Ölümünün 50. yılında Prof.Dr. Hüseyin Namık ORKUN
01 Ocak 1970
Hazırlayan
Yücel HACALOĞLU
TÜRK OCAKLARI
ANKARA ŞUBESİ
Bu kitap, Türk Ocakları Ankara şubesinin 7 Nisan 2006
tarihinde Gazi Üniversitesi Yüzüncü Yıl Salonunda
düzenlediği “Ölümünün 50. yılında Prof. Hüseyin Namık
Orkun” konulu panelde yapılan konuşmaları ihtiva
etmektedir.
AÇIŞ KONUŞMASI
Türkân HACALOĞLU
Sayın Konuklar,
Türk milliyetçisi, tanınmı_ bilim adamı Prof.Dr.
Hüseyin Namık Orkun’un ölümünün ellinci yılı dolayısıyla,
düzenledi_imiz rahmetliyi anma konulu panele ho_ geldiniz
diyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selâmlıyorum.
_lgi çekici bir tesadüf olarak, Gazi Üniversitesinin kurulu_unun temelini te_kil eden
80. yıl kutlamalarında, merhum Hüseyin Namık Orkun’un 1926’da kurulan Gazi
Terbiye Enstitüsünde yıllarca hocalık yapması, panelimize ayrı bir anlam
kazandırmaktadır.
“Eski Türk Yazıtları, “Türkçülü_ün Tarihi”,
“Yeryüzünde Türkler”, “Türk Tarihi”, Atilâ ve
O_ulları”, Türk Efsaneleri” gibi orijinal eserleri ile Türk
kültürüne, Türk tarihine, Türk diline hizmet etmi_, otuza
yakın eser bırakmı_, Türk Ocaklarında 1949 – 1956 yılları
arasında Hars Heyetinde ve Ankara _ubesi Yönetim Kurulunda
görev almı_ ve genç denebilecek en verimli ça_ında
bu dünyadan göçmü_ olan Prof.Dr. Hüseyin Namık Orkun’u
anmak, genç ve yeni nesillere tanıtmak her Türk
milliyetçisinin en önemli görevlerinin ba_ında gelmektedir.
Türk Ocakları Ankara _ubesi olarak, yıllarca ihmal
edilen bu hususu, yerine getirmenin huzuru içinde oldu_umuzu
belirtmek istiyorum.
Türklü_ün en belirgin vasıflarından biri olan vefa
duygusunun, toplumumuzda giderek anlamının yitirmesi
* Türk Ocakları Ankara _ubesi Ba_kanı
üzülecek bir durumdur. Bu bakımdan biz, Ankara _ubesi
olarak, Türklü_e hizmet etmi_ büyüklerimizi anmakla
çalı_malarımıza yeni bir ba_langıç yapmı_ bulunuyoruz.
_n_allah gelecek toplantılarımızda ba_ka büyüklerimizi de
anaca_ız.
Bu panelde, de_erli hocalarımız, Prof.Dr. Re_at Genç,
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Prof.Dr. Mehmet _ahingöz
ile merhum Prof. Orkun’u kızı Prof. Konçuy Mergen,
rahmetli hocamızı çe_itli cepheleriyle anlatacaklar, Türk
milliyetçili_ine yaptı_ı hizmetleri dile getireceklerdir. Kendilerine
te_riflerinden dolayı te_ekkür ediyoruz.
Bu toplantıyı düzenlememizde, bize yardımcı olan ve
salonu tahsis eden Gazi Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Kadri
Yamaç’a ayrıca te_ekkür ederiz.
Merhum Prof. Hüseyin Namık Orkun’u rahmetle anıyor,
hepinize saygılar sunuyorum.
OTURUM BAŞKANI
Prof. Dr. Reşat GENÇ
Türk Ocakları Ankara _ubesi'nin ve di_er birimlerin çok de_erli mensupları, Gazi
Üniversitesi'nin de_erli ö_retim üyeleri ve de_erli ö_rencileri,
çok büyük bir bilim adamı, tarihçi, Türk millîyetçisi, Türk
tarihçili_i yanında Türk Dili ve Edebiyatı tarihçili_i alanında da birçok eserler
vermi_, çok ö_renci yeti_tirmi_ ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti dev-letinin
kurucusu büyük önder M. Kemal Atatürk'ün ba_lat-mı_ oldu_u millî kimli_i ve millî
benli_imizi tanıma ham-lesine büyük destek vermi_ ve çok büyük görevler yerine
getirmi_ olan rahmetli Hüseyin Namık Orkun Beyi anmak üzere yaptı_ımız bu
toplantıya te_riflerinizden dolayı hepinize te_ekkür ediyorum. Ho_geldiniz, güzellik
verdiniz diyorum. Tabiî Türk Ocakları Ankara _ubesi Ba_kanı de_erli Türkân
Hacalo_lu karde_imin yaptı_ı sitemlere ben de aynen
katılıyorum. Ama hocam, ço_u zaman sayıdan çok ka-lite prensibiyle ve
parolasıyla bazı konuları gerçekle_tir-meye ve bir yerlere getirmeye çalı_tık.
Bir yerlere getirdi_i-mize de inanıyoruz. Bu dü_ünce ve
duygularla oturumu izinle-rinizle açıyorum.
De_erli konu_macı meslekta_larımı rahmetli Hüseyin
Namık Orkun’un kızı Sayın Prof. Dr.Konçuy Mergen Hanımefendiyi,
Sayın Prof.Dr.Ahmet Bican Ercilasun meslekta
_ımı ve Sayın Prof.Dr.Mehmet _ahingöz meslekta_ımı
huzurlarınıza dâvet ediyorum.
ÖLÜMÜNÜN 50.YILINDA
PROF. HÜSEYİN NAMIK ORKUN
Prof.Dr. Konçuy MERGEN (KIZI)
Babam Hüseyin Namık Orkun'un kısa ömrü boyunca
kendisini adadı_ı Türklük çalı_maları ile ilgili makale ve
eserlerinden onun hayatı ve fikirleri hakkında sizlere bazı
alıntılar sunmak istiyorum.
Kendisi bir ideal, bir ya_am tarzı olarak benimsedi_i
Türkçülük çalı_malarına Armin Vambery ba_kanlı_ında kurulan
dünyanın ilk Türkoloji kürsünün bulundu_u Macaristan'da
Budape_te Üniversitesinde ba_lamı_, orada ünlü
Macar Türkolog Nemeth'in asistanı olmu_tur. Macaristan'da
bulundu_u yıllarda Macar Turan Cemiyeti'nin yayın
organı oian Turan dergisinde "Türk Macar Akrabalık
Sorunu" adlı Macarca bir makalesi yayımlanmı_tır. 1928
yılında Budape_te'de Türk Dünyası adlı ilk eserini meydana
getirmi_tir. Bu eserinin önsözünde maksadının,
"Türklük alemine bugünkü Türklük dünyasını tanıtmak"
oldu_unu söylemi_, "buna muvaffak olursam Türkiye'deki
ilk vazifemi yaptım demektir" sözleri ile amacını
belirtmi_tir. Gene eserinin önsözünde 'dili bir, tarihi bir,
ırkı bir olan Türk soyunun dünyanın muhtelif taraflarına
serpilmi_ bir halde yekdi_erinden tamamen bihaber
olarak ya_amakta olduklarını; Türk tarihi ve dili
ile i_tigal etmek için bugünkü Türklerin umumi vaziyetini
de tetkik etmenin gere_ini' vurgulamı_tır. Bu fikirleri onun
ilim hayatının ba_lıca âmili olarak bütün çalı_malarına esas
olmu_tur.Macaristan yıllarında eski Türk köylerini gezerek
büyük Türk kahramanı Attila'nın torunları ile konu_arak bir
sözlü tarih olu_turmu_, yurda döndü_ünde Attilla ve
O_ulları adlı eserini, kendi önsözünde belirtti_i gibi 'yedi
senelik bir çalı_manın mahsûlü olarak Attilla'nın tahta çıkı-
_ının 1500. yıldönümü olan 1933 yılında' yayımlamı_tır.
1930 senesinde yurda dönerek Türk Tarih Muallimi
olarak çalı_maya ba_ladı_ı Gazi E_itim Enstitüsü yılları
onun bir e_itimci ve Türkolog olarak en verimli eserlerini
meydana getirdi_i dönemdir. Özleyi_ dergisindeki (Sayı
2.1946) "Milli E_itim Davamız" adlı makalesinde e_itim ile
ilgili görü_lerini _u _ekilde dile getirmektedir:
"Bir milletin milli e_itim davasını yürütmek vazifesini
üzerine almı_ olan _ahısların müstakil dü_ünmesi, tesir
altında kalmaması, fikren olgun, memleketim ve Türklü_ü
gözönünde tutması gerekir... Milli e_itim davasının ba_ında
milli tarihimizin ö_retimi gelir. Bir milletin milli e_itime ne
kadar önem verdi_i milli tarih ö_retimine verdi_i önem
nisbetiyle ölçülebilir... Bizim milli e_itimimizin yolunu Atatürk
çizmi_tir. Milli tarihi ve milli dili etüd etmek üzere iki
kurum vücuda getiren Atatürk, yine milli tarih ve dili etüd
etmek için hükümet merkezimizde bir üniversite kurmu_tur."
Kendisi 1932 yılında bu kurumların ilk kongrelerine
katılmı_tır. I. Türk Tarih Kongresi'ne Türk Tarihi Tetkik
Cemiyeti üyesi olarak, aynı yıl yapılan I. Türk D_1 Kurultayı'a
Güne_ Dil Teorisi ve Dil Kar_ıla_tırmaları Komisyonu
üyesi olarak katılmı_tır. Bu kongrede Gazî'ye hitaben, Türk
dilinin Çin tarihlerinde kaydedilmi_ en eskî yadigârları
hakkındaki filolojik çalı_masını sunmu_tur. Atatürk bu
sırada kendisine kendi elyazısı ile yazdı_ı 'Hitit', 'Eti',
'Hattı', 'Saru' gibi kelimelerinin aydınlatılması için talimat
vermi_tir, ayrıca kendisinden "Sümer, Mısır, Küçük Asya
medeniyetlerinin kurucuları Samîler de_il Türklerdir"
_eklindeki görü_ün ara_tırılmasını istemi_tir.
Kendisi, Atatürk'ün Macarca tercümanlı_ı görevini
uzun süre sürdürmü_tür.
Babamın, tarih ve dil çalı_maları dı_ında bazı de_i_ik
konularda da çalı_maları vardır. Bunlar; Eski Türklerde ad
takma adetleri, amblem gelene_i, and içme usulleri, eski
Türklerde para, çiçekçilik, heykel, bayrak, musiki, Türk
hukuk tarihi, Macar Tarihi ve Edebiyatı ve Samanlık. Veteriner
Fakültesi için hazırlamı_ oldu_u Eski Türklerde Evcil
Hayvanların Tarihçesi adlı bir eseri vardır. Çocuklar için
hazırlamı_ oldu_u Bitikler Serisinde Tepegöz, Bay Böre,
Bo_aç gibi Türk efsaneleri yayımlamı_tır. _lk dönem Osmanlı
tarihçili_i ile ilgili ara_tırmalar yapmı_ "Osmanlıların
Aslına Dair" adlı çalı_ması Türklük Hususi Ne_riyat
Serisinden çıkmı_, "Yah_i Fakih ve Eseri" adlı m,akalesi
Dergâh mecmuasında yayımlanmı_tır, Macaristan ar_ivlerinde
çalı_arak Türk istilası Devrinde Macaristanda ve Avusturyada
Casuslar adlı bir eser meydana getirmi_tir. Ayrıca
Ankara Radyo'sunda haftalık radyo konu_maları yapmı_tır.
Onun makalelerinde sıklıkla vurguladı_ı görü_lerinden bîri
de, 'Türk tarihinin tek bir milletin tarihî olmadı_ı, pek
çok milletin tarihi ile karı_tı_ı; Çin, Hint, Rus, _ran,
Arap, Ermeni, Bizans ve Macar tarihlerinde de Türk
eserlerinin bulundu_udur.' Türk tarihinin yabancı
kaynaklarına inilerek çalı_ılmasını gençlere tavsiye etmi_tir.
Milletlerarası kelimelerin de türkçele_tirilmesine verdi_i
önemi Çınaraltı (sayı 31, 1942) dergisindeki bir yazısında
"Dil inkılâbı esas milliyetperverliktir" _eklinde
vurgulamı_tır.
Zaman zaman hakkında çıkan tenkit yazılarına
cevaben "Âlimlik iddiasında de_ilim okudukça cehlinin büyüklü
_ünü anlamaktayım " demektedir.
Hayatını adadı_ı ve çilesini çekti_i Türkçülük ideolojisi
1944 yılında yayımladı_ı Türkçülü_ün Tarihi adlı
eserinde _öyle yankı bulmaktadır: "Türkün muvaffak olmak
için sarılmı_ oldu_u ideal milliyetçiliktir. Bunun daha ileri
gitmi_ _ekli de Türkçülüktür... _uurlu bir insan muayyen
bir gayeye, bir hedefe eri_mek için ya_ar ve yine bunun
için seve seve ölür. Bir millet de böyledir. _dealsiz bir
millet, idealsiz bir gençlik inkıraza do_ru yürüyen
insanlar demektir. Türk milleti ve Türk gençli_i de bir
ideale sahiptir. Bu ideal milliyetçilik yani Türkçülüktür. "
Özleyi_ dergisindeki (Sayı 7, 1947) "Bugünkü Türkçülü-
_ün Esaslarına Do_ru" adlı bir dizi makaleler serisinde
görü_lerini _öyle ifade etmektedir:
"Türkçülerin gizli kapaklı hiç bir _eyi yoktur. Hiç bir
taraftan ilham almazlar. Onlar için tek gaye Türklüktür.
Türkiye 'de demokrasinin geli_mesi Türkçülü_ün zaferini
temin edecektir. Çünkü her Türkçü _ahsi menfaatini de_il,
milletin menfaatini gözönünde tutarak çalı_ır. Demokrasi
de milletin menfaatini, milletin iradesini yerine getirmiyor
mu? O halde Türkçülük esas itibari ile Türk milletinin
kalhnmasıdır. O, kalkınırken kendi varlı_ına, milli benli-
_ine dayanacak, kendi kudreti ile, kendi zekası ile her _eyi
ba_aracaktır. Ziya Gökalp de "Türkçülük Türk milletini
yükseltmek demektir " diyor. Öyle ise Türk milletinin
kalkınması için bu idealden ba_ka bir ideal olamaz. Türk
milleti denince onu jeopolitik hududlar içindeki insanlar
telakki etmemekteyiz. Tarihimizin, dilimizin, soyumuzun
mü_terek oldu_unu bildi_imiz insanlar hep Türktür. Türk
milleti kalkınırken maddi kültürü batı medeniyetinden,
manevi kültürü de Türk milletinden, Türk köylüsünden
alacaktır."
Kendisi, 1949 yılında Türk Oca_ının yeniden faaliyete
geçirilmesinde Ankara Türk Oca_ı _ubesi müte_ebbis heyetinde
Hamdullah Suphi Tanrıöver ile birlikte çalı_mı_, orada
benim de bir kaçını dinledi_im söylevler vermi_, bu çalı_-
ması sa_lı_ı elverdi_i ölçüde ömrünün sonuna kadar devam
etmi_tir. 23 Mart 1956 günü Türk Ocaklarının kurulu_unun
45. yıldönümümden bir gün Önce Türk Oca_ına ve Türkçülük
çalı_malarına veda etmi_tir.
Gazi Üniversitesinin kurulu_unun 80.yılı ile ölümünün
50. yılına gelen bu anlamlı yılda, kendisini anma
vefasını gösteren Türk Ocakları Ankara _ubesi ba_kanı
Sayın Türkân Hacalo_lu ve Türk Ocakları Genel Sekreteri
Sayın Yücel Hacalo_lu ile G.Ü. E_itim Fakültesi'nden
Sayın Prof. Dr. Ça_atay Özdemir'e ve Sayın konu_macılara
en derin te_ekkürlerimizi sunarız.
HÜSEYİN NAMIK ORKUN’UN YAŞADIĞI DÖNEM
Prof. Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ
Muhterem davetliler, sevgili ö_renciler, Türk dil tari-hine büyük hizmetler etmi_ çok
önemli bir _ahsiyeti anmak üzere burada bulunuyoruz.
Her _eyden önce H. Namık Orkun'unu ya_adı_ı dönemin
iyi tahlil edilmesi gerekti_i kanaatindeyim. Bizim tarihimiz
genellikle Osmanlı tarihi üzerine kuruldu_undan
millî bir tarih de_ildir. Bu sebeple millî tarihçilik bakımından
H. Namık Orkun Beyin millî tarih anlayı_ının
ortaya çıkı_ı çok önemli bir yer eder. Osmanlı Devleti'nin
son döneminde Mahmut Celaleddin Pa_alarla, Süleyman
Pa_alarla ba_layan bir süreç içerisinde akım ve ivmesini II.
Me_rutiyet döneminde kazandı_ını görürüz. II. Me_rutiyet
dönemine gelindi_inde, fikir akımlarının malûmunuz üzere
Osmanlıcılık, Garpçılık, _slâmcılık ve Türkçülük oldu_u
bilinmektedir. Bu fikir akımları içerisinde Türkçülük
önemli bir yer tutuyor. Türkçülü_ü di_er akımlarla kar_ıla_-
tırdı_ımızda daha çok üniter bir anlayı_a sahip oldu_unu
görmekteyiz. Hatta Peyami Safa Türk inkılâbıyla ilgili
de_erlendirmelerini yaparken buna yer vermektedir. Burada
_u ortaya çıkmaktadır; bilindi_i gibi Türklük kavramı Osmanlı
_mparatorlu_unda gündeme çok gelen bir kavram
de_ildi. Osmanlı tarihçili_inde de daha çok _slâm tarihçili_i
ve imparatorluk tarihi öne çıkmaktaydı ve Türk tarihi ihmal
edilmekteydi. Özellikle _slâmiyetten önceki dönemler hakkında
ciddi ara_tırmalar yoktu. Oysa me_rutiyetle birlikte
Türklerin kendi köklerini arama faaliyetlerinin ba_ladı_ını
görüyoruz. Osmanlı Devleti'nin çökü_ dönemine rast gelen
yıllarda artık devletin elinde kalan yegâne unsur Türk
unsuru olarak görünmektedir. Devletin tebaası durumunda
olan de_i_ik etnik gruplar Osmanlının zayıflamasıyla bunu
fırsat bilerek isyanlar çıkarması ve ortaya çıkan milliyetçilik
duygularıyla kendi etnisitelerinin farkına varmalarıyla
Osmanlı tebaası Yahudi, Katolik, Ortodoks, Arap, Türk,
Kürt, Bulgar vs. adlarla anılmaya ba_lamı_tı. II. Me_rutiyette
örgütlenmeye ba_layan Türk unsurlar akademik seviyede
faaliyetler göstermeye ba_lamı_tır. Hepimizin bildi_i gibi _u
anda bu toplantıyı tertip eden Türk Ocakları ile ba_layan bir
hareketti bu. 1911 yılında Türk Yurdu dergisiyle ba_layan,
daha sonra Türk Ocakları ile devam eden süreç içerisinde
Türklük fikri artık bizim de aydınlarımız arasında konu_ulan,
tartı_ılan bir fikir olarak ortaya çıkmı_tır. Tabiî Türklük
fikrinin temel dayana_ının olu_ması için ciddi ara_tırmalara
ihtiyaç duyuluyordu.
Türk Ocakları sadece bir dernek de_il, bir üniversite
gibi çalı_maya ba_lamı_tı. Özellikle Ziya Gökalp, Yusuf
Akçura gibi önemli _ahsiyetler sayesinde bu çalı_malar
önemli noktalara ta_ınmaya çalı_ılmı_tır. Bilindi_i gibi II.
Me_rutiyetten sonra kendimizi büyük bir sava_ın içerisinde
bulduk. I. Dünya Sava_ı silâhlı bir mücadeleyle yeniden
milletle_me sürecinin bizim açımızdan da ba_ladı_ı bir
dönem olarak ortaya çıkmı_tır. Çünkü bu sava_ın sonucunda
Osmanlı _mparatorlu_u tarihi misyonunu tamamlamı
_ ve kendini feshetmi_ durumdaydı. Bunun sonucunda
devletin tebaasında bulunan Türk unsuru Mustafa Kemal’in
önderli_inde yeniden bir mücadeleye girmi_ ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulu_ mücadelesi ba_lamı_tır. Ama bu
dönemi ba_latmak için her _eyden önce fikri bir altyapıya
ihtiyaç vardı. _mparatorluktan millî bir devlete geçilmi_ti.
Milli devletin kimli_i konusu o dönemin en önemli hususlarından
biri oldu ve bu kimlik bilindi_i gibi Türk
kimli_iydi. Burada da hiç ku_kusuz Türk tarihine ve tarihçilerine
çok i_ dü_üyordu. Bu noktada o dönemin Türk
Ocaklarından yeti_mi_ birçok akademisyen bu süreçte aktif
rol almı_tır. Türk millî kimli_ine dayalı bir devlet kuruldu
fakat daha sonraki dönemlerde bu kimlik epeyce yara aldı.
Özellikle Atatürk’ün ölümüyle bu süreç büyük bir
kesintiye u_radı. Bundan sonra özellikle _smet _nönü
döneminde önemli de_i_iklikler meydana geldi. Bu dönemde
hümanist tarihçili_e geçildi. Daha do_rusu bütün
dersler bu do_rultuda de_i_tirildi. Bu hümanist tarih anlayı
_ıyla milletle_meden bir evrenselli_e geçi_ ba_ladı. Bu
yüzden milletle_me büyük bir darbe aldı. Bunun zararlı
yansımaları günümüze de önemli ölçüde aksetmektedir. __te
bu dönemlerin içerisinde H. Namık Orkun çok önemli bir
yer tutmaktadır. Çünkü millile_me döneminin okul ders
kitaplarını yazan ki_i olarak kar_ımıza çıkmaktadır. H.
Namık Orkun millile_me döneminde yer almı_ ve daha
sonra da bunu devam ettirmeye çalı_mı_ ki_ilerden biri
olarak kar_ımıza çıkmaktadır. Ama ondan sonra okullarımızda
ders kitapları de_i_tirilmeye ba_lamı_tır. Türk tarihinden
ziyade Grek tarihi anlatılmaya ba_lanmı_tır. Kendi
özünü ve kültürünü bilen bir nesil olu_ması gerekirken
yanlı_ e_itim politikalarıyla bunun tam tersi gerçekle_-
mi_tir. Bu yıllar 1940lı yıllardır. Bu yıllar II. Dünya
Sava_ının meydana geldi_i yıllardır. Bu yıllarda dünyanın
önemli göçleri nispeten daha güçsüz olan devletleri kendi
yörüngelerine almak için çe_itli faaliyetlerde bulunmu_-
lardır. Bu göçlerin ülkemizin o dönemki e_itimi ve kültürü
üzerinde çok önemli etkileri oldu_unu görmekteyiz.
Müfredatlarımızdaki de_i_ikliklerle bunu açıkça anlayabilmekteyiz.
Tabiî bu dönemin bir de siyasal boyutu var.
Özellikle H. Namık Orkun’u 3 Mayısta Türkçülerin
tutuklanmasıyla ilgili olaylarda görüyoruz. TC devletini
idare edenler o dönemlerde _unu göz önünde bulunduruyorlardı:
Almanya’nın güçlü oldu_u dönemde Türkçülük
faaliyetlerine ses çıkarmıyorlardı ama; Almanya sava_ı
kaybetmeye ba_ladı_ı dönemde devlet bütün Türkçüleri
toplayıp hapishanelere koymak yolunu tercih etti. Keza
1945 yılında Rusya’nın Türkiye’den bo_azları ve toprakları
talep etmesi üzerine Türkçüleri hapisten çıkarıp ve
arkasından da komünist partisi mensuplarını topladıklarını
görüyoruz. Yani bu da bizim tarihimiz açısından ilginç bir
dönemdir. Ama bizi burada ilgilendirecek olan durum, H.
Namık ve arkada_larının Atatürkle ba_layan milletle_me
dönemini inkıtaya u_ratan _smet _nönü hükümetlerine kar_ı
yürüttükleri fikri ve siyasî harekettir. Çünkü milletle_me
süreci tamamlanmadan gelinen bu süreç Türkiye’nin
yeniden büyük badireler içine dü_ece_inin mesajını açık bir
_ekilde verdi_ini göstermektedir. Bu sebepledir ki; o
dönemde Türkçüler yine akademik bir organizasyonla
Türklük fikrini ön plana çıkartan ara_tırmalar yapmı_larıdır.
Bu dönemin en önemli _ahsiyetlerinden biri H. Namık
Orkun’dur. _imdi sadece kısa bir _ekilde H. Namık
Orkun’un özgeçmi_inden bahsetmek ve eserlerinin
isimlerini size aktarmak istiyorum.
H. Namık, Mehmet Hayri Efendinin o_ludur. Ortaö_-
renimini Ni_anta_ı Sultanisinde tamamlayıp, yüksekö_-
renimini _stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarih
bölümünde ve Budape_te Üniversitesi Felsefe Fakültesinde
yapmı_tır. Budape_te’deki ö_renim hayatında me_hur
Türkolog Nemec’in talebesi olmu_tur. Bu talebeli_i
döneminde Orta Asya Türk tarihi hakkında ondan bilgiler
almı_tır. 1930’da yurda dönerek Ankara Gazi E_itim Enstitüsünde,
polis kolejinde, devlet konservatuarı ve tıp
fakültesinde yıllarca Türk tarihi ve inkılâp tarihi dersleri
vermi_tir. Orhun kitabeleri, Türk dili ve tarihi, Türk kültürü
üzerinde ara_tırmalar yapan, samimi bir Türk milliyetçisi
olan H. Namık Orkun 7 Mayıs 1944 yılında tutuklanmı_tır.
Tutuklanma sebebi olarak 2 Mayıs 1944 Salı ak_amı
Ankara’da bulunan H. Nihal Atsız onuruna bir ak_am
yeme_i vermesi ve birlikte bir foto_raf çektirmi_ olması
gösterilmi_tir. Daha sonra bu foto_raf mahkemede aleyhinde
delil olarak sunulmu_tur. Bu mahkemede 23 Türkçü
tutuklanmı_tır. Sirkecideki hücrede ve Tophanedeki sıkıyönetim
hapishanesinde i_kence ve zulüm gördükten sonra
1945 yılında beraat etmi_se de bozulan sa_lık durumu bir
türlü düzelmemi_tir. Burada bir tespit yapmak istiyorum.
Bazı yönetmenler Babam ve O_lum filmini çekmeden önce
burada ya_anan büyük dramı film yapmaları gerekirdi.
_lkokul ö_retmeni olan Saide Hanımla evlenmi_, iki
o_lu ve bir kızı olmu_tur. 3 tane de torunu vardır. 23 Mart
1956 Cuma günü de Ankara’da hakkın rahmetine kavu_-
mu_tur. Ankara’daki asri mezarlıkta gömülmü_tür.
Fethi Teveto_lu’na göre Orkun; a_ırba_lı, vakur, latifeyi
seven _akacı ve tatlı bir insandı. Takılaca_ı kimseyi gözlüklerinin
üzerinden ciddi bir bakı_la süzer, sonra gıdıklayıcı
sözleriyle _akasını yapardı. Puro içmekten son derece zevk
alırdı.
8 Ocak 1951 Pazartesi günü Ankara Türk Oca_ı H.
Namık ve arkada_ları tarafından faaliyete geçirilmi_tir.
Ö_retmen olarak birçok ö_renci yeti_tirmi_tir. Bunlardan
en önemlisi Nejdet Sançar’dır. Nejdet Sançar Namık
Beyin bütün eserlerini toparlamı_ ve makale olarak yayımlamı
_tır.
Tarihe dair eserler: Peçenekler, O_uzlara dair,
Avarlar, Kumanlar
Edebiyat tarihine dair eserleri: Eski Türk yazıtları,
Türk efsaneleri
Türk milliyetçili_iyle ilgili eserleri: Türk dünyası,
Yeryüzünde Türkler, Türkçülü_ün Tarihi
Di_er eserleri: Türk tarihinin Bizans kaynakları,
Türk istilası devrinde Macaristan ve Avusturya’da casuslar,
Türk sözünün aslı, Osmanlıların aslına dair, Eski Türklerdeki
evcil hayvanların tarihçesi
Ders kitapları olarak: Tarih kitapları, Türk Hukuk
Tarihi
Makaleleri: Hakimiyet-i Milliye, Türk Yurdu, Orkun,
Çınaraltı, Varlık gibi dergilerde çe_itli makaleleri
yayımlanmı_tır.
Umut ederim ki; bu makaleler toplanarak bir külliyat
halinde yayımlansın. Bu bizlere dü_en bir görevdir. Kendisini
rahmetle anarak konu_mama son veriyorum.
Te_ekkür ederim.
BİLİM ADAMI HÜSEYİN NAMIK ORKUN
Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN
1902-1956 … Elli dört yıllık kısa bir ömür. Biz daha ömrümüzün baharındayız
derken ben henüz altmı_ üç ya_ındayım. Altmı_ ya_ civarındaki bir insana bakarak
Hüseyin Namık’ın elli dört ya_ında vefat etti_inde ne kadar genç oldu_unu hesap
edebilirsiniz. Ama bu elli dört yıl içine pek çok çalı_ma ve eser sı_dırmı_. Hüseyin
Namık gerçek mânada bir âlim, bir Türk tarihçisi ve bir Türk dilcisidir. Aynı
zamanda da bir Türk kültür tarihçisidir. Tam Macaristan’a gitti_i tarihi bilmiyorum
ama 1920’lerin ba_ında _stanbul Üniversitesi henüz _stanbul Darü’l Fünun’u iken,
B_L_M ADAMI HÜSEY_N NAMIK ede-biyat fakültesinde okuyor. 1902 do_umlu
oldu_unu dü_ü-nürsek on sekiz yirmili ya_larda okuyor ve o tarihlerde Türk Yurdu
dergisinde çıkmı_, benim de hatırladı_ım bir iki yazısı var. Daha sonra Macaristan’a
gidiyor ve 1930’da oradan dönüyor. Macaristan’da çok kuvvetli bir Türkoloji
gelene_i var. __te bu Türkoloji gelene_inin en büyük temsilcilerinin ö_rencisi olan
Hüseyin Namık’ın bu yıllarda ö_rendikleri tarihçili_inde ve dilcili_inde onu çok fazla
geli_tirmi_ olacaktır. Bizde Macar ekolünden diyerek sıralayabilece_imiz birkaç alim
var ve bunların ba_ında da Hüseyin Namık ORKUN geliyor. Hüseyin Namık’ın orada
aldı_ı e_itim Türk dilcili_i ve tarihi açısından çok önemlidir. 1930 yılında
Macaristan’dan döner dönmez ne_-riyat faaliyetine ba_lıyor. 1944 duru_maları
sırasında hızlı hızlı savunmasını yaparken mahkeme heyeti sık sık sorular sorunca,
‘Hızımı kesme’ cümlesindeki diyerek mahkeme heyetini de _a_ırtmı_tır. Hakikaten o
konu_ması gibi ilmi çalı_malarında ‘hızımı kesme’ tamlamasındaki heyecanı
ta_ıyacak _ekilde dolu dolu olmu_tur. Onun dört ciltlik Türk tarihini okudu_um
zaman çok gençtim. Ya lisenin sonla-rında ya da üniversitenin ilk yıllarındaydım.
1960’ların ba_ında ben o kitapları eski kitapçılardan almı_tım. O zaman eski
kitapçılardan aldı_ım bir kitap _u anda maalesef bulunamıyor. __te o kitap derli toplu,
fazla uzun olmayan bir çok ö_retim üyesi ve ö_rencinin ihtiyacını kar_ılayacak bir
kitaptı. Hüseyin Namık ORKUN’ un ‘Türk Tarihi’. Özellikle Türklerin kavimler
göçü konusu orada ilgi çekici olarak anlatılıyor. Çalı_malarına Macaristan’da
ba_ladı_ını ö_rendi_imiz Türk Dünyası kitabını döndükten hemen sonra 1932 yılında
yayınladı. _u son zamanlarda dikkat ederseniz Türk Dünyası ile ilgili kitaplar ço_aldı
ve biz bu kitapları Türk Dünyası’na giderek, onlarla temas halinde haberle_erek
yazıyoruz. Ama Hüseyin Namık, bu kitabı yazdı_ı zaman bu imkanlara sahip de_ildi.
Zira Sovyetler daha yeni kurulmu_tu. __te Hüseyin Namık’ ın yazdı_ı bu kitap Türk
Dünyası alanındaki ilk kitaptır diyebiliriz.
Sonradan bu kitabını kısaltarak Yeryüzünde Türkler
diye yeniden bastırdı. Prof. Dr. Hüseyin Namık Orkun’ un
gecesini gündüzüne katarak yaptı_ı en büyük çalı_ması Eski
Türk Yazıtları üzerinedir. 1936’da birinci cildi çıkıyor;
1941’de ise son cildi çıkıyor. Toplam dört ciltlik bu eser
1941’ de tamamlanmı_ oluyor. 1936’ da birinci cildinin
çıkması için bu çalı_maya en azından 1930’ ların ba_ında
ba_lamı_ olması lazım. O eseri inceledi_iniz zaman Hüseyin
Namık’ ın bu eseri gecesini gündüzüne katarak hazırladı
_ı anla_ılır. 1934 yılında Hüseyin Namık’ ın soyadını
ORKUN olarak alması da ilk cildinin 1936 yılında çıktı_ı
dü_ünülürse bu çalı_malara çok önce ba_ladı_ının kanıtı
olacaktır. Aynı zamanda bu üniversitede ( Gazi Üniversitesinde
) tarih hocalı_ı yapıyor. Muhtemelen _u an rektörlük
binası olarak kullanılan kubbeli binada çalı_ıyor ve yine
muhtemelen okula da yürüyerek gelip gidiyordu. Bunu da
hocanın o dönemde Bahçelievler 18. sokak 16 numarada
oturmasından çıkardım.
O zamanlar Gazi E_itim Enstitüsü’ nde bir yandan
hocalık yaparken bir yandan da Eski Türk Yazıtları ile ilgili
çalı_masını hazırlıyordu . Dört ciltlik bu eser sadece Orhun
Anıtları olarak bildi_imiz üç büyük anıtı içine almıyordu.
Bunlar Költigin, Bilge Ka_an ve Tonyukuk’ un anıtlarıydı.
Bilge Ka_an, o_lu tarafından kendi adına dikilen; Költigin,
Bilge Ka_an tarafından dikilen anıttı ve bir de Tonyukuk
vardı. Orhun Abideleri veya anıtları dedi_imizde bu üç anıt
anla_ılır ama Hüseyin Namık’ ın yayınında bu üç bengü ta_
yanında o zaman bilinen en küçük belge dahi yer almı_tır.
A_a_ı yukarı bu belge ve yazıtların sayısı kırk civarındadır.
Özellikle Yenisey Bölgesi’nde bulunan yazıtlardır. __te
Hüseyin Namık’ın eseri, bu Göktürk harfleriyle yazılmı_
yazıtları, abideleri ve belgeleri foto_raflarla birlikte içine
alan bir eserdir. Günümüzde ve günümüze kadar da bu
yazıtlarla ilgili olarak hepsi kendi içinde çok de_erli
çalı_ma yapıldı. Ama hala bu ölçüde hacimli bir çalı_ma
yapılamadı.
Benim elimde çok ünlü _ngiliz Türkologu Sir Gerard
Clauson’un bir eserini görüyorsunuz. Türkçe’nin etimolojik
sözlü_ünü yazmı_; yakla_ık bin sayfalık, büyük ve hacimli
bir eser. Sir Gerard Clauson elimdeki eserinde ( Turkish
and Mongolian Studies ) eski Türk yazıtlarından ve abidelerinden
bahsederken, Hüseyin Namık’ın eseri hakkında “bu
metinlerin en kapsamlı yayını” tabirini kullanıyor ve ayrıca
ondan daha iyisi yayınlanıncaya kadar “en mükemmel ve
geni_ kapsamlı yayın” olarak de_erlendiriyor. Tabii ki bir
yabancının bizi takdir etmesi önemli; fakat bu yabancının
takdir etmesi daha da önemli. Çünkü bu, biz Türkleri seven
bir yabancı oldu_u için samimi buluyoruz. Do_rusu bütün
yabancı Türkologların bizi sevdi_ini söyleyemeyiz.
Ayrıca Hüseyin Namık’ ın Eski Türk Yazıtları kitabı
yine bir yabancı Türkolog olan Gerard Doerfer’in dört
ciltlik çok önemli bir eseri var. O eserde Türkçe unsurlar
için en çok de_erlendirdi_i kitap Hüseyin Namık ORKUN
‘un Eski Türk Yazıtları kitabıdır. Eski Türk Yazıtları
kitabında bu kırk yazıtın foto_rafları, okunu_ları ve sayfa
altlarında bugünkü Türkçe’ ye aktarmaları var. Her bir yazıt
için notlar ve bilgiler bulunmakta. Dördüncü ciltte de
indeks _eklinde bir sözlük yer almaktadır.
Hüseyin Namık’ tan on sene sonra bu çapta bir eseri,
Moskova’ dan Sergey Malov yayınlamı_tır. Ama Malov,
Hüseyin Namık’ı geçemedi bana göre. O da kendi döneminde
bütün Göktürk yazıları ile yazılmı_ anıtları ve
yazıtları içinde toplayan birkaç ciltlik bir eser yazdı. 1951’
de ba_ladı ve 1959’ a kadar devam etti. Ama Hüseyin Namık’
ı geçti_ini söyleyemeyiz. Tabii ki bu yazıtlar daha
önce de yabancılar tarafından yayınlanmı_tı. Mesela bu
yazıtları çözen Vilhelm Thomsen 1896‘ da yayınlamı_tı.
Hüseyin Namık hocanın ekolünün kurucusu olan Vambery
tarafından yayınlanan bölümler vardı. Hüseyin Namık
bütün bu eserlerden faydalandı. Peki onun çalı_masını bu
çalı_malardan ayıran fark ne? Hüseyin Namık’ ın çalı_masının
farkı _undan ortaya çıkıyor: Daha önceki çalı_maların
tarihine dikkat ederek 1910 yılında bulunan ve 1917 yılında
yayınlanan Divanü Lügat’it Türk adlı Ka_garlı Mahmut’un
eserini dikkate alırsak Hüseyin Namık Orkun’ un elinde ne
denli faydalı bir kaynak oldu_unu görürüz. Çünkü Divan,
içinde sekiz bin kelime barındıran bir sözlüktür. Hüseyin
Namık’ ın eserini hazırlarken anıt, yazıt ve belgelerdeki
birçok kelimeyi bu kaynaktan faydalanarak çözdü_ünü
söyleyebiliriz. Yani Hüseyin Namık’ın eserini di_er çalı_-
malardan üstün kılan yönü, bir kaynak olarak Divanü
Lügat’it Türk’ü kullanmasıdır. Bu bakımdan da Hüseyin
Namık’ ın bu yayını fevkalade önemli bir yayındır. 930
yılında tarihini tam olarak bildi_imiz Göktürk harfleriyle
yazılmı_ ilk ve tek kitap _eklindeki eser de ( Irk Bitig )
Hüseyin Namık’ ın eserinin ikinci cildinde yer almaktadır.
Bu eseri di_er yazılı belgelerden ayıran özelli_i kitap
_eklinde yayınlanmı_ olmasıdır. Hatta bu eseri ilk kez
yayınlayan da Hüseyin Namık’ tır. Yine Uygur harfleri ile
yazılmı_, bizim önemli eserlerimizden biri olan ‘_yi Dü-
_ünceli _ehzade _le Kötü Dü_ünceli _ehzade’. Bu kitap
Budist Uygurlarındır; bir mücevheri aramaya giden adamı
anlatır. Çok ilginç bir macera romanı gibi yazılmı_ bir
kitap. Uygurların bu eserini de Türkiye’ de yayınlayan ilk
adam yine Hüseyin Namık ORKUN olmu_tur. Eski Türk
yazıtlarında Sekeller hakkındaki ilk geni_ malumatı da yine
Hüseyin Namık’ tan alıyoruz. Sekeller bugün Macaristan’
da ve oradan da çok Romanya‘da ya_ayan ve Köktürk yazısını
19. yy’a kadar ya_atan bir topluluktur. Sekeller’ den
bir elçilik heyeti Yavuz Sultan Selim zamanında _stanbul’ a
geliyor. Bunları hep Hüseyin Namık ORKUN’ dan ö_reniyoruz.
Elçilik heyeti Hüseyin Namık ORKUN’ un
yazdı_ına göre, Macarlar’ dan bir elçilik heyeti _stanbul’ a
geliyor. Yavuz, Çaldıran seferine çıkıyor. Birkaç sene
_stanbul Çemberlita_’ ta bulunan, Elçi Hanı diye bilinen bir
handa kalan elçilerden bir Sekel elçisi bir ta_ üzerine
Göktürk harfleriyle Sekelce birkaç satır yazı yazmı_. Bu
Çemberlita_’taki ta_, 19. yy’da çıkan bir yangın sırasında
yok olmu_. Fakat Yavuz Sultan Selim’ den sonra Kanuni
Sultan Süleyman döneminde gelen bir ba_ka Macar heyeti
bu yazıyı kaydedip, kitaba geçirdi_i için oradan biliyoruz.
Bu, çok enteresan, ince bilgileri de bize Hüseyin Namık
ORKUN anlatıyor. Göktürk harfleri Yavuz Sultan Selim
zamanından 1850’lere kadar _stanbul’ da bir ta_ üzerinde
kalmı_tır.
Hüseyin Namık ORKUN’ un kıyıda kö_ede kalmı_ o
kadar önemli yazısı ve makalesi var ki, bizlerin bile
ula_amayıp, okumadı_ı bu eserlerin mutlaka toplanması
lazım. Bunların mutlaka okunması, bu Türk ve Türkçülü
_ün tarihinin mutlaka basılıp okutulması gerekiyor.
1940’larda Irkçılık, Turancılık davaları sırasında
1944 yılında herhalde üç Mayıstan birkaç gün önce Atsız
yine o söyledi_im Bahçelievler’deki evde onu ziyaret
ediyor. O dönemde yani üç Mayısta duru_ması olan Atsız’ a
manevi destek vermek isteyen Hüseyin Namık ORKUN.
Atsız ve arkada_ı Cemal O_uz ÖCAL Orkun’un evine
gidiyor ve o günü birlikte geçiriyorlar. Daha sonra üç Mayıstan
on gün sonra yani on üç Mayısta Hüseyin Namık
ORKUN da tutuklanıp _stanbul’a götürülüyor. Belki bu
ziyaret olmasaydı Hüseyin Namık tutuklanmayacaktı. Fakat
ben ondan da emin de_ilim. Çünkü o dönemde Hüseyin
Namık ORKUN ile birlikte tutuklanan ihtilalle, hükümet
devirmeyle hiç alakası olmayan o kadar ilim ve kültür adamı
var ki, bunların ve Hüseyin Namık ORKUN ‘un tutuklanmasına
anlam ve gerekçe aramak veya bulmak da çok
zor oluyor. Mehmet _AH_NGÖZ, dı_ politikanın Türkiye’
deki yansımaları diye açıklıyor ki herhalde do_ru olsa
gerek. Hüseyin Namık ORKUN tutuklanıyor ve _stanbul’ a
götürülüyor. Arkada_larının anlattı_ı hatıralara göre
Hüseyin Namık ORKUN’ un maneviyatı yerindedir. Orada
tutuklu kaldı_ı bir yıl civarındaki sürede yirmi üç sanık
ikiye ayrılmı_lar; et yiyenler, et yemeyenler. Bu ayrımın
yapılmasının sebebi aralarında vejeteryanlar olmasıdır.
Hüseyin Namık ORKUN da vejeteryan de_ildir. Türk’ ün
yeme_i ettir diyor. Birçok sebzeyi meyveyi ve et dı_ındaki
yeme_i ‘biz Anadolu’da ö_rendik; son derece de do_rudur,
yani Türk’ün yeme_i ettir. Sonra Hüseyin Namık’ın
etrafında et yiyenler toplanmı_, Hasan Ferit CANSEVER’in
etrafında et yemeyenler toplanmı_. Tabii bir de o zaman ki
tutukluluk hayatı böyle espri ve _akalarla geçecek, bu
manevi i_kence ba_ka türlü geçmez. Onun için de bu tip
esprilerle ancak dayanmak mümkün.
Türk dilinin, tarihinin bu büyük ara_tırıcısı maalesef
bir yıla yakın zamanını tutuklu olarak geçiriyor. Dava
sonunda hepsi beraat ediyor. Hüseyin Namık tutuklandıktan
sonra da çalı_malarına devam etmi_; 1949’da Türk
Oca_ı yeniden kurulurken faal rol almı_tır. 1956 yılında,
erken bir ya_ta onu kaybettik; Allah rahmet eylesin.
OTURUM BAŞKANI
Prof. Dr. Reşat Genç’in Değerlendirmesi*
Mehmet _ahingöz arkada_ımız Me_rûtiyet adımlarından
ba_ladı. Do_rusunu söylemek gerekirse özellikle II.
Me_rûtiyet dönemi 2006 Türkiye'sinden çok daha fazla
herkesin hür iradesiyle fikirlerini söyleyebildi_i, yazabildi
_i, tartı_abildi_i bir fikirler dönemiydi. O dönemde
yeti_enler fikirler döneminden çok güzel yararlandılar.
Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’yi kurmasından itibaren
yaptıklarını ve yapmaya çalı_tıklarını _öyle bir de_erlendirecek
olursak, iki cümleyle özetlersek; “Kendi benli_ini
bilmeyen milletler ba_ka milletlere av olur. Medeniyet
öyle bir ate_tir ki ona kayıtsız kalanları yakarak mahveder.”
Atatürk’ün çalı_maları bu iki inançlı cümlenin
manasındaydı. _sterseniz bunu Atatürk’ün 10. yıl nutkundaki
bir sözüyle birle_tirelim. Diyor ki; “Millî kültürümüzü
muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaraca
_ız.” Millî kültürü geli_tirerek, ondan güç alarak, beslenerek
ve besleyerek ça_da_ uygarlık düzeyine çıkmak.
Bunu yaparken millî kültürümüzden kopmak yerine
olmazsa olmazı yapmak demek istemi_tir. Tabiî böyle bir
amaç söz konusu olunca adeta ifade edilmemi_ bir denklem
var (Atatürk’ün beyninde) diyoruz. Bu da Türk dili - Türk
kültürü - Türk milletidir. Bu denklemi kuran dü_ünce
Atatürk’ün “Bir milleti aynı kültürü ya_ayan insanlar
olu_turur.” anlayı_ıdır. Ve hatta bunu daha da peki_tirmek
için der ki; “Türkiye Cumhuriyeti’nin dayana_ı Türk
halkıdır. Bu halkın her biri Türk kültürüne ne kadar
ba_lı olursa cumhuriyet de o kadar sa_lam temellere
dayanmı_ olur.” Bu do_rultuda düzenlenmi_ olan
cumhuriyet e_itiminin ruhu Tevhid-i Tedrisat Kanunuydu.
Tevhid-i Tedrisat Kanununun da ruhu gerekçesinin ilk
cümlesinde yazılan “Bir devletin genel e_itim ve kültür
politikalarından maksat o devlete vücut vermi_ olan
millet fertleri arasında i_birli_i ve fikir birli_i yaratmaktır.”
olmu_tur.
Bir ülkede iki ayrı tipte e_itim iki ayrı tipte insan
yeti_tirir. Farklı tiplerden olu_an bir toplum sa_lıklı bir millî
bütünlük arz etmez. Tevhid-i Tedrisatın gerekçesi de i_te
tam manasıyla budur. Yani mektep, medrese ayrımına
tahammül edilmemi_tir. Fakat zamanımıza baktı_ımızda iki
de_il, on iki hatta yirmi iki farklı tip e_itim ve insan var.
Her cemaatin kendi kafa yapısına göre anaokulundan
üniversiteye kadar insan yeti_tirdi_i günü ya_ıyoruz.
Sıkıntılarımızın ana kaynaklarından biri budur. Konumuzla
bu anlattıklarımın _u noktada bütünlü_ü var. Rahmetli
Hüseyin Namık Orkun hocamız da Atatürk’ün açmı_
oldu_u bu yolda, bu iki parolanın paralelinde yürümü_. Bu
yolda bu iki paroladan güç almı_, beslenmi_, bilmek ve
bulmak için sürekli çalı_mı_. Bu ülke, vatan, millet için
büyük fedakârlıklar yaparak hizmetler vermi_ ve bir sonraki
ku_akların yeti_mesi ve faydalanması için büyük çalı_malar
yapmı_tır. Deyim yerindeyse H. Namık Orkun cumhuriyete
omuz verenler halkasında yer alan bir insandır.
Atatürk istiyordu ki; bu cemaatler sisteminde de_i_ik
etnik kökenlerden gelse de “Ne mutlu Türküm diyene!”
anlayı_ıyla yo_rulmu_ ve misak-ı millî sınırları içinde millî
bir kültür yaratmak. Bazı çevreler gardolap devrimi diyerek
küçümsese de bu kıyafet inkılâbı yeni bir millî kimlik
olu_turmanın bir uygulamasıydı. Çünkü Osmanlı _mparatorlu
_u döneminde soka_a çıktı_ınızda etnik kökenlerine,
dinlerine, mezheplerine göre de_i_ik kıyafetli insanlar
görülmekteydi. Bunlardan sınırsız, kayna_mı_ bir toplum
yapmak için kıyafet inkılâbı yapıldı. Soyadı kanunu da
bunlardan biridir. Dil ve tarih çalı_malarıyla da bu topluma
bir milletin Türk milleti oldu_u anlayı_ı kazandırılmak
istendi. Atatürk’ten sonra o programlar da, o programlara
göre yazılmı_ kitaplar da raflara kaldırıldı ve yerine yenileri
geldi. Ve nihayet laik hukuk, laik toplum ve laik devleti bu
topluma iyice anlatamadık. Laik hukukla olu_turulan laik
toplum Türkiye’de ilk defa dinlerine, mezheplerine, etnik
kökenlerine bakmaksızın bu ülkenin bütün insanlarını
kanunların önünde birbirlerine tam e_it, e_it derecede
sevgiye, saygıya ve korumaya de_er de_erli varlıklar olarak
herkesi 1. sınıf vatanda_ yaptı. Cumhuriyet bunu da
gerçekle_tirdi. Laiklik Atatürk’ün iki sloganından ikisinin
de olmazsa olmazıdır. Fakat biz bunu da anlatamadık. Hem
anlatamadık, hem de bir taraftan devlet eliyle Türkiye
toplumunu cemaatle_tirdik. Bilgilerimizi okullarda ö_retmek
yerine çocuklarımızı soka_a sürdük. “Saldım çayıra
mevlam kayıra” mantı_ıyla çocuklarımızı oralara buralara
kaptırdık. Biz toplumu devlet eliyle cemaatlerin kuca_ına
ittik. _imdi aynı biz bu durumdan _ikâyet ediyoruz. Atatürk
çizgisini muhafaza etmemi_ olmamızdan dolayı büyük
sıkıntılar çekiyoruz.
Arkada_lar, bunu iyi bilelim. Millî kimlik, çizgi ve
din konusunda sıkıntılar çekiyoruz. Din konusunda ılımlı
_slâm adı altında sanki bunun so_u_u sıca_ı varmı_ gibi
saçmalamalarla _slâm Hıristiyanla_tırılıyor. Misyonerlik hat
safhada ve nihayet AB adına teslimiyet içerisinde çırpınan
bir Türkiye bugün, Atatürk’ün lider ülkesi Türkiye Cumhuriyeti,
bölgesinde güç olan Türkiye bugün affedersiniz el
etek öpülerek batıya uzanaca_ız diye teslimiyetçi bir
politikanın içine sokuluyor. Bizim için en sa_lam, en
aydınlık çıkı_ yolu Atatürk’ün Türk kültürünü muasır
medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak için açtı_ı yol
olacaktır. Bu yolu takip edelim. Bu yolda da Hüseyin
Namık Orkun gibi Türkiye’de millî kimli_in, benli_in
geli_mesi ve korunması için hizmet vermi_ olanları her
zaman hürmet ve saygıyla analım. Fakat bununla kalmayarak
onların bize bıraktıklarını okuyalım, onlardan feyz
alalım ve onlara eri_mekten de öte onları bu kutlu yolda
geçmek gayret ve çabası ile ter dökerek çalı_alım. Bizden
sonraki ku_akları da bu _ekilde yeti_tirelim. Atatürk’ün
millî devletini “Ne mutlu Türküm diyene” tamlamasındaki
millîyetçilik anlayı_ıyla yo_rulmu_ bir millî devlet
oldu_unu anlatalım.
Bizi sabırla dinledi_iniz, katılım ve katkılarınız için
te_ekkür ediyor ve oturumu kapatıyorum efendim.
ESERLER_
1. Peçenekler, 1933, _stanbul,
2. Atilla ve O_ulları 1933, _stanbul
3. O_uzlara Dair, 1935, Ankara
4. Hunlar, 1938, _stanbul
5. Türk Tarihi, 1946, _stanbul, 4 cilttir
6. Avarlar, Peçenekler, Kumanlar, 1941, Ankara
7. Eski Türk Yazıtları, 1936 – 1941, Ankara, 4 cilttir
8. Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikayesinin
Uygurcası, 1940, _stanbul
9. Türk Efsaneleri, 1943, _stanbul
10. Türk Dünyası, 1932, _stanbul
11. Yeryüzünde Türkler, 1944, _stanbul
12. Türkçülü_ün Tarihi, 1944, _stanbul
13. Türk Tarihinin Bizans Kaynakları, 1938, Ankara
14. Osmanlıların Aslına dair, 1939, _stanbul
15. Türk _stilası Devrinde Macaristan ve Avusturya’da
Casuslar, 1939, Ankara
16. Türk Sözünün Aslı, 1940, _stanbul
17. Eski Türklerde Evcil Hayvanların Tarihçesi, 1954,
Ankara
18. Orta Okul _çin Okuma Kitabı: I, 1946, Ankara
19. _lkokullar _çin Tarih Okuma Kitabı: IV. 1951,
Ankara
20. _lkokullar _çin Tarih Okuma Kitabı: V. 1951,
Ankara
21. Türk Hukuk Tarihi, 1935 – 1936, Ankara
E_i Saide Orkun’la
Bir Toplantıda
Ö_rencileri ile