Kemal Tahir Kötü Bir Romancı Mı?
Peren Birsaygılı Mut 01 Ocak 1970
Mahalle kabadayısı üslubuyla meşhur olmuş olan köşeci ağır ağabeylerden biri, geçenlerde ekranda Kemal Tahir’in yazdıklarının teknik açıdan kusurlu olduğuna dair ahkam kesti…
Ve sözü Kemal Tahir’in velûd ve gayretli bir aydın olması bir yana, aslında kötü bir romancı olduğuna getirdi.
Bu çok ciddi bir iddia…
İşte bu yüzden, böylesine ciddi bir iddianın ardından, bu kanıya nasıl vardığına dair tatmin edici bir açıklama yapması beklenirdi aslına bakarsanız…
En azından öncelikle romandan ne anladığına dair birkaç cümle bir şey muhakkak söylemeliydi.
Ya da romanda nelerin teknik kusur olarak adlandırılabileceği üzerine bir açıklama yapması lazımdı…
Hiç olmazsa Kemal Tahir’in hangi romanlarında, ne gibi teknik kusurların olduğuna dair birkaç tespitini paylaşması gerekiyordu bizlerle…
“Kemal Tahir kötü bir romancı çünkü…”diye başlayan cümlelerle iddiasını biraz olsun desteklemesi gerekiyordu en azından…
Ancak nafile…
Zira hiçbir detaylı açıklama yapamadı…
Yani laf ola beri gele konuşmuş olmaktan öteye gidemedi…
***
Bugün muhafazakar camiada sahip olduğu popülariteye bakmayın, Kemal Tahir 1967 yılı sonlarında yayınladığı “Devlet Ana” romanı çıkana kadar çoğunlukla sol aydınların ilgi gösterdiği bir yazardı. Ayrıca Nazım Hikmet’le beraber komünist ayaklanma hazırlığı içerisinde olduğu iddiası ile 12 yıl hapis yatması ona sol çevrelerde belli bir saygınlık da kazandırmıştı.
İşte bu yüzden, cezaevinden çıktıktan sonra yayınlanan ilk romanları “Göl İnsanları”, “Sağırdere” ve “Körduman” bildik Marksist şablonlara uymaması yüzünden ihtiyatla karşılansa da, orta Anadolu köy hayatı üzerine olan mükemmel gözlemciliği ve ifade gücü nedeniyle önemli derecede ilgiye mazhar oldu.
Zira karşılarında duran, düşünce dünyasının eserlerine olan izdüşümü bir yana, öncelikle büyük bir edebiyatçıydı. Bunun en belirgin kanıtlarından birisi, romanlarının sahip olduğu üstün akıcılıktı. Usta bir kalem ve berrak bir zihin tarafından adeta doğum sancısına benzer binbir sancı ile meydana getirilen bu romanlarının tamamı, hem su gibi okunur nitelikteydi, hem de okurunu derinden etkileyen bir tılsıma sahipti.
Bu etkinin en büyük nedenlerinden birisi, Kemal Tahir’in romanlarını süsleyen diyalogların tamamının adeta büyük bir dikkat ve ahenkle işlenmiş olmasıdır. Her cümlede daha mükemmeli yakalayabilmek için yıllarca emek dökmüş gibidir. Her kelime bir diğerini tamamlar, dikkatle okunduğunda bu diyaloglarda romanın geneliyle uyumsuz, tek bir manasız ya da gereksiz söz dahi bulunmadığı fark edilir. Zira diyaloglar, Kemal Tahir’in romanda en önem verdiği noktadır. Daima olayları karakterler arasında gelişen diyaloglarla ortaya koymayı tercih eder. Bu da, okuru kendini karakterler arasında, sanki onların konuşmalarına ortak bir misafir gibi hissetmesine neden olur. Gitmediğiniz, görmediğiniz yörelerin insanlarının sofrasına sizi ortak eder, onların dertleriyle hem hal olmanızı sağlar, Ege’yi, Güneydoğu’ya, Karadeniz’i Akdeniz’e, Marmara’yı Doğu Anadolu’ya tanış eyler. Ve Anadolu halkının günlük dilini böylesine büyük bir ustalıkla ortaya koyan Kemal Tahir, okurunu her seferinde bir kez daha ağzı açık bırakır.
Cemil Meriç’in,“Bir neslin yüz akıdır Kemal Tahir. Türk düşüncesine ufuklar açmıştır. Türk romanının en yiğit, en güçlü, en büyük temsilcisidir.” olarak tanımladığı Tahir’in tılsımı “Kemal” oluşudur. Derdiyle hemhal olduğu bu bin yıllık topraklardan miras bilgi ve erdem olgunluğuna sahip oluşudur.
***
Peki o halde kötü bir romancı olduğuna dair bu sözlerin çıkış nedeni nedir?
Bugün, üstelik bu kez muhafazakar köşe yazarları tarafından, Kemal Tahir’in romancılığı üzerine ortaya atılan bu laf ora beri gele konuşmalar hangi zihin yapısının bizlere mirası?
Biliyorsunuz, Kemal Tahir henüz ilk romanlarından itibaren sürekli olarak fikri gelişme içerisinde olan bir yazardı. Ve romanı “drama düşmüş insanın” anlatımında bir aracı olarak görüyordu. Drama düşmüş hayatlara, Türkiye’nin temel çelişkilerin üzerine giderek bir çıkış yolu bulmaya çalışıyordu. Amacı buydu.
Peki Kemal Tahir’e göre Türkiye’nin en temel çelişkisi neydi?
Bu soruya en net cevabı Devlet Ana romanı ile vermişti. Devlet Ana’da, Türk toplumunda devletin koruyucu geleneğini ve Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkış şartlarını analiz ederken, en temel çelişkinin Batılılaşmak olduğunu ifade ediyordu. Ona göre, tarihsel Batı-Doğu çatışmasını en şiddetli biçimde Anadolu topraklarında tezahür ediyordu.
Ve Devlet Ana yayınlandıktan sonra, Batı’ya toz kondurulmasına asla tahammül edemeyen, bildik şablonlarının bozulmasından rahatsız olan çevreler, roman tanındıkça bir anda Kemal Tahir’e karşı Türk edebiyatında eşi görülmemiş insafsızlıkta bir saldırı kampanyası başlattılar.
Bir dönem ağzından çıkan her cümle haşa ayet gibi itibar gören edebiyat eleştirmeni Fethi Naci de bu karalama kampanyasına katılanlar arasındaydı…
Daha sonra Özdemir İnce de bu kervana katıldı…
Evet, Batı aydınlık demekti, Batı ilerlemeydi, Batı gidip de dönemeyen serdengeçtilere, sayısız destana ve sayısız ihanete ev sahipliği yapmış “yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışındaki“ o eşikte yalpalamaktan yorgun düşmüş bir ülkenin artık yüzünü dönmesi gereken tek istikametti.
İşte bu yüzden, Kemal Tahir kötü bir romancı ilan ediliverdi bir anda.
Zira roman yazmasını bilmiyordu… Roman tekniği berbattı… Hatta yeteneksizin önde gideniydi.
Ancak gerçekte olan şuydu;
Yaşadığı dönem, Kemal Tahir’i kaldıramadı.
“Kurtlar Sofrası”nın ortasına ittiler onu…
Üzdüler, yaralamak istediler, taşladılar, ideolojilerin keskin çarkları arasında öğütmeye çalıştılar…
Bilmiyorlardı ki; Kemal Tahir’i üzmek bizleri üzmekti, ona atılan taşlar aslında Türkiye halklarının üzerine atılmıştı, ideolojilerin keskin çarkları arasında öğütülmek istenen sadece Kemal Tahir değil hepimizdik…
***
Peki mahalle kabadayısı üslubuyla prim yapmış o köşe yazarı bunu bilmiyor muydu?
Ekranda Kemal Tahir’in aslında kötü bir romancı olduğuna dair ahkam keserken, haniyse her gün sataştığı Özdemir İnce’yle aynı noktada buluştuğunu görmüyor muydu?
İçine düştüğü bu tuhaf çelişkinin farkında değil miydi?
Ya da yazdığı yazıların, ortalığa saçtığı sözlerin seviye bakımından Kemal Tahir’le karşılaştırılması bile abesle iştigal olacak bir kimse, nasıl oluyor da bu denli cüretkar olabiliyordu?
Belki de cahilin cesareti cüretinden geliyordu sahiden de…
En önemlisi de; Hiçbir sınıfın adamı olmamış, sırtını hiçbir iktidara yaslamamış, aksine iktidarlara kafa tutan ve davası olan Kemal Tahir, sırtını iktidara yaslamış, bir sınıfın adamı olmuş ve davası olan değil de salt kavgacı adamlar tarafından anlaşılamıyordu işte…