustafa paşaların tertiplerini padi¬şaha bildiriyordu. Alınan tedbirlerle hal' konusu bertaraf edildi, ancak İstanbul'da asayişsizlik had safhaya ulaştı. Zorbalann yeni talepleri, mansıp ve görev almak için çıkardıkları karışıklıklar, ulufe istekleri Re-ceb Paşa'yı da zorlamaya başladı. Durum bu safhada iken IV. Murad doğrudan ken¬di otoritesini kurmak için harekete geçti. Öncelikle zorbalaşan devlet adamlarını ber¬taraf etmek, bilhassa şahsen nefret etti¬ği ve yalnız İstanbul'daki isyanlarla değil Anadolu'daki bazı ayaklanmalarla da iliş¬kili gördüğü Receb Paşa'yı ortadan kaldır¬makla işe başladı. Receb Paşa ayrıca etra¬fına pek çok sarıca ve sekban toplayıp Ba¬lıkesir, Bergama, Karesi, Manisa gibi yer¬lere hâkim olduktan sonra Midilli adasına da el uzatan, kuşatıldığı Bergama Hisa-rı'nda Küçük Ahmed Paşa'ya teslim ola¬rak Boğaziçi'nde İstavroz bahçesinde hu¬zura kabul edilip bir hayli azar işittikten sonra idam edilen [626] İlyas Paşa'nın isyanından dolayı da şüphe altındaydı. İV. Murad, 28 Şevval 1041'de (18 Mayıs 1632) divandan sonra Receb Paşa'yı içeri çağırtarak Öldürttü ve yerine Tabanıyassı Mehmed Paşa'yı getir¬di. Bu âni darbe sipahileri ve onlara yar¬dım edenleri şaşkına çevirdi. 20 Zilkade (8 Haziran) Çarşamba günü sipahiler, Ok-meydanı'nda daha önce zorbalıkla ele ge¬çirdikleri "hizmetler"in kendilerine resmen tevcihini istemek bahanesiyle bir araya geldiler. Sadrazamın, sipahilerin eskiden sahip olmadıkları vazifelerin verilmeme¬sine dair bir hatt-ı hümâyun aldığını duyunca Sultanahmet Meydanı'nda toplandılar. Toplantı haber alınınca padişah, Si¬nan Paşa Köşkü'nde yeniçeri zabitleri da¬hil olmak üzere bütün ileri gelenlerin ka¬tıldığı bir ayak divanı topladı ve sipahi tem¬silcilerini çağırtarak herkesin devlete ita¬at etmesi gerektiğini uzun uzun anlattık¬tan ve cevaplan dinledikten sonra bunla¬ra Kur'an üzerine yemin ettirdi. Konuşu¬lanları ve yeminleri Şeyhî Mehmed Efen-di'ye tesbit ettirerek bu belgeyi sadrazam ve şeyhülislâmdan başka Vezir Hüseyin ve Bayram paşalarla Şeyhî Efendi'ye imza¬lattı. Sinan Paşa Köşkü'ndeki bu kararla¬ra sipahiler karşı çıktıysa da yeniçerilerin desteğini kaybettiklerinden bir şey yapa¬madılar. IV. Murad, önce Sipahi Ağası Ca¬fer ile Silâhdar Ağası Ahmed'i divana ça¬ğırıp derhal elebaşıları yakalama emrini verdi ve Ahmed Ağa'nın acizlik gösterme¬si üzerine boynunu vurdurdu. Sinan Pa¬şa Köşkü'ndeki toplantıdan iki gün sonra sadrazamın sarayında yapılan toplantıda Ahîzâde Hüseyin Efendi yeniden isyan çıkaranlara evvelâ nasihat edilmesi, yola gel¬mezlerse hepsinin öldürülmesi gerektiği¬ni söyledi. Bunun ardından İstanbul'da ve eyaletlerde zorba takibi başladı ve yaka¬lananlar derhal öldürüldü. Kaynaklara gö¬re sadrazam kıyafet değiştirerek İstanbul sokaklarında dolaşıyor, nerede bir sipahi kılıklı adam görse hemen hakkından geliyor, bu şiddetten zaman zaman yeniçe¬riler ve şehir halkı da etkileniyordu. IV. Murad'ın kendi katı otoritesini sağlama yo¬lundaki sert hareketlerinin birçok haksız uygulamaya yol açtığı bilinmekteyse de bu¬nun asayişi ve emniyeti sağladığı açıktır. Ayrıca 1042 başında (Temmuz 1632) Ana¬dolu ve Rumeli beylerbeyilerine tımarla¬rın hak edenlerine verilmesi için yoklama yaptırılmış, bunun üzerine sipahi ve yeni¬çerilerden birçoğu ulufelerini bırakıp ti-mar almaya başlamıştır. Böylece bozulmuş olan tımarlı sipahi teşkilâtına çekidüzen verilmiştir.
Merkezde sipahi zorbalarının ortadan kaldırılmasıyla sükûnet sağlanırken taşra¬da da bu yolda faaliyetler sürüyordu. Cebelilübnan'da âdeta müstakil bir idare ku¬ran Dürzî Emîri Ma'noğlu Fahreddin'in is¬yanı bastırıldı (1044/1635). Osmanlı ida¬resinin zaafından istifadeyle birçok bölge¬ye hâkim olan ve Kevkebân'da para bas¬tırarak müstakil gibi davranan Zeydîler'in imamı Müeyyed-Billâh Muhammed b. Ka¬sım, Yemen Valisi Haydar Paşa'yı San'a'da kuşatmış, Habeş Beylerbeyi Aydın Paşa'yı âciz bir vaziyete düşürmüş, Yemen'e ta¬yin edilen Mısır ümerâsından Kansu Paşa'-nin "Yemen kulu" adıyla hükümetin gönderdiği sipahiler ve diğer kuvvetlerin ba¬şında giriştiği çarpışmalar senelerce sür¬müştü. Yemen kulu dönerken Hicaz'a gel¬diği sırada bir yanlış anlama neticesinde Mekke Emîri Şerif Zeyd ile muharebeye tu¬tuşup galip gelmiş ve Mekke'ye hâkim ol¬muştu.[627] Hicaz'¬da durumun karışması üzerine Mısır Vali¬si Halil Paşa. Koca Kasım Bey'i buraya gön¬derdi. Zorbaların bir kısmı Basra'ya doğru çekildi ve Araplar tarafından imha edildi, diğerleri de sipahiliklerini istemek üzere başvurdukları Dîvân-i Hümâyun'dan ko¬vuldu (1042/1633). Öte yandan Kansu Pa¬şa, Yemen'de daha fazla kalamayarak ge¬ri dönünce Zeydî imamı bütün ülkeye hâ¬kim oldu.
İstanbul'da Cibalikapısı dışındaki bir ge¬mi kalafatçısının sebebiyet verdiği, rüz¬gârın şiddetiyle genişleyen yangın şehrin beşte birini kül etti.[628] Kâtib Çelebi, telâfisi imkânsız kayıpları belirtirken ulemâ ve eşrafın ko¬naklarında pek çok yazma eserin mahvol-duğunu kaydeder. Bu yangın birçok dedi¬koduya, bilhassa kahvehanelerde ileri geri konuşmalara yol açtığından kahve ve tütü¬nü haram sayan Kadızâde Mehmed Efen-di'nin teşvikiyle IV. Murad kahvehaneleri yeni bir yangın çıkar bahanesiyle yıktırıp yerlerine bekârlara, debbâğ ve nalbantla¬ra mahsus odalar yaptırdı ve tütünü ya¬sakladı. Tütün ve afyondan nefret ettiği rivayetine rağmen içkiye aşırı derecede düşkün olan padişah mutaassıp kesimle¬rin temayülüne uymayı iç siyaseti için uy¬gun bir fırsat sayıyordu. Edirne'deki kah¬vehaneleri de yıktırdığı bilinen padişahın kendisinde marazî bir hal alan tütün düş¬manlığı yüzünden gerek başşehirde ge¬rekse Revan ve Bağdat seferleri esnasın¬da bazıları işkenceyle olmak üzere katlet¬tirdiği insanlar Önemli bir yekûn tutar.
IV. Murad 1043 Cemâziyelâhirinde (Ara¬lık 1633) çıktığı Bursa seyahatinde av ve¬silesiyle uğradığı İznik'in kadısını yolların tamirindeki ihmali sebebiyle astırması il¬miye kesiminde tepkilere yol açtı. Âlim bir zat olan Şeyhülislâm Ahîzâde Hüseyin Efendi, ulemânın nefretini çekmenin teh¬likeli olacağını padişaha bildirmesi için Kö¬sem Sultan'a bir tezkire yazdı. İlmiye men¬suplarının bir ziyafet sırasında bir araya gelmesi üzerine valide sultan onların hal" meselesini konuştukları şüphesine düşe¬rek durumu hemen oğluna haber verdi. 1 Receb 1043te (1 Ocak 1634) gittiği Bur-sa'da kaldığı beşinci günde ava çıkmış bu¬lunan padişah haberi alınca hemen İstan¬bul'a gelip şeyhülislâmı azletti ve Kıbrıs'a sürdü. Fakat öfkesini yenemeyerek gemi fırtına yüzünden daha Marmara'da iken onu Çekmece sahillerinde karaya çıkarttı. Kendisi de yanında Abaza Paşa bulundu¬ğu halde o yöreye gidip Bostancıbaşı Du-çe Mehmed Ağa'ya verdiği emirle Ahîzâ-de'yi boğdurdu.[629] IV. Murad, Osmanlı tarihinde daha önce görülmemiş olan ve kendisinden son¬ra nâdir rastlanan şeyhülislâm katline te¬vessül eden ilk padişah olmuştur.
IV. Murad devrinde Kırım Hanlığı, Ka¬zaklar ve Rusya ile alâkalı olmak üzere Os¬manlı - Lehistan ilişkilerinde dikkate de¬ğer safhalar varsa da bunlar anlaşmalar¬la sona ermişti. Kırımlılar'ın Kazaklar'a ve Ruslar'a karşı teşebbüsleri İran seferle¬rinde görevlendirilmeleri yüzünden ger¬çekleşmedi. Özi Beylerbeyi Murtaza Pa¬şa, Lehlilerde yedi maddelik bir antlaşma imzaladı.[630] Bu antlaşmayla Lehistan Kırım'a vergi ver¬mekte devam edecek, Kazaklar'ı bulun¬dukları adalardan çıkaracak, Osmanlı Dev¬leti ise Kırım akınlarına mani olacaktı. Bir süre sonra ilişkiler tekrar bozularak sa¬vaş emareleri belirdiğinde Bosna beyler-beyiliği esnasında Venedik sınırında giriş¬tiği mücadelelerle dikkati çeken ve mem¬leket ahalisine zulmettiği halde padişahın gözünden düşmeyip Özi ve Silistre muha¬fızlığına getirilen Abaza Paşa harekât için görevlendirildi. IV. Murad, Lehistan'a kar¬şı kendisinden yardım talebinde bulunan Rus Çarı Mihail Romanov'a gönderdiği ce¬vapta durum müsait olunca bu yardımı yapacağını ve o zamana kadar da İsveç ile dost geçinmesi gerektiğini bildirdi. Babı¬âli'nin İsveç ile ilk defa olarak siyasî ilişki¬lere başlaması da bu zamanlara rastlar. Lehistan topraklarına giren Abaza Paşa, Hotin Kalesi civarında Eskitabur adlı yere gelerek [631] Kamaniçe (Kamieniec) Kalesi önün¬deki mevzilere saldırdı. Lehliler'i çekilme¬ye mecbur ettiyse de kaleyi kuşatmaya im¬kân bulamadı. Daha sonra geri çekildi. Bu sırada İstanbul'a gelen Leh elçisi Alexan-dre Trzebinski padişah tarafından kabul edildi. Elçi, iki devlet arasındaki ilişkilerin Kanunî Sultan Süleyman zamanının şart¬lan altında düzenlenmesini teklif etmiş, buna karşı IV. Murad, Dinyestr Turla suyu üzerinde bulunan palankaların tahribini ve Lehistan'ın vergi vermesini isteyince an¬laşma zemini bulunamamıştı. Bu durum¬da padişah, Murtaza Paşa'yı sınır boyla¬rındaki kuvvetlere serdar tayin ettikten sonra Abaza Paşa'yı yanma alıp Edirne'ye hareket etti.[632] Ruslar'm şiddetli saldırısına uğra¬yan Lehistan işin ciddi tutulduğunu gö¬rünce yeniden barış teklifinde bulundu. IV. Murad ise İran üzerine sefer yapmayı amaç edindiğinden Leh meselesinde faz¬la ısrar etmedi ve sorumluluğu Murtaza Paşa'ya bırakarak Edirne'den ayrıldı.[633] Murtaza Pa-şa'nın Trzebinski ile akdettiği yedi madde¬lik antlaşma gereğince Osmanlı Devleti, Bielgorod bozkırlarında yerleşen Tatar oy¬maklarını bulundukları yerden kaldıracak, Lehistan da Zaporog Kazakları'nı kontrol altına alacaktı. IV. Murad, Edirne'den İs¬tanbul'a döndükten sonra çıkacağı İran se¬feri öncesinde içki yasağı ilân ettirip mey¬haneleri yıktırdı.[634] Kahve ve tütün yasaklarında olduğu gibi bunu da şiddetle uyguladı.
Devletin idaresini tamamıyla kendi eli¬ne alan IV. Murad bizzat yönettiği iki bü¬yük sefere çıkt. 1042'de (1632-33) Şah Sa¬fînin Gürcistan'ı istilâya başlayıp Tahmu-ras Han'ın mukavemetini kırması, diğer taraftan da İran ordusunun Van'a saldır¬ması üzerine padişah, Van muhafazasını Murtaza Paşa'ya havale edip büyük bir se¬fer hazırlığına başladı ve Sadrazam Taba-nıyassı Mehmed Paşa kumandasındaki or¬duyu Üsküdar sahrasına çıkarttı[635]. Aynı gün Van muhasaradan kurtulmuş olmakla beraber serdar sefere devam ederek orduyla Ha-lep'e, orada ulufe bahanesiyle çıkan bir ye¬niçeri isyanını bastırdıktan sonra Diyarbe-kir'e gitti. Bu arada IV. Murad, bir zaman¬dan beri en yakın adamı olarak yanında bulundurduğu Abaza Paşa'yı ve ardından çok sevdiği şair Nefî'yi öldürttü.
IV. Murad'ın ilk İran seferine fethettiği kalenin adıyla Revan seferi adı verilir. Ya¬nında Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahya Efendi bulunduğu halde Üsküdar'dan ha¬reketi 9 Şevval 1O44'e (28Mart 1635) rast¬lar. Padişah ordunun yürüyüşü sırasında uğradığı yerlerde vazifelerini ihmal eden¬leri, haklarında şikâyet olan kadıları, ve¬zirleri veya tütün içenleri cezalandırıp İz¬mit, Eskişehir, Konya, Kayseri yolunu ta¬kip etti. Sivas'tan ayrıldıktan sonra Sınır ovasında Anadolu ve Rumeli askerine ken¬disinin de iştirak ettiği büyük bir savaş manevrası yaptırdı. Bu sırada Sadrazam Tabanıyassı Mehmed Paşa hazırlıklarda bulunduğu Erzurum'dan gelerek Bayburt civarında orduya katıldı. Rivayete göre 200.000 asker, yirmi beş balyemez ve 100'-den fazla şâhî topla altı günde Soğanlı yaylasını geçip İran serhaddi olan Kars'a ulaştı [636] ve oradan İran topraklarına girdi. 10 Safer de (26 Temmuz) Revan önüne geldi. K; leden epey uzak bir yerde kurulan otağ nı surlara daha yakın bir yere naklettin ve sonradan buraya Hünkâr tepesi deni di. Revan on bir günlük direnişin ardiı dan teslim oldu.[637] Padişah, kale hâkimi Emîrgi neoğlu Tahmasp Kulu Han'ı muhteşei bir merasimle huzuruna kabul edip şahı kaleye yerleştirdiği Mîr Fettah kumand; sındaki Mâzenderanlı tüfekçileri serbe: bıraktı ve kalenin tamirini emretti. Annı siyle birlikte teslim olan ve Osmanlı hi: metine giren Emîrgûneoğlu'na Halep be; lerbeyiliğini verdi. Sünnî mezhebine gi diği ve ismi Yûsuf Paşa'ya dönüştürüldı ğü halde daima eski adıyla anılan bu ş; his, iki ay kadar kaldığı Halep'te dikkat çekici hareketlerinden dolayı şikâyet üzerir azledilip padişah tarafından yanına çağ nlmış ve kendisine vezâret haslarında başka Boğaziçi'nde bir bahçe [638] Ahırkapı da bir saray ve Kâğıthane'de bir çiftlik vı rilmiş, mûsikiye vukufu, eğlence ve şefi hat İşlerindeki tecrübesinden dolayı pad şahın yakınlarından biri olmuştur.
IV. Murad, Kenan Paşa kumandasınd bir kuvveti daha önce yardım edilemedit için düşen Ahıska'nın zaptıyla görevler dirdikten sonra Tebriz'e yürüdü. Hoy'a g derken hastalandı, tahtırevana binme zorunda kaldı. Bu sırada annesinin ker dişine karşı birtakım entrikalar çevirme sinden kaygılandığı için kardeşlerini ortc dan kaldırmaya başladı ve Revan zafer nin estireceği olumlu havayı uygun görü İstanbul'da bulunan Şehzade Bayezid il Süleyman'ı öldürttü.[639] Revan'ın fethi müjde sinin İstanbul'a geldiği ve dört gece süre cek şenliklerin başladığı günün gecesi yiı mi beşer yaşlarındaki şehzadelerin öldü rülmesi herkeste hüzün ve nefret uyan dırdı. IV. Murad 28 Rebîülevvei'de ulaştığı boşaltılmış Tebriz'i tahrip et tirirken Yahya Efendi'nin müdahalesiylı Cihan Şah ve Sultan Hasan camilerine do kunulmadı. Kışın yaklaşması ve hastalıç yüzünden daha ileri gitmeyip geri döndü İzmit'te kendisini karşılayanlar arasında Ahıska'yı yirmi üç günlük muhasaramı ardından zapteden ve daha dört beş kü çük kale ele geçiren Kenan Paşa ile Emir gûneoğlu da bulunuyordu. IV. Murad, İz mitten kadırgalarla hareket ederek ÜS küdar'a geldi ve perşembe günü büyü! bir alayla İstanbul'a girdi.
Osmanlı ordusunun ayrılışından sonra Revan yeniden Safevîler'in eline geçti [640] Şah Safî, Re-van'ı geri almasına ve ardından Küçük Ah-med Paşa kuvvetlerini Mihriban Kalesi ci¬varında mağlûp etmesine rağmen barış için İstanbul'a Maksud Han'ı göndermiş, fakat padişah nâmenin cevabının Bağdat'¬ta verileceğini söyleyerek elçiyi huzuruna kabul etmemiş ve büyük bir sefer hazır¬lığına başlamıştı. Sefere çıkmadan önce Kendisi için tehlikeli gördüğü şehzade Ka-sım'ı idam ettirdi. 23 Zilhicce 1047'de (8 Mayıs 1638) beraberinde Şeyhülislâm Yah¬ya Efendi ile Kaptanıderyâ Kemankeş Ka¬ra Mustafa Paşa bulunduğu halde büyük fetihler devrini hatırlatan ve sefer boyun¬ca miktarı artacak olan muazzam ordusu ile Bağdat'a doğru hareket etti. Bu ara¬da mehdîlik iddiasıyla ortaya çıkıp Eskişe¬hir ahalisini haraca bağlamaya kalkışan Sakarya şeyhi Ahmed öldürüldü. Ereğli, Adana, İskenderun ve Halep'ten geçerek Ayıntap, Birecik ve Urfa'ya ulaştı. Bu civar¬da bulunan Cülâb menzilinde Bayram Pa¬şa vefat ettiğinden sadârete Musul Valisi Tayyar Mehmed Paşa'yı tayin etti. Diyar-bekir'e vardığında Derviş Paşa'yı öncü ola¬rak gönderdi. 28 Cemâziyelâhir 1048'de (6 Kasım 1638) Musul'a ulaştı. Ordu İmam Müsâ Türbesi (Kâzimiye) civarına 7 Receb'-de (14 Kasım) varmış, padişah ertesi gün İmâm-ı Âzam Türbesi (Âzamiye) karşısın¬daki otağına inmişti. IV. Murad, Bağdat Önünde kuşatmanın bütün safhalarını ya¬kından takip etti ve zaman zaman metrislere kadar gitti. Muhasaranın on dör¬düncü günü umumi bir hücum yapılma¬sı kararlaştırılmakla beraber müdafılerin içeride metrisler hazırladığı şayiası buna engel oldu. Bağdat'ın metris sürmek su¬retiyle zaptı uygun görüldüğünden kuşat¬ma gittikçe şiddetini arttırarak günlerce sürdü. Bir gün önce yürüyüşe kalkışmadı¬ğı için padişah tarafından azarlanan Tay¬yar Mehmed Paşa, kendi cephesinin kar¬şısında bulunan kuleleri ele geçirip ser-dengeçtilerin başında savaşa girdiği sıra¬da alnına isabet eden bir kurşunla şehid olunca yerine Kaptanıderyâ Kemankeş Mustafa Paşa tayin edildi. Ertesi gün [641] kale kumandanı Bektaş Han, Bağdat'ı teslime karar verip IV. Murad'ın huzuruna mera¬sim ve iltifatla kabul edildi. Padişah kaleyi teslim etmelerini söyledi ve müdafaada bulunan askerlerin kendi yanında kalma veya şahın yanına gitme hususunda ser¬best olduklarını bildirdi. Fakat henüz Bağ¬dat'ta bulunan İranlılar'ın Osmanlılar'm elindeki kulelerin altına lağım yerleştir¬mekte olduğu haberi yayılınca yeniden başlayan çarpışma bir gün bir gece sür¬dükten sonra birçok İranlı yakalanmış, han¬ları hapsedilip diğerlerinden pek çoğu öl¬dürülmüştü.
IV. Murad fethin ardından kalenin, İmâm-ı Âzam ve Abdülkâdir Geylânî tür¬belerinin tamiriyle meşgul oldu. İmâm-ı Âzam Türbesİ'ni ziyaret etti ve Kâzimiye civarına geçti. Sadrazamı Bağdat'ta bırakıp 12 Ramazan 1048'de (17 Ocak 1639) İstanbul'a doğru hareket etti. Onun İran topraklarına girerek İsfahan'a kadar git¬me tasavvurunu bu defa da gerçekleşti-rememesine ve barış meselesinin hallini Kemankeş Mustafa Paşa'ya bırakmasına hastalığı sebep gösterilir. Musul'a vardığı zaman seferden önce İstanbul'a geldiği halde kabul etmediği ve Musul'da beklet¬tiği İran elçisi Maksud Han ile İran şahına eskiden beri Osmanlı Devleti'ne ait toprakların iadesini, her yıl hediye ve pîşkeş gönderilmesini, aksi takdirde yine savaşın başlayacağını bildiren bir mektup gönder¬di. Diyarbekir'e gelirken hastalandığından kış mevsiminde yolculuktan çekinerek bu¬rada yetmiş bir gün kaldıktan sonra 11 Zilhicce 1048'de (15 Nisan İ639) ayrılıp Malatya, Sivas. Tokat ve Ankara üzerinden İzmit'e geldi. Yine deniz yoluyla İstanbul'a hareket edip Sinan Paşa KÖşkü'ne indi.[642] Sefer zor¬luklarının da arttırdığı hastalığı sebebiyle ayaklan ıstırap İçinde olduğu halde iki gün sonra Bahçekapı'dan büyük bir alayla şeh¬re girdi. Bu arada Kasrışîrin civarındaki Zühâb mevkiinde İran savaşlarına nihayet veren, sonraki asırlarda da esas alınan Kas-nşîrin Antlaşması imzalanmıştı.[643] Muahede-nâmenin metni İran elçisi Muhammed Ku¬lu Han tarafından İstanbul'a getirilerek IV. Murad'ın tasvibine sunulmuştu.
Diğer taraftan İran meselesi yanında IV. Murad devrinin başından sonuna kadar Kırım Hanlığı'nın karışık durumu ve Kazak taarruzları Osmanlı Devleti'ni uğraştıran başlıca meseleler arasında yer almış, or¬du ve donanma şevki, özi suyu üzerinde kaleler inşasıyla Kazaklar'ın denize çıkma¬larının önlenmesi gibi tedbirlerle bu me¬selelerin halline çalışılmış, fakat o devirde tamamen halli mümkün olmamıştır. Ka-zaklar'ın yaptığı diğer faaliyetler yanında 4 Şevval 1033te (20 Temmuz 1624) Boğa¬ziçi'ne kadar girip Sarıyer, Tarabya ve bil¬hassa Yeniköy'de yağmacılık yapmalarının kısa süre içinde bertaraf edilmekle bera¬ber İstanbul'da büyük heyecan uyandır¬dığı bilinmektedir. Osmanlı Devleti buna, Kaptanıderyâ Receb Paşa kumandasın¬daki donanmasıyla takip ettiği Kazaklar'ı Köstence'nin kuzeyindeki Karaharman açıklarında mağlûbiyete uğratarak cevap vermişti.[644]
IV. Murad, Bağdat seferinde iken Arna-vutluk'un çeşitli yerlerinde ve Bosna'da çıkan karışıklıkların yatıştırılması işiyle Du-çe Mehmed Paşa'yı görevlendirmişti. Du-çe'nin buralardaki faaliyetlerinin pek başanlı olmadığı ve meselenin IV. Murad'ın son zamanlarına kadar sürdüğü görülmek¬tedir. Yine onun döneminde, Osmanlı Dev¬leti ile Venedik Cumhuriyeti arasındaki münasebetlerin bir müddet kesilmesine sebep olacak kadar önem kazanan olay Avlonya hadisesidir. Akdeniz'in emniyeti¬ni teminle görevli Cezayir ve Tunus donanmalarının başındaki Ali Piçinoğlu, Girit ve İtalya sahillerinde faaliyette bulunduktan sonra Avlonya ümanı'na gelmiş, Venedik hükümeti, Marino Capello kumandasın¬daki yirmi sekiz kadırga ve bir büyük ge¬miden oluşan donanmasıyla Avlonya'yı ab¬luka etmiş, kale ve şehri topa tutmuş, Pi-çinoğlu'nun gemilerini alıp götürmüştü (1048/1638). Olayı haber alan IV. Murad büyük bir hiddete kapılmış, antlaşmayı bo¬zan Venedik i\e ticari münasebetlerin Ke¬silmesini ve yılda 50 yük akçe gelir getiren Spalato Gümrüğü'nün kapatılmasını emretmişti. Sonunda eskiden beri sürmekte olan ticarî münasebetlerin korunması esa¬sına dayalı ve tazminatı ihtiva eden bir antlaşma imzalandı.[645]
Padişah Revan seferinde başlayan ve git¬tikçe artan damla (gut) hastalığına müp¬telâ idi. Bağdat seferinde bazan tahtıre¬vanla yolculuk etmek zorunda kalmış ve dönüşte kendisine şiddetli bir baş ağrısı ve ardından titreme gelerek yatağa düş¬müştü. Bunu Önce sıtmaya hamleden he¬kimler ardından felç teşhisi koydular. Se¬fer sonrası biraz düzelmekle beraber İs¬tanbul'daki zafer alayında zorlukla buluna¬bildi. Kasım ayında avlanmak üzere gitti¬ği Beykoz taraflarında tekrar ağırlaşınca etrafındakilerin tavsiyesiyle aşırı derecede kullandığı içkiden vazgeçti. Üsküdar sa¬rayında on gün istirahat neticesinde iyi¬leşmekle beraber maneviyatı çok bozuk¬tu; güneş tutulmasından ve hazinede bul¬duğu bir cifir kitabından hayatıyla ilgili olumsuz anlamlar çıkarıyordu. Bununla be¬raber geleceğe yönelik tasavvurlarda bu¬lunuyor, Venedikliler'e karşı karadan ve denizden yapmayı düşündüğü büyük bir seferin hazırlıklarını sürdürüyordu. Tersa¬ne ve tophanede yeni gemiler inşa ettir¬mek, top döktürmek, Selanik taraflarına asker sevketmek gibi faaliyetleri Batı'da büyük bir endişe uyandırmıştı. Bu seferin Malta korsanlarına yönelik olduğu ve pa¬dişahın bir adam gönderip adanın planını aldırdığı hakkında rivayetler vardır.
IV. Murad, 1 Şevval 1049'da (25 Ocak 1640) bayram tebriklerini kabul ettikten ve Sinan Paşa Köşkü'nde iç ağalarının çe¬şitli hünerlerini seyredip biraz at koştur¬duktan sonra Atmeydanı'nda Silâhdar Mustafa Paşa'ya tahsis edilen saraya gi¬derek istirahat etti ve akşam yemeğinde Silâhdar ve Emîrgûneoğlu gibi yakınları¬nın teklifiyle eskisi gibi yiyip içti. Bu gece¬nin ertesi günü hastalandı; bütün tedavi¬lere rağmen günden güne fenalaştı. Ya¬nında bulunmuş olan İmâm-ı Sultanî Şâ-mî Yûsuf Efendi'nin nakline göre ara sıra şuurunu kaybediyordu. 15 Şevval 1049 (8 Şubat 1640) Perşembe yatsıdan sonra Şehzade Kasım'ı boğdurduğu odada ve¬fat etti. Cenazesi, gazalarda bindiği üç at tersine eyerlenmiş olarak tabutu önünde götürüldüğü halde büyük merasimle kal¬dırılıp Sultan Ahmed Camii yanındaki ba¬bası \. AhmeoVın türbesine defnedildi.
IV. Murad, Osmanlı padişahları arasın¬da farklı karakterde bir şahsiyettir. İrade ve hafızası kuvvetli, gözü hiçbir şeyden yıl-mayan bu hükümdar vesayet altında ya¬şadığı yıllarda devlet işleriyle ilgilenmiş, tebdil gezerek her şeyi yakından görüp an¬lamaya çalışmış, memleketin iç ve dış du¬rumunu düzeltebilmiştir. Gittikçe artan sert tutumunu daha çok kötülüklerine inandığı kimseler hakkında göstermiştir. Bazı Batı kaynaklarında, onun her taraf¬ta hafiye bulundurduğu ve bir mühtediye tercüme ettirdiği Machiavel'i okuduğu ri¬vayet edilir.
Askerin başında savaşa katılan Osman¬lı padişahları arasında yer alan IV. Murad kaynaklarda uzun boylu, geniş omuzlu, heybetli bir kişi olarak tanımlanır. Yine çağdaş kaynaklarda çok kuvvetli olduğu, iri yarı bir adam olan Silâhdar Musa'yı (Pa¬şa) kuşağından tutup kaldırarak Has Oda'-yı birkaç defa dolaştırdığı, devrin meşhur pehlivanlanyla güreştiği, 200 okkalık gürz kullandığı, kılıç, ok, harbe vb. silâhları kul¬lanmakta mahir olduğu belirtilir. Topkapı Sarayı'ndaki demir (gümüş) kapıyı, Bağdat seferi sırasında Musul'da Bâbürlü Hüküm¬darı Şah Cihan'ın elçisi Mîr Zarifin tak¬dim ettiği hediyeler arasında bulunan ve ok, kurşun geçirmediği söylenen gerge¬dan derisi kaplı kalkanı harbe ve okla deldiği. Eski Saray'dan attığı ciridi Beyazıt Ca¬mii minaresinin altına, Halep Kalesi'nden attığını da şehrin Saraçhane civarına dü¬şürdüğü, keman keşliğindeki maharetini de çeşitli vesilelerle ispat ettiği bilinmek¬tedir.
IV. Murad'ın birçok çocuğu dünyaya gel¬miştir. Evliya Çelebi bunların sayısını otuz iki olarak göstermekteyse de tesbit edilebilenler beşi erkek olmak üzere on altı ka¬dardır. Daha babalarının sağlığında ölen şehzadelerinin ismi Süleyman, Mehmed, Alâeddin, Ahmed ve Mahmud'dur. Kızla¬rından Kaya İsmihan Sultan Melek Ahmed Paşa ile, Rukİye Sultan Melek (Şeytan) İb¬rahim Paşa ile, Hafıze Sultan Hüseyin Pa¬şa ile evlenmiş, diğerleri daha küçük yaş¬ta ölmüştür. Kardeşlerinden üçünü ve bir rivayete göre amcası 1. Mustafa'yı öldürttüğünden kendisine halef olacak İbrahim'den başka kimse kalmamıştı. Ağır hastalığında has¬talığının iyiieştirilmemesine sebep olarak gördüğü Şehzade İbrahim'in de öldürül¬mesini emrettiği, Kösem Sultan'ın emrin görevlilere ulaşmasına engel olarak İbra¬him'in hayatta kalmasını sağladığı da söy¬lenir.
İV. Murad dönemi alım, şair, tarihçi, hattat ve musikişinas gibi muhtelif saha¬larda yetişmiş fikir adamları bakımından Osmanlı Devleti'nin en dikkate değer bir devresi olmuştur. Evliya Çelebi, Kâtib Çe¬lebi, Neff, Şeyhülislâm Yahya, Veysî, Koçi Bey, Azmîzâde Hâletî gibi isimler edebiyat sahasında dönemin önde gelen şahsiyet¬lerinden sadece birkaçıdır.
Arapça ve Farsça bilen IV. Murad yüksek bir edebî kabiliyeti olmamakla birlikte Mu-râdî mahlasıyla şiirler yazmış, mûsikiyle il¬gisi besteler yapacak düzeye ulaşmış kimden öğrendiği bilinmemekle be¬raber özellikle ta'lik hattını güzel yazmış, siyasî gayeleri için kullanmak istemiş olsa bile zamanının tartışma konularıyla uğraş¬maya özenmiştir. Onun dinî meselelerde anlayış farklarından ortaya çıkan münaka¬şalarda daha ziyade Kadızâde Mehmed Efendi'nin tesiri altında kaldığı açıktır. An¬cak Abdülmecid Sivâsryi de hoş tutar, onun taraftarlarını gücendirmek istemezdi.
IV. Murad, bütün saltanatı boyunca se¬ferler ve diğer meselelerle meşgul oldu¬ğundan büyük hayrat vücuda getirmemiş-se de bu sahada bazı faaliyetleri vardır. Üsküdar Çamlıca'da bir cami, Kazak taar¬ruzlarına karşı boğazın müdafaası için Ana-dolukavağı ile Rumelikavağfnda müşte¬milâtı ve camileriyle beraber kaleler yap¬tırmış, Revan seferinde iken verdiği emir üzerine Bayram Paşa İstanbul'un imarı¬na çalışarak surları, yanan camileri imar etmiştir. Okmeydanı Namazgâhı'na min- i ber konulması da IV. Murad zamanına rastlar. Kendisi, Üsküdar tarafında İstav¬roz Sarayı ve Kandilli'de bugün mevcut ol-mayan bir saray yaptırdığı gibi Topkapı Sarayı'nda Revan ve Bağdat fetihleri hâtıraşına Bağdat ve Revan köşklerini inşa ettirmiştir. 1636 ve 1639 yıllarında tamam¬lanan bu yapılardan bilhassa Bağdat Köş¬kü, çeşitli Türk sanat şubelerini bir araya getiren XVII. yüzyıldaki en yüksek sanat eserlerindendir. Şiddetli yağmurlar netice-sinde [646] Mes-cid-i Harâm'ı basan suların tahrip ettiği Kabe'yi Kadı Mehmed Efendi ve Mimar Rıdvan Ağa vasıtasıyla esaslı bir surette tamir ettirmiş ve padişahın adı Beytul-lah'ın takı üzerine yazılmıştır.
Bibliyografya :
Dördüncü Murad 'in Bağdat Seferi Menzilnâ-mesi: Bağdat Seferi Harp Jurnali (haz. Halil Sa-hillioğlu, TTK Belgeler, 11/3-4 |1965| içinde), s. 11-35; IV. Murad'ın Reuan Seferi Menzİlname-sf(haz. Nezihi Aykut, TD, sy. 34 (1984] içinde], s. 191-246; Topçular Kâtibi Abdülkadir (Kadri) Efendi Tarihi (haz. Ziya Yılmazer), Ankara 2003, II, 783-1134; Peçuylu İbrahim, Târih, ü, 393-451, 460-462, 486; Hasanbeyzâde Ahmed, Târih (haz. Nezihi Aykut, doktora tezi, 1980), İÜ Ed. Fak. Ta¬rih Seminer Kitaplığı, nr. 3277, II, 354-410; Kâtib Çelebi. Fezleke, I, 346; II, 38-321; Solakzâde. Tâ¬rih, s, 721, 736-766; Mehmed Halîfe, Târlh-İ Gıl-mânî, İstanbul 1340, s. 10-17; Evliya Çelebi, Se-üaha£nâme(DağIı), I, tür.yer.; Naîmâ, Târih, ll-lll, tür.yer.; Muştakimzâde. Tuhfe, s, 738, 739; Hammer (Atâ Bey), IX, 3-296; Zinkeisen. Ge-sckichte, IV, 3-524; N. Jorga. Geschichte des Osmanİschen Relches, Gotha 1910, III, 388, 449-479; Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi, IH/1, s. 148-208; Danişmend, Kronoloji2, III, 257, 325-386; K. Teply, Dİe Kaiserliche Grossbotschaft an Sultan Murad IV. im Jahre 1628 des Freiherrn Hans Ludıulg von Kuefsteins Fahrt zur Hohen P/brte, Wien 1976, s. 17, 29-31, 42; Kerim Yans, IV. Murad Devrinde Osmanlı -Safevt Münase¬betleri (doktora tezi, 1977), İÜ Ed. Fak., s. 77-214; Oktay Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986, s. 340-343, 521 -523; Midhat Ser-toğlu, IV. Murad, Ankara 1987; önder Bayır, IV. Murad'ın Hatt-ı Hümâyunları (yüksek lisans te¬zi, 1994), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Hüsrev Subaşı, "Hattat Osmanlı Padişahları", Osmanlı, Ankara 1999, XI, 54-55; Süheyl Ünver, "Dördün¬cü Sultan Murad'ın Revan Seferi Kronolojisi", TTK Belleten, XVI/64 (1952), s. 547-576; Meh¬met İnbaşı, "The Register of Expenditures of Murat IV's Bagdad Campaign", AO, LIV/4 (2001), s. 497-508; M. Cavid Baysun, "Murâd IV", İA, VIII, 625-647; A. H. de Groot, "Murâd IV", EP (İng.), VI!, 597-599; Öztuna. TMA, II, 39-