« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Mar

2011

Galip Erdem

Mümtazer Türköne 01 Ocak 1970

Hatırladıklarımız hep içimizi burkan şeyler. Hava hep boğucu ve bunaltıcı idi. Nefes alıp vermek, yaşadığınızı fark edebilmek zordu. Kaybettiklerimizi toprağa verirken, 30'lu yaşları görebilmenin imkansız denecek kadar zor olduğunu düşünürdük.

Önümüzde duran belalar çoktu: Açlık, yokluk, yalnızlık, cezaevi ve köşe başlarında bekleyen ve bize yaşamaktan daha doğal gibi görünen ölüm. O günlerden bugünlere intikal eden güzel şeyler, güzel yüzler çok azaldı. Aralarında, çölde serap gibi karşınıza çıkmış ve kana kana su içtiğiniz pınarlar gibi duran dostluklar ve hiç unutulmayacak bir yüz var: Galip Erdem.
Galibî Tarikatı'nın şeyhi. "Dünyada müridlerin şeyhlerini ıslah etmeleri için kurdukları tek tarikat." Bu söz onundur; ama gerçekte gençleri hiç fark ettirmeden ıslah eden bir gönül adamı idi.
Bir akranınızla konuşur gibi rahattınız bu İhtiyar'ın yanında. Sesinde öfkenin, küçümsemenin, aradaki yaş farkını hatırlatan küçük imaların izi bile olmazdı. Yüce bir bilgelik yükseklerden sizi şefkatle sarıp sarmalayarak yanı başınıza iner; karmakarışık dünyayı düzene sokar, öğretir, çoğaltır, olgunlaştırır ve yükünüzü hafifletirdi. Küçük ince bedenini elastikî bir virgül gibi iyice küçülterek oturmasını, gür beyaz sakalları ve kalın çerçeveli gözlüğü arkasında kaybolan pırıl pırıl gözlerini bugün gibi hatırlıyorum; ama sıklıkla icap ettiği halde saygı telkin etmek, ölçü koymak, ayar yapmak için en küçük bir söz, ima veya yüz ifadesi gelmiyor aklıma. "En derin hürmetlerimi sunarım abicim" selamıyla başlayan sohbetlerinde tevazû, ete kemiğe bürünmüş olarak karşınızda dururdu. Bu yüzden olsa gerek, lise yıllarımdan kalan, minnet duyduğum için elini öptüğüm tek hocam olan Ayvaz Bey'i onun elini öperken gördüğümde çok şaşırmıştım.
Bu tevazû âbidesi adam, makam ve mevkî sahibi şöhretli adamlarla konuşurken bütünüyle değişir, mütekebbir bir adam oluverirdi. Müşfik, kadife sesi, bıçak gibi kesen yüksek perdeli, alaycı, iğneleyici bir tonlamayla değişirdi. Bir ilk mektep hocasının öğrencisine hitabı gibi amirane edayla konuşur ve soylu bir duruşla, karşısındakini azarlamak ve hizaya çekmek için hiçbir fırsatı kaçırmazdı. Kibirli hali de bu ufak-tefek adamda tevazûu gibi doğaldı. Onda var olan, bizleri mıknatıs gibi çeken şeyin ne olduğunu geç anladık.
Hepimiz ona minnettardık. Mangalda kül bırakmayan büyüklerimiz, 12 Eylül fırtınasında ortalıktan kaybolduklarında, o adeta tek başına bir savaşın içine girdi. Bir davanın, bir fikrin, bir ideolojinin değil bizlerin, 20'li yaşlarını cezaevinde geçiren, başı belada olanların imdadına yetişti. Avukat oldu, arkadaş oldu, kardeş oldu. Dar zamanların, umutsuz durumların çaresi oldu. Sıkıntılar sona erdi, o yeniden köşesine çekildi. Bizde kalan şeyin, hayatımızın en sıkıntılı evresinde bize elini uzatan bu adama duyduğumuz minnet olduğunu zannettik. Gerçekte kalan neydi?
Ateşi biz yakmamıştık, kimseden nefret etmemiştik, kimseyi incitmek istememiştik; ama kendimizi bir yangının ortasında bulduk ve yanan, incinen, öfke duyulan biz olduk. Kutsallarımızı sevmiş ve sevdiklerimize bağlanmıştık. Oyuna geldik mi? Evet, geldik. Bugün, oyuna getirenlerin o günlerde hep nefretten, şiddetten, kandan, ölümden bahsettiklerini hatırlıyorum. Galip Erdem, sevgiden, sevmekten, yaşamaktan, güzelliklerden bahsedenlerdendi. O yüzden hâyâli hep güzel olan, temiz kalan şeylerle birlikte geliyor hatırımıza.
Bu ülkeyi, insanları, en çok da bizleri sevmekten başka bir hırsı yoktu. Bize de sevmeyi, sevdiklerimizi hatırlamayı, paylaştıklarımızı unutmamayı ve tevazû içinde yaşamayı öğretmeye çalıştı. Aramızdan ayrılalı yıllar oldu. Hatırlamak da hatırlanmak da güzel. Geride kalan güzel şeyleri ve Galip Ağabeyimizi özlüyoruz. Cenab-ı Hak gani gani rahmet eylesin.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 19567

ulkucudunya@ulkucudunya.com