« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Mar

2011

HÂRÛNÜRREŞÎD

01 Ocak 1970

Ebû Ca'fer Hârûn er-Reşîd b. Muhammed el-Mehdî-Billâh b. Abdillâh el-Mansûr (ö. 193/809)

Abbasî halifesi (786-809).

Yaygın görüşe göre Muharrem 149'da (Şubat-Mart 766) veya 30 Zilhicce 145'te (20 Mart 763) Rey'de doğdu. Babası Hali­fe Mehdî-Billâh. annesi Hayzürân bint Atâ olup Hz. Abbas'ın yedinci göbekten torunudur. Küçük yaştan itibaren saray­da iyi bir eğitim görerek büyüdü. Müreb-bisi, muhtemelen oğlu Fazl ile sütkarde­şi olmasından dolayı baba diye hitap et­tiği İran asıllı Yahya b. Hâlid el-Bermekî idi. Hamza b. Habîb ez-Zeyyât'tan Kur-'ân-ı Kerîm. Ali b. Hamza el-KisaTden na­hiv ve fıkıh, Mufaddal ed-Dabbrden ede­biyat. İmam Mâlik'ten hadis ve fıkıh oku­du. Ayrıca Basra'da Hatîl b. Ahmed el-Fe-râhîdTnin derslerine devam etti. Hocala­rından on dört yaşına kadar düzenli bir şekilde ders alan Hârûn ürreşîd daha son­ra da ilimden kopmadı.

Hârûn genç bir delikanlı iken 163 (779-80) ve 165 (781-82) yıllarında Bizanslılar'a karşı düzenlenen iki seferde Yahya b. Hâlid el-Bermekî. Abdülmelik b. Sâtih, îsâ b. Mûsâ ve Hasan b. Kahtabe gibi ün­lü kumandan ve devlet adamlarının da yer aldığı orduyu sevk ve idare etti. Bu seferlerin sonunda Semâlû ve Dülûk da­hil birçok kale ele geçirildi ve İstanbul Bo­ğazının doğu yakasındaki Khalkedon'a (Kadıköy) kadar varılıp Bizanslılar her yıl 90.000 dinar vergi vermek şartıyla barış yapmak zorunda bırakıldı. Bu başarıları üzerine 166'da (782-83) babası tarafın­dan "Reşîd" lakabı verilerek kardeşi Mû­sâ el-Hâdî'den sonra halife olmak kaydıy­la veliaht tayin edildi. Mehdî-Billâh. da­ha sonra Musa'nın yerine onu birinci ve­liaht yapmak istediyse de bu isteğini ger-çekleştiremeden 169'da (785) öldü. Bu­nun üzerine Hârûnürreşîd. babasının Ölü­münü ve kardeşi Mûsâ el-Hâdî'ye biat edildiğini bildiren mektuplar yazıp her tarafa göndererek devlet içinde bir karı­şıklık meydana gelmesini önledi. Bu sıra­da Mûsâ Cürcân'da ayaklanan isyancılar­la savaşmaktaydı. Ancak Mûsâ el-Hâdî idareyi ele alınca kardeşi Harun'un yeri­ne henüz bulûğa ermemiş olan oğlu Ca'-fer'i veliaht tayin etmek istedi; bunu ka­bul etmeyen Harun'u da hapse attırdı. Yahya el-Bermekî kendisini bundan vaz­geçirmeye çalıştıysa da başaramadı. Fa­kat annesi Hayzürân tarafından zehirlen­diği ileri sürülen HâdTnin hilâfeti kısa sür­dü ve yerine resmî veliaht olan Hârûnür­reşîd geçti (170/786). Hârûnürreşîd'in İlk icraatı, kâtibi ve mürebbisi Yahya el-Ber-mekTyi geniş yetkilerle vezir tayin etmek oldu. Bununla birlikte devlet işlerinde an­nesine de danışılmasını istemiş ve böyle­ce onu eski itibarlı günlerine tekrar ka­vuşturmuştur.

Hârûnürreşîd, İslâm devletiyle Bizans İmparatorluğu arasında müstahkem ka­lelerle takviye edilmiş bir sınır bölgesi oluşturmak istedi. Bu amaçla Mansûr devrinden itibaren çok büyüyen Cündikınnesrin'i. merkezi Menbic olmak üzere Cündilavâsım veya kısaca Avâsım adıyla müstakil bir bölge haline getirdi. Bizans-lılar'ın Tarsus'u ele geçirip burada bir kale inşa etmek istediklerini öğrenince 171'-de (787-88) Herseme b. A'yen kumanda­sında bir ordu göndererek şehrin yeni­den imarını ve tahkimini emretti; ertesi yıl da buraya yeni yerleşmeler oldu. Hâ­rûnürreşîd. Özellikle Bizans'la yapılan mü­cadelelerde ve sahillerin savunmasında büyük yararlıklar gösteren donanmanın güçlenmesine önem verdi. Nitekim güç­lenen donanma 174 (790-91) yılında Kıb­rıs ve Girit'İ vurmuş ve Antalya açıkların­da karşısına çıkan Bizans donanmasını mağlûp edip kumandanını esir almıştır.

Hârûnürreşîd. hilâfetinin başlarında daha önceki yıllardan intikal eden bazı iç meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Hâ-dî döneminde isyan eden Ali evlâdından Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali Fah Savaşı'n-da öldürülürken (169/786) bu savaştan kurtulmayı başaran aynı aileden Yahya b. Abdullah Deylem'e, İdrîs b. Abdullah ise Kuzey Afrika'ya kaçmıştı. Hârûnürre­şîd'in hilâfete geçince Ali evlâdına karşı aldığı tedbirler onları rahatsız etti ve Yah­ya b. Abdullah 176 (792-93) yılında ayak­landı (İbn Kesir, X. 167-170). Çok sayıda insan kendisine katıldı; hatta bunlar ara­sında Taberistan dışındaki bölgelerden gelenler de vardı. Hârûn. Vezir Yahya el-BermekTnin oğlu Fazl'ı 50.000 askerle Deylem üzerine gönderdi. FazI, Yahya b. Abdullah'ı isyandan vazgeçirdi ve Yahya bizzat halifenin el yazısı ve mührünü ta­şıyan bir emanla teslim olmayı kabul et­ti. Hârûnürreşîd onu kısa bir müddet ha­piste tuttuktan sonra serbest bıraktı; ayrıca kendisine 100.000 dinar verdi.

Fah Savaşı'ndan sonra Kuzey Afrika'ya giden İdrîs b. Abdullah el-Mağribü'l-ak-sâ'ya yerleşti ve burada etrafına topladı­ğı Berberîler'le devlete baş kaldırdı. Hâ­rûnürreşîd, bölgenin uzak olması sebebiyle İdris'in üzerine ordu göndermek ye­rine onu, Abbâsîler'e isyan ederek kendi­sine sığınmış gibi görünen Süleyman b. Cerîr adlı adamına zehirletti. Ancak İd-rîs'in ölümüyle Berberilerin bağımsızlık istekleri sona ermedi; onun hamile cari­yesinin doğum yapmasını beklediler ve doğan çocuğa babasının adını vererek İd-risîler Devleti'ni kurdular. Ayrıca İfrîkıye'-de sık sık vali değiştirilmesi ve 177'de (793-94) tayin edilen Fazl b. Ravh el-Mü-heilebrnin sert tutumu sebebiyle isyan çıktı ve Fazl isyancılarla yaptığı savaşta öldü; ancak Herseme b. A*yen'in valiliğe getirilmesiyle sükûnet sağlandı. Herse-me'nln Filistin valiliğine nakledilmesi üze­rine yerine getirilen Muhammed b. Mu-kâtil el-AkkTnin kötü yönetimi halkı yeni­den isyana yöneltti ve Akkî görevden alı­narak hapsedildi; yerine de İbrahim b. Ağleb et-Temîmî gönderildi (Belâzürî, s. 335). Çok geçmeden Hârûnürreşîd, yılda 40.000 dinar vergi vermek şartıyla İbra­him b. Ağleb'e. valileri tayin etme yetki­sini de elinde tutacak şekilde iktidarının babadan oğula geçmesi ayrıcalığını tanı­dı. Böylece halifelik topraklarında iç işle­rinde serbest bir hanedan kurulmuş ol­du {bk.AĞLEBÎLER). Aslında halifenin ta­kip ettiği bu siyaset, Berberîler'in Mısır yönünde bir saldırı yapmalarını engelle­meyi amaçlamaktaydı.

Hârûnürreşîd zamanındaki iç olaylar­dan biri de 176'da (792-93) Havran'da Ni-zârî ve Yemânî kabileleri arasında mey­dana gelen çatışmadır. Hârûnürreşîd on­lara karşı yumuşak bir siyaset takip ede­rek aralarını bulup barıştırdı. Ancak ça­tışma birkaç yıl sonra yeniden alevlendi. Bunun üzerine Hârûnürreşîd, meselenin halli için Ca'fer b. Yahya el-Bermekî ku­mandasında bir ordu gönderdi ve Ca'fer halkın elindeki bütün savaş araçlarını toplayarak karışıklığı bastırmayı başardı (180/796). Haricîler. 178'de (794-95) Vte-lîd b. Tarif eş-Şârînin başkanlığında is­yan ederek el-Cezîre bölgesini idareleri altına aldılar. Birkaç defa üzerine gönde­rilen kuvvetleri yenen Velîd, nihayet dev­rin ünlü kumandanlarından Yezîd b. Mez-yed eş-Şeybânî tarafından mağlûp edile­rek öldürüldü (179/795). Haricîler, aynı yıl İçerisinde Kirman'da bu defa Hamza b. Abdullah eş-Şârî'nin liderliğinde baş kaldırdılar ve önce Herat'a, ardından Sîstan'a hâkim olarak otoritelerini Fars'a kadar yaydılar. Hârûnürreşîd bu isyanı bastıramamıştır. Onun hilâfetine kadar herhangi bir kanşıkHt görülmeyen Uman*-da da îsâ b. Cafer'in vali olarak tayinin­den sonra kendisiyle birlikte giden Basra-lılar'ın halkın malına ve ırzına sataşmala­rı ve eğlenceye dalmaları yerli halkı İsyan ettirdi (Belâzürî. s. 111-112). 180 (796) yılında Hârûnürreşîd oğlu Emîn'İ Bağ­dat'ta vekil bırakarak Rakka'ya gitti ve burada bir saray yaptırdı. Aynı yıl. kırmı­zı elbiseler giyen 0e bunun için kendileri­ne Muhammere denilen bir grup zındık Cürcân'da isyan etti. Ayaklanma şehir nâibince bastırıldı ve elebaşıları öldürül­dü; ancak bir yıl sonra tekrar ayaklandı­lar ve Cürcân'a hâkim oklular.

Hârûnürreşîd Bizans İmparatortuğu'-na karşı daha önce başlatılmış olan sefer­leri devam ettirmiştir. 181'de (797) bizzat yönettiği orduyla Safsâf Kalesi'ni aldı: kumandanlarından Abdülmeiik b. Salih Ankara'ya kadar ilerledi. İmparatoriçe İrene banş isteğinde bulundu ve Hârû­nürreşîd. Hazarİar'ın İrmîniye-Azerbay­can sınırından saldırmalannı da göz önünde tutarak bu isteği kabul etti (798). ancak I. Nİkephoros'un imparator olmasıyla antlaşma bozuldu (802) Hârû­nürreşîd. 187(803) ve 190 (806) yılların­da büyük bir orduyla Bizans topraklarına girdi. 190 yılındaki seferde Herakleia (Ereğli), Iconium (Konya). Tyana (Tuvâ-ne, Niğde) ele geçirildi ve Nİkephoros'un banş isteği, hem kendi hem de oğlu adı­na cizye vermesi şartıyla kabul edildi.

187 (803) yılında Hârûnürreşîd ile Ber-mekîlerln arası açıldı ve Cafer öldürülür­ken Yahya ile Fazl hapse atıldı (bk. BER-mekiler) Ancak Hârûnürreşîd. bu olayı takip eden halifeliğinin son altı yılında onların yokluğunu daima hissetmiş, hat­ta Yahya el-Bermekrye hapiste iken dahi akıl danıştığı olmuştur. Nitekim bu dö­nemde Horasan'da da birtakım karışık­lıklar meydana geldi. Buraya vali olarak tayin edilen Ali b. îsâ b. Mânân müstebit bir idare kurdu ve halka zulüm yaptı. Şi­kâyetler üzerine Hârûnürreşîd onu te'dib için bizzat Rey"e kadar gitti (189/805). An­cak rivayete göre halifeye ve saray erkâ­nına çok kıymetli hediyeler sunan vali ye­rinde kaldı ve bunlar Bağdat'a dönünce zulmünü sürdürdü. Ati b. İsa'nın valiliği sırasında bölgede meydana gelen önemli bir olay da Râfi" b. Leys'in isyanıdır. İsya­nın son derece tehlikeli bir hal alması üzerine halife yanına iki oğlu Me'mûn ve Salih'i alarak sefere çıktı (192/808) Tûs şehrine varınca hastalandı; 3 Cemâziyelâhir 193'te (24 Mart 809) burada vefat etti ve aynı yerde toprağa verildi.

Hârûnürreşîd mûsikiyi severdi: sohbet meclislerini Enûşirvân ve Erdeşîr'i örnek alarak belli bir düzene koymuş, sazende ve hanendeleri derecelerine göre sınıflan­dırmıştı {Câhiz, s- 37-38). Sohbet meclis­leri sâhibü's-sitâre tarafından yönetilir­di. Sarkılan genellikle perde arkasından dinleyen Hârûnürreşîd mûsiki sanatına özel bir önem vermiştir. İbn Haldun, Ebü'l-Ferec d-İsfahânîye ait el-Eğânî adlı ese­rin esasını, şarkıcılarının onun için seç­miş olduktan 100 melodinin oluşturdu­ğundan söz eder {Mukaddime, II. 1333). Edebiyata ilgi duyan Hârûnürreşîd be­ğendiği şiirleri büyük bahşişlerle ödüllen­dirir, şair ve âlimleri himaye ederdi. Bir­çok şiir ve Özdeyişi ezbere bilirdi: kendi­sinin de güzel şiirleri vardı (bk. Cebrail Süleyman Cebbûr, s. 110-116}- Hitabeti ve ses tonu düzgündü. Karakter olarak duygulu bir yapıya sahipti. Maskarası İbn Ebû Meryem'in şaka ve nükteleriyle gü­ler, bazan bir şiirin veya yaptığı bir hata­nın etkisiyle uzun zaman mahzun olur ve ağlardı. Câhiz onun karakterini anlatır­ken başkalarında görülmeyecek şekilde şaka ve ciddiyeti bir arada sergilediğini söyler.

Mühründe "el-azametü ve'l-kudretü lillâh" yazılıydı; bir rivayete göre de "kün maallâhi alâ hazer" ibaresi yer alıyordu (Kalkaşendî.Me>âşirti7-(nâfo 1, 193). Kay­naklar tarafından hakkında, "Çok hacca gider ve çok cihad ederdi" şeklinde bilgi verilen Hârûnurreşîd'in dindar bir insan olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim dönemin Bizans İmparatoru VI. Konstantinos'a (780-797) İslâm'a davet mektubu gönder­miştir (Ahmed Ferîd Rifâî. 11, 188-236). İç­ki içtiği yolunda bazı rivayetler varsa da açıktan içtiği görülmemiştir. Hacca gider­ken 100 kadar fakihi aileleriyle birlikte gö­türür, haccedemediği seneler ise yerine 300 kişi gönderirdi. Cömert bir insandı; her gün kendi matından 1000 dirhem sa­daka verirdi. Halkın durumunu araştırır, onlara yardım eder ve işlerini hallet­mek için gayret gösterirdi. Mütevazi bir insandı ve özellikle âlimlere büyük hürmeti vardı; derslerine katıldığı gözle­rini kaybetmiş bir âlim olan Ebû Muâviye Muhammed b. Hâzim'in ellerine su dök­müştür. Eğitime büyük bir değer verirdi. Oğlu Muhammed el-Emîn*in hocası Halef b. Ahmer görevine başlayacağı zaman ondan oğluna hocaya itaati. Kur'an ve Sünneti, tarihi, şiiri, konuşma âdabını, münasebetsiz gülmemeyi öğretmesini istemiş, öğretirken de orta bir yol izle­mesini tavsiye etmiştir (İbn Haldun. II. 1301-1302). Kur'an okumaya ve hadis dinlemeye büyük önem verir, "kâriü emî-ri'1-mü'minîn" olarak anılan (İbn Kutey-be, el-Maıârif, s. 533) Saîd el-Allâf in kıra­atini severdi. Kendisinden hadis de riva­yet edilmiştir.

Hârûnürreşîd devletin idarî yapısında bazı yenilikler yapmıştır. Dîvân-ı Harb'e bağlı olarak Dîvân-ı Arz'ı kurmuş, böyle­ce askerî uzmanların orduyu her zaman teftiş ederek her an savaşa hazır tutma­larını sağlamıştır. Bu dönemde bölge va­lileri geniş yetkilere sahipti; ayrıca sorum­luluktan daha sınırlı valiler de vardı. Hali­fe bunların yanına, çeşitli malî ve idarî iş­leri yönetmekle yükümlü âmiller tayin ederdi. Vali. bizzat halifenin görevlendir­diği bu âmilleri azletme hakkına sahip değildi. Hârûnürreşîd dönemindeki vilâ­yetler şunlardı: Küfe. Sevâd, Basra (Dic­le. Bahreyn ve Uman dahil), Hicaz (Yemâ-me dahil), Yemen, Ahvaz (Hûzistan ve Sicistan dahil), Fars, Horasan. Musul, el-Cezîre, İrmîniye. Azerbaycan. Şam (Suri­ye), Filistin. Mısır (Afrika dahil) ve Sind. Cündikınnesrîn'i Avâsım adıyla müstakil bir bölge haline getirmiş, daha sonra Ku­zey Afrika'yı Mısır'dan ayırmış ve Sıkılli-ye'yi (Sicilya) Afrika vilâyetine bağlamış­tır. Akdeniz sahili boyunca çeşitli yerler­de kuvvetli haberleşme teşkilâtının ku­rulması onun dönemine rastlar. Yine Ab­basî-Türk ilişkilerinin de Hârûnürreşîd devrinde başladığı kabul edilebilir. İbn Ab-dürabbih'in naklettiği bir rivayete göre onun saray muhafızlarının en azından bir bölümü Türkler'den oluşuyordu {et-'Ikdü'l-ferîd, II. 73). Bu dönemde idarî sistem iş bölümü bakımından mükemmel bir hale gelmişti. Dîvânü'z-zimâm. Dîvanü'r-resâil. Dîvânü'l-harâc, Dîvânü't-tirâz. Dîvânü'l-cünd, Dîvânü'l-berîd, Dîvân-ı Mezâlim ve Dîvânü'ş-şurta devlet dairelerinin en önemlileriydi. Ayrıca gayri müsümlerin menfaatlerini korumakla görevli bir dai­re daha vardı ve başkanına "cehbez" de­niliyordu. Hârûnürreşîd kâdılkudâtiık mü­essesesini kuran kişidir. Hilâfetinin ilk günlerinde Ebû Yûsuf u bu makama ta­yin etmişti; daha sonra Ebü'l-Bahterî Vehb b. Vehb ile Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî bu görevi yürütmüşlerdir.

Devlet gelirlerinin hakkaniyet ölçüleri içerisinde tahsil edilmesine önem veren Hârûnürreşîd, Kâdılkudât Ebû Yûsuf'tan Jbu hususta takip edilecek siyaseti ve bu­ru ilişkin şerl ahkâmı ortaya koyan bir ki-tap yazmasını istemiştir. Dîvânü'l-harâc'-dan ayn olarak iktâ ve tu'me arazilerinin gergilerini toplayan Dîvânü'd-dıyâ' ve ay-nca Dlvanü'l-harâc'da yenilik yapılarak Eskûdâr Meclisi ihdas edilmiştir. Bu mec­lisin görevi Dîvânü'l-harâc'a gelen her şe­yi ügili cetvellere kaydetmekti. Bu kayıt­lar divan reisine arzedildikten sonra ilgili meclise gönderilirdi (Aykaç, s. 212). Hâ-l^nürreşîd'in hilâfet yıllan Abbâsîler'in (puengin dönemidir ve bu dönemde bey-Çfflmâte giren senelik gelirin 7.500 kıntâr (yaklaşık 268 ton altın) değerini bulduğu rivayet edilmektedir.

HârÛnürreşîd'in zamanında ilim ve kültür hayatında önemli gelişmeler ol­muştur. Nitekim Bermekî saraylarında felsefî ve kelâmî tartışmalar yapılmak­taydı. Halife Beytülhikme'nin (Hizânetü'l-hikme) zenginleşmesi için büyük çaba harcamış ve bazan cizye olarak kitap al­mıştır (Hızır Ahmed Atâullah, s. 30). Bu dönemde Süryânîce, Grekçe ve Sanskrit-çe birçok eser Arapça'ya çevrildi. İbnü'n-Nedîm, Ebû Sehl PazI b. Nevbaht'ın ha­yatını anlatırken onun Hârûnürreşîd dev­rinde Hizânetü'l-hikme'de görevli oldu­ğunu ve Allan el-Verrâk eş-Şuûbfnin de Bçytülhikme'de Hârûnürreşîd, Me'mûn ve Bermekîler için kitap istinsah ettiğini. Ibn Ebû Usaybia ise İbn Mâseveyh'in Hâ­rûnürreşîd tarafından Ankara. Ammûri-ye ve Anadolu'nun diğer yerlerinde ele geçirilen kitapları tercüme etmekle gö­revlendirildiğini söyler. Tercüme yapan­lardan biri de Hârûnürreşîd adına Ök-lld'in Elementler'ini Usûlü 'I-hendese adıyla Arapça'ya çeviren Haccâc b. Yûsuf b. Matar idi. Bu dönemde Bağdat'ta Cün-dişapûr'daki gibi bir de hastahane kurul­muştur.

Hârûnürreşîd devrinde nüfusu 1 milyo­nu aşan Bağdat Dicle nehrinin İki yaka­sına kurulmuş halifeye ve Bermekîfer'e ait pek çok saray ve köşklerle dünyanın en güzel şehirlerinden biri haline gelmişti. Bahçeler içerisindeki bu saraylara genel olarak Kur'an'daki cennet tasvirlerinde geçen isimler veriliyordu. Bütün dünya­da tanınan "binbir gece masalları"nın bir bölümü Bağdat'ta ve HârÛnürreşîd'in çev­resinde yaşanan olayları konu edinmek­tedir. Ayrıca onun zamanında birçok kale ve şehir İmar edildi, birçoğu da yeniden kuruldu. Hanımı Zübeyde'nin adıyla anılan Küfe ile Mekke arasındaki kervan yo­lu ve konaklama tesisleri bu dönemdeki çeşitli imar faaliyetlerinden biridir (bk. DERBİZÜBEYDE)

Abbasî hanedanının İslâm dünyası dı­şında en fazla tanınan siması Hârûnür-reşîd'dir. Onun zamanında Çin'den ve Av­rupa'dan Bağdat'a elçiler gelmiş ve riva­yete göre halife, Kudüs'te hıristiyan ha­cılara iyi davranılması konusunda istek­te bulunan Charlemagne'a (Büyük Kari) çeşitli hediyeler göndermiştir. Bunlar ara­sında bulunan bir saat o zamanın Avru­pa'sında büyük ilgi uyandırmıştır. Bu ko­nuda İslâm kaynaklarında bilgi bulunma­makla birlikte Batı kaynakları rivayeti doğrulamaktadır (Loban, s. 215; Sarton, I. 527). Bu iki hükümdarın kendilerine rakip olarak gördükleri Bizans ve Endü­lüs Emevîleri'ne karşı birbirlerini destek­ledikleri anlaşılmaktadır (DİA, I, 37),

HârÛnürreşîd'in eşlerinden ve cariye­lerinden birçok evlâdı olmuştur. Bunlar­dan Zübeyde'nin oğlu Muhammedi Emîn. Merâcil adlı cariyeden halife olduğu gece doğan Abdullah'ı Me'mûn, Kasr adlı cari­yeden doğan Kâsım'ı da Müste'men la-kaplarıyla sağlığında veliaht tayin etmiş ve bunu bildiren bir belgeyi 186 (802) yı­lında gittiği hac sırasında Kabe'nin duva­rına astırmıştı. Ancak bunlardan Kasım halife olamadan ölmüş, onun yerine Mâ-ride adlı cariyeden doğan Ebû İshak Muhammed Mu'tasım halife olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA :

Ebû Yûsuf. el-Harâc, s. 3; Hafife b. Hayyât. et-Târih (Ömerî). bk. İndeks; Câhiz. et-Tâcfîal}-lâki'l-mülük (ngr. Ahmed Zeki Paşa), Kahire 1332/1914, s. 37-38, 154; İbn Kuteybe. 'üyü-nü'l-ahbâr (Tavil), bk. İndeks; a.mlf., el-Ma'ârif (Ukkâşe), s. 533; Belâzürî. Fütûh (Fayda), bk. İndeks; Dîneverî. el-Ahbârü'Hıoâl, s. 387-392; Ya'kübî. Târih, II, 407-413; Taberî, Târr/ı(Ebül-Fazl}, bk. İndeks; İbn A'sem el-Kûfî. Kitâbü'l-Fütûh, Beyrut 1986, VIII, 402-431; İbn Abdü-rabbih. el-'lkdû 'l-ferîd, bk. İndeks; Cehşiyârî, el-Vüzerâ ve'l-küttâb, bk. İndeks; Yezîd b. Muham­med et-Ezdî. Târihu'l-Meuşıl (nşr Ali Habîbe), Kahire 1387/1967, bk. İndeks; Mes'ûdî. Mûrû-cü'z-zeheb (Abdülhamîd), 111, 347-395; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî. Mekâtilü't-Talibiyyîn (nşr. Ahmed es-Sakr), Beyrut 1987, s. 388-418; ib-nü'n-Nedîm, el-Fıhrist, s. 154, 382; Hatıb. Târi-hu Bağdad, V, 5-13; İbnû'l-Esîr, el-Kâmii, bk. İndeks; İbnü't-Tıktakâ, el-Fahrî, Kahire 1962, s. 155-171; İbn Ebû Usaybia, cüyûnü'l-enba',bk. İndeks; ibn Hallİkân, Vefeyât, bk. İndeks; NÛ-veyrî, Nihâyetü'l-ereb, XIV, 125-163; İbn Kesîr. et-Bidâye, X, 146-222; İbn Haldun. Mukaddime (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982,1, 220-227; 11,1301-1302,1333,1386; Kalkaşendî. Şub-/lu7^'şâ(Şemseddin),XIV,97-107;a.mtf..MeJâşirü'l-İnâfe, I, 192-202; Ebüzziyâ Mehmed Tev-fik, Hârûn er-Reşîd, İstanbul 1300; Hudarî. Mu-hâdarâL 'Abbâsiyye, s. 102-157; Ahmed Ferkl Rifâî. 'Aşrü'l-Me'mûn, Kahire 1346/1928, 1, 114-159; II, 188-236; F. W. Buckler, Haninu'l-Rashid and Charles the Great, Cambridge 1931, s. 3-42; Barthold. İslâm Medeniyeti, bk. İndeks; N. Abbott, Two Queens of Baghdad, NewYork 1946;G. Loban. Hadâretû'l-'Arab (trc Âdi! Zuaytır), Kahire 1367/1948, s. 215; De Laçy O'leary. Hoıv Creek Science Passed ta the Arabs, London 1951, s. 156-161; Ahmed Emin, Hârûn er-Reşîd, Kahire 1951; Âtrf Şükrî Ebû Avz. ez-Zendeka ue'z-zenâdtka, Amman, ts. (Dârül-Fikr). s. 164,165; D. Sourdel, Le uizirat abbâside, Damas 1959-60, bk. İndeks; A. G. Chejne, Successton to the Rute in İslam, La-hore 1960, s. 89-108; R. D. Osborn. İslam Un-der the Khalifs of Baghdad, London, ts., s. 187-216; Sarton. Introduction, I. 527; Hızır Ah­med Atâullah. Beytü'l-hikme fi 'aşri'l-'Ab-bâstyyîn. Kahire, ts. (Dârül-Fîkril-Arabî). s. 30; T. W. Amold. The Caliphate, Oxford 1967, bk. İndeks; Tevfîk Sultân el-Yûzbekî. et-Vezâre: nes'etühâ ue tetauuürütıâ fî'd-deuteti'l-'Abbâ-siyye, Bağdad 1390/1970, s. 95-110; Semîre Muhtar el-Leysî. Cihâdü'şŞi'a /f'/'aşri'/'Afa-bâsiyyi'l-euuet, Beyrut 1978, s. 279-311; Ab-dülcebbâr el-Cûmerd, Hârûn er-Reşîd, I-B, Bey­rut, ts.; Hitti. İslâm Tarihi, II, 458-476; W. M. Watt. İslâm Düşüncesinin Teşekkül Deori (trc E Ruhi Fıglalı). Ankara 1981, s. 199,220,233; Cebrail Süleyman Cebbûr, el-Mülûkü'ş-şutarâi, Beyrut 1401/1981, s. 110-116; H. Kennedy, The Early Abbasİd Caliphate, London 1981, s. 115-134; Hasan İbrahim. İslâm Tarihi, II, 344-358; Şevki Ebû Halil. Hârûn er-Reşîd: emîrü'İ-hulefâ* oe ecettü mülüki'd-dünyâ, Dımaşk 1408/1988, s. 99-103; Ömer Ferruh. Ebû Fiü-uâs: şâHru Hârün er-Reşîd oe Muhammed el-Emîn, Beyrut 1408/1988, s. 99-103; İbrahim Selmân el-Kervî, tiîzâmû't-uizâre fi'l-'aşri'l-'Ab-bâsiyyi't-eooel, İskenderiye 1989, s. 127-136; Ahmed Zeki SafVet. Cemheretü resâ'ili'l-'Arab, Beyrut, ts. (el-Mektebetü'l-İlmiyye), IV, 374-377; Yûsuf el-Uş, Târîhu 'asri'l-hHâfetiVAb-basiyye, Beyrut 1990, s. 57-84; Mehmet Aykaç, Abbasî Devleti'nin İlk Dönemi İdari Teşkilâ­tında Dîuântar (doktora tezi. 1993), Mü Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 217-219; Casim Ava, İslâm-Bizans İlişkileri: m. 610-847: Din, Bilim ue Sa­nat Alanında (doktora tezi, 1997). ÜÛ Sosyal Bi­limler Enstitüsü, s. 90-95, 144-149, 217-219; M. Bonner. "Al Khalifa al-Mardi: The Accession of Harun al-Rashid", JAOS, CVIII/1 (1988), s. 79-91; K. V. Zettersteen. "Hârimürreşid", İA, V/ 1, s. 304-305; F. Omar. "Hârün al-Rashid", El2 (İng.), III, 232-234; Hakkı Dursun Yıldız. "Abba­sîler", DİA, I, 37.

Nahide Bozkurt

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 120953

ulkucudunya@ulkucudunya.com