The Secret
Serdar TURGUT 03 Temmuz 2007
Türkiye’de ve dünyada müthiş popüler olan, insanların elinden düşüremediği ‘The Secret’ adlı bir kitap var.
Büyük ölçüde ‘umutsuz ev kadınları’ olarak adlandırılabilecek toplum kategorisi nezdinde çok popüler olan bu kitabı, Türkiye’de de çok kişi okuyor.
Kitabı, bu sınıfın ilgiyle okumasının başta gelen nedeni, umutsuz ev kadını tarafından yazılmış olmasıdır.
Türkiye’deki popülerliğin diğer büyük nedeni, kitabın kolay zengin olma yollarını öğrettiği iddiasıdır.
Türklerin reddedemediği tek şey, kolay zengin olma şansıdır. Bu konuda ulusal bir zaafiyetimiz var.
Bir Türk’ten dünyanın en önemli sırlarına kapı açan bir metni okumak ile kazanma şansı yüksek bir piyango biletine sahip olmak arasında seçim yapmasını isteyin, mutlaka piyango biletini seçecektir. (Laf aramızda; ben de bileti seçerim. Şöyle düşünürüm, zengin olduktan sonra sırları bilen bir insanı kiralar, ondan dinlerim sırları. Bu düşünceme he demeyecek Türk yoktur bu evrende).
‘Umutsuz ev kadınlarının derdi ne, niye okuyorlar bu şeyi’ diye kitabı okuyayım dedim, yarısında fenalık geldi bıraktım.
Kitabın temelinde şöyle bir düşünce var: İsteyen gerçekliği ve yaşamlarını sadece düşünce vasıtasıyla kontrol edebilirler.
Buna göre eğer zengin olmak istiyorsanız zengin olmayı düşüneceksiniz, o zaman gerçekten olursunuz.
Ya da eğer zayıflamak istiyorsanız benim gibi diyetisyen gözetimine girmenize gerek yok. Sadece şişman insanları düşünmemeniz yetecek.
Ama eğer keyfiniz istediği zaman Paris Hilton ile birlikte olmak isterseniz bunu sadece düşünmeniz maalesef yetmiyor. Secret bu durumda çalışmıyor, bunu biliyorum. Çünkü bunu birkaç defa denedim, bir türlü olmadım.
Bunu düşünürken kendimi Pepsi Max içtikten sonra gerçekten Aysun Kayacı tarafından öpüleceğini sanan şapşallar kategorisindenmişim gibi hissettim, kendimden çok utanıyorum.
Şu nüfusa bakar mısınız Allah aşkına? Bir bölümü ‘The Secret’ kitabını okuyor, bir bölümü ise reklamda seyrettiklerinin hayatta aynen olacağını zannediyor.
Gazoz içiyor, reklamdaki kızın eve gelip kendisini öpeceğini bekliyor. Bunların arasında gazozuyla birlikte Viagra alanlar bile olmuştur. Kız gerçekten gelince hazır olayım diye.
Bu nüfus içinde fazla yük yüklendiği için yorgunluktan yürüyemeyen eşeğini sinirden boğarak öldüren insanlar da var.
Şimdi bunların toplamını alın ve Türk demokrasisinden hayır bekleyin. Sıkıysa geleceğe umutla bakın.
En sağlıklı kesimi ‘The Secret’i okuyan ve ona inanan insanlardan oluşan toplumda rasyonel bir gelişme olabilmesi mümkün mü?..
Gayet tabii ki değil, olmuyor da zaten... Ama biz buna alıştık. Türkiye kokain gibidir. Abukluklarına, tuhaflıklarına bir kere alışırsanız bir başka yerde katiyen yaşayamazsınız, onu ararsınız, özlersiniz.
Ben birkaç kez yurtdışında yaşamayı denedim ve her defasında ‘canım ülkem senin abukluklarını yerim ben’ diye şakıyarak döndüm buralara.
Şu aralar zayıflamayı düşünüyorum.
Eğer bu olmazsa ilk önce diyetisyenimi sonra da ‘The Secret’ kitabını okuyan kadınları boğarak öldüreceğim.
Karındeşen Jack gibi girişeceğim işe. Bunu yaparsam Nişantaşı’nın nüfusu üçte bir azalır sanıyorum...