« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Şub

2011

MODERN TÜRK HİKAYECİLİĞİNDE ÖMER SEYFETTİN ETKİSİ

Cengiz AYDEMİR 01 Ocak 1970

ÖZET

"Edebiyat, düşünce, duygu ve hayallerin yazı halinde, güzel ve etkili bir

şekilde anlatılması sanatf'dır. Edebiyat eserleri ise toplumların bütün değerlerini

dünden bugüne taşırlar.

Hikâye, edebiyatın bir türü olarak sıradan bir anlatımın ötesinde

edebiyat kadar eskiye dayanır. Fakat modern hikâyenin geçmişi çok yenidir.

Edebiyatımızda modern hikâye Ömer Seyfettin'le başlamıştır.

Kendisinden sonra gelen bütün hikâye ve romancılar onun etkisinde

kalmışlardır.

Ömer Seyfettin, çağdaşı sanatçılardan bir çoğunun unutulmasına rağmen

edebiyatımızın daima gündeminde olan önder bir sanatçımızdır. Onun hikâyeleri

kişiliğinden ve yaşadığı dönemden kaynaklanan nedenlerden dolayı çok kesin

olarak bugün de yarın da geçerli yüce amaçlara yöneliktir.

Anlatım, iki canlının var olduğu günden itibaren vardır. Elbette anlatımı

içgüdüsel plânda sınırlamak amacıyla söylemiyoruz bunu. Sese dayalı, sonra

söze dayalı anlatım... Ama henüz bu hikâye değildir. Anlatım bir edebiyat türü

olmayınca, modern anlamda hikâye aksiyonunun ifadesi olsa bile o bir sıradan

anlatımdır. Öyleyse edebiyatı kavram olarak belirlemeli, sonra onun içinde bir

tür olan hikâyeyi ele almalı.



Edebiyat, tanımı çok tartışılmış, hem de hakkında büyük ölçüde

müşterek bir tanıma varılmış bir konudur. Türk Ansiklopedisi bizim üzerinde

duracağımız edebiyatı; " Düşünce, duygu ve hayallerin yazı halinde, güzel ve

etkili bir şekilde anlatılması sanatı.'" diye tanımlanıyor.

Aynı ansiklopedide, insanoğlunun "edebiyat malzemesi olan sözü,

tabiatın dışından, zekâsıyla kendisi icat etmek zorunda" kalmasından söz

edilerek onun, "insan yaratıcı muhayyilesinin eşsiz bir mucizesi" olduğu ifade

ediliyor.

Sözün, - beraberinde getirdiği, şartlamalar ve sınırlamalar bir yana,

bunların çizdiği yolda da olsa- insanın muhayyilesine kazandırdığı derinlikle,

medeniyetlerin oluşmasındaki çok önemli etkisini görmezlikten gelmek

mümkün değildir.

Steal' in dediği gibi edebiyat sayesinde "düşünce genelleşir, insanlar

arasındaki ilgiler yüzyıllarca çoğalır; koşulların değişikliği yeni yeni tamlamalar,

daha derin görüşler yaratır, buluşlar artar; düşünce zamanın mirasına konar."2

Edebiyat eserleri, toplumların maddi ve manevi bütün değerlerini

dünden bugüne taşıyan sihirli söz hazineleridir. Ayrıca edebiyat, değişik ilgi

alanları, değişik amaçları, değişik kavgaları, değişik sevinçleri, kısaca değişik

dünyaları olan insanları, kendi dünyasında buluşturup onların ortak duygular

içine girmelerini, bu duygularda bütünleşmelerini sağlar.

Türk Ansiklopedisi, edebiyat maddesi, s:315.

2 Seyit Kemal Karaalioğlu, (1964), Edebiyat Sanatı, İstanbul, s: 14.



Sanatçı " hasta ruhları iyileştirmeğe çalışır. O ruhların manevi gıdasını

sağlar; bezginlere teselli, yorgunlara güç, zalimlere ibret ve merhamet, yeniklere

hürriyet ve kurtuluş ümidi getirir. Amacı herhangi bir çağı özel yönleriyle

aktarmak değil, herhangi bir kişiliği özgünlüğü içinde anlatmak değil, ancak

uygarlığın devamını güven altına almak, insana insan olduğunu hatırlatarak

ulusların anlaşmasına sarmaşmasına çalışmaktır. İster tarihten haber vererek ayrı

ayrı kuşakları birbirine bağlasın ve geçmişi, hali, geleceği bölen kesintileri

onarsın; ister şu dünya içinde birbirinden farklı fikir miraslarını temsil eden

düşünüşlerle duyuşları birbirine yaklaştırarak Goethe' nin Welt Literatür dediği

evrensel birliği kurmağa çalışsın, her yönüyle bir hümanizma çabasıdır bu."

Konusu ve kahramanları canlı cansız varlıklar da olsa edebiyat,

doğrudan insanı hedef alır ve onu süslemeyi, yüceltmeyi amaçlar. Bu oluşum

insanın insana yönelmesidir. Çünkü sanatçı da toplum içerisinde diğer insanlarla

birlikte yaşar. Bu birliktelik, karşılıklı etkileşimle sürekli bir değişimi, düşünsel

ve duygusal gelişmeyi sağlar.

Edebiyatın bir türü olan hikâye de öyle. Anlatım (hikâye etme) ilk iki

insandan bu yana vardır. Sıradan bir anlatımın ötesinde hikâye ise edebiyat

kadar eski, en az onun kadar kıdemlidir. Birinin anlattığı bir şeyi dinlemek yahut

yazdığı bir şeyi okumak insana çekici gelir. Hikâyenin büyüsüdür bu: İnsanın

zaafı, merakı, öğrenme isteği, bir başkasına satacağı malzemeyle donanma ve

kıvanma arzusu, hırsı... Bir başkasının tecrübelerinden, birikimlerinden

3 Türk Ansiklopedisi, edebiyat maddesi, s: 315.

yararlanma isteği. Kendi'yle karşılaştırma; gizli bir sevinç, gizli bir acı. Daha

bin türlü anlatacak şey, bin türlü duygu ve onların karmaşası.

Modern hikâyenin geçmişi çok yenidir. Bir tür üzerinden dönemleri

herkesin kabul edebileceği bir şekilde sınıflandırmak ve tanımlamak elbette

kolay değildir. "Anton Çehov, Guy De Maupassant, Rudyar Kipling gibi

sanatçılar modern hikâyenin öncüleridir." görüşünü benimseyecek olursak yüz

elli yıllık bir geçmişe varırız. Ömer Seyfettin'in yaşadığı yıllara çok yakın bir

geçmiş. Ömer Seyfettin, Çehov ve Maupassant'ı elbette tanıyordu ve onlardan

etkilendi. Edebiyatımızda anlatım en az dünya edebiyatı kadar eskidir. Modern

hikâye de öyle.

Hikâyenin gelenekten gelen bir tür olarak değerlendirilmesi Austin M.

Wright' in "Kısa Öyküyü Tanımlama Üzerine" başlıklı yazısında; " Kısa öykü

eleştirisi alanında son zamanlarda görülen gelişmeye karşın günümüzde kısa

öykünün yalnızca tanımını değil kapsamını, hangi yapıtların kısa öykü olup

hangilerinin olmadığını da tartışıyoruz. Bu nedenle türün Boccaccio' ya, Binbir

Gece Masalları'na ve Kutsal Kitap' a kadar gittiğini tartışanlar ve türün Irwing

ya da Poe, ya da daha dar bir kapsamda Cehov ya da Joyce ile başladığını

söyleyenler arasında bir tartışma süregelmekte. Kimi kısa öykü ile çağcıl kısa

öykü arasında ayrım olduğunu öne sürüyor; kimi de var olan tek kısa öykünün

çağcıl olduğunu savlıyor."4diye tartışıldığı ifade edilmektedir.

4 Şerife Yağcı, Klasik Türk Edebiyatı Geleneğinde Hikâye, Türk Dünyası Araştırmaları, Aralık

2002, s: 147-148.



Zamanı belirsiz hikâyelerinde ise Ömer Seyfettin, yine bir dava

adamıdır; yine tercih telkini, değer telkini inadını taşır.

Olay kurgusu ve örgüsü bakımından Ömer Seyfettin'in hikâyeleri,

genelde modern hikâye tekniğini tam olarak kavramış görünürler. Bu

hikâyelerde olay-hacim münasebeti dengeli, entrika ve merak unsurları sayıca

yeterlidir. Onun bir çok hikâyesindeki sürpriz sonuçlar modern hikâyenin ana

ruhuna çok uygun düşmektedir.

Ömer Seyfettin'in hikâye dil ve üslûbu ise asla tartışılamaz ve bir başka

yazarla asla mukayese edilemez. O, çağdaşı yazarların ve o günden bu yana tüm

hikâye ve romancıların isteyerek veya istemeyerek örnek aldığı bir sanatçıdır.

Sait Faik'in Akşam Gazetesi'nde bir ankete verdiği cevapta; "

Cemiyetimizin gelişmesi ile edebî telakkiler değişiyor. Bugün eskiler diye

adlandırılan yaşlı muharrirler, hayata, cemiyete yukardan bakarlardı. Hâlâ da

öyledirler. Hayata karışmayanlar. Yalnız tepeden seslenerek cemiyeti düzeltmek

sevdasındalar. Bize gelince cemiyeti düzeltmek hususunda hiçbir iddiamız yok.

Biz cemiyette insanlarımızla birlikte aynı hayatı yaşamak istiyoruz."5derken,

Ömer Seyfettin'i cemiyete yukarıdan bakan muharrirlerden uzak tutuyor gibi.

Çünkü Ömer Seyfettin ne yaşlı bir muharrir oldu, ne de tepeden seslenerek

cemiyeti düzeltmek sevdasındaydı.

Doç.Dr.Olcay Önertoy, Cumhuriyet Dönemi Türk Roman ve Öyküsü, Ankara 1984,

s:227.



Ama cemiyeti düzeltmek sevdası, Ömer Seyfettin'in vazgeçilmez

sevdasıvdı. Onun bütün hikâyeleri buram buram cemiyeti düzeltme sevdası

kokar. Hem de mensubu olduğu cemiyetin insanları ile birlikte aynı hayatı

yaşayarak. Hem de herkesi, bu cemiyetin sanatçılannı da zamanının ötesinde

kavrayarak , kapsayarak. Hem de Sait Faik'i de.



KAYNAKLAR

Aydemir, Cengiz. (1989), Ömer Seyfettin ve Hikâyelerinde Eğitim Değerleri. Uludağ

Üniversitesi, Basılmamış Doktora Tezi.

Kaplan, Mehmet (1973), '"Duyguların Terbiyesinde Sanat ve Edebiyatın Rolü", Türk

Edebiyatı, C. 2, S. 24, 1973.

Karaalioğlu, Seyit Kemal. (1964), Edebiyat Sanatı. İstanbul.

Kavcar, Cahit. (1974), II. Meşrutiyet Devrinde Edebiyat ve Eğitim. Ankara.

Önertoy, Olcay. (1984), Cumhuriyet Dönemi Türk Roman ve Öyküsü. Ankara.

Yağcı, Şerife (2002), "Klasik Türk Edebiyatı Geleneğinde Hikâye", Türk Dünyası

Araştırmaları Yıllığı, Aralık 2002.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 19184

ulkucudunya@ulkucudunya.com