12 MART 1971’DE NE OLDU?
M. Metin Kaplan 01 Ocak 1970
Bu suale hemen hemen herkes; TSK Muhtıra verdi ve yönetime TBMM’yi kapatmadan, dolaylı olarak el koydu, diye cevap verir!
Bu cevap, tabii ki doğrudur… Buna, hiç kimsenin bir itirazı olamaz. Yok da… Ancak bu cevap, bana göre, eksiktir. Daha doğrusu, bu cevap, suali tam olarak yanıtlamamaktadır.
Doğru cevap şöyle olmalıdır; TSK Muhtıra verdi ve yönetime TBMM’yi kapatmadan, ABD adına dolaylı olarak el koydu!
Hatta daha da doğru bir cevap; TSK Muhtıra verdi ve yönetime TBMM’yi kapatmadan ABD ve ‘İstanbul Dukalığı’ adına dolaylı olarak el koydu olmalıdır!
Bu üç cevap arasındaki mahiyet farkını anladığınızı farz ederek, başka bir sualle devam ediyorum: ABD ve ‘İstanbul Dukalığı’ adına yönetime dolaylı olarak el koyan TSK ne yaptı?
Bu suale, bugüne kadar, ilmî ve objektif bir cevap verilmedi! Daha doğrusu, çeşitli cevaplar verildi, ama bunların hepsi de ilim dışı ve sübjektifti! Suale herkes, meşrebine ve ideolojisine uygun cevaplar vermişti! Bu yüzden de ABD ve ‘İstanbul Dukalığı’ adına yönetime dolaylı olarak el koyan TSK’nın ne yaptığı, bugüne kadar tam olarak ortaya çıkmadı!
‘Çıkmazsa çıkmasın, ne olacak? 39 yıl önce yapılmış olan bu ‘olay’dan bize ne? Olan olmuş, bitmiş-geçmiş’ demeyin… Sakın, böyle düşünmeyin. 12 Mart olmasaydı, 12 Eylül olmazdı! 12 Eylül olmasaydı da, bugün yaşamak zorunda kaldığımız sıkıntı ve dertleri belki de yaşamazdık! Unutmayın ki tarihte bir sebep-sonuç ilişkisi, yani determinizm vardır! Nitekim 12 Mart da 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nin bir sonucudur!
Ne ise konuyu daha fazla dağıtmadan suale geri dönelim; 12 Mart 1971’de ABD ve ‘İstanbul Dukalığı’ adına yönetime dolaylı olarak el koyan TSK ne yaptı?
Bunları, başlıklar halinde şöyle sıralamak mümkündür:
1. Süleyman Demirel başkanlığındaki meşru AP hükümeti istifa ettirildi. Yerine, güya tarafsız Nihat Erim hükümeti kurduruldu. Ve Türk ekonomisi ABD’den (Dünya Bankası) getirilen Başbakan Yardımcısı Atilla Karaosmanoğlu’na teslim edilerek, emperyalizmin güdümüne sokuldu! Sanayileşme ve kalkınma Türkiye gündeminden çıkarıldı!
2. Sosyalist/komünist veya ırkçı/faşist denilerek; yerli, millî, antiemperyalist ve ABD karşıtı, askerî öğrenciler dâhil altı yüz (600) TSK mensubu askeriyeden ihraç edildi! Ve TSK, tamamen ABD ve NATO emrindeki subayların ellerine teslim edildi! TSK, millî ordu olmaktan iyice uzaklaştırıldı!
3. Solun Mahir Çayan gibi, Deniz Gezmiş gibi yerli, millî, antiemperyalist, antikapitalist, ABD ve NATO karşıtı olan öncü kadrosu tasfiye edildi! Doğan boşluktan istifade edilerek, yerlerine CİA kontrolündeki Dursun Karataş gibi, Abdullah Öcalan gibi, Şemsi Özkan gibi, Sarp Kuray gibi, Teslim Töre gibi ajanları yerleştirildi!
Deniz Gezmiş gibi bazı kişiler Filistin Kampları’nda ideolojik ve silâhlı eğitimden geçmiş olsalar da solun önder kadrosu esas olarak yerli, millî, antiemperyalist, antikapitalist, ABD ve NATO karşıtı idiler... Nitekim "Kısaca; Türkiye’nin kalkınması için tek ve zorunlu şart Amerika’nın yurttan atılmasıdır. Hem Amerika, hem kalkınma olmaz. Kalkınma toplumsal bir sorundur. Türkiye’de Amerika var oldukça, toplum kalkınamayacak, fakat büyük zenginler, komisyoncular ve uşaklar olacaktır. Amerika yurdumuzda var oldukça, kalkınma değil, tam tersine açlık ve sefalet var olacaktır. (Deniz Gezmiş, Savunma.)" Ve “Türkiye yeraltı kaynaklarından dış ticaretine, ekonomisinden politikasına, kültüründen sanatına kadar Amerikan emperyalizminin denetimi altında bir ülkedir. Amerikan emperyalizminin sömürge veya yarı-sömürge bir ülke için anlamı, ülke zenginliklerinin talan edilmesi, halkın açlığı, sefaleti ve ulusal onurun hayâsızca Amerikan postalları altında çiğnenmesidir (THKP-C Merkez Komitesi, Mayıs 1971)” diyorlar, ABD ve NATO hedeflerine saldırıyorlardı.
İnanması zor, ama solun12 Mart sonrası eylem ve söylemine bakın. ABD’ye ve NATO’ya karşı bir tek eylemleri ya da söylemleri var mı? Yok! Sol artık ABD ve NATO’ya değil, ABD ve NATO hedeflerine de değil, “Kahrolsun Faşizm” ve “Faşizme karşı omuz omuza” diyerek; hep T.C Devleti’ne, polise, askere ve kendileri gibi yerli, millî ve en az kendileri kadar antiemperyalist, antikapitalist ve ABD karşıtı kişilerle teşkilâtlara saldırıyordu… ABD, NATO, kapitalizm ve emperyalizm solun gündeminden âdeta çıkmış ve sanki unutulmuştu. Bu, nasıl olmuştu? Sol, birkaç yıl içersinde niçin, nasıl ve neden böyle bir değişime uğramıştı? Bunun, sadece ve bir tek cevabı var: Bunu, sol içine yerleştirilen CİA kontrolündeki ajanlar sağladılar!
ABD, bu suretle şu avantajları sağladı:
1. Solu ideolojik çizgisinden saptırmak imkânı buldu. Nitekim sol, artık kapitalizmi ve emperyalizmi değil, hayali bir faşizmi ideolojik düşman olarak görmeye başladı. Böylece ABD’nin kendisi ve NATO gibi emperyalist araçları silâhlı eylemlerin hedefleri olmaktan kurtuldu.
2. Türk halkı nazarında sol, SSCB’ye bağlı gösterildiği için SSCB ‘günâh keçisi’ yapılmış oldu. Böylece Türkiye’nin SSCB ile kültürel, siyasî ve ekonomik işbirliği yapması engellendi.
3. Türkiye’de sol, CİA tarafından yaptırılan silâhlı eylemler sebebiyle anarşist/terörist olarak algılandığı için sol/sosyalist çizgideki partilerin halkın ümidi haline gelmelerinin önü kesildi.
4. Türkiye’ye, “Komünizm geliyor. SSCB, Türkiye’yi de Afganistan gibi işgal edecek” diye propaganda edilerek, Türkiye’yi, kendine daha da bağımlı hale getirme imkânı kazandı.
5. Kontrolüne aldığı sol örgütlere yaptırdığı eylemlerle, Türkiye’yi, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı yapmış olmasından ötürü cezalandırma imkânını elde etti.
6. Ve CİA güdümündeki sola yaptırdığı eylemleri gerekçe göstererek, güya Türkiye’yi kurtarma iddiasındaki uşak askerlere, 12 Eylül 1980’de askerî darbe yaptırma imkânı buldu.
Lütfen, 12 Mart Muhtırası’na bir de bu gözle bakar mısınız?