« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Şub

2011

PARİS BARIŞ KONFERANSI VE SADRİ MAKSUDİ'NİN TÜRKİYE'Yİ SAVUNMA MÜCADELESİNE BİR ÖRNEK

Musa GÜRBÜZ 01 Ocak 1970

Osmanlı Devleti'nin Kasım 1914 de Almanya lehine I. Dünya Savaşı'na

girmesi devletin yıkılmasını hazırlayan doğurgan bir öğe olmuştur.

Nitekim, savaşın sürdüğü yıllarda Osmanlı Devleti'ni bölüşmek amacıyla

bir çok gizli andlaşma imzalanmıştır. 4 Mart - 10 Nisan 1915 İstanbul

andlaşması; 26 Nisan 1915 Londra Sözleşmesi; 1916 Symes-Picot Andlaşmasını

esas alan 26 Nisan ve 30 Mayıs 1916 andlaşmalan ve 10-21

Nisan 1917 St Jean Maurienne andlaşması.

Bu gizli andlaşmaların sık sık yapılmış olmasının ana nedenleri arasında

İngiltere'nin diğer devletleri kendi yanında savaşa sürükleme arzusunu

ve bu isteğe olumlu cevap veren devletlerin daha önce yapılmış olan

andlaşmanın toprak ile ilgili maddelerinde kendi lehlerine yeni toprak düzenlemeleri

istemelerini saymak mümkündür1.

Bulgaristan'ın savaştan çekilmesi (30 Eylül 1918), zaten istekli olan

Osmanlı Devleti'ni ateşkes istemeye cesaretlendirmiştir. Bu istek 19

ekim 1918 de İzzet Paşa tarafından Meclis-i Mebusan'da dile getirilmiştir2.

Ancak bu ateşkes andlaşmasının 8 Ocak 1918 tarihinde A.B.D. Cumhurbaşkanı

Wilson tarafından ilan edilen 14 maddelik prensiplerle uygunluk

arzetmesi gerekmekteydi3. 30 Ekim 1918 de İngiliz zırhlısı

Agamemnon'da imzalanan Mondros Ateşkes andlaşması, Türk delegasyonu

Başkanı Rauf Bey övgüyle bahsetmesine karşın, Türk isteklerini

fazlaca dikkate almayan bir belge niteliğindeydi.

Bu andlaşma ile arap bölgeleri tamamen kaybedilmiş, İran ve Kafkasya'dan

çekilinmiş, boğazlar işgal edilmiş ve ordu silahsızlandırılmış

A.Ü. Türk İnk. Tarihi Ens. Ar.Gör.

1. G. Pedroncini, les negociations secretes pendant la grande guerre, Paris,

Flammarion 1969, sh. 17-20.

2. S. Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya I, İstanbul 1991, sh. 8-10.

3. M.Kemal'in General Harbord'a verdiği muhtırada aynı duyguyu paylaştığı

anlaşılmaktadır. A.Akşin, Atatürk'ün dış politika ilkeleri ve diplomasisi. Ankara TTK

1991, sh.24



olacaktı. Özellikle 7. ve 24. maddeler İtilaf Devletlerinin istedikleri yerleri

işgal etme hakkını vermekteydi. Bu ateşkes fiili olarak Osmanlı Devleti'nin

bir anlamda yıkılışım ifade etmekteydi4.

I.Dünya Savaşı'nın problemlerini tasviye etmek, toprak taleplerini

çözümlemek üzere 32 devletin katılımı ile Paris Barış Konferansı ilk toplantısını

18 Ocak 1919 da yaptı. 30 Mayıs 1919 da Sadrazam Damat Ferit

Paşa,, devletin menfaatlerini korumak amacıyla bir Osmanlı delegasyonun

Yüksek Konsey tarafından dinlenilmesini talep etti. Bu istek uygun

bulunduğu için Damat Ferit Paşa başkanlığındaki Osmanlı delegasyonu

Paris'e davet edilmiştir. Ancak, aşın isteklerde bulunulduğu gerekçesiyle

28 Haziran 1919 da geri yollanmışlardır5. Osmanlı Devleti'nin birçok bölgede

paylaşıldığı ve delegelerinin konferanstan geri gönderildiği bir ortamda

ülke çıkarlannın korunması için iki ana gurupta çaba gösterildiğini

söylemek mümkündür. Birincisi, Mustafa Kemal önderliğinde Anadolu'da

oluşmakta Kuva-i Milliye'nin çabalan; ve ikincisi, Osmanlı sınırlan

dışında kalan Türk ve müslümanlann Türkiye'yi bu badireden en az zararla

çıkarmak yönündeki çalışmalandır.

Bu çalışmamızda, ikinci guruba giren çabalannın incelenmesine katkıda

bulunabilmek için önemli bir şahsiyetin, 1925 yılında Atatürk'ün teveccühüyle

Türkiye'ye gelerek önemli görevlerde bulunacak olan Sadri

Maksudi'nin (Arsal) 10 Oc ak 1920 tarihine Paris Barış Konferansına

sunduğu bir "başvuruyu" tercüme ederek yayınlamakla iktifa ediyoruz,

ancak belgenin sağlıklı olarak değerlendirilebilmesi bakımından, Sadri

Maksudi'nin 1920 ye kadar olan politik mücadelesinin ana hatlanyla çizilmesi

gerekmektedir.

İlkeğitimini köyünde (Kazan-Taşsu) imam olan babasından alan

Sadri (1879-1957) 1906 yılında Paris Hukuk Fakültesini bitirerek sayasi

çalışmalarda bulunmak üzere Kazan'a döner. Rus Çarlığının ilk millet

meclisi olan Duma'ya seçilir (1907). Böylece kendisini politik arenada

bulan S.Maksudi bölgedeki Türk halkının sesi ve milli kurumlannın savunucusu

durumuna geçer6. Ancak önemli aktiviteleri 1917 sonrasına rastlayacaktır7.

Rus Çarlığının devrilmesinden sonra kurulan Muvakkat Krenesky

hükümeti tarafından Türkistan'a gönderilen 4 validen biri olan

S.Maksudi, Moskova'da yapılan I. "Rusya Müslümanları Kurultayı"na

katılamamasına rağmen Merkez Şurası üyeliğine seçilir. Bu kurultayın

4. Anlaşma maddelerinin muğlaklığı ve genel yorum için bknz. G.Jaeschke,

Kurtuluş Savaşı ile ilgili belgeler, Ankara TTK 1986. sh.27-35.

5. S.Tansel, age, sh.259-60.

6. Türkçeye hizmetleri ve Türk okullarının kapatılmaması için yaptığı çalışmalar

için bkz; A.Caferoğlu, "Sadri Maksudi Arsal'ın aziz hatırasına" T.K. Mart 1965, sayı 5,

sh.309-312.

7. A.Ayda, Ölümünün 20. Yılında S.M.A., Ankara KBY, 1977, sh.7-8.



belki de en önemli karan Rusya'da ülkesi olmayan bütün kavimler için

bir "Milli Medeni Muhtariyet" sağlanması ilkesinin kabul edilmesidir8.

Bu karan dikkate alan Sadri Maksudi Kazan'da yapılacak olan II.

Milli Kurultaya9 daha önceden hazırlamış olduğu "İç Rusya ve sibirya

Türk-Tatarlan" için bir "Milli Medeni Muhtariyet" tasansıyla katılmıştır10.

22 Temmuz 1917 de toplanan bu kurultayda; muhtariyet idaresi ilan

edilmiş ve seçimlere hazırlanmakla görevli Muhtar Heyeti'ne tabi üç bakanlıklı

Muvakkat hükümet kurulmuş ve Sadri Maksudi başkan seçilmiştir11.

20 Kasım 1917 de Ufa şehrinde açılan Muhtar Meclisi ciddi münakaşalardan

sonra Türk-Tatar ibaresini kabul etmiş ve Millet Meclisi ve

Milli İdare başkanlığına Sadri Bey getirilmiştir (23 Kasım). Böylece birçoklanna

göre İdil-Ural Devleti'nin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur12.

Çok kısa ömürlü olan (4 ay) bu devlet 25.4.1919 tarihinde Sovyet

idarecileri tarfından sadece "diniye nezareti" kalmak suretiyle feshedilmiştir.

Bu tarihten sonrda, S.Maksudi önce Moskova'ya, oradan da Finlandiya

yoluyla Paris'e geçmiştir. Kendisi burada iken, Rusya'da kalan

üyeler Urallar ve Sibirya'da çok az bir sayıyla da olsa bir meclis toplarlar

ve Paris Sulh Konferansına Fuat Tuktar, Ayaz Ishaki ve Paris'te buluşacaktan

Sadri Bey'i (başkan) delege olarak tayin ederler.

Bu delegasyon -ister birlikte isterse S.Maksudi yalnız- Paris Banş

Konferansına Türklerin haklannı korumak için 10 Ocak 1920 de bir çağnda

bulunmuştur. Çalışmamıza konu olan belge bu çağndır. Böylece çeşitli

vesilelerle kaleme alınan yazılarda iddia edildiği gibi13 bu delege gurubunun

ve S. Maksudi'nin Paris'te harhangi bir faaliyetinin olmadığı

fikri çürütülmüş olmaktadır. Bu delegasyonun zamanında Paris'e ulaşamadığı

ve dolayısıyla B.Maksudi ile buluşamadığı anlaşılmaktadır. Hatta

Fransa Dış İşleri Bakanlığı arşivinde yaptığımız çalışmalarda da S. Mak-

8. A.Battal-Taymas, Kazanlı Tük Meşhurlarının İki Maksudi'ler, istanbul, 1959,

sh.31.

9. A.B. Taymas'a göre Rusya raüslümanlan kurultayı olarak hazırlanmış, ancak

azerbaycan'daki olaylar nedeniyle katılım az olduğundan Sibirya Türk Tatarlan Kongresi

halini almıştır. Age, s.32-33.

10. A.B. Taymas, age, sh.31-32 de bu projenin avusturyalı politikacı-yazarların

(Otto Bauer, P.Springer) milliyet ile ilgili eserlerinden mülhem olduğu ve hatta onlardan

örnekler alınarak hazırlandığı belirtilmektedir.

11. Y.Raevuori, Sadri Maksudi ve Türk-Fin Münasebetleri, ankara, TKAE 1965,

sh.27-28.

12. A.Ayda, age., sh.7-8; Y.Raevuori, age, sh.27. ancak, A.B. Taymas, age,

sh.34-37 de devlet başkanlığı ifadesini kabul etmez ve İdil-Ural Devleti fikrinin ayaz

İshaki'ye ait olduğunu belirtir. Daha doğru gözüken bu ifadeye göre Sadri muhtariyet

taraftarıdır.

13. A.B. Taymas, age, sh.39-41. Y.Raevori, age, sh.32 de İstanbul'un işgaliyle ilgili

verilmiş bir muhtıradan bahsetmektedir.



sudi dışındaki delegeler hakkında bilgiye rastlamadığımızı berlitmeliyiz.

Ancak; elimizdeki belgeden de açıkça anlaşıldığı gibi, diğer iki delegenin

Paris 'e geç ulaşması ve diğer politik nedenlerden dolayı bu delegasyonun

fazla bir etkinliğinden söz edemesek bile, S.Maksudi'nin en azından

Barış Konferansı'nı etkeleme çabalan içinde olduğunu söyleyebiliriz.

Bu belgeyle ilgili olarak ikinci bir noktaya dikkat çekmek gerekmektedir.

Y.Yaevuuori İstanbul'un işgaliyle ilgili S.Maksudi tarafından verilmiş

bir muhtıradan bahsetmektedir14. A.Selçuk Özçelik'in iddiası da bu

yöndedir15. O biri Türklerin haklarını korumak, diğeri İstanbul'un işgalini

kınamak amacıyla verilmiş iki muhtıradan bahseder. Ancak Fransa Dışişleri

Bakanlığı arşivinde sadece bir belge bulabildik. Ayrıca; -belkide daha

önemlisi- söz konusu olan iki belgenin muhtevasının elimizdeki belgenin

kapsamıyla çakışması dikkat çekicidir. Bu da; söz konusu iki çağrının anı

belge olması ihtimalini düşündürmektedir.

Sonuç olarak; belgenin tercümesini vermeden önce kapsamıyla ilgili

birkaç önemli noktanın İtim çizmek gerekmektedir.

I- Elimizdeki belgenin muhtıradan (Memorandum) ziyade bir çağrı,

başvuru (appet) olduğu dikkat çekmektedir. Bu bakımdan belgeye çok

fazla bir tiplomatik önem atfetmek yanlış olabilir. Diplomatik bir dil çalışmasının

konuya açıklık getireceği muhakkaktır.

II- S.Maksudi bu çağrıyı Sibirya ve avrupa Rusyası müslümanlannın

Milli Meclisi'nin ve bu meclisin Barış Konferansı nezdinde görevlendirdiği

heyetin başkanı olarak yapmaktadır. Bu tamamen tarihi bilgilerimizle

uygunluk arzetmektedir.

III- Rusya Türk-Tatarlan kendilerini müslüman kimliği ile tanımlamakadırlar

ve bu üst kimlikle "on milyon müslüman adına" Barış Konferansından

istikte bulunmaktadırlar. Hukuk eğitimini çağdaş millet mavramımn

doğup geliştiği bir ülke olan Fransa'da (Paris) tamalayan

S.Maksudi'nin bu modern terminolojiden haberdar olduğu veya en azından

olması gerektiği kabul edilirse bu nokta çok ayrı bir önem kazanmaktadır.

Daha sonra yayınlanan millet ve milliyet hakkındaki görüşleri bu

düşüncemizi doğrulamaktadır. Ancak bunun sosyo-politik sebepleri ve

Rusya müslümanlannın millet-ümmet kavramlannın niçin ve hangi şartlarda

kullanıldığı ayn bir etüd gerektirecek kadar önemli olduğundan sadece

işaret etmekle yetineceğiz.

IV- Rusya müslümanlannın Osmanlı Devleti'nin I.Dünya Savaşı'na

girmesiyle ciddi bir ikilem ile karşı karşıya kaldıklan anlaşılmaktadır. İyi

bir vatandaş olma veya halifeye bağlılığın gereklerini yerine getirme. So-

14. Y.Raevuouri, age., sh.32.

15. Prof.Dr. A.S.Özçelık, "SMA" T.K., Mart 1967, s.53. sh.307.



nuçta; iyi vatandaşlar olma fikrinin baskın çıktığı ve dolayısıyla müslümanlanıı

Rus askeri olarak savaşa girdikleri ifade edilmektedir. Ancak,

bu tenakuz halifeye karşı değil, Almanlara karşı savaşıldığı ve Sultan'ın

değil Alman taraftan devlet adamlannın Osmanlı Devleti'ni savaşa sürükleme

suçunu işlediği fikriyle açıklanmakta veya hafifletilmektedir.

V- Bölge halkının halifeyi müslümanlann dini lideri olarak gördüğü

ve bağlılıklan 'çok sık tekrar edilmektedir.

VI- Türklerin ve Sultan'ın Türk bölgelerinden ve İstanbul'dan çıkanlması

fikri terkedilmelidir. Aksi takdirde müslümanlar İtilaf Devletlerine

karşı davranışlannı yeniden gözden geçireceklerdir.

VII- Müslümanların Rusya'ya ve dolayısıyla İtilaf Devletlerine

savaş boyunca gösterdikleri sadakat ve olumlu davranışlar, bu güçlere

Türklere ve Türkiye'ye karşı daha anlayışlı ve toleranslı davranmalannı

dikte eder. Bu insanlann savaş sanrasında batılı güçlerden iki tür beklentileri

vardır. Birincisi; şahsi hürriyetlerin arttınmı, milli kimliklerinin tanınması

ve milli kurumlarının güvence altına alınması; bu ilk beklentilerinde

hayal kınklığına uğradıklan ve hiç olmazsa Türkiye ile ilgili olan

bu ikinci beklentilerinde düş kınrklığı yaşamak istememektedirler.



BARIŞ KONFERANSINA ÇAĞRI16

Sibirya ve Avrupa Rusyası17 (Volga-Kama ve Sibirya bölgeleri :

Kazan, astrahan, Orenburg, Ufa, Perm, Çelyabinsk, Omsk, Irkutsk) müslümanlannın

Milli Meclisi'nin ve heyetlerinin başkanı olarak bu çağnyı

Banş Konferansı'na ve Yüksek Konsey'e sunmakla mezunum.

Bu çağnda, temsil ettiğim müslümanlann Türkiye ile banş konusundaki

düşüncelerini size sunmak onur ve görevi bana aittir.

Burada size yazdığım (istanbul, Türkiye ve Sultan'ın geleceği ile

alakalı) şeyler yalnız Rusya ve Sibirya müslümanlarmın duygu ve düşüncelerinin

doğru tercümesi ve anlatım değil, bizim delegasyonumuzu ısrarla

görevlendiren bu müslümanlann duygu ve düşüncelerini de banş konferansına

ulaştırmaktır.

Sibirya ve Rusya müslümanlannın isteklerim size açıklamadan önce,

savaş döneminde müslümanlann ümitlerini, davranışlannı ve halet-i ruhiyelerini

gözler önüne sermek mecburiyetindeyim.

16. Fransız Dış işleri Bakanlığı Arşivi (Quai d'Orsay), Levant 1918-1929Türkiye,

vol. 561. Aynı arşivde bu belgenin ingilizce nüshası da temin edilmiş, ancak yazarın

Fransızca hakimiyeti dikkate alınarak Fransızca nüshası tercüme edilmiştir.

17. Hatırat ve araştırma eserlerde "Sibirya ve Iç Rusya" deyiminin yaygın olarak

kullanıldığı görülmektedir.



Rusya müslümanlan bürokrasi tarafından sıkça uğradıkları kıyıma

rağmen, her zaman meşruiyetleriyle ve Rusya devletine bağlılıklanyla tanınmışlardır.

Son Avrupa savaşları süresince müslüman askerler Rus ordusunun

en iyi askerleri olmuşlardır, [sh. 2] 1914 yılında Almanya

Rusya'ya savaş açtığı zaman, savaş ortodokslarda olduğu gibi müslümanlarda

da çok kabul gördü. Seferberlik müslüman bölgelerinde sadece sükunet

ve belli bir düzende değil, hatta coşku içinde yapıldı. Öyleki:

Duma'mn müslüman fraksiyonu ve bu fraksiyon ile birlikte müslümanların

milli meclislerinin yerini tutan "Yardımcı Büro" müslümanlan savaşa

hazırlamak için nüfuzlanm kullanma ihtiyacı hissetmediler. Ancak Türkiye'nin

kötü çobanı18, Almanlann etkisiyle yersiz olarak ülkesini savaşa

sokunca, Rusya'mn müslüman halkı derin bir psikolojik kriz geçirdi.

Niçin? Çünkü, Papa'nın katolikler için olduğu gibi, Türkiye Sultanı da

müslümanlar tarafından en yüksek dini lider olarak kabul edilmiştir. Müslümanlar

almanlara karşı savaşmak isterler, fakat, Sultan-Halife'ye karşı

da mı? Tann önünde ne cevap verecekler? Bu gerçek müslümanlar nezdinde

bir bilinç meselesidir. Bir Avrupalı, kendini dini fikirlerden anndırmış

gerçek bir Avrupalı için dini duygularla vatandaşlık görevlerini karıştırmak

ve bu iki duygudan birini seçmede tereddüde düşmek anlaşılmaz

bir durum görülebilir. Fakat, müslümanlann halet-i ruhiyelerini dikkate

almak gereklidir. Dini duygular ve sonuçta halifeye bağlılık bütün islam

ülkelerindeki müslümanlar nezdinde çok kuvvetlidir.

Duma'nın müslüman bölümü din adamları vasıtasıyla, müslüman

toplumda oluşmakta olan savaş karşıtı düşünceye karşı çıkmak için elinden

gelen herşeyi yaptı.

Nüfuzlu kimseler ve din adamlan bu müslüman halka ne dediler?

[sh. 3] İnananlan Halife'nin tebasına karşı savaşmaya nasıl ikna ettiler?

Sadece gerçeği söyleyerek. Onlar "Türkiye Sultan ve Türk halkına rağmen

Almanlann etkisindeki politikacılar tarafından savaşa sürüklendi"

dediler.

Sultan savaş istemiyordu, ülkemiz Rusya İngiltere ve Fransa'nın yanında

savaşıyorfdu] (İtalya henüz savaşta değildi). Bu iki devlet [Fransa

ve İngiltere] Avrupa'mn en demokratik ve en liberal ülkeleridir. Hiçbir

devlet Fransa, İngiltere ve Rusya'mn birleşik güçlerine direnemez. Müttefiklerin19

zaferi matematiksel olarak kesindir. Zira müttefiklerin zaferi liberalizmin,

demokrasinin ve büyük küçük tüm halkların varolma hakkının

zaferidir. Başanlı savaştan sonra, liberal müttefiklerimizin etkisiyle

Rusya'da büyük reformlar gerçekleşecektir: Rusya da hür bir ülkeye dö-

18. Tercümede metne bağlı kalınmıştır. Burada kasdedilen şahıs elbette Osmanlı

Sultanıdır.

19. Les Allids (müttefikler) kelimesi Fransızcada İtilâf Devletleri için

kullanılmaktadır, (ç.n.)



necektir. Biz müslümanlar yalnız hür vatandaşlar durumuna gelmeyeceğiz,

dahası dilimize okullarımıza ve milli kurumlarımıza saygının bize garanti

edilmesini elde edeceğiz. Rus ordusuna 800 000 iyi asker vermiş

olan bir halkın bu hürrriyetlerini reddetme cesaretine artık sahip olamayacaklar.

Türkiye ve halifeye gelince; her ikisi de Amanya'nın zaferi durumunda

bile daha çok kaybedeceklerdir. Almanya asla Türkiye ve Sultan'ın

iyiliğim istememektedir. O şu anda Türkiye'yi kendisi için kullanmaktadır,

fakat, muzaffer Almanya Türkiye ve Sultam sadece ekonomik

olarak değil politik ve yönetim olarak da denetim altına alacaktır.

[sh.4] Müttefiklere gelince; onlar, bir istila savaşı sürdürmüyorlar,

hürriyet için, adalet için ve bütün halkların haklan için savaşıyorlar. Müttefikler,

İngiltere, Rusya, Fransa aynı zamanda dünyamn en güçlü islam

ülkeleridir. İngiltere 100 000 000 fazla, Rusya 30 000 000 ve Fransa 12

000 000 müslüman vatandaşa sahiptir. Türkiye'nin galibi olsalarda, bu ülkelerin

hükümetleri milyonlarca müslüman vatandaşlarının dini duygulannı

dikkate alacaklar ve bütün islam ülkelerindeki savaşa yararlı ve fedakarane

katılışlanm20 unutmayacaklardır. Savaş sırasında onlann

müslüman vadandaşlannın davranışı onlara halifenin şahsiyet ve onuruna

saygıyı ve zaferden sonra Türkiye için çok ihtiyatlı davranmayı dikte

eder. O halde, müttefiklerin zaferi sadece Rusya müslümanlan için değil

Türkiye'nin kendisi için de arzu edilir.

Burada özetle sunduğum basın ve toplantılarda açıklanıp geliştirilmiş

islamî düşünceler çok ciddi bir etkiye sahip oldu: Savaş karşıtı fısıltılar

kesildi. Biz, müklüman halkı ve askerleri sadece ihtilale [rus] kadar

değil, ihtilal sırasında da sükunet ve disiplen içinde tutabildik. O anda,

Müslüman Konseyi'nin bir sözü 800 000 askerin cepheyi terketmesine

yetecekti, onlar; ihtilalden sonra bolşevizmin yıkıcı etkisiyle ne yazık ki

Rus ordusunun içine işlemiş olan kanşıklıkta bu işi ceza görmeden yapabilirlerdi.

[sh. 5] Ortodoks askerler arasında firarlar vardı ancak, müslüman

askerler sonuna kadar mütefiklerin davalanna sadık kaldılar. Bolşeviklerin

zorla terhislerinden sonra bir tek müslüman asker gönüllü olarak

onlan bir yıl sonra yeniden zorla ve terörle silah altına alıncaya kadar

kızıl orduya girmedi. Nüfusumuz sayesinde (Sibirya ve Avrupa Rusyası

müslümanlann Milli Konseylerinin nufuzundan bahsediyorum) disiplini

sağlayabildik, müslümanlar sonuna kadar müttefiklere sadık kaldılar.

İşte savaş süresince Rusya müslümanlannın davranışı böyle oldu.

Şimdi savaş sonrası için onlann ümitleri ne idi? Rusya müslümanlan

Müttefikler'in galibiyetinden ülkelerini muzaffer görmenin verdiği yurtseverce

duygulann tatmini dışında iki çeşit moral ödül bekliyorlardı:

20. Baüh hükümetlerin lehine.



Rusya içinde daha çok milli hürriyet, Sultan'a saygı ve Türkiye'ye adil

bir muamele ve daha bağışlayıcı bir davramş. Onlar [Rusya müslümanlan]

savaş alanlarında müttefiklerin davasını savunmak için öldürülmüş

yüzbinlerce çocukları pahasına bu ödülleri hakettiklerine inanıyorlardı.

Rusya müslümanlan, en azından şimdilik, umutlarının birinci kısmında

hayal kırıklığına uğradılar. Şu anda daha çok hürriyet yerine insanlığın

asla tammadığı en iğrenç baskıya maruz kalıyorlar, ikinci umuda gelince

(Türkiye ve Sultan için adil muamele); bütün ülkelerin

müslümanlan için cansıkıcı bir meselenin önündeyiz. Sultanın bütün

müslümanlarca kutsal şehir olarak kabul edilmiş olan istanbul'dan kovulmasından

bahsediyoruz, [sh.6] Rusya'nın her yerinde bütün müslümanlann

evlerinde kutsal ayetlerle çerçevelenmiş istanbul'un litografik görünüşünü

bulacaksınız.

Müslümanlar, Türkiye'deki Türk olmayan halklann hak ve hürriyetlerinin

garanti edilmesini, savaş harcamalanndan Türklere düşen kısmının

onlara ödettirilmesini anlayacaklardır, ancak, inanan müsmülanlar

dini şeflerinin "bin camiili" başkentlerinden kovulması gereğini asla anlayamıyacaklardır.

Bu ölçüyle Rusya müslümanlan dünyasında doğacak

olaylar çok büyük ve Müttefiklerin saygınlıklan ve halk arasında tutulmalan

bakımından felaket olacaktır.

Hangi ihtiyatla, hangi yumuşak şekilde yapılırsa yapılsın Türklerin

ve Sultan'ın istanbul'dan kovulması Rusya islam dünyasında oldğu gibi

Asya'da ve Avrupa'da genel büyük acıya neden olacaktır.

Bu Rusya müslümanlan için gerçek bir yas olacaktır. Müslümanlar

asla böyle bör küçültmeye maruz kalmayacaktılar. Bu küçük düşürülme

bütün inananlann kalbinde bilinmez yaralar olacaktır ve bütün müslüman

memleketlerinde taşkınlıklan tahrik edecektir. Savaş boyunca müttefiklerle

birlikte olan bizler, niçin dini düşüncelerimizde cezalandırılıyoruz?

Diyeceklerdir. Savaş süresince müslüman halkı müttefiklerin yanına sürükleyen

dini önderler dindaşlanna halifenin istanbul'dan çıkanlması gereğini

açıklayamıyacaklardır. Zaten hiçbir müslüman halifenin başkentinden

kovulması tedbirini ne meşrulaştıracak ne de açıklamaya

çalışmayacaktır. Böyle birisi bulunsa bile, [sh. 7] kimse onu dinlemeyecektir.

Bu olaydan itibaren (eğer gerçekleşirse) islam dünyası artık müttefikler

taraftan eski şeflerine güvenmeyeceklerdir. Fakat islam dünyası

Entente zıddı fikirlere sahip yeni şefleri dinlemek duygusuna kapılabilirler21.

21. Belgede sonradan düzeltme yapılmış ancak soru işaretinin kaldırılmasının

unutulduğu görülmektedir.



Böylece bütün müslüman memleketlerde Özellikle müttefitlere karşı

ve her türlü karışıklığa müsait zemin yaratacaktır. Çok iyi biliyorum ki,

müttefikler çok küçük bir çaba ile şu anda kendilerine karşı doğabilecek

herhangi bir hareketi yenebilirler. Fakat yine de gelecek açısından İtalya,

Fransa, İngiltere ve diğer müttefik ülkeler bolşevik karışıklığının yanında,

müttefik güçlerin prestiji için ciddi bir tehlike olmadığını kabul etsek bile

isteyerek birde müslüman kabarması yaratmakla hangi menfaate sahip

olacaktır? Bu müttefikler açısından problemli bir avantaj elde etmek için

çok şeyi tehlikeye atmak değil midir? Bir yandan müslüman dünyasının

memnuniyetsizliğinin muhtemel hareketlenmeleri, diğer yandan bir dünyanın

dini liderlerinin kovulması trajwedisine katılmakta acelesi olan er

veya geç istanbul'u elde edebileceği ümidinde olan Balkanların bazı emperyalist

halklarının aşırı saldırgan istekleri!

Biliyorum ki sayın delegeler sesimin duyulma şansı azdır. Yine de

söz alıyorum, çünkü benim için Sibirya ve Avrupa Rusyası on milyon

müslümanının temsilcisi olarak bu temsil ettiklerimin rica ve düşüncelerini

halife için kritik olan şu dönemde konferansın bilgisine sunmak vicdani

görevimdir.

[sh. 8] Sibirya ve Avrupa Rusyası müslümanlannın açık ve samimi

düşüncelerini Konferans önünde samimiyetle açıklamak için nazik ve

cansıkıcı bir meselede söz alarak, sadece halife ve müslümanlann iyiliği

için değil, fakat aynı zamanda müttefiklerin davalannda olduğu kadar

medeniyete de hizmet ettiğimin bilincindeyim. Dini ödevler, medeniyetin

ve dünyanın sükuneti endişesiyle, bugünün müslüman davranışına, "sessizlik

içinde acı çekmeye" aykın davranıyorum. Fakat müslümanlann

sessizliği konusunda yanılmamak gereklidir. [Öyle] sessizlikler vardır ki

haykınr.

O halde, Türk bölgeleri ve istanbul'dan Sultan ve Türklerin kovulması

fikrini tereddütsüz reddeden, Sibirya ve Avrupa Rusyası on milyon

müslümanı adına ricada bulunarak Konferansa sunduğum Çağnyı bitiriyorum.

Zira, bu yalnızca müslümanlann gözünde sert ve adaletsiz değil,

fakat aynı zamanda, evrenin sosyal sükuneti ve düzeni, dünya politikası

bakımından tehlikeli, faydasız, sonuçları tahmin edilemeyecek ve kestirilemeyecek

büyüklükte bir karar olacaktır.

imza (Sadry Maksoudof)

Sibirya ve Avrupa Rusyası müslümanlan Milli Meclis Başkanı

10 Ocak 1920 Paris

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 35667

ulkucudunya@ulkucudunya.com