MODERN TÜRK HİKAYECİLİĞİNDE ÖMER SEYFETTİN ETKİSİ
Cengiz AYDEMİR 01 Ocak 1970
ÖZET
"Edebiyat, düşünce, duygu ve hayallerin yazı halinde, güzel ve etkili bir
şekilde anlatılması sanatf'dır. Edebiyat eserleri ise toplumların bütün değerlerini
dünden bugüne taşırlar.
Hikâye, edebiyatın bir türü olarak sıradan bir anlatımın ötesinde
edebiyat kadar eskiye dayanır. Fakat modern hikâyenin geçmişi çok yenidir.
Edebiyatımızda modern hikâye Ömer Seyfettin'le başlamıştır.
Kendisinden sonra gelen bütün hikâye ve romancılar onun etkisinde
kalmışlardır.
Ömer Seyfettin, çağdaşı sanatçılardan bir çoğunun unutulmasına rağmen
edebiyatımızın daima gündeminde olan önder bir sanatçımızdır. Onun hikâyeleri
kişiliğinden ve yaşadığı dönemden kaynaklanan nedenlerden dolayı çok kesin
olarak bugün de yarın da geçerli yüce amaçlara yöneliktir.
Anlatım, iki canlının var olduğu günden itibaren vardır. Elbette anlatımı
içgüdüsel plânda sınırlamak amacıyla söylemiyoruz bunu. Sese dayalı, sonra
söze dayalı anlatım... Ama henüz bu hikâye değildir. Anlatım bir edebiyat türü
olmayınca, modern anlamda hikâye aksiyonunun ifadesi olsa bile o bir sıradan
anlatımdır. Öyleyse edebiyatı kavram olarak belirlemeli, sonra onun içinde bir
tür olan hikâyeyi ele almalı.
Edebiyat, tanımı çok tartışılmış, hem de hakkında büyük ölçüde
müşterek bir tanıma varılmış bir konudur. Türk Ansiklopedisi bizim üzerinde
duracağımız edebiyatı; " Düşünce, duygu ve hayallerin yazı halinde, güzel ve
etkili bir şekilde anlatılması sanatı.'" diye tanımlanıyor.
Aynı ansiklopedide, insanoğlunun "edebiyat malzemesi olan sözü,
tabiatın dışından, zekâsıyla kendisi icat etmek zorunda" kalmasından söz
edilerek onun, "insan yaratıcı muhayyilesinin eşsiz bir mucizesi" olduğu ifade
ediliyor.
Sözün, - beraberinde getirdiği, şartlamalar ve sınırlamalar bir yana,
bunların çizdiği yolda da olsa- insanın muhayyilesine kazandırdığı derinlikle,
medeniyetlerin oluşmasındaki çok önemli etkisini görmezlikten gelmek
mümkün değildir.
Steal' in dediği gibi edebiyat sayesinde "düşünce genelleşir, insanlar
arasındaki ilgiler yüzyıllarca çoğalır; koşulların değişikliği yeni yeni tamlamalar,
daha derin görüşler yaratır, buluşlar artar; düşünce zamanın mirasına konar."2
Edebiyat eserleri, toplumların maddi ve manevi bütün değerlerini
dünden bugüne taşıyan sihirli söz hazineleridir. Ayrıca edebiyat, değişik ilgi
alanları, değişik amaçları, değişik kavgaları, değişik sevinçleri, kısaca değişik
dünyaları olan insanları, kendi dünyasında buluşturup onların ortak duygular
içine girmelerini, bu duygularda bütünleşmelerini sağlar.
Türk Ansiklopedisi, edebiyat maddesi, s:315.
2 Seyit Kemal Karaalioğlu, (1964), Edebiyat Sanatı, İstanbul, s: 14.
Sanatçı " hasta ruhları iyileştirmeğe çalışır. O ruhların manevi gıdasını
sağlar; bezginlere teselli, yorgunlara güç, zalimlere ibret ve merhamet, yeniklere
hürriyet ve kurtuluş ümidi getirir. Amacı herhangi bir çağı özel yönleriyle
aktarmak değil, herhangi bir kişiliği özgünlüğü içinde anlatmak değil, ancak
uygarlığın devamını güven altına almak, insana insan olduğunu hatırlatarak
ulusların anlaşmasına sarmaşmasına çalışmaktır. İster tarihten haber vererek ayrı
ayrı kuşakları birbirine bağlasın ve geçmişi, hali, geleceği bölen kesintileri
onarsın; ister şu dünya içinde birbirinden farklı fikir miraslarını temsil eden
düşünüşlerle duyuşları birbirine yaklaştırarak Goethe' nin Welt Literatür dediği
evrensel birliği kurmağa çalışsın, her yönüyle bir hümanizma çabasıdır bu."
Konusu ve kahramanları canlı cansız varlıklar da olsa edebiyat,
doğrudan insanı hedef alır ve onu süslemeyi, yüceltmeyi amaçlar. Bu oluşum
insanın insana yönelmesidir. Çünkü sanatçı da toplum içerisinde diğer insanlarla
birlikte yaşar. Bu birliktelik, karşılıklı etkileşimle sürekli bir değişimi, düşünsel
ve duygusal gelişmeyi sağlar.
Edebiyatın bir türü olan hikâye de öyle. Anlatım (hikâye etme) ilk iki
insandan bu yana vardır. Sıradan bir anlatımın ötesinde hikâye ise edebiyat
kadar eski, en az onun kadar kıdemlidir. Birinin anlattığı bir şeyi dinlemek yahut
yazdığı bir şeyi okumak insana çekici gelir. Hikâyenin büyüsüdür bu: İnsanın
zaafı, merakı, öğrenme isteği, bir başkasına satacağı malzemeyle donanma ve
kıvanma arzusu, hırsı... Bir başkasının tecrübelerinden, birikimlerinden
3 Türk Ansiklopedisi, edebiyat maddesi, s: 315.
yararlanma isteği. Kendi'yle karşılaştırma; gizli bir sevinç, gizli bir acı. Daha
bin türlü anlatacak şey, bin türlü duygu ve onların karmaşası.
Modern hikâyenin geçmişi çok yenidir. Bir tür üzerinden dönemleri
herkesin kabul edebileceği bir şekilde sınıflandırmak ve tanımlamak elbette
kolay değildir. "Anton Çehov, Guy De Maupassant, Rudyar Kipling gibi
sanatçılar modern hikâyenin öncüleridir." görüşünü benimseyecek olursak yüz
elli yıllık bir geçmişe varırız. Ömer Seyfettin'in yaşadığı yıllara çok yakın bir
geçmiş. Ömer Seyfettin, Çehov ve Maupassant'ı elbette tanıyordu ve onlardan
etkilendi. Edebiyatımızda anlatım en az dünya edebiyatı kadar eskidir. Modern
hikâye de öyle.
Hikâyenin gelenekten gelen bir tür olarak değerlendirilmesi Austin M.
Wright' in "Kısa Öyküyü Tanımlama Üzerine" başlıklı yazısında; " Kısa öykü
eleştirisi alanında son zamanlarda görülen gelişmeye karşın günümüzde kısa
öykünün yalnızca tanımını değil kapsamını, hangi yapıtların kısa öykü olup
hangilerinin olmadığını da tartışıyoruz. Bu nedenle türün Boccaccio' ya, Binbir
Gece Masalları'na ve Kutsal Kitap' a kadar gittiğini tartışanlar ve türün Irwing
ya da Poe, ya da daha dar bir kapsamda Cehov ya da Joyce ile başladığını
söyleyenler arasında bir tartışma süregelmekte. Kimi kısa öykü ile çağcıl kısa
öykü arasında ayrım olduğunu öne sürüyor; kimi de var olan tek kısa öykünün
çağcıl olduğunu savlıyor."4diye tartışıldığı ifade edilmektedir.
4 Şerife Yağcı, Klasik Türk Edebiyatı Geleneğinde Hikâye, Türk Dünyası Araştırmaları, Aralık
2002, s: 147-148.
Zamanı belirsiz hikâyelerinde ise Ömer Seyfettin, yine bir dava
adamıdır; yine tercih telkini, değer telkini inadını taşır.
Olay kurgusu ve örgüsü bakımından Ömer Seyfettin'in hikâyeleri,
genelde modern hikâye tekniğini tam olarak kavramış görünürler. Bu
hikâyelerde olay-hacim münasebeti dengeli, entrika ve merak unsurları sayıca
yeterlidir. Onun bir çok hikâyesindeki sürpriz sonuçlar modern hikâyenin ana
ruhuna çok uygun düşmektedir.
Ömer Seyfettin'in hikâye dil ve üslûbu ise asla tartışılamaz ve bir başka
yazarla asla mukayese edilemez. O, çağdaşı yazarların ve o günden bu yana tüm
hikâye ve romancıların isteyerek veya istemeyerek örnek aldığı bir sanatçıdır.
Sait Faik'in Akşam Gazetesi'nde bir ankete verdiği cevapta; "
Cemiyetimizin gelişmesi ile edebî telakkiler değişiyor. Bugün eskiler diye
adlandırılan yaşlı muharrirler, hayata, cemiyete yukardan bakarlardı. Hâlâ da
öyledirler. Hayata karışmayanlar. Yalnız tepeden seslenerek cemiyeti düzeltmek
sevdasındalar. Bize gelince cemiyeti düzeltmek hususunda hiçbir iddiamız yok.
Biz cemiyette insanlarımızla birlikte aynı hayatı yaşamak istiyoruz."5derken,
Ömer Seyfettin'i cemiyete yukarıdan bakan muharrirlerden uzak tutuyor gibi.
Çünkü Ömer Seyfettin ne yaşlı bir muharrir oldu, ne de tepeden seslenerek
cemiyeti düzeltmek sevdasındaydı.
Doç.Dr.Olcay Önertoy, Cumhuriyet Dönemi Türk Roman ve Öyküsü, Ankara 1984,
s:227.
Ama cemiyeti düzeltmek sevdası, Ömer Seyfettin'in vazgeçilmez
sevdasıvdı. Onun bütün hikâyeleri buram buram cemiyeti düzeltme sevdası
kokar. Hem de mensubu olduğu cemiyetin insanları ile birlikte aynı hayatı
yaşayarak. Hem de herkesi, bu cemiyetin sanatçılannı da zamanının ötesinde
kavrayarak , kapsayarak. Hem de Sait Faik'i de.
KAYNAKLAR
Aydemir, Cengiz. (1989), Ömer Seyfettin ve Hikâyelerinde Eğitim Değerleri. Uludağ
Üniversitesi, Basılmamış Doktora Tezi.
Kaplan, Mehmet (1973), '"Duyguların Terbiyesinde Sanat ve Edebiyatın Rolü", Türk
Edebiyatı, C. 2, S. 24, 1973.
Karaalioğlu, Seyit Kemal. (1964), Edebiyat Sanatı. İstanbul.
Kavcar, Cahit. (1974), II. Meşrutiyet Devrinde Edebiyat ve Eğitim. Ankara.
Önertoy, Olcay. (1984), Cumhuriyet Dönemi Türk Roman ve Öyküsü. Ankara.
Yağcı, Şerife (2002), "Klasik Türk Edebiyatı Geleneğinde Hikâye", Türk Dünyası
Araştırmaları Yıllığı, Aralık 2002.