SAĞ VE SOL ANLAMINI KORUYOR
10 Ekim 2006
1990 ve 1997 tarihli Türkiye Değerler Araştırmaları’ndan çıkan sonuç:
SAĞ VE SOL ANLAMINI KORUYOR
Sağ ve sol kavramlarının özellikle de 1990'larda, moda deyimle bir yeniden yapılanma geçirdiği sık dile getirilen bir husus. Hatta birçoğuna göre, artık bu kavramların fazla bir anlamı kalmadı, zira, insanlar kendilerini artık sağ-sol boyutunda tanımlamıyor. Siyasette başka eksenler önem kazanırken, klâsik anlamda sağ ve sol'un içeriğinin boşaldığı öne sürülüyor.
Sağ ve sol arasındaki sınırların muğlaklaşması sonucunda, siyasal yelpazenin merkezinin de hatırı sayılır ölçüde sağa kaydığı ileri sürülüyor. Birkaç istisna dışında komünist partilerin siyaset sahnesinden çekilmesi, sosyal demokrat partilerin de klâsik pozisyonları (kamulaştırma, sosyal güvenlik sistemlerinin genişletilmesi, sosyal refah devleti, vb.) birer birer terk etmesi, bunun delilleri olarak görülüyor.
Değişen dünya ve bu değişen dünyada anlamını yitiren sağ-sol söyleminden bazı çıkarsamalar yapılabilir. Örneğin, eğer bu görüşler halk kitleleri açısından doğruysa, aşağıdaki varsayımların, hipotezlerin doğrulanması beklenir:
1) Sağ ve sol kavramlarının birey için öneminin azaldığı, anlamının kaybolduğu doğruysa, kendi siyasal konumunu bu boyut üzerinde tanımlayan insanların sayısı da giderek azalmalı.
2) Sağ ve sol uçlar önemini yitiriyorsa, yelpazenin ortası genişlemeli, uçlardan ortaya doğru bir hareket gözlenmeli.
3) Siyasal yelpazenin kendisi bir bütün olarak sağa kaymalı.
4) Sağcılar ve solcular kendi içlerinde giderek daha az türdeş olmalı, değişik ekonomik politikaları ve partileri destekleyebilmeli.
Burada, sıraladığımız dört hipotezin Türkiye açısından ne ölçüde doğrulandığı sorusuna cevap aramaya çalışacağız. Bunu yaparken de, 1990 ve 1997 Türkiye Değerler Araştırmaları verilerinden yararlanacağız.
1. Hipotez
Önce Eurobarometer, sonra da Dünya Değerler Araştırmaları'nın değişmez bir sorusu var... Sağ-sol cetveli olarak adlandırılan 10 puanlı bir ölçek bu. Deneklerden, kendilerini bu cetvel üzerinde, sağ uçla sol uç arasında en uygun yere yerleştirmeleri istenir. Batı Avrupa'da kendilerini böyle bir cetvelde konumlandırmayı reddedenlerin oranı yüzde 15'i aşmıyor. 1990 Türkiye Değerler Araştırması'nda, deneklerin yüzde 13.3'ü kendilerini sağ-sol cetvelinde herhangi bir yere yerleştirmemişlerdi. 1997'de ise bu oranın yüzde 8.5 olduğu görüldü. Birinci hipotezin öngördüğünün aksine benim için sağ-sol anlamsız diyenlerin oranı azaldı. İçerikleri değişse bile, etiketler hâlâ anlamlıydı ve kullanılıyordu.
2. Hipotez
Elimizdeki veriler ikinci hipotezi de doğrulamıyor. Kendilerini ideolojik olarak sol uçta tanımlayanların oranında önemli değişiklik gözlenmiyor. Oysa merkezden sağ uca doğru doğru bir kayma söz konusuydu. Bu durumu sayılarla ifade edecek olursak sağ uç, orta sağ, merkez, orta sol ve sol uç olarak adlandırabileceğimiz grupların oranları 1990 ile 1997 arasında şu şekilde gelişmişti:
1990 1997
Sağ uç ......... % 11 ..... % 24
Orta sağ ....... % 17 ..... % 19
Merkez .........% 50 ..... % 35
Orta sol ....... % 17 ..... % 11
Sol uç ......... % 8 ...... % 10
Bu sonuçlar, merkezin, güçlenmek yerine inceldiğini gösteriyor.
3. Hipotez
Tanınmış Alman siyaset bilimci Hans-Dieter Klingemann Batı Avrupa'da bütün partilerin programlarının 1980'lerde sağa kaydığını ve bunun evrensel olduğunu söylüyor. Biz bu hareketin Türk halkı açısından da geçerli olup olmadığını, solun ve sağın klasik tanımlarını veren 7 soru yardımıyla sınamaya çalıştık. Bu 7 soruda, eşitlik - girişimcilik, özel mülkiyet - kamu mülkiyet, bireysel - toplumsal sorumluluk, rekabet - işbirliği, çıkar çatışmasının kaçınılmazlığı - gereksizliği ve nihayet değişim - mevcudu muhafaza boyutlarını kapsadı. 1990 ve 1997 Türkiye Değerler Araştırmaları sonuçları karşılaştırıldığında ortaya çıkan sonuç hayli net. Bu 7 boyutun yedisinde de değişimin yönü sağ'a; yani pazar ekonomisi, rekabet, gelenek, statüko, vs...
Bu durumda, verilerimizin üçüncü hipotezi doğruladığını ve siyasal yaşamda zeminin sağ'a doğru hareket ettiğini söylemeliyiz.
4. Hipotez
Sağ - sol cetvelinde, cetvelin 1 ucunu seçen kişi, kendini en sola, 10 ucunu seçen en sağa yerleştirmiş oluyor. Aşağıdaki tabloda, desteklenen partiye göre, sağ - sol cetvelinin ortalama değerleri görülüyor. Sıralama ise, en soldan en sağa doğru. Yani seçmenlerinin (ortalama olarak) en solda tanımladıkları parti 1990'da da 1997'de de CHP; en sağda da MHP yer alıyor.
1990 1997
SHP, CHP ....... 3.94 ..... 3.43
DSP ............ 4.28 ..... 3.77
ANAP ........... 6.40 ..... 7.08
DYP ............ 6.40 ..... 7.81
RP ............. 7.29 ..... 7.93
MÇP, MHP ....... 7.72 ..... 8.17
1990 ve 1997 ortalamalarının karşılaştırmalı olarak yer aldığı bu tablodan ilginç sonuçlar çıkıyor:
a) Seçmenin parti tercihi ile kendisi hakkındaki ideolojik tanımlamasının birbirinden bağımsız olmadığı açık. Tersine, ortaya çıkan sıralama fevkalâde anlamlı.
b) İdeolojik yelpazede merkezin incelmesi olgusunu bir başka açıdan da gözlemleyebiliriz. 1990'dan 1997'ye, CHP ve DSP'nin seçmeni kendisini biraz daha solda; ANAP, DYP, RP ve MHP'nin seçmeni de biraz daha sağda görmeye başlamış. En büyük kayma ise DYP seçmeninde.
c) Kendilerini solda veya sağda tanımlayanların parti tercihlerinin kendi içlerinde daha çok ayrıştığı ve dolayısıyla da sağ ve solun bu açıdan birbirlerine daha çok yaklaştığı hipotezi doğru olsaydı, tablodaki ortalamaların arasındaki farkın da azalması gerekirdi. Oysa tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Parti tercihlerine göre ortalamalar birbirine yaklaşmamış, aksine aradaki fark daha da açılmış. Ancak son hipotez hakkında bir fikir yürütebilmek için ortalamalar yeterli değil. Bir de her parti seçmeninin kendi içindeki varyansa bakmak gerek. İşte bunu yaptığımızda, RP hariç diğer partilerde değişkenliğin bir miktar arttığını görüyoruz. Başka bir ifadeyle, CHP, DSP, DYP ve ANAP'ı destekleyenlerin ortalama konumu daha sola ya da sağa kaymış ama, ideolojik türdeşlik bir miktar azalmış. RP seçmeni için ise değişme aksi yönde.
Sonuç olarak, seçmen açısından sağ ve sol kavramlarının artık bir önem taşımadığı görüşü doğrulanmıyor. Etiketlerin önemli olmadığı (ki biz etiketlerin de önem taşıdığı düşüncesindeyiz) ve asıl bakılması gerekenin bu kavramların içerikleri olduğu ileri sürülebilir.
1990'larda hem kendini sağ'da tanımlayanların oranında bir artış oldu, hem de siyasî yelpazenin merkezi daha sağ'a kaydı. Bunun bir trend mi, yoksa geçici mi olduğunu söyleyebilmek için ise kuşkusuz ilerideki yılların verilerine bakmak gerekecek.
entellektüel bakış
Milliyet Gazetesi 21. 1. 1999
Prof. Dr. Yılmaz ESMER
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi